Büyük Müfessirimiz Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri, Muhalled Eserinde (2/1252) şöyle buyururlar:
“VE BİLHASSA BU ÂHIRZAMAN NEBÎSİNİN, BU İSTİKBÂL PEYGAMBERİNİN TEBŞÎRİ, O KİTABLARIN VE EHL-İ KİTÂB’IN TA’KÎB VE İNTİZÂR ETDİĞİ EN BÜYÜK BİR BEŞÂRET BULUNUYORDU.”
Bugün ise, müslüman görünen “papalık misyonlu” adam ve madamlar, o en büyük beşâreti “Kelime-i Tevhid ve ezanlardan silme hâinliği” peşinde… Eli kalem tutan medya echelleri ise, hâlâ dişe dokunur bir yazı bile yazamıyor; ve hâdiselere parti zâviyesi ve menfaatleri noktasından bakma müşrikliği bütün hızıyla davâm ediyor…
“Dembokratik lâik Cumbûriyet” varlık görüşüne kulluk eden şirk ehlinin dilinde, “paralel devlet” denilen bir tehlike pelesenk oldu!. Bütün inanç ve kıymet hükümleri, Laik dembokratik cumburlob çapında olanların, hâdiselere ne kadar küçük bir iğne diliğinden bakacakları zâten yadırganamaz! Üstelik bu bakış, hâdiseye, yanıltan ve kısır bir çerçeveden zavallıca bakmakdır. Yıllardır yazdığımız gibi, son “paralelci darbe” hâdisesindeki (gâye), mücerred T.C. devlet-i ılmâniyyesini ele geçirmekden ibâret olamaz!. Asıl varılmak istenen hedef, T.C. üzerinden, bütün İslâm ve Türkî denilen coğrafyalara “nasrâniyyet= hıristiyanlık= ehl-i salîb= haçlılık” denen (religionun) propagandası yapılarak, oralarda, haçlılaştırmaya yani tanassur etdirmiye geçiş te’mîn etmekdir… Asıl görülmesi icâb eden budur; “paralel devlet değil!”
Asıl görülmesi icâbeden, “paralel religion” olub, bu ise aslâ görülemiyor veya görülmek istenmiyor!. Darbeci taraf, her yolu mubah gördüğü ve sırtında da (oy, seçim ve iktidâr) gibi dembokratik hiçbir mes’ûliyet taşımadığı içün, gerilla tipi vur-kaçlar, şantajlar, yalan, gözkülleme, iftirâ ve aldatma türü her ahlâksızlık ve iblisliği tereddüdsüz kullanabilmektedir.
“Müslümanlar arasında böyle çekişmeler olmamalı, iki taraf da kardeş, kardeşlerin arasını ıslâh farzdır!” gibi hezeyanlarla, zerre kadar müslümallıkla alâkası kalmamış, Allâh Rasûlü’ne alenen cebhe almış ve netîceten küfürleri ağızlarından apaçık hırs ve gayz ile taşmış, dolayısıyla da tanassur etmiş mahlûkları, hâlâ daha “Müslüman” olarak millete yutdurmanın ne büyük bir dalâlet olduğu dahî idrâk edilemiyor!.
Allâh Azze’nin Mutlak Dînini, hududları belli olmıyan bir yol geçen hanına çevirmek istiyen; ve her inkârı irtikâb eden küffârı da, bu dînin içinde ve mensûbu kabûl eden ve bu keyfiyetle ele almak hedefinde olan adamların bu tasallutları, Allâh Dînine yapılabilecek en büyük hakâret ve tahrîfdir…
İslâm düşmanlarının bu şeni’ ve deni’ plânları, 15 asırdır hiç aksatılmadan ve en ana ve umûmî plân olarak münâfıklar (câsuslar) elinde devâm ediyor…
1) Papalık denen kadîm ehl-i salîb merkezi, “19. Asırda Amerika’nın, 20. Asırda Afrika’nın haçlılaştırıldığını, 21. Asırda da Asya’nın nasrânîleştirilmesi icâbetdiğini” resmen ve alenen dünyâya ilân etmişdir… Burada da husûsan müslümanlar kafesde keklikdir!. Çünki İslamiyyet’in getirdiği hakîkat muktezâsı olarak, müslümanların Îsâ Aleyhisselâm ve anası Meryem Vâlidemiz Hazretlerine îmân ve ihtirâmları, Allâh ve Rasûlü’nün rızâsına tam muvâfık ve mutâbık olarak Kelâm-ı Kadîm, Sünnet ve İcmâ’daki gibi olmak zorundadır.
2) Ehl-i Salîb’in dilindeki “Jesus ve anası Maria”, hakîkatı ve mukaddes ve muazzez şekli ile “Îsâ Aleyhisselâm ve anası Hazret-i Meryem Vâlidemiz”, Kelâm-ı Kadîm’deki ma’nâsıyla da olsa, müslümanlarca “müslümanca” kat’iyyen takdîs edilmektedir. Binâenaleyh, kilisenin her geçen gün kaybetdiği tabanını en iyi dolduracak olan, Hazret-i Îsâ ve Vâlidesi Hazret-i Meryem’e toz kondurmıyan, İslâmiyyet’in onlara biçdiği kıymeti inkâr etmeleri hâlinde dinlerinden bile tard edilecek olan, bu kafeste keklik görülen müslümanlardır!
3) Bunun içün de, islâmî ve türkî coğrafyanın en mühim ve en baş mekânı, dinler meşheri Anadoludur; ve orası, beyin olarak nasrânîliğe kaydı mı, onun üzerinden zikri geçen kol, bacak ve gövdeler coğrafyasına haçı dikmek, son derece kolay olacakdır!
4) Anadolu, Tanzîmât ile başlıyan haçlılaştırma ameliyesi ile ve 1908 mason ve ittihadçı darbesi sonunda, her geçen gün ateizmaya kaydırılmış; cumhuriyetin ilk 27 senesinde ise, cihân târihinde eşi menendi görülmedik bir vahşet ve azgınlıkla dinsizleştirilmek istenmişdir. Anadolu insanı, Ezân ve Allâh lâfzına, “dinden bâhis matbualara” kadar binbir türlü zulüm ve yasaklar altında cendereye sokularak, Allâh’ın Dîninden şiddetle uzaklaştırılmışdır… Ta’bir câizse, ateist ve kavmiyetçi müşrik çete tarafından, arâzî, Müslümanlık enkâzından hemen hemen tamâmen temizlenmişdir. Artık bugün, bu arâzîye, Vatikan ve Bâtıl Batı elindeki çeteler ve “paralel religioncular” kullanılarak; ve rahatça, haçlı religionu inşâ ve ibdâ’ edilebilirdi!
5) Bu yeni religionu Anadolu’da mayalama ve oturtma işi, papaz ve haham güruhları ile yapılamazdı!. Hıristiyan misyonerleri, asırlardır bunda bir türlü muvâffak olamamışlardı. Zîrâ en câhil “meyhâne müslümanı” bile, önünde böyle bir adam veya madam görürse, onu lâ’netli bilmekde tereddüd etmezdi. Anınçün bu misyonerlik işini, İslâmiyyet hakkında dili dönen bir adama yaptırmakdan daha elverişli bir yol da olamazdı… Bütün bunları, Kürsü tozu yutarak sivrilmiş; bir takım roller icrâ ederek, ağlayıb sızlıyarak, ayılıb bayılarak, Kur’an-ı Azîmüşşân gibi Allâh Azze’nin Mukaddes Kitâb’ını 3 ayrı kürsüde aşk u vecd ve iştiğrakından fırlatıb atıyor görünerek gönülleri fethetmiş; şartlandırdığı ve câhil meczûbîni ciamaat olmuş; salya sümük ağlıyan ve höyküreni mebzûl ehl-i fetih (!) bir adam üzerinden yürütmek, en müessir ve netîce verici yegâne yol ve usûl olabilirdi!
6) Ve bu, herhalde, müslümanların kendinden bilecekleri, cerbeze-i lisâniyyesi yerinde, yürütme ve yutturma rolünü 1. Sınıf aktör olarak oynıyabilen, cümleleri lastik gibi sündürme ve kıvırma kabiliyyetinde bulunan, pişkinlik derecesi son tekâmül derecesine varmış, tenâkuzlarına “hikmet” urbası geçirmekde tam mâhir bir adam üzerinden yürütülmeliydi!..
7) Böyle usta bir adam, İngiliz casusu Hamper gibi fevkal’âde kabiliyyetli olmalıdır! Hamper, nasıl uydurma rüyâlarıyla, Allâh Rasûlünün M.İbni Abdülvehhab’ın arkasında ve desteğinde olduğuna herifi inandırmışsa; ve ona, sünnî ve şii çizgisi dışında bir tefrika çıbanı (religion) uydurtmuşsa; burada da aynı İngiliz senaryosu işlemelidir! Tomar tomar uydurma rüyâlarla, Peygamber desteği, birçok câhil sürüleri heyecanlandırıb, aynı noktalara odaklayabilmeli ve harekete geçirebilmelidir!
8) Şakirdân, şakırdayan, şaşırmışân, mürîdân ve tirîdân, ehl-i hıtâb, kitâb ve bîtâb, ehl-i vecd ü istiğrâk, akl u fikri haç’a fedâ böyyükleri önünde Ebû türâb, papa eli takbil içün serfürû eyliyen sergerdân, el pençe dîvân durmakda bende-i şeydâ ne kadar mecnûnlaşmış meczûb çapında Şeriat kaçkını varsa, bunların cümlesi de, bu kabil rü’yâlarla, Hasan Sabbah’ın fedâyileri veya haşhâşîleri derecesinde ehliyet ve kesb-i mahâret eylemiş olsunlar!
9) Öylesine güzel ve ara sıra şaşıran ve tenâkuzlarla yuvarlanarak “hikmetefşân” rol yapan usta bir san’atkâr olunmalıdır ki, her Perşembe, Peygamber ile (sonsuz kere hâşâ) görüşüb istişâre ediyor görünmelidir! Kat’iyyen rızâ-yı peder’e ters bir halt edilmemesi içün (!) Peygamber müşâvirliğinden de istifâde a’zamî dereceye çıkarılmalıdır!.. “Rabbin Âciz Kulu” diye Papalara yazılan mektubların imzâsı, “Jesus Rabb ve Onun kulu” demek olduğundan, diğer peygamberleri “danışman” ve “dayışman” olarak kullanabilmelidir!.. Çünki bütün peygamberler, “Üçün biri olan tanrı Jesus’un hizmetçileridir!”
10) Kalb gözü, teleskop, dürbün, rasat ve internet âletleri ile alınamıyan haberler, çok daha mütekâmil olarak ru’yâ tarîkiyle bizzat ve ânında, Ugandalardan bile alınabilmelidir! Hatta, istediği zaman “Peygamber’e” ulaşıb rüyâya veya dünyâya da’vet etme emrediciliğinde olan üstün şâkirtler ma’rifetiyle, bir takım mühim ve modern mesajlar, Hasan Sabbah veya Hamper ihtisâsıyla ânında zaptedilebilmelidir! Böylece Türkçe Olimpiyatlarında, göğüs, kalça ve göbekleri çalkalattırılan zavallı, bîkes ve müştehâd dünya kızları, modern câriyeler olarak o rezîl mekânları “teşrîf eden peygambere” –hâşâ ve kellâ–seyrettirilebilmeli; tivitler, O’nun “emriyle” ikiye katlattırılabilmelidir!. Böylece, İslâmiyyet’in Mukaddes ve Muazzez iffet ve ismet hududları, ehl-i salîb=haçlılar hesâbına sonuna kadar aşındırılmalı ve kazınmalıdır!
11) Yine böylece, Hasan Sabbah’ın haşhâşîlerinden daha sâdık, mutî ve gözünü budakdan esirgemiyen bir şâkirdân ordusuna, yepyeni, ibrâhimî ve bütün füruatlardan pîr ü pâk edilmiş bir religion emredilmelidir… Haçı, 6 köşeli çıfıt yıldızını ve Hilâl’in de bir çeyreğini–o da, gölge olarak ve karma katma bir halt şeklinde taşıyan–“Diyalogsal” püskürtmeli, üç silindirli, üç kitablı, üç tanrılı, üç cehennemli, üç iblisli, üç boynuzlu, üç kuyruklu, üç vaftizli, tepeden tırnağa üçlemeli, üçüzlemeli, üçsülemeli ve tütsülemeli bir religion icâd edilmelidir!..
12) Zavallı ehâlî de, Ankara’lı lâik, dembokratik cumbûriyetçiler “Paralel Devlet!” karabasanıyla zıpladılar diye, medyası ve bilmem nereleriyle habire “çağdaş paraleller” çizer olmalıdır!. Halbuki asıl “paralel ve parabol” çizgi ve çelmeler nedir, Ankara kuyruğundaki nice bel’amlar, bunu, binbir te’vil ve kıvırtma ile, yıllardır samanaltı ve sapsaman yolu küllemeleri ile saklamışlardır…Rüyâcı haşhâşîler, asıl, “PARALEL VE PARABOL RELİGİONU!” ile ayağa kalkdılar! Işık hüzmeleri, cehenneme batırılanlar, diziler, çiziler, medya beslemeleri, uydurma rüyâlar, dînî tahrifler, peygamber saptırmaları, îmân yamultuları, araba kasalarıyla yürütülen iblis numaraları, ruhları emri altına alıb cezbeden, teshîr eyliyen “RABBİN ÂCİZ KULU!”
Yani JESUS’UN ÂCİZ KULU!… Ve benzeri nice haçlı mitolojisi ve melodisi…
13) Papa içün “rabbin aciz kulu” ne ifâde eder, şunu: Üç tanrıdan biri olan Jesus’un kulunu!. Kelimelere, bir DÎN ve 2 religionun da reddedemiyeceği palyaço kıyâfetleri giydirdiğini zanneden cerbeze-i lisâniyye sâhibleri, sanki sonuna kadar bu oyuncaklamalarına devam edebilecekler öyle mi?. Hadi canım sen de!. Atalar, “Gizlide gerdeye giren âşikâre doğurur!” demiş… Ne kadar gizlide kardinal olunsa, tezâhürleri âşikâre olur; ve netîcesini de Allâh Azze işte böyle yaratır!. Kâinât da ibretle görür…
14) Allâh’ın Dînini ve Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm’ı, bu kadar ve böylesine yok etmek içün yok sayanları, ALLÂH AZZE ve CELLE’nin dîni, hâlâ kendi içinde mi görecek? Sonsuz kere hâşâ!. İslâmiyyet’i bin noktasıyla mıncıkla, tahrif et, tağyîr et, tebdîl et; sonra da “Peygamber sevgisinden!” bahset!. “Herkes O’nu okuyor” diye kitab yazdır, sonra da o kitabın içine “kendi peygamberliğini i’lândan çekiniyordu!” zehrini sokuşturt!. Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm gibi “RİSÂLETİ” bütün kitab ve nebîler içün “en büyük BEŞÂRET” olan bir Allâh Habîbi, “peygamberliğini i’lândan ÇEKİNECEK!” Böyle küfr ü şirk bulamacı hezeyanları bir müslümanın ortaya atması mümkin olamaz!. Tevbeler Yâ Rabbî…
15) Belçika’da da, yamuk yumuk, gûyâ ezan diye nâra atdırt, ama “Eşhedu enne Mu….dürrasûlulâh” şehâdetini okutma!. Hayatında hiç ezân okumamış hânendeye, “neden bu şehâdeti atladın, okumadın?” diye sûal edildiğinde de, o (üçkâ…çı), “çok yorgun ve uykusuzdum, onun içün unutdum!” desin!. Bunu da dünyâ yesin! Allâh Rasûlü Aleyhisselâm Efendimiz Hazretleri’nin ism-i şerîfi ile cihân târihinin görmediği bir alçaklık ve şerefsizlikle böylesine alay ve istihzâ edilsin, O isim yok farzedilmek üzere bu kızıl küfür ve şirk senaryoları irtikâb eylensin!.
Sonra da hâlâ “müslüman olunduğundan” bahsedilsin, bunu da Kâinât yesin!. Hâşâ ve kellâ!
16) Peygamber Aleyhisselam’ı istediğin yere gelen hizmetçi ve emireri hâline getir; sonra da, O Rasûl-i Rusûl Aleyhisselâm’ın lânetini yemeden yaşıyacağını vehmet!. Bütün mevcûdâtın lânetinden korkmıyanlar, Peygamberler Peygamberini, yahudi haçlı inkârının tasdiki içün daha hangi karikatürleriyle tahkîre kıyâm ederlerse etsinler, bakalım encâm-ı ömürleri nasıl olacak?!. Bedduaların bedduasını, bakalım asıl kim, nasıl yapıyor; ve bunun netîcesi, iki cihanda kimleri rezîl ü rüsvây eyliyecek?
Bekliyelim…
(İntişârı: 23.02.2014)