Îmân ve Küfür
19 Aralık 2021
Cevâb
16 Ocak 2022

ŞİÂR-I KÜFÜR

Şiâr-ı küfür: Her asırda, her beldede değişebilirse de milel-i gayr-ı müslimenin küfre dâir olan en meşhûr şiârları şapka, ğıyyâr, zünnâr, küstîc, ğaslî, salîbdir.

Şapka: Örfde şiâr-ı küfür, ya’ni gayr-ı müslimlerin müslümanlardan temâyüzüne alâmet olan baş kisvesidir.

Gıyyâr: Ehl-i zimmete mahsûs bir alâmet-i fârıkadır ki bununla ehl-i İslâm’dan imtiyâz ederlerdi. Ba’zı ümmehât-ı kütübde beyân olunduğuna göre: Üst libâslarının göğsüne renkce muhâlif olmak üzre kurdele gibi [23] bir parça dikerlerdi. Fakat alâmet-i fârıka her yerde bir değildir. Belki her beldede müteârif alâmet-i mahsûsa vardı. Meselâ ba’zı beldede sarığın rengi alâmet-i fârıka add olunurdu. Gök renk Nasârâ’ya, sarı renk Yahûdî’ye alâmet vaz’ olunmuş, beyaz renk de müslimîne tahsîs edilmiş idi.

Zünnâr: Nasârâ ile Mecûsî tâifesinin şiâr-ı küfürlerinden olan bir nevi’ kuşakdır ki ipekden ma’mûl olub dâhile kuşanırlar.

Küstîc: Tavâif-i mezkûreye mahsûs diğer bir nevi’ kuşakdır ki parmak kalınlığında olub hâricden kuşanırlar.

Gaslî: Yahûdî tâifesinin şiârlarından olan sarı renkli bir hırkadır.

Salîb: Hrıstiyanların hac dedikleri şeydir ki zu’mlarınca Hazret-i Îsâ’nın hey’et-i maslûbesinin timsâlidir.

Daha evvel şapka, zünnâr, gıyyâr, salîb gibi ehl-i küfrün şiâr ve alâmet-i mahsûsası olan şeyleri giyinmek, kuşanmak, takınmak husûslarının Şer’an menhî ve haram olduğu beyân olunmuş idi bunun mûcib-i küfür olub olmamasına gelince: Evvel emirde şu ciheti arz edeyim ki: A’mâl-i zâhire, ahvâl-i bâtıne ve rûhiyyenin muzâhiridir. Ahvâl-i kalbiyye onda inkişâf eder ve rü’yet olunur. Ba’zı a’mâl-i beşeriyye vardır ki kalbden bir dâî ve sâik sebebiyle insan ana mübâşeret eder, te’sîrât-ı hâriciyyeden âzâde olarak kendi hâline kalınca behemehal o ameli işlemek mecbûriyyetinde olub ana mümaneât edemez.

Ba’zı a’mâl-i beşeriyye de vardır ki: İhvâna muvâfakat, kuvvete tebeıyyet, [24] celb-i menfaat veyâ def’-i mazarrat gibi ârızî bir takım esbâb ve avâmil-i hâriciyyenin te’sîriyle mübâşeret olunur. Ârızî olan o esbâb-ı sâika, zâil olunca âdet hâlini almamış ise insan andan ferâğat edebilir. Meselâ almış olduğu terbiye netîcesi olmak üzere bir kavmin ma’neviyyeti ile sıyğalanmış (sıvanmış) ve ahvâl-i rûhiyyesiyle hâllenmiş olan bir adam ziyy u kıyâfetde, âdât ve muâşeretde, sûret ve sîretde o kavme teşebbüh ve taklîde ve anlara muvâfakata muztarr olur. Sâik, rûhî ve kalbî olduğu içün kendi hâline kaldıkca o ziyy ve âdeti, sûret ve sîreti terke rızâ ve semâhat gösteremez. Şâyed te’sîrât-ı hâriciyye ile terke icbâr olunursa kalben müteessir olub rûhundaki sîyğa (sıva) izâle edilmedikce o adam bu hâlden vaz geçemez. Fakat bir adamın ziyy ü kıyâfetde, âdet ve sîretde bir kavme teşebbüh ve taklîdi ârızî bir takım esbâb-ı hâriciyyenin te’sîri ile vâki’ oluyorsa o adam o hâli terk etmekde beis görmez ve bundan dolayı azâb-ı vicdânî duymaz.

Şu halde şapka, zünnar, gıyyâr, salîb gibi ehl-i küfrün şiâr ve alâmet-i mahsûsası olan şeyleri giyinmek, kuşanmak ve takınmak husûsuna sâik, ya rusuh bulmuş bir hâlet-i ruhiyye veyâ esbâb-ı hâriciyye olmakdan hâlî değildir. Sâik, esbâb-ı hâriciyye olduğu takdirde ya ihtiyârı selbe bâis olur ve yâhûd olmaz. Bu makâmda aklen daha başka ihtimâl tasavvur olunamaz. Sâik, hâlet-i rûhiyye ise, meselâ terbiye ve i’tiyâd te’sîriyle bir adamın rûhu sîğa-i küfür ile boyanmak ve kalbi o ma’neviyyet ile ittisâf etmek netîcesi olmak üzre Allâh’a, Rasûlullâha, Şerîata ve sâir zarûriyyât-ı Dîniyyeye îmân ve i’tikâdı olmadığı içün seve seve ehl-i küfrün [25] şiâr ve alâmet-i mahsûsasını iktisâb ve ittihâz etmiş olursa, o kimsenin küfründe şekk ve şübhe yokdur ve olamaz. Zîrâ bu a’mâl-i zâhiresine sâik, ayn-ı küfürdür. Onun içün fukahâ-yı kirâm Hazerâtı:

“-Küfre niyet eyleyen kimse o andan i’tibâren kâfir olur.”

Diyorlar.

Ve kezâ Şer’-i Şerîfde alâmet-i küfür add olunan şeyleri istihlâl veyâ hurmetini istihfâf edenlerin küfrü şübhesizdir. Şiâr-ı küfürde teşebbühü istihlâl etmek de bu kabildendir. Zîrâ

Hadîs-i Şerîfi ile şiâr-ı küfürde ehl-i küfre teşebbühün nehy olunduğu asr-ı seâdet-i nebeviyyeden zamânımıza kadar tevâtüren nakl olunagelmekde olub ümmet-i Muhammed’den her asırda bulunan müctehidîn-i kirâm Hazerâtı bunun hurmetine icmâ’ ve ittifâk etmişlerdir. Binâenaleyh ehl-i küfre şiârlarında teşebbühün hurmeti edille-i şer’iyyeden icmâ’-ı ümmetle sâbitdir. Onun içün istihlâl ve istihfâfı küfürdür.

Şiâr-ı küfr olan şeyleri iktisâb ve ittihâza sâik, iztırâr ve ikrâh-ı mülcî ya’ni el, ayak gibi a’zâ-yı bedeniyyeden birini kesmek veyâ öldürmek ile tehdîd ve icbâr sûretiyle vukû’ bulursa def’-i mazarrat içün kalbde îmân ve tasdîk muhâfaza olunduğu halde ancak o müddet esnasında şapka ve sâire gibi şiâr-ı küfrü giyinmeğe, ittihâz edinmeğe Şer’an ruhsat verilmişdir. Binâenaleyh böyle bir hâl-i ıztırâra ma’rûz kalan bir müslim şiâr-ı küfrü iktisâ etmekle kâfir olmaz.

Ve kezâ gayr-ı müslimlere benzemek kasdı olmadığı hâlde helâki îcâb eden harâret ve bürûdeti def’ etmek zarûretinden içün milel-i gayr-ı [26] müslimenin kalensüve ve külâhını giyinmek küfrü îcâb etmez.

Ve kezâ harbde hud’a ve düşmanın esrâr ve ahvâline vukûf ve ıttılâ’ veyâ müslümanlardan gayr-ı müslimlerin zararlarını def’ gibi âmme-i müslimînin nef’ine âid bir maksad-ı hayrın ve bir maslahat-ı dîniyyenin istihsâli içün bi’l-ihtiyar şiâr-ı küfrü iktisâ ve ittihâz edinmek mûcib-i küfür olmaz.

Fakat ticâret, tahsîl ve seyyahat gibi menâfi’-i husûsiyye içün diyâr-ı küfre gidüb de orada veyâ diyâr-ı İslâm’da bilerek, bilâ zarûratin ve bi’l-ihtiyâr şapka ve sâir şiâr-ı küfrü iktisâ eyleyen müslim hakkında ihtilâf olunmuşdur. Fukahâ-i kirâmın ekserîsi:

“-Ehl-i küfre mahsûs ve anların şiârı olan kalensüve ya’ni şapkayı bilâ zarûratin ve bi’l-ihtiyâr giyinmek küfürdür. Zîrâ bu alâmet-i küfürdür. Anın içün bunu ancak Mecûsiyyet, Nasrâniyyet, Yahûdiyyet gibi envâ’-ı küfürden birini iltizâm edenler ve kalbleri sıbga-i küfür ile sıbgalanmış olanlar giyebilirler. Esâsen alâim-i zâhire ile umûr-ı bâtıneye istidlâl ve anın üzerine hükm etmek aklen ve şer’an makbûl ve mu’teber bir tarîkdir.”

Diyorlar.

Fukahâdan ba’zıları da:

“-Mecûsî, Nasârâ ve sâir milel-i küffâra mahsûs ve anların şiârı olan kalensüve ya’ni şapkayı bi’l-ihtiyâr giyen bir müslim anlara teşebbüh ve taklid eylediği içün âsim ve günahkâr olursa da kâfir olmaz.”

Diyorlar.

İkinciye kâil olanlar esbâb-ı mûcibe olmak üzre diyorlar ki:

“-Şapka gibi şiâr-ı küfrü bi’l-ihtiyâr giyen kimse lisânen muvahhid, kalben musaddık olduğu içün mü’mindir.

[27] Ecille-i müctehidîn-i kirâmdan İmâm-ı A’zam (rahimehullah) Hazretleri demişdir ki:

“-Bir kimse îmân ve İslâm’dan ancak girdiği kapudan çıkar.”

Müşâru’n-ileyh Hazretlerinin bu kavline nazaran îmâna asâleten dühûl ancak ikrâr ve tasdîk ile olur. Çünki îmânın rüknü bunlardan ibâretdir. Şapka giyen kimsede ise ikrâr ile tasdîk mevcûddur.”

(Fâtih Dersiâmlarından İskilibli Âtıf Hocaefendi, Frenk Mukallidliği Ve Şapka, Baskı 1340, sh: 22-27)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir