(cild: 9, sh: 186-187)
Vâcib Teâlâ’nın dünyânın serîu’z-zevâl olduğunu bir misâlle îzâh etdikden sonra dünyânın en kıymetdâr ni’metleri olan mal ve evlâdın da ferah ve sürûra değer bir şey’ler olmadığını beyân etmek üzere: (Kehf/46)
*اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ زٖينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ اَمَلًا
buyuruyor.
[Mal ve evlâd ve bilhassa oğlan evlâdı hayât-ı dünyânın ziynetidir ve dünyâ gibi her ikisi de fânîdir ve zevâle ma’rûzdur. Zîrâ; esâsında bekâ olmayınca fer’inde dahî bekâ olmıyacağı evleviyetle sâbittir ve bâkî olan a’mâl-i sâliha Rabbın Teâlâ indinde sevâb ve âkıbet emel yönünden hayırlıdır.]
Ya’ni; dünyânın en kıymetli metâı insanların pek sevdikleri mal ve evlâd; ziynet-i zâhiriyyeden ibâretdir. Binâenaleyh; sâir ziynetleri gibi anlar da zevâle ma’rûz olub i’timâda şâyân değildir. Ancak eseri dünyâda ve âhiretde seninle bâkî olan a’mâl-i sâlihadır. Zîrâ a’mâl-i sâliha; Habîbim! Rabbın Teâlâ indinde sevâb cihetinden maldan ve evlâddan hayırlı olduğu gibi ve âkibetde ümîd etdiği şey’ler cihetinden de hayırlıdır. O a’mâl-i sâliha sebebiyle sâhibi âhiretde arzu etdiği ni’metlere nâil olur.
Tefsîr-i Hâzin’de ve Taberî’de beyân olunduğu vechile Bâkıyât-ı Sâlihât ile murâd; bilcümle a’mâl-i sâliha ve bilhassa salavât-ı mefrûza ve tesbîh ve tehlîl ve tekbîrdir.
Ebussuûd Efendi’nin beyânı vechile mala ihtiyâc evlâda ihtiyâcdan ziyâde olduğuna işâret içün mal, evlâd üzerine takdîm olunmuşdur. Çünki; nafakaya muktedir olamayan kimse evlâdın mukaddemesi ve sebeb-i yegânesi olan nikâha muktedir olamadığı cihetle mal mukaddem olduğu gibi vücûdun bekâsı ve neşv ü nemâsı dahî mala muhtâc olduğu cihetle mal mukaddemdir ve evlâdsız mal ziynet olabilir velâkin malsız evlâd ziynet olamaz. Çünki; malı olmayub evlâdı olan kimse nafaka husûsunda görmüş olduğu meşakkat evlâdla tezeyyüne mâni’dir. Zîrâ; evlâd anın hakkında külfet ve meşakkatdir. Şu hâlde her cihetden mal, evlâd üzerine mukaddemdir.
Kaynak: (Merhûm Şer’iye ve Evkâf Vekîli Konyalı Mehmed Vehbi Efendi, Hulâsat-ül Beyân Fî Tefsîr’il Kur’ân, cild: 9, sh: 186-187)
(cild: 4, sh: 1962-1964)
*اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ زٖينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ اَمَلًا
(Kehf/46)
“Mal ve oğullar dünyâ hayâtının ziynetidir. Bâkî kalacak olan sâlih ameller ise Rabbin indinde sevapca hayırlıdır ve ümitce de hayırlıdır.”
İşte dünyâ varlığı cümlesinden olan (mal ve oğullar) da (dünyâ hayâtının ziynetidir) vâkıa bunlar da bir atiyye-i ilâhiyyedir, fakat mâdem ki, bütün dünyâ hayâtı, fânîdir binâenaleyh bunlar da o kabîlden oldukları için bir gün zevâl bulacaklardır. Artık bir âkil kimseye lâyık mıdır ki, bunlar ile iftihâr ederek başkalarına karşı mütekebbirâne bir vaziyet alsın?. (Bâkî kalacak olan sâlih ameller ise) beş vakit namaz gibi, tesbih ve tahmîd gibi, fukarâ-yı nâsa muâvenet gibi pek güzel şeyler ise (Rabbin indinde) âhiret gününde (sevabca) fâidece dünyâ ziynetinden (hayırlıdır.) ve bu sâlih ameller (ümitce de hayırlıdır) sâhibi o sâyede ümitvâr olduğu âhiret nimetlerine nâil olur. İşte insanlar için selâmet ve saâdete medâr olan şeyler öyle dünyevî varlıklar değil, böyle sâlih amellerdir. Artık asıl bunları elde etmeğe çalışmalıdırlar.
Kaynak: (Emekli Diyânet İşleri Reisi Fâtih Dersiâmlarından Ömer Nasuhi Bilmen Efendi, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Meâl-i Âlîsi ve Tefsîri, cild: 4, sh: 1962-1964, Bilmen Basımevi, Baskı 1964)
(İntişârı: 18.09.2017)