“Paralel Koalisyonun” Ana Hedefi!
22 Ocak 2014
(2) Okyanus Ötesi, Neden Kâfirlere Toz Kondurmaz; Ve Âyeti Görmezden Gelir?
5 Şubat 2014

Bu kadar kâfir avukatlığı ve muhâfızlığı da denilebilecek bir hâle, Âdem Aleyhisselâm’dan beri hangi müslüman cür’et etmişdir, buna şâhid olunamaz!.

OKYANUS ÖTESİ, NEDEN KÂFİRLERE TOZ KONDURMAZ; VE ÂYETİ GÖRMEZDEN GELİR? 

(1)

Zıyâiyye BEKÇİSİ

 

Bu kadar kâfir avukatlığı ve muhâfızlığı da denilebilecek bir hâle, Âdem Aleyhisselâm’dan beri hangi müslüman cür’et etmişdir, buna şâhid olunamaz!. Fâiz, Vâiz ve Kriz lobilerinin varmak istedikleri nihâî netîce, artık apaçık ortaya çıkmışdır ki, kalleşçe yollardan “otorite” denen nesneyi yıkarak, Anadolu’da hâkimiyyeti ele geçirmek; ve bu coğrafyada İslâmiyyet’i ortadan kaldırarak, yerine, hıristiyan ağırlıklı 3 dinden karma yapılmış bir halitayı zorla oturtmakdır… Yahûdî-Haçlı dünyâsına bir emireri sadâkatıyla bağlı olmaları da bunun en bâriz delilidir…

Allâh Azzenin Mukaddes ve Muazzez Kitâb’ı, yehûd ve nasârâya “Ehl-i Kitâb” demiş olmasına rağmen, bu kitab ehli, Allâh’a, Âhırete, Allâh Rasûlü Aleyhisselâm ile bütün nebîlere, Allâh’ın Kitâbı olan Kadîm Kelâm ile berâber bütün kitâb ve suhuflara, meleklerle kader ve kazâya, “aynen ve zerre kadar fark olmadan müslümanlar gibi, tam bir îmân ve teslîmiyyetle” îmân-ı şer’î sâhibi olamazsa, Allâh Azze’nin Dîni, onları, “KÂFİR” sınıfı içinde görür ve böylece kıymet hükmüne bağlar…

 Müslüman olmanın formül ve öz olarak icmâlî ifâdesi de, “Kelime-i Tevhîd’den” ibâret… Bu Kelime-i Tevhîd’deki “Mu….d Allâh’ın Rasûlüdür” hükmüne de, bazı diyalog ve ibrâhimî dinler religionlarındaki hoca kılıklılar gibi, zerre miskâl inkâr, şübhe, tereddüd ve bühtân sıçratanlara kat’iyyen müslüman denilemez… Zâten Allâh Azze’nin Kitâbı, mutlak ve kadîm ve kendi kendisinden ibâret, zerre kadar beşer eli ve zihni değmemiş biricik KİTÂB olmak baş husûsiyyetiyle meydandadır… Ve “ümmî” bir Rasûl’ün elinde, 600 küsûr sahîfeden ibâret hâliyle de, Kıyâmet’e kadar mutlak ve en büyük bir “mu’cize” olarak yaşıyacakdır… O, bu hâliyle, akıl almaz bir hârikul’âdeliğin de fevkinde, mutlak bir hüccet!

İnsan sözü ile, vahiy tarafı mutlak olarak sulandırılmış ve tamâmı şâibe altına girmiş diğer Kitabların (bugün eldeki mevcudlarının) i’tibâr derecesi ise, Allâh, Rasûlü,  Rusül-i Kirâmı ve Enbiyâsı, Kitâbı ve Kitâbları indinde ve şehâdetinde mutlak olarak nâmevcûd… Bu, son 15 asır içindeki Allâh Dîni ve SON Şerîat’ının, Kâinâta tebliğ etdiği en büyük mutlak hakîkatdır. Ve bu, ins ü cinnin de, îmâna mecbûr, mahkûm ve me’mûr; ve bununla mükellef olduğu, en baş ve şümûllü emir, “mücerred HAKK’a kulluğun lâzım-ı gayr-ı mufârığı” olan, O mutlak hakîkat!

Sure-i Kenz de dediğimiz Fâtiha’dan hemen sonra, Allâh Azze ve Celle Hazretleri’nin Kadîm Kelâmıyla buyurub duyurduğu; ve müslümanların îmânına havâle etdiği bir başka hakîkat de, topyekûn ins ü cinnin üç ana sınıfa ayrıldığıdır. Bu da: 1) 4 âyet-i kerîme ile müslümanlar, 2) 2 âyet-i celîle ile (KÂFİRLER), 3) Tam 13 âyât-ı beyyinât ile de (münâfıklardan) ibâret…

 Aklı iflâs etmiyen ins ü cin, hemen görür ki, Allâh Azze indinde zîşuur ve nefs taşıyan mükellef mahlûklar üç sınıfdır; ve bunun dışındaki beşere âid sınıflandırmaların topu da, seytan, kâfir, mason, Allâh’sız, dembokrat, liberal, kapitalist  ve laik iblislerin hezeyanları… Ve aynı zamanda, Rabbin zikretdiğimiz  sınıflandırmasını unutdurmak veya yok ederek; yerine de, beşerî ve şeytânî kategorileri çakma şirki …

Bugün içinde yaşadığımız dünyâ, Kelâm-ı Kadîm’deki “Hakk’ı bâtılla telbis etmeyin” emrini tamâmen reddetmiş; ve nefs ü hevânın istediğini ilâh edinmiş bir vasatdan ibâret… Herşeyin, “olduğundan farklı gösterildiği bir sahteler” dünyâsı… “Fâiz- Vâiz” ve Kriz-Keriz lobilerinin her hususda yapdıkları da bu gözboyamadır. Son Peygamber Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm’ın nice hoca kılıklılar tarafından Kelime-i Tevhidden silinecek kadar ileri bir bel’amlık irtikâb etdikleri vâkıasıyla karşı karşıyayız… Bütün bunlara rağmen de, hâlâ müslüman kalınacağının söylenişi, cihân târihinin iğreneceği bir manzaradır!

Artık kimin ne olduğu, kimin mâzisi kimin hâl ve istikbâlini redd ü nefy ediyor, bu gibi tenâkuzlardan utanmak; ve en azından mahcûb olmak gibi meziyetler bile bugün kalmamışdır… İslâm’ın protestanlaştırılması, dünyâ çapında ve belli merkezlerce ele alınan bir hâdise olarak ruznâmede duruyor… Bunu da, gene müslüman görünen muayyen ve taşeron şahıslar ve “paralel devlet” denilen (fâiz-vâiz ve kriz-keriz) lobileri üzerinden yürütüb götürmek plânları mu’teber… Şu satırları, bu istikâmetin izâhı içün ibretle okuyabiliriz:

“F.G’e yöneltilen en mühim tenkidlerden birisi, “Lâ ilâhe illâllâh” deyib, “Mu…..rrasûlullâh” demiyen kimsenin de kurtulacağını savunduğu noktadan gelir. Meselâ bir internet sitesinde, Vatikan’ın Türkiye temsilcisi Maroviç’in, bir yazısında: “O Şeriatı getirmez. Çünki “Mu….rrasûlullâh” demeyen de cennetlikdir” dediği içün biz onu ÇOK SEVİYORUZ” dediği şeklinde bir ifâdesi yer almışdır.” (Dinlerarası Diyalogda Tehlikeli Dönemeç s. 191-dinlerarasidialog.blogcu.com/4127114/) 

İşte, yehûdî ve hıristiyan aşkına giriftâr olanların, o adamlar tarafından “ÇOK SEVİLME” sebebi… Bu, İslâmiyyet’in yeryüzünden silinmesine müncer olacak en büyük cinâyetdir; ve adı geçen fâiz-vâiz ve kriz lobisinin en büyük ve korkunç cürmü de bundan ibâretdir… 

ABD’nin Chicago şehrinde yapılan dinlereresı diyalog sempozyumuna katılan bir takım hıristiyanların, F.G’yi göklere çıkarmalarının sebebi şu satırlardan da çok iyi anlaşılacakdır: “Scot Alexander ise, F.G’yi ÖVDÜ. Scot, insanın nefsiyle mücâdelesinin büyük cihad olduğunu açıklarken, onu, son dönemin en büyük kültürlerarası mücahidlerinden birisi olarak saydı. Scot’a göre diğer kültürlerarası mücahidler, Gandi, Cathy Kelly, ve Papa II. Jean Paul idi.” (Zaman g. 13.11. 2005) 

Bir takım lobilerin, kendi aadamlarını nasıl ve ne içün ÖVGÜLERE boğdukları bu satırlarla da nazara verilmektedir…

“İbrâhimî Dinler” diyerek HAKK din İslâmiyyet ile muharref ve bâtıl religionları aynı kefeye koyarak, nasıl şeytanlıklar tezgâhlanmaktadır, okuyalım:

“Presbiterian din adamı Dr. Coval Macdonald, Houston’da verilen bir iftar yemeğinde (Muzlim World) dergisinin F.G. ile yapdığı röportajdan pasajlar okudukdan sonra, “F.G. Hz İbrahim Babamızın meyvalarının yaşayan gerçek bir örneği” diyerek onu ÖVDÜ” (Zaman g. 10.10. 2005) 

 Şu aşağıdaki satırlar da, bir takım adamların, bütün Bâtıl Batı tarafından, neden yere göğe sığdırılamamakta olduğunun cevâbı:

“ABD eski başkanlarından Bill Clinton’un müşâviri Eckelman, F.G’i ÖVGÜ makamında “İSLÂM’IN MARTİN LUTER’İ” olarak tarif eder. Martin Luter’in, hıristiyanlığı  protestanlaştıran, diğer bir ifâde ile protestan mezhebinin kurucusu olduğunu hatırlatalım.” (Dinlerarası Diyalogda Tehlikeli Dönemeç, s. 220) 

Şimdi ise, Okyanus Ötesindeki dünyânın böylesine tanıdığı (!) ve ehl-i kitâb kâfirlerle müşrikînin sevgilisi ferdin, (9.11.2013 tarihli vidyosu)na geçelim. Bu vidyo dinlenirse, aynen şu ifâdelere rastlanıyor:

“…..Meselâ demiyor, var mı Allah, Ebû Cehil’i sevmez, sevmez Allâh Ebû cehili. Şeybe’yi sevmez, Utbe’yi sevmez. İnnallâhe lâ yuhibbu Ebâ Cehlin, yok Kur’an-ı Kerîm’de böyle bir şey. Ammâ Allâh zâlimi sevmez, fâciri sevmez, beşerî çerçeveyi aşan fâsıkı sevmez. Fısk u fücurla başını dışarı çıkaran insanları, baş kaldıranları, âsîleri sevmez.” 

Bu sıralanan “Allâh’ın sevmezleri arasında!” acebâ neden “ALLÂH MUHAKKAK KÂFİRLERİ SEVMEZ!” ibâresi geçmiyor?. 

(Mâba’di var)

 

(İntişârı: 31.01.2014)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir