Koçlardan biri ölünce, haberlerin bini bir para. Çünki zengin. Fukarâ ölse kimse duymaz!
Ölen, Rahmi’nin, Rahmi Vehbi’nin, Vehbi yahudi Hâhâmı Haim Naum’un oğlu…
Kamal Paşa Karabekir’e şöyle demiş:
“Dîni ve nâmûsu olanlar kazanamazlar, fakir kalmıya mahkûmdurlar. (…) önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz.” (Ankara İstasyonu Özel Kalem Binası. K.K.B.anlatıyor-Uğur Mumcu, 1996; s.75-76)
“Dîn ve nâmûs anlayışını değiştirdin mi”, al sana, bugünki Kılçıkdâroğlu’nun ve and içenlerin “nâmus ve şeref adına içdikleri” şeyin ne olduğu… Anınçün, ağızdan içib ağızdan ishâl vak’asından geçilmiyor!
Sadede şürû’ etdikde:
İşte Haum Naumzâde Vehbi’ye de kredi muslukları açılıvermişdi… Çabuk zengin olmalıydı! Yahudi hâhâmı Haim Naum’un mahdûmu idi ya!
Hepsi de, öldürülemiyen ÖLÜM ile öldüler!
Öldürülemiyen hakîkat!
Ölüm öldürüyor; ammâ, ölümü öldürmek muhâl!
Kur’an-ı Azîmüşşânın verdiği haber hiç şaşmaz mutlak hakîkatdır: Her nefis ölümü tadacak; ve dönüş Allâh Azzeye…
Tâğût, Kârûn, Hâhâm da olsan, ne olursan ol, istersen Keops, Mikerinos, Kefren firavunu ol!..
Allâh Azze’nin “irâde ve hâkimiyyetine” karşı gelib kendi “irâde ve hâkimiyyeti” içün ins ü cinnin rıkkıyyetine (köleliğine) çalışan bütün politik bir dünya, (tâğût) olduğu hâlde ölümden fevkal’âde korkar; hatta “ölüm” v&ˆkıasını duyduğu an keyfi kaçar, ödü bilmem nesine karışır… Ahmak ve eblehdirler; akıllı olsalardı, Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm’ın “Sizin en âkıliniz ölümü en çok ananınızdır” hükmüne râmolurlardı! Çünki ölümden müstağnî kalabilmek, kaç kere diyeceksek, muhâl…
1968’lerde İnönü de ölünce, “İnönü est mort!” serlevhalı bir yazı kaleme almış; ve “anjina pektoris”in başağrısı gibi sadece sıradan bir sebeb olduğunu yazmışdım!. Kalb de (tık) deyib durdu mu, ister kriz de ister keriz, farketmiyor, o da bir sebeb, “ecel geldi başa, başağrısı bahâne” dedirten cinsden bir sebeb! Azrâil Aleyhisselâm ma’rifetiyle ölüm tam zamanında bir salise geciktirmeden gelmiş çatmış, seni Ukbâ’ya paket etmişdir! Sonrası, sarık-cübbeli kargo memurları eliyle iş pamuk tıkamıya kalıyor; sonra da, musallâ taşında “eyi bilirüz!” cayırtısı; ve ardından da “cenâzenizde ben de vardım” gösterişleri arasında kargonun nice (böyyükbaşlara) kadar omuzlanışı ve adrese teslîmi ameliyesi…
Mezarlığın girişinde “Küllü nefsin zêikatü’l-mevt” ibâresini görünce, adam ve madamlar keçileri kaçıracak gibi oluyorlar!. “HER NEFİS” cümleciği içinde kendilerinin de bulunduğunu hayâl etmek, kâfircik ve kâfireciğin beynini ve hayâlini kızgın şişle dağlar gibi oyup kavuruyor! Bunu kendisine en büyük hakâret, küfür ve zulüm, işkence gibi görüyor ve sanki kazığa çakılıyor gibi delileniyor! Hani “Sen haric” diyen bir ses duysa, altına kaçırmakdan da kurtulacak! Dangalaklar işte, Ölmek üzere HAYATDA bulunduklarını bir bilseler! Bunu da aslâ bilemiyecekler, çünki bunu bilmenin biricik ŞARTI, müslüman olmak… Olamayınca da, bu azâb ile yaşayıb bütün bir ömür her türlü lezzetleri ve şehvetlerinin içinde bu zehri göre-duya, bile-tada yaşıyacak ve ruhları da dâima (mutlak hakîkata) kin ve gayz püskürecek!Biz de, “Şeytân azabda gerek!” deyib, sadece bu noktada bile olsa keyfimize bakacağız!İnsî şeytanların, binbir türlü dünya kapitalizma fırıldaklarına aklı erer de, sâdece, “Bu dünya Sultan Süleyman Aleyhisselâm gibi cinlere hayvanlara rüzgâra hükmeden bir Büyüğe ve KÂRÛN gibi bir “Kapitalist bozuntusu” KÜÇÜĞE kalmamış da bana mı kalacak!” demeye akılları ermez!. Karşılarında Azrâil Aleyhisselâm’ı görünceye kadar bunu hep te’hir eder, buna bir türlü dilleri dönmez!
Gâvur demekden korkduğu içün, Eygi, hiçbir müslüman akaid kitabında yazmadığı hâlde bunlara “sosyolojik müslüman” diyerek haltediyor!. Utanmazlık tabii… Müslüman müslümandır, bunun sosyolojiği, psikolojiği, bilmem sexolojiği, kediciklisi, itciklisi bilmem nelisi mi olur, olmaz muhakkak…
Kârûn ve benzeri kâruncuklar da ölümden çok korkarlar, ammâ her şeye rağmen de o ölümle yerin dibine geçmekden (toprağın altına girmekden) bir türlü kurtulamazlar… Buna MAHKÛM olduklarını hiç ama hiç hatırlamak istemez, “kasvereden kaçan yaban eşşekleri” gibi ondan kaçmanın namzetleridir!
Kârûn denen pislik, Mûsâ Aleyhisselâm zamanında, hem de O’nun akrabası olarak yaşadı. Zekâtını vermedi ihtikâr yapdı; malı sakladı, pahalılık başlayınca piyasaya sürdü, çok kâr etdi! Dünyâ’dan nasibinin, nihayetinde bir kefen olduğunu her yahudi gibi bir türlü akledemedi… Kapitalizmin bânîsi, ATASI idi mel’un…
Kapitalist yahudi prototipi!
Zaten bütün kapitalist vahşiler, bu Mûsâ Aleyhisselâm Hazretleri’nin yahudi gibi tersden takipçileridir; Kârûn’un ilke, ihtikâr, iltimâs, iltizâm ve izleri-itleri içün yaşıyan insan kusurları, merhametsiz zulüm teröristleridir!
Paralarıyla her türlü terör ve zulmü işlerler; gezi parkı gibi nice park ve bahçede, orman ve orman çiftliklerinde yaban (d….larını) yedirib içirir, besler, onların şehvetlerini okşarlar… Fakat tâbûta girince gene de çok “iyi bilinir” ve musallâ taşlarında tezkiye edilir; tâbutlarını böyyükbaş nice adam ve cüdam omuzlarına alır; onların ölülerini taşır, onlara hammallığı “şeref” bilirler! Çünki Kârun gibi, onların “hazinelerinin anahtarlarını” da kim bilir kaç KATIR taşır!
Elmalılı Büyük Müfessir Merhûm M. Hamdi Efendi Hazretleri şöyle buyurur:
“Fir’avn, siyâsî zulm ü istibdadda alem (remz) olduğu gibi KÂRÛN da MÂLÎ istibdâd ve ihtikârda alemdir. Bu sûretle Kârûn kıssası, MUHTEKİR (vurguncu, madrabaz, serveti hapsedib tam ihtiyaç hâlinde piyasaya süren ve çok kazanacağını zanneden zâlim) BİR KAPİTALİST KISSASIDIR.” (c.5, s.3755, ilk tab’ı)
Bugün de Kârûn gibi serveti olub onun gibi zenginlemiş, “kapitalist” yağ fıçıları yok mu?
Şimdi bunlara (obez) deniyor ve yağ içinde dönemez hâle geliyorlar! İDMAN yapıb estetik ve köstetik ameliyatlarla yağlarını traşlıyorlar! Dünya nüfusunun yarısı ise yiyecek ekmek bulamazken…
Çukura çevirdikleri arzın 62 zengininin mal varlığı, dünyadaki insanların yarısının mal varlığından daha fazla imiş…
Demek ki bugünün Kârûnlar zinciri, Mûsâ Aleyhisselâm zamanındaki (akrabası Karun’u) çokdan sollamış vaz’iyyetde!
Yahudiler içün Âhıret yok ya!. Varsa da yoksa da bu dünya…
YARADAN Azze ve Celle “En büyük zulüm şirkdir” derse, şirk de bütün dünyayı sarmışsa, netîce: DÜNYÂ, ZULME TESLÎM!
Terörle mücadelede kararlı imiş akıl küpleri!
Kim görüyor bunu!?
Sosyal dembokrat ve Cehe. Partisinden emekli müteveffâ Kamer G de göremeden gitdi ve bitdi…
Müfessir Merhûm’un buyurduğu gibi “Kârûn kıssası muhtekir bir kapitalist kıssasıdır.”
Sosyalinden muhâfazakârına, liberalistinden bilmem ne dembokratına kadar cümlesi de, bu “kıssanın” içindeki zaleme…
Kur’an-ı Azîmüşşân’ın haberlerine göre, Kârûn’a, kavmi çok nasihat etdi. Mel’unun öyle hazîneleri varmış ki, bütün bunların anahtarları güçlü kuvvetli bir bölüğe ağır geliyormuş. Ona, bunlara güvenme dendikçe de, Kârûn denen pislik bu kadar büyük servet ü sâmâna kendisindeki bir takım meziyetler, bilgiler, v.s.lerle sâhib olduğunu söyler, Allâh Azze’nin imtihan içün bunları kendisine verdiğini hiç ağzına bile almazmış…
Kasas Sûre-i Celîlesinden, bu güne bile tatbikinde ne kadar çarpıcı bir manzara ki okuyalım:
“Dünya hayatı arzu edenler “ah” dediler, “ne olurdu şu Kârûn’a verilen gibi bizim de olsa! O cidden büyük bir bahtiyar!”
Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, “yazıklar olsun size” dediler.
Allâh’ın sevabı iman edib salâh ile çalışan kimseler içün daha hayırlıdır, ona ise ancak sabredenler kavuşturulur.
Derken, biz onu (Kârun’u) hem de sarayı ile yere geçiriverdik, o vakit Allâh’a karşı yardımına gelecek taraftarları da olmadı, kendisini kurtaracaklardan da değildi.
Dün, onun mevkiini temennî edenler de, bu sabah şöyle diyorlardı: Vayy be, demek ki Allâh, rızkı kullarından dilediğine veriyor ve kısıyor. Eğer Allâh bize lutfetmese idi bizi de batırmışdı. Ayyy, demek ki hakîkat bu: Kâfirler felâh bulmıyacak.” (Elmalılı, Kasas 79-82, c.5, s.3754 tab’-ı evvel)
Vayy be!
Ayy!
Şu Kârûn ve gibilerinin hâline bakıb, bugün (ibret) alacak kimi tanıyorsunuz?
Bütün (ibretler) ve (ibretlikler) boşa gidiyor; boşuna zengin olub boşuna ölüyorlar sanki!
Sosyal dembokrat sahtekâr ve zibidiler bile nerden bilsin “Kârûn kıssasının muhtekîr bir kapitalist kıssası” olduğunu!Onlar, önlerine kim kemik atarsa onun adına havlar, Gezi Parkı hâdiseleri gibi her kancıklığın ayağa kalkdığı yerde kim onlara mama uzatırsa, bu kapitalist elleri öpmeden edemez ve sadece kirâlanarak kullanılırlar… Gezi Parkı mağduru politik cebhe de, aynı haltı yer, gider kendilerinin ipini çekmek içün sokak serserilerini besliyen bir takım (kapitalist) mevtâlarının şakşakçılığını ve reklâmcılığını yapar, sonra da bunun adı her seferinde “popolitika icâbı!” oluverir…
Gerzekler KUR’AN’a (hakîkata) düşmandırlar ya, aynı Ebû Cehil gibi… Sâdece dolap beygiri gibi gözleri hep aynı dâirede dönmeyi ileriyi görmek zanneder; ve öylece de döner dururlar!
Çüşşşş deyinceye kadar!
(İntişârı: 22.01.2016)