(Mes’ele-1) Îmân: İcmâlî ve tafsîlî nâmıyla iki kısma ayrılır.
Her şahs-ı âkil üzerine evvelâ îmân-ı icmâlî ba’dehû ıttılâ’ı nisbetinde îmân-ı tafsîlî farz olur.
Şöyle ki: Peygamber-i Zîşân Efendimiz Hazretleri gerek emr ve nehyi ve gerek haber nev’inden min tarafillâh her ne teblîğ buyurmuş ise cümlesi hakdır ve doğrudur diye tasdîk eden kimse îmân-ı icmâli ile mü’min olub emr-i ilâhîye imtisâl etmiş ve dâire-i küfürden halâs olmuş olur; ve şu teblîğât-ı nebeviyyeden hiçbir şey’i aletta’yîn öğrenmeden vefât etse, ehl-i cennet olur. Lâkin muammer olub da şifâhen ol Hazret’den yâhud şübheye imkân kalmayacak sûrette efrâd-ı ümmetden ba’zı ahkâm-ı dîniyyeye (meselâ beş vakit namazın cemî’ mükellefîn üzerine farz olmasına) kesb-i ıttıla’ eden kimse aletta’yîn o hükm-i şerîfi tasdîk ve kabûl etmek lâzım gelir. Bu üslûb ile her muttali’ olduğu hükm-i dînîyi şüphe etmeyerek cezmen tasdîk etdikçe kendisindeki îmân-ı tafsîli tezâyüd eder.
İmdi îmân-ı icmâli kâbîl-i ziyâde ve noksan değilse de îmân-ı tafsîli ziyâde ve noksan kabûl etmekdedir.
(Ayasofya Şeyhi Manastırlı İsmâil Hakkı Hocaefendi, Telhîsü’l-Kelâm Fî Berâhîni Akâid’il İslâm, sh:8-10)