Politikacılar öyle kafayı gözü dağıtdılar ki, değil bir müslümanın, çeyrek akıllı bir dembokrat ve cumbokrat lâyığın bile midesi bulanması ve lavaboya atlaması lâzım!
Tabii biraz insanlığı ve hayvansızlığı kalmışsa!..
Paralımanter dembokrasiden (yani bu dinden ve onun tanrısından) bıkınca, “Başkanlık” diye bir başka Haçlı Avrupa îcâdı dine ve tanrısına tapınma periyoduna geçildi…
Bir müddet sonra buna da “tu kaka” deyib başka bir tanrı bulurlar!. Allâh ve O’nun dînine tam îmân edilmedikçe, bu “evetli-hayırlı” dalaşıb dolaşma devam edib gidecekdir…
Paralımantoları=Parlamento dedikleri içün Çemil Çiçek, Gökçek ve Gülerce gibi eski “Mücâdeleciler”, “Dembokrasimizin Ma’bedi” demiyorlar mı?. Ahbâr ve Ruhbân sınıfları da var, oh kekâ!
Dembokrasi MA’BEDİ!
İşte dinleri, dört başı ma’mûr (!) böyle her şeyi yerli yerinde ve İslâm’a muhtâc olmadan yürüyen modern ve çağdaş bir Avrupa dini!..
Yeni Başkanlık dînine geçmek içün veya geçmemek içün, “evet” ve “hayırlar” havalarda uçuşurken, “Lâyık dembokrasi” diye yıllardan beri ırlayan, zırlayan, bar bar bağırıb çağıran adamlar, meğer biribirlerinin kanına susamışlar ki, biz müslümanlar(!) meğer bunlardan haberimiz olmadan hayâl âleminde yaşıyormuşuz!
Lâyık dembokrasi ne imiş de, bizim haberimiz yokmuş!
Meğer o, tam da içden içe ve gizliden, (rakibleri) gâvur görmek, gâvur bellemek, gâvur fişlemek ve gâvura vurur gibi de neresine gelirse vurmakmış!. Ağız ishâli iki tarafda da aynı ve ufûneti dünya dolusu… Allâh kimseyi bu derece düşürüb süründürmesin!
CHP’nin Konya oyalmışı, (aslında halkı denize dökme garb cebhesi kumandanı) Hüsnü, çok eskilerde kalmış CHP dinazorlarından Mahmud Esad Bozkurt nâm (si.ili bozuk adamın) torunu imiş!. Bu Esad nâm kimesne, Allâh Azze’yi ve O’nun Dîni’ni beğenmediği içün, Ata’sının paralı-mantosunda “Bundan sonra Türkiye’nin Dîni Hristiyanlık olmalıdır!” yollu “eylemîliklerde” bulunmuş!
CHP’li dinazorların ma’rifetleri daha pek çok da, mevzuumuz o değil; yerimizi daraltmıyalım!
Hangi milletin (oyalmışı) ise, işte bu sülâle yani Hüsnü’nün “7 göbek sülâlesi”, nereden geliyor ve hangi milletdense, işte bunlar, Anadolu Müslüman Halkının YOK EDİLMESİNİ hedef edinmişler!
Dede Bozkurt, bu halkı “Hristiyan yapalım!” noktasından işe el atarken; torun Bozkurt Hüsnü ise, “Evetçileri Denize Döküb!” YOK EDELİM hedefiyle netîceye varmak istemiş!.
Hüsnü, “evetçileri” kapandaki fâre gibi görüyor ki, denize döküb boğacak ve böyle yok edecek! Dedesi “Müslümanların” kökünü kurutdu; bu da “evetçilerin” köküne kibrit suyu veya Ege deniz suyu akıtacak!
Dede “kuşağı” İngiliz güdümlüsü dinazorlar, salben asarak 500.000 Anadolu insanını boğarak YOK ETMİŞLERDİ!
Keyf onların ya, nasıl olsa alışmışlar, ne tür isterlerse öyle!
27 sene, memleketi İngiliz dostlarının gölgesinde ve kendi çiftliklerini idâre eder gibi nasıl keyiflerine göre iç etdilerse, gene öyle idâre etmek istiyorlar! Ancak ipin ucu ellerinden kaçdığı içün; hele bu Küfürandumla ise büsbütün kaçacağından, herifler deli divâne olub, tımarhâne kaçkınları gibi kafayı kelleyi dağıtmanın peşindeler!.
Müteveffâ Erbakan’ın bir “Sakallı Hüsnü’sü” vardı!
Muhayyel bir adamdı Hüsnü, ama olsun!. Neco, hırsını onun üzerinden çıkarır, Hüsnü’ye vurdukça vurur, sakalına sakalına yestehler ve bugünün parti eşkıyası olmuş sakallı (ham softa kaba yobaz) takımlarının “sakala hürmetsizlik” diye hop oturub hop kalkmalarını hiç nazara almadan Hüsnü’yü benzetirdi!
Evet Müteveffâ, bugünün parti mecnûnu yobazlarından beddualar alırdı!. Yobazların bir bölüğü de “Şerbakan”ın: “Tayyibîlere oy veren cehenneme bilet almışdır” vecizelerine tutunur, şimdi önünde rükûa vardıkları Tayyib Paşa’ya veryansın ederlerdi!.
Haçlıdan idhâl (sandıklı ve kazıklı) rejim ve sistemler, saçlı sakallı ve cübbeli ham yobazlarına kadar halkı, işte böyle bir felâketin içine devirir gider…
Şerbakan bu, anlar mı, dalkavukları kaleminde Haltettin Karamanlis gibi “Modern Câhiliyye Çağı Müctehidlerindendi”; ve kırkb.yırından, (kırklar) meclisi a’zâsı olarak (!) nice kırklarca ictihadlar fırlatırdı!
Millî Göçüş Lideri sağ olsaydı da bugünki Hüsnü’nün ağzından çıkanları bir duysaydı, pek feci’ bozulur ve şöyle gürlerdi:
“Bana bak sakalsız Hüsnüüü!. Sen kimi denize döküyorsun, senin ağırlığın kaç gram be?. Sultan Fâtih’in çocuklarını nasıl denize dökersin?
Onlar da seni Van gölündeki manastırın çukuruna dökerler!
Hele Ebedî CHEF’imiz Gâzî Mustafa Kemâl, Anıt Tepe’deki istirahat evinden senin bu dediklerini duysa, derhal dirilir, çizmelerini giyer, silindir fotörünü tepesine geçirir, frakını da takınır, seni İzmir Rıhtım’da âsâsıyla yere yatırır ve alâmeleinnâs bir güzel benzetirdi! Utanmıyor musun be, hadi ordan, hadi, hadi, hadiii!.
Dembokrasimizin yüz karası seni… Biz Avrupa’daki gibi layıklık isterken şunun dediklerine bak! Sultan Alpaslan’ın memleketinde, bu ne yaaa?”
Ne ise, cümle “Pillî Göçüş” tâifesinin ve Dangalak veznindekilerle Karamollaoğlu nâm çiçeği burnundaki “Reis-i Umûmî=GENELŞEYİN” fazla gıcık, cacık, mıncık ve hıçkırık tarafına sürtünmeden, biz “Sakalsız Hüsnü’nün” ma’rifetlerine geçelim!
“Sakalsız Hüsnü’nün” târîhe geçecek kadar mühim ve soy şeceresinin nereye çıkacağını mutlaka merak etdirecek kadar da ehemmiyeti hâiz 5 cümleden ibâret “7 göbekden Denize Döküş Destânı”, Nutuk yerine CHP milletine ezberletilecek kıymetdedir; ve bu lâklâkiyyât, bir CHP klâsiği olarak şâheserdir!
Gerçi “Hüsnü Nutku’nun” hüsün ve hüzün taşıyanı, böyle “çağdaş ve yandaş” cinsden olmalıdır… Hatta bu NUTUK, “Ey, Türk Gençliği! Birinci vazifen…” diye başlamasa da, olsun, başlangıcı değil, bu nutkun “sonlangıcı” ve “kıçlangıcı” çok mühim, isterseniz bir nazar atfediniz:
“Diyelim ki ‘Evet’ çıktı, kimse heveslenmesin. Biz yine Samsun’dan başlarız, Amasya’ya gideriz, Sivas’a gideriz, Ankara’ya geliriz. Buradan İnönü’ye, Sakarya’ya, Dumlupınar’a… Ulan sizi İzmir’e kadar kovalamazsak anamızdan emdiğimiz süt helal olmasın. Sizi de sizin yedi göbek sülalenizi de bütün emperyalistleri de yine İzmir’den denize dökeriz. Sizin gibi HARAMZÂDELERE bu memleketi bırakmayız!”
Gördünüz mü HELÂLZÂDEYİ!
“Evetçiler” bunları, ikindi çayı ile kek yer gibi yemeselerdi, “âfiyet olsun” demezdik!. Evetçilerden üç-beş “gak-guk” eden olduysa da, Hüsnü’nün 7 ceddinin cemâziyelevvelini ruznâmeye getiren olmadı, tâkatları ve nefesleri yetmedi!
Olsun!
Evetçilere göre evet, hele bir %65-70 çıksın, işte o zaman, hele BAŞKANLIK da TEK ADAMLIĞA, oradan da YARI TANRILIĞINA doğru bir yürüsün, işte o zaman Hüsnü’yü seyredin!. Hüsnü’nün 7 göbek sülâlesi nasıl toz duman edilir!!!
Hulâsa, “Sakalsız Hüsnü” bir kızmış bir kızmış ki, neredeyse “Çağdaş ve Yandaş Kutsanmışlı Nutuk” icâd edib, bir de “Ey, Türk Gençliği!” diye şâha kalkmayışı kalmış!. Hüsnü’nün Türk olduğunu, farz-ı muhal çerçevesi içine alsak bile, manzara gene de, hiçbir çerçeveye sığmıyacak kadar mübhem!
Fakat ne garib tecellîdir ki, “Sakalsız Hüsnü’ye” nazaran CHP dinazorlarından sayılan ve “oylangaç saylav” bulunan; ve Nesrin Madam ile halvet-i sahîhası “kasetsel ve Fettoşsal kutsanmışlık” püsküren; ve bu yollarla efsâneleşen ve Mezheb-i Nuseyriyye’den (UÇKUR DENİZ) de, evetçileri “Denize Dökmeğe” yakın “Nutuk” îrâdıyla ve “Ey, Türk Gençliği” cayırtısı çekmeye ramak kalmışcasına, basmış ve sallamış ve dümdüz gitmiş! Hem de tevâfuk bu ya, aynı gün (3/4/2017)de sanki!. Hem de, şu kanserden “eşarp kelle” olarak başörtüsü tersettürasyonuna (!) mecbûr kılınan Madam Saylan’ın Kültür Merkezinde!
Okuyalım:
Baykal, 16 Nisan’da sandıktan ‘hayır’ sonucu çıkarsa nasıl bir ruh halinde olacaklarını açıklarken, “evet” cephesini 1922’de İzmir’de denize döktüğümüz Yunan askerlerine benzetti.
Baykal şunları söyledi: “Cumhuriyetimizi o gün ilan etmişiz gibi. Hatta 9 Eylül 1922’de İzmir’de düşmanı denize döküp, kadınlarımızın kırmızı bezler üzerine ay ve yıldız çizerek diktikleri o sevimli bayrağımızı askerlerimizin vilayet konağının çatısına kadar heyecanla çıkıp diktikleri anda nasıl yüreğimiz kabarıyor, gözlerimiz doluyorsa o duygularla vatanı o gün kurtarmışız gibi… O sevinci yaşayacağız.”
Vay, evli-barklı Nesrin Madam “Saylaviyyesi” ile halvet kasetleri Fettoşik, Zât-ı Bahr-i Muhît-i Atlâsî vay!
Bu da, evetçileri “Sakalsız Hüsnü” gibi, hem de “9/EYLÜL 1922’DE İZMİR’DE DÜŞMANI DENİZE DÖKDÜKLERİ” gibi denize dökecek; ve bu manzara nasıl “GÖZLERİNİ DOLDURUYORSA” evetçilerden “VATANI O GÜN KURTARMIŞ OLACAKLAR”; ve tâ 1922’deki o zamanki “SEVİNCİ YAŞAYACAKLARMIŞ!”
Kaz (kaf.lı) “evetçiler” acebâ şimdi anladılar mı?
CHP dili şunu diyor; ve bilcümle layık, dembokratik cumbokrat gerzekler, evet şunu diyor:
“BİZLER, YUNANLIYI ASIL DÜŞMAN BİLMEDİK, BİLMİYORUZ, BİLMİYECEĞİZ!. BİZİM ASIL DÜŞMANIMIZ ANADOLU EHÂLÎSİDİR!. BİZİM ŞU ANDA DA EN BÜYÜK DÜŞMANIMIZ, KALMAYAN MÜSLÜMANLIĞI HÂLÂ VAR KABÛL EDEREK, KENDİSİNİ O KALMAYAN MÜSLÜMANLIĞA BİLE NİSBET EDEN ANADOLU HALKINI MÜSLÜMAN GÖREREK YOK ETMEKDİR!”
Evetçiler sanki bunu anladı?
Ne gezer!
Adamlar hâlâ, kendilerini yok etmeye azmetmişlerin ideolojisi içindekileri, (dembokrasi) diyerek (yaşatmak) gerzekliğindeler!
Hem de, yok edilen gerçek İslâmiyyet’i, “sünnîlik üzerinden” düşman ilân ederek…
Allâh Azze’nin ĞADABINI üzerlerine çeke çeke!
Hem de, yok edilen gerçek İslâmiyyet’in yerine “hoşgörü ve diyalog” fettoşîliğini oturtmakda inâd ederek, mekteb kitablarını bu gâvurluklarla doldurarak…
Maarif, halkı zehirleyen bir fabrika bacasının zifir püsküren dumanlarını savura savura yol alıyor…
Bunları onun içün, Fettoş’u üç paraya oynatan dünyâ kâle almıyor!
Kılçıkoğlu bile, 15 Temmuz gecesi Yeşilköy’den Türk üniformalı südü ve kanı bozuk ABD pisliklerinin ışıldaklı arabasıyla kaçarken; kimleri kâle alıyormuş, AKP irileri şimdi anladı mı, hayır anlamadı!?
Çarkçı Kamal, 7 Ağustosta da zerre kadar hayâ etmeden, Yenikapı’da bir de Hükûmet yanında gibi yaparak, el altından ise, nasıl o “Fettoş Haçlı Seferi Öncülerini” parlatmış!
Çarkçı, Fetöcüleri, Bâtıl Batı müttefiki kabûl ederek Haçlılarla kayıkçı kavgası yaparken, Ankara’yı nasıl da zerre kadar utanmadan aldatıb kandırıvermiş!
1) Ankara’nın daha kimler tarafından yüzüncü kere kandırılmıyacağından nasıl emin olacağız?
2) Ve.. Ankara, yıllardır “Sünnîlik üzerinden İslâm’a vururken”, DÎNE ve Onun Rabbine dost olduğunu nasıl isbat edecek?
???
94 yıllık ateist Türk politikası hiç değişmeden yerinde sayıyor; ve sâdece kumanda verenleri değişiyor veya değişecek, o kadar…
Bir de Çarkçı Kamal, bundan sonra daha çok mazlum rolleri takınacak; ve “Diktatör Bozuntusu” edebiyâtını da, daha güzel ekmek arası yaparak halka yedirecek!
Halk iyice zehirlenecek!
Bu halk, bu rejimin yalan üzerine müesses politikalarından daha çook çekecekdir!
Çünki aslını inkâr etdiren İngiliz Haçlı felsefelerine (esâret), aynen devâm ediyor!
Kadîm Milletin Dînini BEĞENMİYEN idâreciler, gitdikce yerlerini tahkîm peşinde…
(Sitemizdeki ilk intişâr târihi: 11.04.2017)