(Mes’ele-3): Farz olan îmân-ı şer’i, ilim ve ma’rifet kabîlinden ve tasdîk-i mantıkî nev’indendir. Fakat tasdîk-i mantıkîde, i’tikâd-ı zannî dahî dâhildir. Rasûl-i Ekrem Efendimiz Hazretlerinin teblîğ buyurmuş olduğu ahkâm-ı dîniyyeye taallûk eden tasdîkin îmân-ı şer’i olması ise, cezm ve yakîn derecesine vüsûl ile mukayyeddir. Zan tarîkıyla olması kifâyet etmez.
Cezm ve yakîn derecesine vâsıl olan tasdîkin, îmân-ı sahîh ve azâb-ı uhrevîden müncî olması da üç şart ile meşrûtdur.
Birincisi: Bu cezm ve yakînin, hâl-i bâisden, muâyene-i azâb vukûundan evvel iktisâb olunmasıdır.
(Çünki hâlet-i mezkûrede îmânın nâfi’ olmadığı ( ) nass-ı celîli ile sâbitdir.)
İkincisi: Risâlet-i Muhammediyeyi ve zarûriyât-ı dîniyyeden hiçbir şey’i lisânla inkâr etmemek ve emârât-ı tekzîbden bir şey’i (*) bilihtiyâr işlememekdir.
(Nasıl ki
(Sûre-i Neml, 14.) nazm-ı celîli buna delâlet eder.)
Üçüncüsü: Ahkâm-ı dîniyyeden bir şey’i kabûlde inâd etmeyib cümlesini kabûl ve tasdîk etmekdir. Ya’nî her me’mûrun-bihi işlemek ve her menhi anhi terk etmek azm-i kavîsinde olmakdır ki bu şarta teslîm ve İslâm ta’bîr olunur. Bunun zıddı ise bir hükm-i dînîyi istikbâh ile îfâsında inâd etmekdir.
Binâenaleyh, meselâ beş vakit namazı tekâsülen terk eden veyâ nefsine mağlûb olarak bir harâmı irtikâb eyleyen kimse kâfir olmazsa da Cenâb-ı Hakk’ın emrine muhâlefet kasdıyla namazı terk veyâhud nehyine karşı inâd ile bir harâmı işlemek mu’cib-i küfürdür.
_________________
(*) Puta tapmak, zünnâr bağlamak, vesâir nâsın merâsim-i dîniyelerine iştirâk etmek gibi ilerde beyân olunacak bir takım şeylerdir ki Rasûl-i Ekrem Efendimiz Hazretlerini tasdîk eden kimse, kendi ihtiyârıyla bunların birini işleyemez. Ama cebr ve ikrâh vukûuna binâen işleyen kimse kalbi îmân ile mutmain olduğu ve şerâit-ı lâzıma bulunduğu halde işlemiş olursa îmânına halel getirmiş olmaz
(Sûre-i Nahl, 106.) nazm-ı celîliyle ikrâh sahîh ve mu’teber, vukûunda kerhen kelime-i küfrü telaffuz etmek ve böyle bir işi işlemek husûsuna ruhsat-ı şer’iyye verilmişdir. Fakat sebât edib de katl olunan kimse şehîd ve me’cûr olur.
(Ayasofya Şeyhi Manastırlı İsmâil Hakkı Hocaefendi, Telhîsü’l-Kelâm Fî Berâhîni Akâid’il İslâm, sh:12-14)