(9.11.2013) tarihli vidyo ile sâbit konuşmasında, Pensilvanya mahrecli konuşmada şöyle geçdiğini yazmışdık:
“…..Meselâ demiyor, var mı Allah, Ebû Cehil’i sevmez, sevmez Allâh Ebû cehili. Şeybe’yi sevmez, Utbe’yi sevmez. İnnallâhe lâ yuhibbu Ebâ Cehlin, yok Kur’an-ı Kerîm’de böyle bir şey. Ammâ Allâh zâlimi sevmez, fâciri sevmez, beşerî çerçeveyi aşan fâsıkı sevmez. Fısk u fücurla başını dışarı çıkaran insanları, baş kaldıranları, âsîleri sevmez.”
Demişdik ki: “Bu sıralanan “Allâh’ın sevmezleri arasında” acebâ, neden “ALLÂH MUHAKKAK KÂFİRLERİ SEVMEZ!” ibâresi geçmiyor?.
“Fâiz ve vâiz lobisinin” işine gelmediği içün mü?. Allâh sâdece, “zâlimi, fâciri, fâsıkı, başını dışarı çıkaranı, baş kaldıranı ve asileri” mi sevmezmiş?. Tamam sevmez… Ancak, Üstelik de “zâlimler” hâric, bunları “sevmediğini” ortaya koyan husûsî ve apaçık âyetler de yok!. Tam tersine, Allâh Azze’nin, apaçık âyetlerle “Allâh şunları sevmez” buyurduğu 20 kadar âyet var!. “İNNEHÛ LÂ YUHİBBUL KÂFİRÎN” gibi; veya “İNNELLÂHE LÂ YUHİBBUL KÂFİRİN!” gibi tam 3 âyet, Cenâb-ı Hakk’ın “KÂFİRLERİ SEVMEDİĞİNİ” apaçık beyân buyuruyor… Böyle iken, bu apaçık ayetlerin işâret etdiği sevilmiyenler yani KÂFİRLER neden zikredilmiyor da, âyetlerle apaçık “sevilmez denilmiyenler” zikrediliyor???
Ehl-i Kitâb denen yehûdî ve hıristiyanlara, Kur’ân-ı Hakîm nice âyetleri ile “kâfir” diyor… Evet, ehl-i kitâb denen yehûdîler, hıristiyanlar ve hatta sâbiîler, “kâfirlerin” su katılmamış cinsleridir; ve bunların ve diğerlerinin topu da, “Muhakkak Allâh kâfirleri sevmez!” meâlindeki âyetlerin hükmü ve şümûlü içindedir… Kitâbî kâfirler, kitabsız kâfirler, İslâm’â îmân etmiyen topyekûn kâfirler de dâhil, bunların hiçbirini ALLÂH SEVMEZ… Bu sevmeyişi gizlemek, samanaltına veya samanyoluna SIZINTI gibi sızdırıb nazarlardan saklamak, Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle Hazretlerinin “Kâfir sürülerini sevmediği” hakîkatını değiştirmez!.
Mevlâ-yı Müteâl Azze ve Celle Hazretlerinin, “KÂFİRLERİ SEVMEDİĞİNE” îmân etmek, İslâmiyyet’in olmazsa olmazlarından yani “zârûrât-ı dîniyye”sindendir… Buna îmân etmiyen, müslüman olamadığı gibi; müslümanım deyib, müslümanken bu zarurî îmân şartını reddeden (buna da îmân etmiyen), kim olursa olsun (mürteddir); ve Müslümanlık, onu, içinde tutmayıb dışına fırlatır atar… Nikâhı düşer, kestiği yenmez, adı değiştirilir, müslüman kabristanına defnedilmez, vâris olamaz, malına vâris olunmaz v.s.
Mürteddlik böylesine bir döneklik ve kahpelikdir! Hadd cezâlarının tatbik edildiği bir dârda, hayat hakkı da kalmaz!. Çünki Allah Azze’ye verdiği sözde durmamış, hâinliğin sonsuz derecede iğrenç ve lâ’netlisini irtikâb etmişdir!. Mutlak hakîkatı (İslâmiyyet’i) kabûl edib sonra da reddetmek, kendisinden daha iğrenci olmıyan bir ihânet olduğundan, mutlak HAKK’a böylesine hâinlik eden bir mahlûkun, beşeriyyet içinde yeri olamıyacakdır; ve onun, insanlık içindeki çürütücü ve kokan, leşleşmiş varlığına tehammül de edilemiyecekdir…
Binâenaleyh, mürteddler de KÂFİR ana sınıfı içinde, aynen kitâbî kâfirler, münâfıklar, mülhidler, veya müşrikler gibi bir alt sınıfdır…
“…..Meselâ demiyor, var mı Allah, Ebû Cehil’i sevmez, sevmez Allâh Ebû cehili. Şeybe’yi sevmez, Utbe’yi sevmez. İnnallâhe lâ yuhibbu Ebâ Cehlin, yok Kur’an-ı Kerîm’de böyle bir şey. Ammâ Allâh zâlimi sevmez, fâciri sevmez, beşerî çerçeveyi aşan fâsıkı sevmez. Fısk u fücurla başını dışarı çıkaran insanları, baş kaldıranları, âsîleri sevmez.”
Bu beyanlar, yukarıda ele aldığımız izâhâtın mizânında yeniden nazar-ı dikkate alınmalıdır!. Acaba “Allâhın sevmiyecekleri” zikredilirken, “Allâh muhakkak, KÂFİRLERİ SEVMEZ!” hükmü de burada dile alınsaydı, kendilerine toz kondurulmıyan ehl-i kitâb iki “kâfir sınıfını da Allâh SEVMEZ” denmiş olunacağından korkulduğu içün mü yukarıdaki vidyodaki konuşmaya “KÂFİRLERİ SEVMEZ” hükmü alınmamışdır??? Eğer o konuşmada, “Allâh kâfirleri muhakkak SEVMEZ!” ibâresi de dile alınsaydı, bu, o yehûd ve nasrânî kâfirlere çok feci batacak ve “diyalog ile ibrâhimî dinler sahtekarlıkları” ağlara takılıb, hâkile yeksân olacak diye mi ince ayar yapılmışdı?…
Korku bu…
Anınçün, her hakîkat, (OLDUĞUNDAN BAŞKA BİR KILIĞA VE YAMULTMAYA TÂBİ’ TUTULARAK EFSUNLANANLARA veya haşhâşîlere İÇİRİLMELİDİR!”
ALLAHU TEÂLÂ’NIN SEVMEDİĞİ KULLAR
İşte Kelâm-ı Kadîm’de, Allâh Azze ve Celle Hazretlerinin apaçık âyetlerle beyân buyurduğu sevmedikleri…
Ma’lum Pensilvanya Vâizinin “Allâh’ın sevmediği” olarak gösterdiği, sadece 10,11,ve 12 numarada gösterdiğimiz “zâlimler” sınıfıdır!. Fâsık ve fâcirleri de Rabbimiz Teâlâ’nın sevmediği doğrudur; ancak, bunu âyetle sarîhan zikretmemişdir. Vâiz Bey, neden bunca âyetle sevilmediklerine delil olanları zikretmiyor da; ötekileri zikrederek, lâf kalabalığı ve birilerini samanaltı ve sızıntıaltı yaparak külleme cihetine gidiyor???
Bir zâlimin müslüman olması ve bir zâlime müslüman denilmesi mümkindir; ancak “kâfire” müslüman denilemez… Müslüman zâlim, cezâsı kadar cehennemde kalır; amma orada ebediyyen kalmaz! Cezâsı bitince cennete naklolunur… Ancak, kâfirlerin; ve (ehl-i kitâb denen yehûd ve nasârâ cinsi kâfirlerin de), cehennemdeki azablarının son bulması muhaldir… Çünki nice âyât-ı beyyinât, bunu bedâhaten ortaya koşmuş; onlar içün, “hâlidîne fîhâ ebedâ” buyurularak, cehennem ateşinde ebediyyen kalacakları beyân edilmişdir…
Bu hakîkât, zârûrât-ı dîniyyemizden olmakla, münkirinin tekfîri vâcibdir…
(Mâba’di var)
(İntişârı: 05.02.2014)