“Cemâat: Topluluk hâlinde rahmet, firkat, ihtilâf hâlinde de azâb vardır.”
(Deylemî, Künûzu’l-Hakâyık)
İzâh: Müslümânların dâimâ birbiriyle mütesânit bir hâlde bulunmaları lâzımdır. İslâm cemiyeti arasına lüzûmsuz yere ayrılıklar, ihtihâflar düşürülmemesine gayret etmelidir. Müslümânlar rûhen, mânen müttehit olan varlıklarını dağınık bir hâle getirecek sözlere, teşvîklere aslâ meydân vermemelidir.
Ma’lûmdur ki, ihtilâf yüzünden bir çok milletler pek elim felâketlere uğramışlardır. Târih-i âlem bunu göstermektedir. Rivâyet olunuyor ki, Aşere-i Mübeşşereden Abdurrahman İbn-i Avf Hazretleri, Ebû Bekri’s-Sıddîk Hazretlerini marazı mevtinden ziyârete gider:
“-Ey Rasûlüllâh’ın Halîfesi!. Sizi iâde-i afiyet etmiş görüyorum”
diye mahzûziyetini beyân eder. Hazret-i Sıddîk da şöyle cevâb verir:
“-Bilakis ağırca hastayım, fakat ey zümre-i muhâcirîn!.. Sizden uğradığım hâl, bana şu hastalığımdan daha elim geliyor. Ben yanımda sizin en hayırlınız olan zâtı (Hazret-i Ömer’i) size veliyaht ta’yîn ettim, sizden her biriniz ise kendi duruyorken o zâtın veliyaht ta’yîn edilmesinden münfail oldu. Vallâhi’l-azîm sizler kat kat döşekler, ipekten yapılmış perdeler ittihâz edeceksiniz, yumuşak yün döşekler üzerinde uyuduğunuz hâlde âdetâ Sa’dan dikenleri üzerinde uyuyormuş gibi rahatsız olacaksınız.”
Yâni: O derece nefsinize hizmet edeceksiniz. Nefsim kabza-i kudretinde olan Allâhü Teâlâ hakkı için sizden birinizin bigayr-ı hakkın boynu vurulması onun için dünyânın gamerâtına, alayişine dalmaktan daha hayırlıdır. Ey, rehnümâ-yı ümmet olan cemâat!.. Yoldan çıktınız, şimdi vallâhi fecrile, hacirden başka yoktur.
Yâni: Islâh-ı hâl edecek bir fecr-i saâdete erersiniz yahûd bir takım darbelere, felâketlere uğrayıp gidersiniz..
Ne güzel bir nasîhat! Hazret-i Sıddîk’ın bu sözü, bütün ehl-i İslâm için ırât edilmiş bir hitâbe-i hikmettir. Şübhe yok ki, müslümânlar birbirine rakîb kesilirlerse, kendi şahsî menfaatlerini İslâm’ın umûmî menfaatlerine tercîh ederlerse, zevk ü sefâya gaflet uykusundan uyanmazlarsa, aralarındaki ittifâk ve ittihâdı güzelce muhâfaza etmeyib ihtilâflara meydân verirlerse cemiyetleri perîşân olur, kuvvet ve satvetleri ellerinden çıkar, başka milletlerin zulmüne tecâvüzüne ma’rûz kalırlar. Nitekim böyle de olmuştur. Vaktiyle Endülüs’te parlak bir sûrette teşekkül etmiş olan o muazzam İslâm hükûmeti ne oldu?. Elyevm Hint’te, Çin’de, Cavada bulunan müslümânlar ne hâlde yaşıyorlar?. Türkistan, Kafkasya, Kırım müslümânları nasıl felâketlere uğradılar. Fas, Tunus, Cezâyir, Trablusu garb yabancı milletlerden ne kadar mezâlim görüyorlar?. İşte bütün bu felâketler iftirâkın netîcesi olarak birer dünyevî azâbtır. Bunun uhrevî azâbı ise daha başkadır.
Binâenaleyh bu gün bütün yer yüzündeki müslümânlar, şu hazîn dilsûz tarihî hallerden ibret almalıdırlar, aralarındaki dîn kardeşliğini, millî topluluğu güzelce muhâfazaya çalışmalıdırlar. Muvaffâkiyet Cenâb-ı Hakktan…
[500 HADİSİ ŞERİF, ÖMER NASÛHİ BİLMEN, 248. Hadîs-i Şerîf, Sh;163,164]