1908’den i’tibâren Dünyâ’da (hakîkât) arayışı bitmiş; tâğûtî felsefelerin şeytânî hâkimiyyet devri başlamışdır…
Ecdâd, “idâre-i havass” sebebiyle dünyâya medeniyet taşıdı; “idâre-i avâm” dediği dembokratik cumhûri idârelerle ise bu medeniyet ve insanlık arzdan çekildi. Şu anda dünyâ, medeniyeti sıfırlamış; kahrolasıca tekniği onun yerine ikâme ederek “medeniyetsiz bir cinâyet arenasına” dönmüşdür…
Kıyâmet’e doğru ayaklar baş olurken, başlar da ayak olacakdır ki, bu ve bunun gibi Kıyâmet’in nice “suğrâ alâmetleri” vardır. Bunlara İslâm Milleti içinde inanmayan ucûbelerin fırlaması da, gene bu “suğraya” dâhil!. Bu günü dünya gâvurluğu “Dünya Kadın Günü” mü i’lân etmiş, “Gâvur taklidçisi adam ve madam sürüleri de” hemen bu günün kuyruğunda yürüyerek doğru gâvur kucağına oturur; ve ondan görünmeyi ilerilik sayacak kadar maymunlaşırlar!. Tabii sonra da sizin “müslümanlığınızı aslâ beğenmez, en iyi müslüman kendileri ve kendilerinin maymunlarıdır!” Modernist, mezhebsiz, dembokrat, laik ve cumhûriyetçi nesneler… Laiklik bunların “nükleer enerjileri”; Sünnîlik ise “İslâm Âlemini TEHDÎD edendir!”
Haçlı Batıcılığın içinde eridikleri halde gövdeleri üzerinde babaanneden teberrüken kalmış 5-10 gelenek, onlar içün “en iyi müslüman” olmaya yetib de artar bile!. Sizin 15 asırlık müslümanlığınız ise, “Sünnîlik” olarak tâ dağ tepelerine kadar onlara (rahatsızlık veren) târihsel bir takım eskilerin esâtîridir!.
Bunlar bir yandan da, “Sünnîlik içün yaşamış ve bütün cihadlarını bu uğurda yapmış Selçuklu ve Osmanlı Sultanları ile yatar kalkarlar!” Böylesine yüzsüz ve hayâsızdırlar ama, kaderin sevkiyle köşebaşlarını tutmuşlar; ve saltanatlarını da her geçen gün tahkîme çalışırlar…
Dolayısıyla İslâmiyyet’in içindeki en çürütücü organizmalar bunlar ve bunların benzerleridir…
Ecdâdın “idâre-i avâm” dediği idâre, halkın, sokakdaki insanların, ilim irfân noktasında nasibi az hatta hiç olmayanların idâresi… Haçlıdan müdevver bu idâre, halk dediğimiz sığ düşünceli; sürüklenmeye, aldatılmaya çok elverişli, fikrî kuvveti az veya hiç olmadığı içün politikacıların cin ve hinfikir üst tabakalarının gidişâtına mankurtlar gibi sarılanların idâresi… Halk, bu hâlleri ile, tepelerdekilerin hinlik ve cinliklerini görüb idrâk etmekde ya çok geridirler veya hiçbir şey farkedemiyecek kadar anlayışsız ve saftirikdirler…
Günümüz, 110 yıldır, denebilir ki işte bu keyfiyeti aksetdiriyor…
Misâllere geçelim:
1) Türkiye’den başlarsak, bir anayasa seferandumu (!) masalı içün 80 milyonun gece gündüz SEFERÎ hâle getirilerek beygir gibi koşturulmak istenişi ile karşı karşıyayız… 80 milyonluk dedikodu ve 60 milyon oycu ile oynanmak istenen “Dembokrakit kumar!”
Seferandum dedikodusu neredeyse Haçlı Avrupa gâvurlarının içlerine kadar sızıntı!. Alamanı, Felemenklisi, Avusturya Gâvurları sanki oralarına nişadır yemiş gibi…
Türkiye’de ise, suratlar takallüs etmiş, hısım akraba bile ikiye ayrılarak bir sidik yarışının tarafı olmuş, karşısındakine neredeyse hayat hakkı tanımayacak, tepesinden aşağı ıslamayı göze alacak kertede!.Parti parti, şia şia, fırka fırka olunmuş, kimin çalıb kimin oynadığı belli değil! Millet, tarihdeki millet olma kıvâmının %1’i kadar “sevgi, saygı, uhuvvet, müzâheret, muâvenet, birlik ve beraberlik hasletlerine” sâhib değil… Parti diktatörlerinin ağzından çıkanlar, ateş ve kurşun saçıyor, korkunç mu korkunç…
2) Türkiye “Ebedî Şef, Mill’i Şef, darbeci şefler, ihtilâlci şebekler” gibi şefliklerden sonra, “Tayyib Şef” devrine doğru gün sayarak yaklaşıyor… İktidâr cebhesi Allâh’ı unutmuşcasına “Dembokrasi” zikri ve neredeyse tapınmasına sarılıb, 15 Temmuz’da evinden “Allâh, Din, Îmân” diyerek çıkan Müslüman Anadolu çocuklarını bile “Dembokrasi şehidi ve gâzîsi” utanmazlığı ile mühürleyib köşede kıstırdı… Müslüman Türkün Târihinde son asır, böyle nice abuk sabuk dalâlet ve hezeyanlarla tescillendi… İktidâr ne kadar “Şeflik ve Tek Adamlığı” inkâr etse de, bu yalandır; ve dünyâ da bunun içün Haçlı gâvurlarla ve onların içerdeki kuyrukları (Truva Atları) ile şaha ve ayağa kalkıyor!..
3) Alaman Nazi Führerliği gibi tek adamlık, kabuklu Haçlı Bâtıl Batı’nın genlerinde mevcud olmayan bir şey değildir. Ancak onlar, çifte standartlı gâvur sürüleri olduklarından kendilerinde bunları görmez, fakat muârızlarında ise çok abartılı olarak bunu görürler; ve bir bardak suda fırtınalar koparmaya bayılırlar.
1908’den i’tibaren ivmesi gitdikçe artan bir hızla bu Batı’lı gâvur genlerindeki huylar, irili ufaklı bir düzineye yakın şefler zoru ile bu memlekete taşınmış; ve Anadolu Müslüman Türk ve Kürt kavmi içinde bir (hâinler sınıfı veya partisi) etrâfında (truva atı) teşekkül etdirilmişdir. Bütün darbeler, ihtilâller, millete işkenceler, milleti kendi kıymetlerinden gâvurca ayırmalar, geziler, 17-25 aralıklar ve 15 Temmuz’lar hep bu (Truva Atının) kahpelik ve alçaklıklarıdır…
4) 110 senedir bu Allâh’sız (Truva Beygiri) millete DÎNİNİ unutdurmayı en mühim iş olarak öne çıkarmış; ve bunun içün, Batılılaştırmayı yani Haçlılaştırmayı millete zorla dayatmışdır. Neticede, milletin önüne (laiklik) işkenceleri ile de öyle bir din çıkarılmışdır ki, bu din, Allâh ve Rasûlü’nün istediği (din) değil, bu Truva Beygirinin istediği “Kulatapış Dinidir!” Bu dîn, Haçlı Avrupa’da olduğu gibi (hayatı her noktasıyla içine alan bir din) değil, bir takım ritüellerle yürüyen Ahbar ve Ruhbânın dediklerinden ibâret yehûdiyyet ve nasrâniyyet mümâsili “Din Görevlisi” denen adam ve madam memurlarla yürütülen (beşer irâdesi merkezli) bir religiondur… Muhâfazakâr Demokrat AKP ve diğerlerinin “dindarlığını” ortaya koyan da işte bu dindir…
5) Böyle bir manzara karşısında artık siz, ne kadar mükemmel bir “idâre-i havass” rüyâları da görseniz bunlar tahakkuk edemez; ve “idâre-i avam denen dembokrasi” içindeki herc ü merc devam edecekdir…
Böyle olunca da (Altı .oklu Kılıçdaroğlu’nun) “16 Nisan’dan sonra başbakanla cumhurbaşkanının ayrı partilerden oluşu kavga doğuracakdır” şeklindeki halüsinasyonları bile olağan karşılanacak; Tavil Tayyib Paşa ve şürekâsının “sünnîliğe cebhe açışına” kimsenin gıkı çıkmıyacak; “18 yaşında meb’us nasıl olunur, bu ne rezillikdir, 18 yaşında Çemişkezek’e Kâim-i Makâm (Kaymakam) bile olunamıyor gerzekler, bu ne kepâzelikdir” bile denilemez hâle gelinivermiş olunacakdır!
6) Gavur dostlar, eş başkanlar, müttefikler, stratejik iblisler ise, ne kadar terör mihrakları var, Locafendi yahudisi ve Joan Dündar misillü ne kadar kahpe ucûbeler var bunlara kendi merkezleri ve kendi saraylarında sâhib çıkacaklar; T.C. bakanlarına kendi memleketlerinde ve “dembokrasileri adına” konuşma yasağı getirecekler ve İngiliz-Alaman kancık hükumet tırnaklılarıyla işi siyâsete değil de, kerhâne sokağındaki (or.spu atışmalarına) çevirecekler…
Bir asır evvelki dünyâ siyâsîlerinin, gâvur bile olsa belli bir ağırlık ölçüleri dışına çıkmayan ciddiyet ve disiplin tavırları vardı. Şimdi ise, tepeden tırnağa, dembokratik cıvıklığın da ötesinde, hâl ve kâli, ağız ishâline çevirmeleri ortalığı kapladı; ve en korkuncu da, milletlerin, bütün bu mübtezellikleri olağan politik gidişât olarak telâkkîleri te’mîn edildi…
Kenefâne Müdiriyyetine muhâtab bir manzara…
Hulâsa DÜNYÂ, teknikde patlamaya; medeniyetde ise, iflâsın en çukuruna doğru yol almakda…
Allâh’a imanlar mı?
“İnanıyoruz ya”dan öteye geçmiyen bir inanmayış çerçevesinde, inanıyor maskesiyle şeytanlaşma…
Dembokrasi en gür zikir!
Hele de, “Dembokrasi dîninin, “muhâfazakâr” i’tikâd mezhebinde!”
Hani bu kenefe de, samîmiyyetle inanan bir mahlûka rastlasak!.
Bu bile yok!
Dünyâ, işte böyle bir kazıklama panayırı!
(İntişârı: 07.03.2017)