Karaman Hayrettin mevcud layik dembokratik cumputrasiyi öyle bir pudralayıb makyajlıyor ki, sanki buna “evet” demezseniz, daha iyi anayasalara zinhar kavuşamazsınız!. Aman ne edin edin çok daha güzel anayasalara bir gün (hangi gün veya asırsa) sahib olmak isteyen, bu keferanduma mutlaka “evet” demelidir!
Bu “evet” bir atlama taşıdır; bu taş üzerinden hooop diye “islâmî düzene” geçiliverecekdir! Dolayısıyla 2-3 gün sonra “evet” demek kocaman bir “FARZDIR!”
Ey, Dünyâ!
Yanlış okumadınız, “lâyik, dembokratik ve cumbokratik rejimin keferandumu” Türkiye Cumhuriyetinde 94 yıldır bunların baş düşman olduğu ŞERİAT’ın FARZI ile yürüyecek; ve “evet” sara-yı hümâyûnunu inşâ edecekmiş, oradan da doğruca “İ slâmî düzen cennetine paraşütle iniş!”
Müctehidlerinin ictihâd-ı haltettiniyyesi böyle!
Öyle ya, İslâm’ın farzı-haramı, nesi var nesi yok topu da, “Saray mollalarının” elinde plastik çocuk oyuncağı!. İstediğin gibi oyna dur!
Evetçiler böyle bir oyuncak bulur da, hayırcı gürûhu durur mu, onlar da “ateist müctehidler” olarak başlarlar fetavâ döktürmeye!
Perincek ateisti bile müftü oldu ve o da tam tersini söylüyor: “Evet diyenler cehennemlik”miş!”
Uçkuru meşhur Baykal’a göre “Evet diyen haram işler”miş!
Kontrollu kaçak çarkçı Kamal’a göre “Başkanlık sistemi Dîne aykırı” imiş!
Aman Allâh’ım!
Bütün bunların tamâmı da, “DÎNE İNANMAMANIN, ONA ZERRE KADAR EHEMMİYET VERMEMENİN İSBÂT VESÎKALARIDIR!”
Gel de koskocaman bir “çüşşş!” çekme!
Fıstıkçı vezninde fıkıhçı Hayrettin ise, 85’ine yaklaşırken iyice kendisini ictihad daha doğrusu teşehhî imâlâtına verdi!
CHP “saylavlarından” Hüsnü ve KASETZEDE Deniz “evetçileri” İzmir Alsancak’dan neredeyse ayaklarına taş bağlayıb denize dökerken; bakınız AKP Müctehidi Hayrettin de (26/Mart/2016) günü, hayırcıları nasıl “Yahudi ve hristiyanlar gibi YABANCI PARÇA” kabûl edib, o da bunları nereden nasıl DÖKÜYOR, okuyalım:
“Müslümanların Yahudilere, Hıristiyanlara diğer din mensuplarına aralarında kendi toplumlarında yaşama hakkı tanıdıklarına onlarla ‘iyilik ve adalet çerçevesinde’ ilişkiler kurduklarına göre kendi insanlarından olup zaman içinde değerlerine, öz medeniyet ve kültürüne YABANCILAŞMIŞ PARÇALARINA bunu tanımayacaklar mı? Elbette tanıyacaklardır.
Referandum sürecinde ‘hayır’ cephesinde yer alan insanların büyük çoğunluğu işte bu ‘yabancılaşmış parçamızdan’ oluşuyor.”
“Yabancılaşmış Parça!” derken, AKP ve cumhuriyet müctehidi Hayrettin acebâ neyi kastediyor? Acebâ, (hayırcıları), Yahudi ve Hristiyanlar gibi İslâm’ın dışında kaldıklarından onlar gibi “Yabancılaşmış Parça” kabul etmiş olamaz mı?. Demekki “Evetçiler ve kendisi” “yabancılaşmamış PARÇA!..” İyi ama neye göre?
“Beştepe akıl hocası” olmak kolay mı, işte “evet” içün böyle akla fikre gelmedik, bol bol “Anayasal ve sistemsel ictihadlar yumurtlayacaksın!”
Ah, yumurtlarken şu “150 desibellik gıdaklama cayırtıları” da olmasa; ve gözümüz kulağımız harâb u perîşân olmakdan âzâde bulunsa ne iyi olacak! Ammâ ne yapalım ki, Haçlı Avrupadan idhâl rejim ve sistemlerin “Politik ve lâyik Sarin gazlarını” böyle hergün gözümüz kulağımız yiyib yanacak ve kavrulacak!
Sadede gelelim! Hayrettin’in dediği “EVET FARZI” vaktinde edâ edilmeyib de (kazâya) bırakılırsa, sittin sene cennet yüzü görmek, ona göre bütün ehâli-i etrâk ve ekrâda muhal! O ankâ kuşuna müslümanlar aslâ sâhib ve mâlik olamaz, onu kat’â kafese sokamazlar!
Tevbeler Yâ Rabbi! Daha ne günler göreceğiz?. Dünyânın hele Türkiye’nin iyice çivisi çıkdı!. Yalama olmadık neresi kaldı bilemiyoruz!
Aman ne hinlik ve cinlikler ki, bunu da ancak bu devr-i dilârâ-yı cümbokrasinin bir (müctehidi) kıvırabilir!
Tabii kendisine göre kim bilir, Efgânî ve Abduh gibi Mısır yamyamlarından kalma nice dînî delilleri (!) bile vardır! Hepsini sıralasa çok sırıtacağı içün, bir aydır bunları belli dozajda veriyor ki, bünye kaldıramayıb allerji v.s. yapmasın!
Bu Efgânî-Abduh-Reşid Rızâ hattı daha böyle nice fâsit mantıklarla ne yaman ve enfes (nefsin bir yudumda hüp diye içeceği) ictihadlar peydahlamışdır ki (!) bu fetvâların örümcek ağı içinde kendisini kaybetmiyen adam ve madamların adedi pek azdır!
Bir kere 15 asırdır Peygamberler Peygamberi Aleyhisselâm’dan beri gelen ve adına da “Geleneksel İslâm” denilerek reddedilen gerçek müslümanlığın, artık bu familyalar indinde hiçbir hükmü ve kıymeti kalmamışdır…
Artık iş kala kala, mevcud rejim ve sistemlerin sağını solunu, önünü arkasını pudralayıb makyajlıyarak, bunları “islâmi rejimler” olarak halka içirmeli; veya hiç değilse, bunların, “islâmî rejim ve sistemlere tedrîcî geçiş içün atlama taşları” kabûl edilmeleri lâzım geldiği islâmî ıstılahlar üzerinden propaganda edilmelidir… Bu i’tibarla, mevcûd iktidârın yani Başkomutan Müşir Tavil Tayyib Paşa’nın Riyâset-i Şâhânesinin ömrünü de, böylece uzatmak mümkin olmalıdır!
Hinlik ve cinlik, “Cumhuriyetin mihrab, kürsü ve imam hatiblerinde, fakülte ve belli mekânlarında yıllarını değil ömrünü harcamış” bu makûle kimesnelerin en baş hasleti olduğundan, artık erzel-i ömürlerinde bu kabil hayır hasenât meşgaleleri (!) edinmeleri, hiç de yadırganmamalıdır!..
Çünki bunlar, 94 yıllık dinle devletin tefrîki prensibini öylesine içlerine sindirmiş bir güruhdur ki, artık binbir dereden su getirerek bunun meşrû’ bir sistem yani “islâmî bir devlet şekli” olduğunu kabul etmişlerdir. Geriye kalan iş ise, bütün Müslüman coğrafyasına da bunun kabûl etdirilmesinden ibâretdir… İşte bunun adı da, “Ümmet Birliği veya Hılâfetin Mezâr-ı Şerîfinden kalkıb DİRİLİŞİ” olacakdır! Bu takdirde de Ankara, cihâna “Var mı bana yan bakan!” diyecek… Ne tatlı hayâller, hayır hülyâlar…
Yiyene!
Tabii bütün bunlara muvâzî (paralel), “Geleneksel İslâm” dedikleri “SÜNNÎLİK” de, her fırsatda gizli aşikâr, sille tokat, köşe bucağa sıkıştırılacak!. Bu arada Osman, Fâtih, Yavuz Abdülhamid gibi isimler üzerinden hamâset edebiyâtı da gırla gidecekdir!. Öyle ya, onların “Su katılmamış sünnîler olduğunu” ehâli zâten bilmiyor ki:
“Yaşasın Osmanlı, onlar bizim dedelerimiz, biz de onların kahraman TORUN TORBALARIYIZ! Vur mehterbaşı vur, vur ki bizim kim olduğumuzu gâvurlar duysun ve kulakları patlasın, vuuur!”
İşte böyle sesler çıkaran bir gemideyiz!
Allâh encâmımızı hayreylesin!
Onun içün de beygirin üzerine oturacaksın, uzun bir sırığın ucuna da yemini çıkın edecek ve altındaki beygire göstereceksin! O yemine ulaşmak içün habire yürüyecek; ama durub dinlenmeden yol katedecek! Sen de böylece küheylânının sırtında îcâbında ensesinde matlub u maksûduna vâsıl olacaksın!
Ne güzel proje!
19 ve 20. Asırda, “İslâm’ı Beğenmez Mekteblilerin” en umûmî taktikleri bunlar değil midir?
Bu Keferandum evvelinde de, bunun benzeri her eyyâm-ı siyâset-i habîsede olduğu gibi, en geçer akçe veya taktik, bunlardan başkası olabilir mi?
Hayrettin’in (13/4/2017)’de yazdığı satırları o kadar bâtıl ki, her cümlenin diğerleri ile (mütenâkız) oluşu, bunun en bâriz delili!. Ne kadar zorlansalar da, bu makûle adam ve madamların aslâ “delîli” olamıyor; ancak, mugâlatalarını fark edemiyen garîbân ehâli, bunları bir şey zannedebiliyor…
İşte, adı geçenin mahud fıkrasından birkaç mostralık nümûne:
1)
“…ülkenin başını belaya sokacak çift başlılık gibi durumlar da vardı. En iyisi olmasa da olabilecek iyiyi gerçekleştirmek üzere bir kısmi değişiklik teşebbüsü yapıldı.”
Görüyorsunuz, “En iyisi olmasa da olabilecek iyiyi gerçekleştirmek” içün Evren eşkıyâsının “deldirtmem” dediği ve 17 kere delinen (Darbeyasanın)18 maddesini de delik deşik etmek, tam 15 YIL SONRA, 15 Temmuz Haçlı Seferi akabinde akla geliyor!
Bunu aklı başında kim yer?
2)
“….Dinli dinsiz, dindar gevşek dinli bütün vatandaşların inançlarına uygun yaşamalarını ve insan hak ve özgürlüklerinden eşit olarak yararlanmalarını sağladı….”
15 senelik AKP ve liderinin idâresi “Dinli-dinsiz eşitliği sağlamış!” İyi halt etmiş… İslâmiyyet “ADÂLET” derken ve Allâh’sız düzenlerin “eşitlik” deyişini zerre kadar kabul etmez ve reddederken, bu adam ve madamların, o Allâh’sız rejimlerin (eşitliğini) İslâmiyyet’in (adâleti) üzerine tercihleri bunların kaç paralık müslüman olduğunu gösterecekdir?. Fıstıkçı vezninde fıkıhçı olunursa, “İslâm Hukûku” işte böyle aşağılanır.
Hayrettin, yazısının son cümlesinde ise “Bu referandumun eveti, ileride İslâm’a geçişin bir evvelki adımı olacakdır, dolayısıyla bu FARZ olan hedefe atılacak her adım da FARZDIR” demeye getiriyor!. İslâm Hukukunu beyân etdiğimiz gibi aşağılayan adam ve madamların, İslâm’ı getireceklerine gerzek olmadıkça kim inanabilir!? 15 yılda İslâm’ın hangi “haram” dediğini bunlar yasaklamış, hangi “FARZDIR” dediğini de emretmişlerdir!?. Her taraf put ve heykel kaynarken, fâizhâneler, meyhâneler, umumhâneler, kumarhâneler gece gündüz harıl harıl işlerken; İfsâd-ı akîde her yeri kaplamışken, i’lân-ı münker her yeri doldururken, iftirâk-ı kelime bütün halkın ve politikacıların zehirli dilleri ile nice düşmanlık kampları icâd etmişken, emr-i ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker yapanın soyu kurutulmuşken ve cihadda tekâsül her ferdi esir almışken, bu adam ve madamlar mı “islâmî düzen” getirecekmiş!?.
15 yılda İslâmiyyet’in onbinde kaçı gelmiş ki, bundan sonraki 15 yılda, binde kaçı gelecek olsun?. Yahudi Fettoş Masonu 52 yıldır İslâmiyyet’in altını oyar, üstüne yestehlerken, bunlar kaç yıl onun değirmenine Abantlarla, Türkçe Olimpiyatları ile, Hoşgörü Diyalog gâvurluk ve Papalıkları ile su taşırken, hangi “İslâm’ın onbinde birini kurtarmak sancısı” duymuşlar?. Şu anda bile maarif, mektebleriyle “Hoşgörü-Diyalog” küfrünü zihinlere sokmanın hâinliği içinde değil midir?. Bu adam ve madamlara zerre kadar i’timâd edilmiyeceğinin delillerini, bizzat kendi elleri ile önümüze koyan bu politik sihirbazlara, bu ehâli hangi akıl ve mantıkla inanıb kanacakdır?
Hep, herşey, Başkumandan Müşir Tavil Tayyib Paşa’nın üzerinde dönüyor! Tabii ki bu da, müdâhîn ve yalakaların ve saray maskaralarının onu “Tek Adam” kabûlünden doğmakda… Kamal Paşa da aynı usûllerle “TEK ADAM” yapılmış; sonra da heykel ve büstleri ve fotoğrafları ile her köşe başında ve dâirede “tanrı” yontulmuşdu!.. CB Tavil Tayyib Paşa ise “Tek Adam”lığı reddetmek içün çok feci zorlanıyor!. Akılsız ve müdâhin dostları ise, onu “Tek Adam” yapmak içün devamlı “tanrı yontar” gibi yontub sivriltmekteler!
Hayrettin’in tabii şu cümlesi de diğerleri gibi korkunç tenâkuzlar taşıyor. “Dinli, dinsiz, dindâr, gevşek dinli…” herkese açık tam serbest liberal bir Pazar!… Ancak yazısının en sonundaki cümleleri ile ise, beyân etdiğimiz gibi gûyâ “Tedrîcen İslâm’a geçileceği” sinyal ve mesajını veriyor ki, bu, çok güzel bir züğürt tesellîsidir!.. Değilse, üstdeki cümle ile bu, müthiş mütenâkızdır!. Farzedelim ki İslâm’a geçildi, o zaman yukarıdaki cümle “Gerçek ve 15 asırlık İslâmiyyet’e yüzde yüz tersdir!” ve bunun adı, “dinsizlere karşı” iki yüzlülükdür, riyâkârlıkdır, aldatmakdır, kandırmakdır, münâfıklıkdır…
“Yıllardan beri Sünnîliğe” yapılan biribiri ardı sıra (mütevâliyen) tekrarlanan hakâretler de, gene yukarıdaki cümle ile tam mütenâkız düşmektedir…
3)
“…Bütün mefahirini aziz dinine borçlu olan bu milletin hayatından dini eksiltmek için alınmış zalimce tedbirleri yıkıp geçti, hem dindar hem de her meşru alanda etkili olmayı mümkün hale getirdi…”
Bu cümle ise aslı astarı olmıyan, tamâmen uydurma bir hüküm inşâ’ eden cümledir ki, hakîkatla alâkası yokdur. Başörtüsünden başka tutunacakları hiçbir “etkili” nokta zikredilemez. Nerde kaldı ki, fransız hançeresinde bu “eşarp” denen şeyi başa takmanın, İslâmiyyet’in “zarûrât-ı dîniyyeden” olarak emretdiği “Tesettür” farzı ile kat’iyyen bir alâkası olduğu da söylenilemez… Halbuki öyle lâf canbazlığı yapılıyor ve göz boyayıcılık sahneleniyor ki, bununla, “Başörtüsü yasağı kalkdı=İslâm geldi, daha ne istiyorsunuz budalalar, susun!” denilmek isteniyor…
4)
“…Dünyayı zulüm ve sömürüyü mubah sayarak yöneten devlet ve şirketlere karşı bağımsızlığımızı ilan etti….”
İslâm Dîninin “İstiklâliyyet” dediği bir keyfiyete “layik-dembokratik cumbokrasi” gibi rejimlerle varılabileceğini ve hâlen de VARILDIĞINI iddia etmek içün, adamın, hakîkatı sırılsıklam tersyüz etmesi şartdır!. Hayrettin, tam da bunu yapıyor!. Bir insan zerre kadar utanmadan bunu nasıl yapabilir?. İslâmiyyet’in devlet ve hükûmet etme kânun ve farzlarının zerresi bile bulunmazken, bir insan, bunların tamamı da varmış gibi nasıl iddiada bulunur; ve bunları birer vâkıa imiş gibi nasıl ileri sürebilir?. İslâm dışı rejimlerin değirmenine, islâmî mefhumlarla su taşımak, bir müslümanın aslâ yapamıyacağı bir şenâatdir!. İslâm Kânunlarına göre “Dînî Hukûkuna mâlik olamıyan bir müslümanın HÜRRİYET ve İSTİKLÂLİYETİNDEN bahsetmek muhaldir!”
Hayret ve dehşet!
5)
“…Bütün bu olup bitenlerin önünde, Allâh’ın izni ve asil halkın desteği ile Recep Tayyip Erdoğan var. Onu maddi veya manevi olarak etkisiz hale getirirlerse eski zulüm ve sömürü düzenine yeniden kavuşma ümidi taşıyorlar….”
“Eski zulüm ve sömürü düzeni!” derken, kendi 15 seneleri de bu düzenin içindedir!. Şu rezâlete bakınız, kendi kendilerini de inkâr etmenin bu türlü gabîcesine cihân târihinde nerede rastlanır bilemiyoruz!. Başka konuşmalarında ise, bu 15 yıllık mâzîleri “Altın Çağdır!” Neler neler ve neler yapmışlardır!
İstikbalde, bunlar gene mâzîlerini böyle inkâr eder ve ona da “Zulüm Düzeni!” derlerse ne olacak? Veya, gene böyle demiyeceklerinin te’mînâtı nedir!?
Gene bu 5. maddede de “Tek Adam” uçurması devreye giriyor!.
Gayr-i İslâmî düzenin yani laik yani devletde Allâh Azze ve Celle Hazretleri’nin irâdesini aslâ görmemeyi, hatta reddetmeyi “ana kânûn” olarak taşıyan bir rejime, ALLÂH AZZE’nin İZNİ nasıl TAALLÛK ediyor?!. Bu ne dehşetengiz tenâkuzdur… Bunun izâhını yapacak bir akıl ve mantık cihanda var mıdır, dehşete düşülmeden bunun da cevâbı aslâ verilemez!.
6)
“..Birkaç cümle de işin din ve ideoloji boyutu için yazayım:
Nasıl bir ülke, nasıl bir düzen istiyorsunuz?”
Hayrettin’e göre, demekki yukarıdaki satırlarının “din ve ideoloji boyutu” yokmuş!!!
Aman Allâhım!.
“Din Boyutuna!” demek ki, henüz intikâl buyruluyor!. Dedik ya, “layiklik yani din-devlet tefrîki dîne tasdîk etdirildikden sonra”, ancak o zaman ortaya “İslâm Hükûmeti Çıkacak!!!”
Müctehid-i Ahırsaman olunca, işte böyle ictihadlar (teşehhîler) yumurtlayacaksın!
Cumhuriyet müctehidi, hele Efgânî-Abduh gibi mason heriflerin şâkirdi, demekki böyle oluyormuş!. Hele Reşid Rızâ gibi Mısır’lı kıptînin eserini de, tercümesi üzerinden sâdeleştiren; ve 1974 Erbakan-Ecevit koalisyonunda el çabukluğu ile bastırıb Türkiye’ye dağıtan zihniyetin 43 sene sonraki manzarası, işte böyle oluyor!
Sonra “işin din ve ideoloji boyutu içün yazmak” ne halt etmekdir?. İkisini de içine alacak bir yazı nasıl olur?. Dîn, ideoloji değildirki… Dîn vahye, ideoloji akla dayanır!. Bu ikisini halt etmek (karıştırmak), 85’ine dayanan Hayrettin’in birşeyleri artık iyice haltettiğini (karıştırdığını) gösteriyor…
7)
“İkinci sorunuz şu olsun:
Bu hedefe bir adımda, bir sıçrayışta ulaşmak mümkün müdür?
Haylaz din fanatiklerine demek istiyor ki, “islâmî devlete bir sıçrayışda ulaşılamaz!”
“Mümkün değilse zamansız ve usulsüz sıçrayışlarla durmadan sakatlanmak mı istersiniz, yoksa hedefe götüren adımları, usulüne ve gereğine uygun olarak sırayla atarak her adımda sağlıklı mesafeler kat’ etmek mi istersiniz?”
Bu cümlesi ile de, gûyâ sûret-i hakkdan görünerek (haylazlara) taktik veriyor! Zaman ve usûle riâyet etmeden 10 merdiveni bir sıçrayışla çıkayım derseniz sakatlanırsınız!. Farz-ı muhal, her basamak 15 yılda çıkılmış olsa, 10 basamağın 150 yılda çıkılacağını göze alın; ve ona göre zırıltı ve çatlak sesler çıkarmadan uysal koyun olun ve bizi dinleyin demenin mesajını da böyle veriyor!. “Yolsuzluk Hırsızlık Değildir!” fetvâsıyla (!) AKP içindeki (yolsuzları) mâzur göstermeye çalışan bir (mantık), burada da işte böyle işliyor!Devamla en can alıcı bombasını şimdi patlatacak ve şöyle diyecekdir:
“İşte bir de bunu oyluyoruz.
Bizi hedefe yaklaştıracak olan bir adımı daha “Evet” diyerek atmak, “farz olanı tamamlayan ve ona yaklaştıran her fiil farzdır” kuralının çerçevesine dahildir….”
Sanki 15 yılda ne yapılmış ve “O mechûl hedefe götüren adımlardan” kaçı kaç santim atılabilmişse!!!? Sonra “Hedef” nedir? Merdçe hiç söylenebilmiş mi bu?. Hedef, herkese mavi boncuk dağıtarak kendine gebe bırakmak ve sus payı mı vermek?. CB bugün “Cumhuriyetimizin ilelebed pâyidâr olmasında kararlıyız” dedi. Yani sonsuza kadar kararlı olmak!. Yahu Kıyâmet’in kopub bu Kâinat’ın hallac pamuğu gibi atılıb gözlerin yuvalarından fırlarcasına çıkacağı GÜNE, bu ekip demek ki inanmıyor!.. İnansa, bu lâflar edilir mi?. Yoksa “cumhuriyeti” sırtlanıb Âhıret’e de mi götürecekler; ve “Biz burada da bununla yaşamadan edemeyiz” mi diyecekler?. Böyle deyince buna müsâade çıkacak mıymış!? Çünki orada “Allâh Azze’nin irâdesinden” başka hiçbir mahlûkun irâdesi geçmiyecek! Yoksa, Âhıret’de de “Cumhûriyet Rejimi ile Devlet Kurmak” gibi muhâliyyetden işlere mi inanılıyor?.. Bu muhâl olduğuna göre, o zaman “Sonsuza kadar cumhuriyetin pâyidâr olması içün kararlılık göstermek!” abes ve hades ve ebedî hüsrâna bâdî bir söz olmıyacak mıdır?
Yâ Ulü’l-Elbâb!
Cübbelinin “Kendisine itaat farzdır dediği ülülemri” neler söylüyor? İtaat FARZ olunca, Cübbeli A ile dünyâ müslümanlarının da O’nun izinden gidib, “Cumhuriyeti sonsuza kadar pâyidâr etmekda KARARLI olmaları” şart olmaz mı?. İyi de Cehennem’e gidecek olanlar, yanlarına cumhuriyeti de alacak olsalar, o da onlarla yanıb yanıb kül olmaz mı? Ebedî cehennemliklerle cumhuriyet de ebediyyen yanıb yanıb tutuşmaz mı?. Farz-ı muhâl Cennet’e de cumhuriyetle girilecek olsa, bütün Hılâfet ehli, Allâh Azze’nin ve Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm’ın HALİFELERİ ve bütün müslümanlar, oraya onu ebediyyen sokacaklar mıdır!?
Sonra bu işlere, Cehennem’deki Zebânîlerin REİSİ Mâlik ve Cennet’deki meleklerin REİSİ RIDVÂN ne diyecekdir? Onlar: “Cennet ve cehennem sonsuzdur, buraya cumhûriyyet ile, dembokrasi ile, lâyiklikle v.s. ile girmek YASSAK” derler ise n’olacak!???
İlelebed Cumhuriyet Pâyidârlığı!!!
Yani cumhûriyeti cennet ve cehennemde sonsuza kadar yaşatmak, “Başkanlık Sistemi” ile çözülecek bir iş gibi görünmüyor! Bunun Beştepe’deki dayışman veznindeki (danışmanlarla) yeniden görüşülmesi ve Böyyük Cumhuriyet Müctehidi Eş-Şeyh Hayrettin Karamânî Hazıretlerine tasdîk etdirilmesi icâb etmiyecek midir?!
Buralara nereden gelmişdik, “Hedefe götüren adımlardan!”
Hedef diye halka sunulanlar arasında hatırladıklarımız:
Viyanalarda bile “Ne demek SÜNNÎLİK, siz müslüman değil misiniz yahû?” demenin dışında dişe dokunur hedef ?… Sünnîliği pabuç hırsızına çevirmenin hâricinde!!!?
Makâlemize başlarken beyân etdiğimiz gibi, Hayrettin’in yazısı, yazıdan başka herşeye ve bilhassa “Tenâkuzlar kumkumasına” benziyor!. Aslında her cümlesinin keyfiyetini ifşâ ve cerh etmek içün ayrı bir makâle yazılabilirse de, bu, bir takım abuk sabuk satırları ciddiye almak ma’nasını tazammun edecekdir!..
Ancak yukarıda 7. Madde hâlinde aldığımız son satırlar da gösteriyor ki, ortada tam bir samimiyyetsizlik vardır. Dikkat edilirse, yukarıdaki 2. Maddede, “Dinli, dinsiz, dindâr ve gevşek dinli” bütün vatandaşlara mavi boncuk dağıtılmışken; bu son satırlarla sâdece ve yalınız “İslâm Hükûmeti” diye tutturan haylaz (!) çoluk çocuğa “çok sıkı mı sıkı esaslı bir nasihat” çekiliyor!
Denilmek isteniyor ki:
“Sabırlı olun gelenekçi yobazlar! Hemen istemeyin!. Çocuk bile 9 ay 10 gün olmadan anasından doğmuyor!. 2. ayında yavruyu bacağından çekib alayım derseniz, tutacak bacak bile bulamazsınız!
Yukarıda dediğim gibi yavruyu “SAKATLARSINIZ!”xxx
Bekleyin, 15 sene nasıl beklediniz, birkaç 15 sene daha bekleseniz ne olur, ne kaybedersiniz? Atı nasıl koşturacakdık?. Sırığın ucuna yemi takıb, gariban beygire üzerinde olduğumuz hâlde önünden gösterecekdik! O da yeme ulaşayım diye hem koşacak hem de bizi taşıyacakdı ya… Ne çabuk unutdunuz?
Gelenekçiliği, sünnîliği v.s.’yi artık bu devirde bırakın!
Ben fıkıhçıyım, bu işlerden siz ne anlarsınız?
Bakın ben size, evet sadece siz müslüman vatandaşlara “dönük” bir hatırlatmada bulunayım: Sandığa “evet” sallamazsanız, ilerde varılacak “islâmî hökümâta hiç varamazsınız!”
“İslami hökûmât FARZDIR demiyor musunuz mollalar!. Şimdi “evet” farzına yanaşmazsanız, bu farzı edâ etmeden öteki böyyük FARZI hiç edâ edemezsiniz! Evvelen ve bizzat bu küçük “evet” farzı edâ edilecek… Bu şart, şart olmazsa meşrut vücûd bulmaz!
Benden söylemek, sonra öteki böyyük farzınız KAZAYA kalır!
Sakın kazaya bırakmayın, bunun mes’ûliyyeti çok böyyükdür, cehennemde cayır cayır yanarsınız!
Onunçün, yani cehennemde cayır cayır yanıb külbastı olmamak içün “EVET Keferandumu geç git” deyib sakın geçmeyin! Hatta evvelâ gusül abdesti alın, besmele çekerek, mührü sağ elinizle “EVET”in üzerine kütür kütür aşkedin!
Hem öyle aşkedin ki, mühür masaya bile geçsin!
Benim ictihadım bu vechiledir Vesselâm…”
Ketebehû El-Fakîr Fakîhü’z-Zemân
Fettoşü’l-Mekân Eşşeyh Abantzâde
El-Karamânî