19- (…) Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki); Bize Şu’be, Muhammed b. Ziyâd’dan naklen rivâyet etti. Demiş ki: Ben, Ebû Hureyre (Radiyallahû anh)’ı şunu söylerken işittim:
Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
“-Ay’ı görmek şartıyla oruç tutun ve onu görmek şartıyla bayram yapın. Eğer ay’ı görmenize havanın bulutlanması mâni’ oluyorsa otuz günü sayın.»
buyurdular.
Îzâhı:
Bir mâniden dolayı görülmeyen ay’ın sübûtuna ya günlerin sayısını tamamlamak yâhut o günün Ramazan’dan olduğuna ictihâd suretiyle ittifak olunursa oruç tutmak vâcib olur…»
Bâzıları: «Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in takdirden muradı: İçinde bu olduğunuz ay’ın günlerini otuz olarak tamamlayın mânâsına gelir. Zira asıl olan, ay’ın devamıdır.» demişlerdir. Cumhur bu, tevcihi kabul etmiştir.
Babımız rivayetleri oruca başlamanın ve bitirmenin hilâli görmeye mutaailik olduğuna yâni Ramazan’in başında da, sonunda da gökteki hilâli görmekle amel etmenin vâcib olduğuna delildirler. Ulemâ Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in :
«-Biz ummî bir ümmetiz; yazıyı ve hesabı bilmeyiz.» ifâdesi üzerinde dahî muhtelif tefsirlerde bulunmuşlardır.
Tiybî’ye göre «Biz» tâbiri bütün arap milletinden kinayedir. Bâzıları: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bununla yalnız kendini kasdetmiştir.» derler.
Ümmet; Cemâat demektir. Ahfeş’in tarifine göre bu kelime lâfzın, müfret, ma’nen cemi’dir. Dîn ve tarikat mânâlarına da gelir.
Übnü’l-sîr: «Ümmet: bir dînde tek kalan adamdır.» diye tarif etmiştir.
Ümmî : Anneye mensup, demektir.
Bâzıları bundan arap mîlletinin kastedildiğini, çünkü onların yazı bilmediklerini söylemişlerdir.
Bir takımları: Bu cümleden: «Biz, annelerimizin doğurduğu gibi kalacağız» mânâsını çıkarmış; Dâvûdî: «Geçen ümmetlerden hiç bir şey almamış yalnız kendilerine gönderilen vahyi kabul etmiş.» mânâsına geldiğini söylemiştir.
«Yazı ve hesap bilmeyiz.» cümlesi ümmî olduklarının beyânıdır. Rivayete nazaran arapların ümmî bir millet olması, onlarca yazı pek nâdir bulunan kıymetli bir şey olduğundandır. Maamâfih az da olsa içlerinde, okur yazar ve hesap yapanlar vardı.
Buradaki hesaptan murâd: Yıldızların hareketini hesâb etmektir. Araplar bu hususta pek az şeyler biliyorlardı. Onun için de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ümmetinden güçlüğü kaldırmak için hükmü gözle görmeye talik etmiştir.
«Hava bulutlanırsa gün sayısını otuz olarak tamamlayın.»
buyurması: Hükmün asla hesaba taallûk etmediğini gösterir. Çünkü hesaba taallûk etse:
«Hava bulutlu olursa ne yapmak lâzım geldiğini hesap bilenlere sorun…»
Derdi.
İbni Battal ve başkalarının beyânına göre bu cümleden murâd:
«Biz öyle bir milletiz ki: Orucumuzun ve sâir ibâdetlerimizin vakitlerin tarif için bize hesap ve yazı bilmeyi gerektiren şeyle teklif edilmemistir. Bizim ibâdetlerimiz açık bir takım alâmetlere raptedilmiştir. Onları bilme hususunda hesap âlimleri ile başkaları müsavidir.»
demektir. Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) elleriyle işaret ederek bu mânâyı tamamlamış, iki elinin parmaklarıyla herkesin anlıyacağı bir şekilde ay’ın bazen otuz, bazen de yirmidokuz güç çektiğini göstermiştir. Şu hâlde bir kimse tâyin etmeksizin bir ay oruç adasa yirmidokuz gün tutmakla iktifa edebilir. Çünkü bir ay: en az yirmidokuz gün çeker. Nitekim namaz kılmayı nezreden bir kimseye iki rek’at namaz kâfi gelir. Zîrâ namaz ismi en azından bu miktara verilir. .
İmam Mâlik, bir ay oruç nezir eden kimsenin gün hesabıyla tuttuğu takdirde mutlaka otuzu doldurması îcâb ettiğine kaail olmuştur.
Bu hadîste «İşaretle hüküm sabit olur.» diyenlere delil vardır. Hilâl’i bir beldede yaşayan bütün insanların görmesi şart değildir. Ramazan hilâlini iki âdil hattâ esah kavle göre bir âdil kimsenin görmesi bütün müslümanlar için kâfidir. Bayram hilâli için mutlaka iki âdil kimsenin şahadeti lâzımdır. Bu hususta bütün ulemâ müttefiktir. Yalnız Ebû Sevr Bayramın da âdil bir şahidin şahâdetiyle sabit olacağını söylemiştir.
[Sahîh-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, Ahmed Dâvudoğlu, cild 6, sh. 20 Kitâbu’s-Sıyâm, Hadîs no: (1081) / 19]