Avrupa Birliği dışında 19 tâğûtî devletin Antalya’daki şeytânî “ictimâı”, ASLINDA dembokrasi dîninde görünenlerin (!) bir hasbihâl ve felekden birkaç gün çalıp, yeme içme ve yatma molasıdır; ve T.C. de, bunlara “misâfirperverlik” karakteriyle, yıkama yağlama ve bakım ünitesi olarak hizmet verme şûbesi…
İngiliz-Yahudi-ABD triumvirası, dâimâ olduğu gibi ve görünsün-görünmesin, lokomatifdir; ve AB içindeki eniklerle beraber 40’a yakın emperial sürünün 3 eksiği de, katarın vagonları…
İctimâ’ edeceklermiş!
Nasıl olsa kan ağlıyan, yollarda binbir çile içinde can veren, terör ve çatışma belâlarıyla kavrulan, 3 yaşındaki yavruları ile azgın dalgalar arasında can verib sahillere vuran Âdemoğlu, bu azgın emperial sürülerin ZERRE KADAR umûrunda mıdır?
Asla!
Bu iri dünyâ şeyâtîni, isteseler bir tek devletleriyle bir haftada IŞİD’in kökünü bile kurutabilirler. Ve fakat, aslâ istemezler, çünki o, onların projesidir!. Silah ters tepip ödleri bilmem nelerine karışmadan da, Osmanlı coğrafyasındaki kanı durdurmak, bu Allâhsız’ların aslâ aklından bile geçmez! Ateizma ve Fuhuş merkezi Parisleri 7 noktadan infilâk edince, cadaloz sokak matinatosu karı gibi çığlık çığlığa dünyayı nasıl ayağa kaldırdılar!. Müslüman coğrafyasında 7 değil 700.000 noktada bombalar patlar ve kan gövdeyi, IŞİD’in kör kamaları da kelleleri götürürken, elde kadehlerle seyredib Allâh Azze’nin mutlak DÎNİ içün “işte İslâm dediğiniz bu, sâdece barbarlık!” diyerek iblisleşmek güzel ve zevkliydi!. Fr. Kellesi Hollande, daha kaç hafta evvel PYD’li kancıklarla ELYSEE sarayında geyik mahabbeti yaparken, acebâ hangi şeytânî hesabların içinde o karıları mestedib fıkırdatıyordu!?. Nerden bilsin kendi elleri ile peydahladıkları teröristler, onlara da “hâinlik” edib, verdikleri silahları bu kellelere de doğrultacaklar… Rüzgâr ekerken fırtına biçecekleri bu kabuklu muzırların hiç aklına geliyor muydu acebâ!?. “İnsanlık ve medeniyet” diye dünyayı asırlardır aldatan bu sahtekâr yahûdi-haçlı sürülerinin canları çok mu çok TATLI ve PAHALI olduğu kadar, İslâm Coğrafyası’ndaki insan bile sayılmıyan “barbarların” canları ise o nisbetde TATSIZ ve UCUZ idi!.. Onların bin ölüsü Fransız kabuklusunun 1 gebiriğinin çeyreği bile edemezdi!
Bazı Ankara tepelerindeki aklı evveller de ikide bir, “terörün dînî, mezhebi, ırkı, vatanı, atanı, tutanı ve bilmem nesi olmaz!” nakarâtına sarılıb lâf sıkıyor!. Terörür en büyüğü ALLÂH AZZE’nin RIZÂ, İRÂDE VE HÂKİMİYYETİNE karşı yapılandır; ve dünya, bütün devlet ve hükûmetleri ile bu terörizmanın göbek taşı üzerindedir… Terörün, Allâh Azze’ye ve mutlak DÎNİ İslam’a karşı olanından daha iri ve azılısını tahayyül bile muhaldir… Terörün dîni vardır: ALLÂH AZZE ve CELLE HAZRETLERİNİN mutlak ve münezzeh dînine karşı, bütün religionların, ideoloji, doktrin ve otorite kânunlarının terör koalisyonu…
Bu terörün DÎNİ elbetde var: ANTİİSLÂM… İNANMIYAN, oğul Buş’a, Madam Margret Piçira, Peder Papa’ya, Vâiz-Fâiz Merkezindeki Hocia’ya sorsun!
Ne kadar G-20, B-120, F-1020 varsa topu da, aslında lisân-ı hâl ile şunu diyor:
“Ulan dünyânın iki ayaklısı sürüler! Bizim, ALLÂH’ın nizam ve sistemine karşı o muazzam TERÖRÜMÜZ varken; siz, IŞİD MIŞİD soyundan “örgüt ve mörgöt” cibilliyetindekiler! Sizin bize karşı olan bit pire çapındaki (terörünüzü) bizim hazmedib yememiz nasıl mümkin olur!?“
İşte dünyanın MANZARA-YI UMÛMİYYESİ bu… Bunu göremiyen KÖR, GÖRMEZ, DUYMAZ, DİLSİZ ne kadar iki ayaklı varsa, cellatlarıyla aşk yaşama ümniyyesi içindeki gönüllü “sömürgeçlerdir!”
Kânun: “Zulmü, rızâsıyla kabûl edene MERHAMET edilmez!”
Ta’bir-i diğerle, şöyle de diyebileceklerini kabûl edebiliriz: “Ne kadar belâ ve musîbet varsa, bunların, (ictimâ’) görünüşlü iblis plânlarımızın beynelmilel fitne ve fesâd kazanlarında pişirildiği bedâhaten ortadadır; ve Âdemoğlu bu alçaklıklarımızı ve hâinliklerimizi göremesin diye, bütün bunların üzerine bir kılıf geçiririz; ve dünyanın “3. Sınıf %99’luk alt tabakası” ise, propaganda narkozlarımızla sâkinleşmeye ve her zehri şifâ görerek içmiye mahkûm edilir…”
Kâinâtın Mutlak Hakîkat KİTÂBI’NDA insî ve cinnî şeytanlar nasıl nazara veriliyor, okuyalım:
“Elhak biz sana bihakkın Kitab indirdik ki, İNSANLAR ARASINDA ALLÂH’IN SANA GÖNDERDİĞİ VECHİLE H Ü K M EDESİN; HÂİNLERE MÜDÂFAA VEKÎLİ OLMA.” (Nisâ 105- Elmalılı, 1. Tab’, c.3, s.1454)
“Modern câhiliyyenin hâinlerini” görmek, bunca dembokratik YALAN ve GÖZKÜLLEME arasında görebilmek… ZOR!
“Nefislerine HIYÂNET edib duranlar tarafından mücâdeleye kalkışma; çünki Allâh, VEBÂL yüklenen HIYÂNETKÂR kimseleri SEVMEZ.” (Nisâ107)
Dembokrasi dîni bu “hıyânetkârları” tepelere çakıb PUT yapmanın, TANRI uydurmanın ve onlara TAPTIRMANIN sistemi değil mi?
“İnsanlardan GİZLEMİYE çalışırlar da Allâh’dan GİZLEMEYİ düşünmezler….. onların FISILDAŞMALARININ çoğunda hayır yokdur…. Her kim de kendisine HAKK tebeyyün etdikden sonra PEYGAMBERE MUHÂLEFETDE BULUNUR; ve mü’minler yolunun gayrısına giderse, biz onu gitdiğine bırakırız; ve kendisine CEHENNEMİ BOYLATIRIZ ki, o ne fenâ bir gidişdir.” (Nisâ 115)
Dünyâ şeyâtînü’l-insi, Akdeniz sâhillerinde ictimâ’ edecekmiş de, “gizli gizli fısıldaşmalarla” kararlar alıb dünyaya tersini aksetdireceklermiş de; yahudi saçına çevirdikleri beşeriyet mes’elelerini sanki kendileri sebeb olarak üretmiyorlarmış gibi de göstererek, hâll ü fasl edeceklermiş!!!
Bu mankurt ve zombiler dünyâsı da bunları yiyor!. KIYÂMET kopuncaya kadar da YEMEYE DEVAM edecek!
Allâh Azze ve Celle’nin Ulûhiyyet, Rubûbiyyet, Rızâ, İrâde ve Hâkimiyyetine ısyân bayrağı çek; Dembokrasi dini ile onun binlerce beşerî tanrısını i’câd edib uydur; Kitâbullâh yerine akıl ifrâzâtı anayasaları, Sünnet-i Rasûl Aleyhisselâm yerine parti-pırtı tüzük (.üzüklerini), Ümmetin İCMA’I yerine de (anayasa mahkemesi) denen mahkemeleri, müctehid imamlar yerine ise onun bunun çocuğunu yapışdır ve tutkalla; sonra kalk, “mes’ele halledeceğiz” gözküllemesiyle Antalyalar’da saf Anadolu ehâlîsinin alın terlerinden yiyib içib felekden zevk u safâ çalarak, yehudi-haçlı sihirbazlığına devam et!…
Yemeyiz müşrikîn ü müşrikât!
Hem “müslümanım” diyecek; hem de bunları yiyeceksin!
Tuz rûhu iç, daha iyi!
Bizi, inanmadığınız Allâh Azze ve O’nun nizâm ve kânunları alâkadar eder. Bakınız sizin röntgen filimleriniz Allâh Azze’nin Kitabı’nda taa 15 asır evvel nasıl kayd ü zapta geçmiş, Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri’nin kalemi nerenize batarsa batsın okuyun:
“… bu Kur’ân-ı Azîmüşşân’ı HAKK ile, Hakk TEÂLÂ’nın insanlar üzerinde, insanların FERDEN VEYA CEM’AN yekdiğeri beynindeki HUKÛKUN künhünü muhtevî, velhâsıl hakkı mübeyyin, bâtıl ve eğrilikden müberrâ; ve mahzâ ŞER’-i HAKK’ı ve ADL ü SIDKI gösteren bir düstûr-ı hidâyet (Düstûr=ana kânun) olarak inzâl eyledik.” (s.1456)
Triumvira’nın kuyruğuna takılan ve “müslümanlık taslıyarak” böyyük “adam ve madam” oldukları ümniyyesine (kuruntusuna) düşen zevât-ı zerzevâta Tefsîr dersi devâm edecek, şöyle:
“… alel’umûm insanlar arasında Allâh’ın sana gösterdiği İLM-İ HAKK ve VAHY-İ MUTLAK ile HÜKMEDESİN: İnsanlar arasında İ’TİKÂDÎ veya AMELÎ HER NEV’İ MÜNÂZAÂTIN HÂLLİNDE KİTÂBULLÂH’I DÜSTÛR VE VAHY-İ MEDÂRI HÜKÜM İTTİHAZ EDİB (Her hükmü vahyin mahrekinden çıkarmadan) HAKK U HAKÎKATLE BİHAKKIN HÂKİM OLASIN; ve ALESSEVİYE HERKESE MÜSTAHIK OLDUĞU HAKKINI VERESİN. YANİ KİTÂB’IN ASIL HİKMET-İ NÜZÛLÜ BEYNENNÂS (bütün G-20 ve F-120 türü ne kadar şeytânî müessese varsa topu arasında da) HÜKM Ü HÂKİMİYYET İÇÜN HAKK’I GÖSTEREN BİR ESÂS OLMASI VE BUNUN, PEYGAMBER ALEYHİSSELÂM’A İNZÂL EDİLMİŞ OLMASININ HİKMETİ DE O PEYGAMBER’İN MİN TARAFİLLÂH VÂRİD OLAN VAHYİ VE VAHİYDEN MÜTEHASSIL (meydana gelen) İLMİ, MÜSTAKILLEN MEDÂR-I HÜKM İTTİHÂZ ETMESİ VE VAHİY VÂRİD OLAN HUSÛSÂTDA, BUNA MUHÂLİF DİĞER ESBÂB VE DELÂİLİ NAZAR-I İ’TİBÂRE ALMAMASIDIR.” (S. 1456-57)
Nasıl?
Beton kafalar bir şey anladı mı dersiniz?. Biz, onların anlamıyacağını bilerek yazıyoruz. Mesaj yerini bulsun yeter!
Bir takım adam ve madamların bu satırlar istikâmetinde îmân edib hemen icrâ-yı faaliyyete geçecekleri hülyâsında olamıyacağımız, elbetdeki îzâhdan vârestedir. Ancak, bir yandan “Dîne dayalı devlet sistemine karşıyız, 4 hakk dîn vardır” türünden nâne yiyib, diğer yandan da kendisini saf ve câhil kalabalıklara: “Çok güzel ve hatta 4 dörtlük müslüman” dedirterek, böyle olduğu vehmini zerkeden politika sihirbazlarının, nasibleri varsa İslâmiyyet’in hakîkatını öğrenmeleri; ve işâret edilen palavraları yemiyenlerin de, âlem-i kevn ü fesâd içinde henüz berhayât olduklarını bilmeleri noktasından bu satırları iktibâs ediyoruz!
Devam edelim:
“…sen, Allâh’ın gösterdiği VAHİY ile HÜKMET (ve lâ tekün lilhâinîne hasîmen) HÂİNLER LEHİNE HASÎM (düşman) OLMA: Yani kim olursa olsun, velevse ÜMMETİNDEN BULUNSUN hâinleri müdâfaa içün beri’ olanlara velevse millet-i âhardan (yahudi-haçlı-ateist gâvurlardan) olsun husûmet etme, DAHA AÇIKÇASI HÂİNLER NÂMINA MÜDÂFAA VEKÎLİ OLMA, AVUKATLIK ETME.” (S. 1457)
Tabii burada, fitne ve fesâd kazanının altına durub dinlenmeden çıra taşıyan bugünün triumvirası ve bu lokomatife vagon olan ve İngiliz keferesinin “Ortadoğu” adını takdığı memâlik-i İslâmiyye’yi ve dünyayı ateş çemberi içine alan veya buna göz yumup, yıllardır ödlekçe adım atamıyan saray ve (sandık kumarı ehli) adam ve madamlara “hâinler nâmına müdâfaa vekili ve avukat olma” ma’nâsını da anlamalıyız… Aynı zamanda burada, fitne ve fesâda sa’y etmiyerek İngiliz parmaklarında oynamıyan, kendi hâlindeki ins ü cin ve sâir kefere sürülerine “HUSÛMET ETMEMEK, BUNLARA, O DİĞER HÂİN SÜRÜLERİ LEHİNE HASÎM (düşman) OLMAMAK” emri dahî vâriddir…
NASIL?
İşte dilleri kopasıca ve “medeniyetleri ve hümanizmalarıyla” birlikde yerin dibine geçesice Batılı Gâvurların “terörizma ve barbarlık” dediği ALLÂH AZZE ve CELL’nin DÎNİ bu!. IŞİD belâsını tezgâhlayıb ona kelle kestiren, sivil ehâlileri bombalatdıran ve kıtâl seyreden, sonra da bütün dünyaya, “Bakın! İşte Müslümanlık dediğiniz şeyin müslümanları böylesine terörist, barbar ve cânî” diyen sürünesi ve geberesi Bâtıl BATI’nın hâlâ “şef garsonluğu” peşindeki adam ve madam sürülerine, hangi lûgatdan sıfat bulunabilir, mütehayyir ve mütereddid bir hâletdeyiz!
Merhûm Müfessirimizden okuyalım ve okutalım:
“NEFSİNE HIYÂNET: Kendini aldatmak, bir menfaat celbediyor zu’mu (zannı) ile bir zarar getirmekdir. Bunun içün bir insanın ma’siyete (haram ve günahlara) ikdâm (çalışmak) ile kendini ıkâba (cezâya) ma’rûz kılması, kendini aldatmak ve emânet-i ilâhiyye olan nefse hıyânet etmekdir. HÂİNE TARAFDÂR OLMAK DA NEFSİNE BİR HIYÂNETDİR.” (S.1460)
Dünyâyı ateş çemberi ile kuşatıp fitne ve fesâd kazanlarını kaynatan, Memâlik-i İslâmiyye’yi “Ortadoğu” adıyla Esed hâini gibilere yakıb yıktıran, DEAŞ çetelerini müslümanların kucağında peydahlayıb sonra da kendisini dinlemediğini görünce nice memleketlerde olduğu gibi bu gayr-i meşrû’ yavrusunu kendi elleri ile boğmıya kalkışan Allâhsız triumvira ve onun kuyruğundaki HÂİNLER, bin kere de (ictimâ’) eylese, bu, mücerred dünya insanının GÖZÜNÜ BOYAMAYA ma’tûf, zerre kadar sadra şifâ olamıyacak bir iblislikden başka ma’nâ ifâde edemez…
Müslümanım diyenler kim olursa olsun, sahtekâr bir münâfık değilse, adam gibi adam ve SÖZÜ senet bir yiğitse, işte formülü:
“HÂİNE TARAFDÂR OLMAK DA NEFSİNE BİR HIYÂNETDİR.”
Gerçek bir müslüman, îmânî, amelî, ahlâkî, hukûkî, ictimâî, iktisâdî, siyâsî, askerî, tıbbî, her hangi bir noktada HÂİN olan bir insî şeytana TARAFDÂR olamaz; ve onu, herhangi bir şekil ve sûretde destekleyib başına geçiremez!
Babası veya dedesi, atası, bilmem nesi olsa da bu böyledir… Oyunu kullanırken (!) veya kullanmaz, kendini oyuncak etmek istemezken de, gene bu böyledir…
DİNİMİZDE, FORMÜL İBÂRE ve İFÂDELERDEN ve en mühimlerinden birini tekrarlarsak, şudur:
“HÂİNE TARAFDÂR OLMAK DA NEFSİNE BİR HIYÂNETDİR.”
Binlerce seneden beri bütün dünyâyı, husûsan (memâlk-i İslâmiyye’yi) dâimâ içden veya arkadan kundaklıyarak, kan, gözyaşı ve ölümlerin pençesine atan yahûd-haçlı müstemlekecileri, hâinin su katılmamışı değillerse, (hâin) kimdir?
Ve G’li F’li bilmem kaçlı dünya hâinlerinin “İCTİM” adı altında zırvalı zirveli masallar okumak üzere dünyanın istedikleri noktasında kaynatdıkları fitne ve fesâd kazanlarının manzarasını, mucizü’l-beyan Kitab’dan ve O’nun kerâmet çapında akseden Tefsîr satırlarından dehşetle seyredelim:
“…Allâh’ın râzı olmıyacağı sözler tebyît ederler ve bunu yapdıkları vakit Allâh yanlarında iken ondan GİZLEMEZLER. Allâh’a karşı bunu yapmakdan ÇEKİNMEZLER DE İNSANLARDAN GİZLERLER…. Bu gibi kimseler de zihinlerinde veya aralarında fenâ fikirler tertîb ederler. Bunları herkesden GİZLİ tutmak içün, geceleri KENDİLERİNE MAHSUS hafî yerlerde i c t i m â’ ederek, veya veznine mevzununa uydurub, beyit tanzim eder gibi ÇALIŞARAK ve SÜSLİYEREK Allâh’ın râzı olmıyacağı bir takım KARARLAR VERİRLER. TEZVÎRÂT UYDURURLAR ve bunları yaparken Allâh’dan KORKMAZLAR. O’nu HİÇE SAYARLAR da insanlardan SON DERECE ÇEKİNİRLER ve ONLARI A L D A T M I Y A Ç A L I Ş I R L A R…. BÖYLE YAPANLAR BİNNETÎCE KENDİLERİNİ aldatmış nefislerine hıyânet etmiş olmakdan başka bir şey yapmış olmazlar…”
“EY HÂİNLERİ MÜDÂFAA EDENLER!
“İşte siz onlarsınız, o kendini ALDATAN, nefislerine HIYÂNET eden kimselersiniz ki (………………….) bu hayât-ı dünyâda O HÂİNLER TARAFINDA MÜCÂDELE ETDİNİZ. Haydi dünyâda bunu yapabilirsiniz, fakat böyle yapmakla onları hakîkaten kurtardınız mı?…… Yevm-i Kıyâmetde o HÂİNLER TARAFINDA KİM MÜCÂDELE EDECEK? (…….) veya onlar üzerine kim vekîl-i muhâmî (avukat) olacak?. Bütün o amelleri muhît (bilen kuşatan) Allâh Teâlâ’nın azâbına karşı onların himâyesini AVUKATLIĞINI KİM deruhte edecek, düşünüyor musunuz? Binâenaleyh siz dünyâdaki bu mücâdelenizle O HÂİNLERİ KURTARMIŞ OLMADIĞINIZ gibi, bil’akis, onların mes’ûliyyetlerine iştirâk ederek, NEFSİNİZE HIYÂNET etmiş ve KENDİNİZİ ALDATMIŞ oluyorsunuz.” (s. 1462)
Ey, “müslümanlık iddiasındaki” münâfık sürüleri, “ham yobaz kaba softa” odunlar, diplomalı ve kitab yüklü eşşekler, mukaddes tasavvufun ve turûk-ı aliyyemizin içine etmek içün hurâfeler uydurub şeyhlerini 7 kat semâlarda uçuran gerzek öküz sürüleri, parti-pırtıcı politika cambaz ve sihirbazları ve Merhûm Müfessirimizin kalemiyle “diyanetleri ahlâksızlığa müsâvî” GÖRMEZLER, duymazlar ve söylemezler, Kur’an-ı Azîmüşşân hani sizin “mukaddes kitâbınızdı?!” Yahudiler gibi muharref bir din uydurmayı bırakmazsanız, encâmınız pek feci’ olacakdır, geberib cehenneme çıra olacaksınız!
Bugün, Bâtıl Batıcı HÂİNLERİ LOKOMATİF yaparak onların kuyruğuna takılan ve vagon olan, onların irâde ve hâkimiyyetlerini ALLÂH Azze’nin irâde ve Hâkimiyyetiyle değişen; ve ALLÂH AZZE’nin dînini tahrîf ederek kalîl bir semene satan; bunun içün de, aslâ METBÛ’ olamayıb TÂBİ’ olarak Triumvira’nın çemberinden bir türlü çıkamıyan, narkozlu ve hormonlu dembokratik politika ağaları, O HÂİNLERE YAPDIKLARI AVUKATLIKLARIN VE ANADOLU EHÂLİSİNİN ALIN TERLERİNİ O HÂİNLERE PEŞKEŞ ÇEKMENİN MES’ÛLİYETİ ALTINDA, İKİ CİHANDA DA REZİL VE PERİŞÂN OLACAKLARDIR…
1908’in 23 Temmuz ihtilâl-i meş’ûmesiyle Abdülhamîd Cennetmekânı şerefsizce Devletin Başından indirmelerin; sonra 1912-13 Balkan ve Trablus fâcialarının; sonra 1918 Çanakkalesinin; ve sonra da, Filistin ve Sina Çöllerinde ESİR aldıkları Müslüman Osmanlı askeri 10.000’lerce gencecik ve elleri bağlı müdâfaasız askerleri, Mısır’daki asit çukurlarına süngü zoruyla itib gözlerini kör etmelerin; ve Irak’daki 10.000’lerce Müslüman esirleri Hindistan’a sürerek oralarda binbir işkence altında tenkîl etmelerin; 1923 LOZAN müzâkereleri esnâsında İslâmiyyet’e ve Müslüman dünyasına kazdıkları çukur ve tuzakların; sonraki 23 yıllık eşi görülmedik zorbalık ve diktatörlük ve ateist azmalarının; 1946’da, Dembokrasi çukuruna itilen milleti 3’e 5’e bölerek ve didik dik ederek biribirine kemirtmelerin; 60, 71, 80, 97, GEZİ v.s. darbe ve kalkışmaları ile halkı biribirlerine yedirmelerin altındaki İngiliz parmağını ve topyekûn haçlı-yehudi fitnelerinin İÇ VE DIŞ “HÂİNLERİNİ”, HANGİ MÜSLÜMAN UNUTUB BU GÂVURLARIN “VEKÎL-İ MUHÂMÎSİ=AVUKATI” olabilir!?. Buna, VAHYE îman-ı şer’î ile îmân eden bir insanın, zerre kadar iltifât etmesine imkân olabilir mi?
Hakîkatın KİTAB’ı ve Tefsîrine dönelim:
“O HÂİNLERE bakma (…….) ONLARIN FISILTILARININ tebyît-i kavl içün “İ C T İ M ” edib G İ Z L İ konuşmalarının çoğunda HAYIR yokdur.”
50’ye yakın devletin kabuklu ve kancıkları, Antalya’da iblise taş çıkartan “ictimâ, fısıltı, gizli onuşmalar” tabii ki yapacaklar!. Ancak, zann-ı gâlibimiz odur ki, “dostlar alış-verişde görsün” formülü ile gözkülliyecekler; aslâ anlaşamayıb, yiyib içtikleri ve mahlûklaştıkları ile kalacaklardır. “Anlaşdık, mutabık olduk, çâre bulduk, formülümüz hazır” kabilinden iğrenç yalanlarla gözboyamaya da kalkabilirlerse aslâ şaşırmamalıdır, iblis politikasının cibilliyeti budur… Ahde vefâ denen haslet, bu adam ve madamların Kitabında aslâ bulunamaz. Birkaç hafta, birkaç ay, birkaç sene geçdi mi, hayâsızca ve 5. sınıf köçek gibi kıvırtmamaları asla beklenemez!
Kelâm-ı Kadîm ta’bîriyle bu şeytan dünyaya ancak şunu deriz: “Mûtû biğayzikum= Kininizle geberin!”
10.000’lerce esir aldıkları müslüman askerlerini asit çukurlarına elleri bağlı ve süngü darbeleriyle zorla sokarak gözlerini kör eden; ve Irakda esir etdikleri yine onbinlerce müslüman Osmanlı esirlerini Hindistan’a sürerek, orada akla gelmedik işkencelerle tenkîl ve itlâf eden; Anadolu işgâlinde ehâliye kan ağlatan; ve bunları görünmez bir hayâlet gibi perde arkasından irtikâb eden, dünyanın en cânî ve gaddar şeytanı İngiliz ve onun dümen suyundaki haçlı sürüleri, hangi yüzle Antalya’ya gelir; ve Ankara da, o onbinlerce müslüman esirin ve Anadolu ehâlisinin feryat ve inlemelerini hiç olmamış kabul ederek bu sırtlan sürülerini nasıl Anadolu ehâlisinin paraları ile yedirib içirib azdırır, havsalanın alacağı ve vicdanın kabûl edeceği bir keyfiyet değil…
Abes ve hadesleri, “politika icâbı veya bugünün politika zarûreti” diyerek, bunları meşrû’ göstermek istiyenlere, gâvurlara (benziyenlere) ve (benzetilenlere) de, gene (aldatılmak) düşecek; ve belki de, yakın bir âtîde sümüklerini çeke çeke ağlamak yakışacakdır!
Demek ki, Ankara’nın bu dünyâ şeytanlarından yakında yiyeceği bir yağlı ve çatallı (ka..k) var!
ALDATILAN OLMAK!
El Cezâu min cinsi’l-amel!
(İntişârı: 15.11.2015)