SORU:
İrşâda yetkili bir mürşidin kerâmet ehli olması ve hârikulâde bazı kabiliyetlere sâhip olması şart mıdır?
CEVAP:
Hayır, kerâmet şart değildir.
Kerâmet mürşid için mutlaka lüzumlu olan bir şart değildir. Çünkü sahâbe ve tâbi’înden bize pek az kerâmet intikâl etmiştir. Meselâ: Ümmet-i Muhammed’in en fazîletlisi olan Hz. Ebû Bekir Radıyallahu Anh, Efendimiz’den istikâmet dışında kerâmet pek nakledilmemiştir. Râbiâtü’l-Adviye’nin dediği gibi: “İstikâmet, en büyük kerâmettir.” Hattâ evliyâullahdan bazıları, kerâmet kabûl etmemişler ve bir kuyudan kerâmet göstermek için çıkarılan suyu içmemişler, aksine kendi elleriyle ip ve kova kullanarak çıkardıkları suyu içmeyi tercîh etmişlerdir. (Rûhü’l-beyân)
Abdullah el-Kureşî bu konuda şunları söylemektedir:
“Kim kerâmet ve hârikulâde hâdiselerin zuhûrunu, kendinden sudûr eden kötülükler gibi karşılamaz ise, bu durum o kimse için, ma’nevî terakkî ve yükselişine mânî bir perde olur. Kerâmeti gizlemek rahmettir.”
Bir kimsenin kerâmet göstermesi sa’âdet sebebi olabileceği gibi, nefsânî arzûların te’sîriyle ifşâ ve izhâr edilmesi de aynı şekilde şekâvet sebebi olabilir. Bu yüzden kerâmet, âdet gören kadınların hayızlarını gizlemeleri gibi saklanması gereken bir kabiliyet telâkkî edilmiştir. (Rûhü’l-beyân)
Evliyâullahdan bazıları da; “Ben kerâmeti Kitap ve Sünnet gibi iki âdil şâhid olmadıkça kabûl etmem” buyurmuşlardır.
Kaynak: (Tasavvuf ve Tarikatlarla İlgili Fetvalar, Ömer Ziyâuddîn Dağıstânî, sh: 38-39)