Ahkâm-ı İ’tikâdiyye: Kendisiyle nefs-i i’tikâd ya’ni îmân maksûd olan ahkâmdır. Allâhu Teâlâ mevcûtdur. Kâdirdir ba’sü’l-enbiyâ ve âhiret haktır gibi.
Îmân: Cenâb-ı Peygamber-i Zîşân Efendimizin Hakk Teâlâ tarafından getirüb haber verdiği şeylerin hakk ve doğru olduğuna kalble yakînen inanub dil ile anı ikrâr etmek demekdir.
Binâenaleyh bu makâmda altı mes’ele vardır.
(1) Hz Peygamber Efendimizin Hakk Teâlâ tarafından getirdiği zarûraten ma’lûm olan ahkâmın kâffesine veyâ birine inanmadığı hâlde diliyle cümlesini ikrâr eden kimseler Hakk Teâlâ nezdinde kâfirdirler ki bunlara münâfık denir. Eğer münâfık oldukları [6] insanlarca da ma’lûm ve muayyen ise anlar insanlar indinde dahî kâfirdirler ve eğer insanlarca ma’lûm değil ise zâhiren ikrârlarına binâen o kimselere ahkâm-ı İslâmiyye icrâ olunur.
(2) Kalbi ile inanub da dilsiz olmak gibi özürden dolayı diliyle ikrâr edemeyen kimseler hem Allâhu Teâlâ indinde ve hem insanlar indinde mü’mindirler.
(3) Kalbinde bir nevi’ inanmak olmakla beraber taannüden ikrârdan imtinâ’ edenler hem Allâhu Teâlâ nezdinde ve hem insanlar nazarında bi’l-ittifâk kâfirdirler.
(4) Kalbinde inanmak bulunmakla beraber ikrâra kudreti var iken her nasıl ise ömründe hiçbir def’a ikrâr etmemiş olan kimseler ulemâdan ba’zılarına göre Allâhu Teâlâ indinde mü’mindirler, diğer ba’zı ulemâya göre de mü’min değildirler.
(5) Puta secde etmek ve ana kurban kesmek ve kavlen veyâ fi’len şer’-i şerîfi ve Kur’ân-ı Kerîm’i tahkîr etmek veya Kur’ân-ı Kerîm’in isbât eylediği bir hükmü ve haber verdiği bir şey’i inkâr eylemek ve yâhud nefy eylediği bir şey’i isbât etmek gibi dilde olan ikrâr ile kalbde bulunan tasdîkin yalan olduğuna şer’-i şerifin alâmet kıldığı bir şey’e mukârin olan ikrâr ve tasdîk îmân değildir ve sâhibi de mü’min değildir.
(6) Mü’min ancak alâmet-i tekzîbe mukârin olmayarak Peygamber-i Zîşân Efendimiz’in haber verdiği zarûriyyât-ı dîniyyenin kâffesini hem diliyle ikrâr ve hem de kalbiyle tasdîk eden kimselerdir.
Îmân iki kısımdır. Biri [7] îmân-ı icmâlî diğeri îmân-ı tafsîlîdir. Bir kimsenin mü’min ve müslim olmasında îmân-ı icmâlî kâfîdir.
Îmân-ı icmâlî:
“-Peygamber-i Zîşân Efendimiz Cenâb-ı Hakk tarafından her ne getirüb haber verdi ise cümlesi hakkdır ve doğrudur kalbim ile inandım ve dilim ile ikrâr etdim.” demekdir ki böyle diyen kimse îmân-ı icmâlî ile mü’min ve müslim olub Allâhu Teâlâ’nın emrini yerine getirmiş ve küfürden kurtulmuş olur.
Îmân-ı tafsîlî: Tafsîlen bilinen ahkâm-ı dîniyyeyi ayrı ayrı tasdîk ve ikrâr etmek demekdir.
[Mir’atü’l-İslâm, Büyük Şehîd İskilibli Muhammed Âtıf Hocaefendi, 1332 Baskı, sh:5-7]