“Senin düşmanlarının en düşmanı (=en şiddetlisi), senin iki tarafın arasında bulunan nefsindir.”
(Beyhâkî, Künûzü’l-Hakâik)
İzâh: Evet… İnsanda nefs-i emmâre denilen bir kuvvet vardır. Bu kuvvet te’dîb ve tezhîb edilmedikçe sâhibi için en zararlı bir düşman demektir. Binâenaleyh insan kendi nefsinden daha ziyâde korkmalıdır. Nefsinin kötü temâyüllerine tâbi’ olmamalıdır. Nefsinin huzûzatını tatmîn için gayrı meşru’ harekete cüret etmemelidir. Sonra ebedî felâketlere tutulmuş olur.
Malûmdur ki, tabî’atlerinde lihikmetin bir takım muzir kuvvetler vardır. Bu kuvvetler insanı dâima şerre, gayrı meşru’ yollara sevk etmek ister, bir çok insanlar bu yüzden gaflete dalarlar, ne için yaradılmış olduklarını, âkıbetlerinin ne olacağını düşünmezler, hayâtî vazîfelerinin nelerden ibâret bulunduğunu hatırlarına getirmezler, âhiret için çalışmazlar, kıymetli vakitlerini beyhûde yere zâyi’ eder dururlar.
“Ey pay bend-i damigeh-i kayd-i nam-ü nenk
Takey havayi meşgale-i bi direnk
An ol günuki âhir olur nev bahr-i ömr
Berk-i hazâne dönse gerek rûy-i lâlerenk”
Hazin nidâsı dâima kulaklarına çarpar durur da hayfâki gafil insanlar yine uyanmazlar. Nihâyet hayatlarının şem’ası söner, karanlık mezara girerler, lâyık oldukları âkibete ererler.
Hakk Teâlâ Hazretleri, cümlemizi gafletten, nefs-i emâreye uymaktan muhâfaza buyursun amin.
[500 HADİSİ ŞERİF, ÖMER NASÛHİ BİLMEN, 2. Hadîs-i Şerîf, Sh;5,6]