Zaman zaman bazı şahısları, bilhassa isimlerini zikrederek tenkîd edib muârızımız olarak görüyorsak, bunları birer esas model, mümessil örnek (Prototip) kabûl edenlerin bulunması; ve hele hem dâll ve hem mudill olanlarının şerlerinden, onların bilinerek uzak durulması; ve bunun içün de tanınmalarının zarûret hâlini alması sebebiyledir… Bu kabil adamlar dün vardı, bugün de vardır, yarın da olacakdır… Bundan sonrakileri kolay tanımak, bugün piyasası olan (Prototipleri) iyi tanımakdan geçecekdir… İstikbâldeki müslümanlar, bu tip adam ve madamlara rastladıklarında, bugünkiler ne kadar iyi tanınırsa, gelecekdeki tahrîf ve tahrîb kalıblarını da, onlara bırakacağımız satırlarımızla o kadar doğru, kolay ve iç yüzleri ile tanıma ve hemen kıyâs yapma imkânı bulacaklardır… Dembokratik lâyık bataklıkda Hakk ve Hakîkatı bulmak ne kadar zorsa; hakîkî tevhid ehli ile sahte adam ve madamları, hele “Din görevlisi adıyla dolaşan ruhbân ve ahbar sınıflarını” da tanımak o kadar zorlaşmışdır…
Her müslüman gibi bizim de ana hedefimiz Hakk ve Hakîkatı bütün zorluğuna rağmen muhâfaza ve müdâfaadır. Bu i’tibarladır ki, Hakk ve hakîkatın hatırı, kim olursa olsun, onun hatırından nâmütenâhî derecede üstündür; ve aslâ ihmâl edilmiye gelmez, mes’ûliyyeti ise fevkal’âde ağırdır…
Dümbüllü İsmayıl gibi komiklikler yapan, Fatih Altaylı gibilerin önüne oturarak güldürü ustalığını da üst perdeden beceren; gûyâ “Hocalık” taslıyan ve bilir bilmez her halta (Her dedikodu ve fuzûliyyâta maydanoz olan) Cübbeli ve (Herz.vât bir zât), 17 Ocak 2018’de attığı bir tweetle, rengini, îmanını, mezhebini, sakat tasavvuf anlayışını iyice aleniyyete dökdü!. 95 yıldır yapılan “Paşa istismârını” a’zamî seviyeye çıkararak, bir başka çeşnisiyle ve neredeyse “Ben de Atatürkçüyüm” nâmeleri höykürerek, ma’lûm çarkı çevirmiye başladı!. İlerideki zamanlar içinde bunu alenen i’lan ederse, kat’iyyen hayret edilmemeli, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir demelidir!. Zâten ortaya koyduğu (Şah.iyet dışı) cam.azlık manzarasıyla, ona bu, zâten çok da yakışmıyor değildir!. Hocalığı da kendinden menkûl bu (Herz.vât zât), artık, “Atatürkçü Cübbeli” diye de tanınıb anılabilir!.
Adı ma’lûm kişi, Kamal Paşa’yı gerçekden veya istismarcıları gibi mi sever, hesab günü bunu, ona elbetde bülbül veya karga gibi söyleteceklerdir!. Ancak, “Paşa avukatlığı ve ona “cebinden verdiği para ile Tefsir yazdırdı” diyecek kadar da paşayı müslüman göstermek içün irtikâb edilen yalanlar, iftirâlar ve hatta hâlis kamalistlere göre hakâretler” ve bu yoldaki ıkınışlar, milyonlara aksetdirilmekde, onların zekâ, akıl ve îmânları ile alay edilmektedir!. İstismâr gâyeli de olsa, bunun elbetde ebedî bir mes’ûliyyet netîcesi olacakdır!.
Atatürkçülüğe her geçen gün güzellemeler ve gazellemeler döktüren, tv’sinden de bizzat kendi itirafı olarak “Gevezeyim” diyen; ve öyle de görünüşü sebebiyle her mevzua sıvaşıb yüzüne gözüne bulaştıran bu “Herz.vât zât”, kaş yaparken göz çıkaranların önde gideni olmaya doğru dört nala koşmaya başladı… Bütün bunlar ve niceleri, artık onun ana husûsiyyeti olarak bilineceğe benziyor!. İleri geri, hiçbir ölçü tanımadan konuşmak, tenâkuz ve tezatlara batıb çıkmak, nice zevât hakkında evvelce dediklerini nakzedib, tam tersi hükümler sıkmak da öyle…
Atatürkçüleşen bu Cübbeli, adı geçen tweetiyle pek celâllenib müslümanlara “Mel’un” diyecek kadar da gemi azıya alabilmişdir!. Fransızca kelimelere de bulaşarak “Provakatör” diyecekken, p.rnocu veznindeki uydurma kelimeleri hatırlatırcasına “ci cu” ekliyerek “Provakasyoncu” gibi uydurukçalar îcâd edib, bununla da, gene müslümanlara iftirâ savuracak kadar ileri gitmişdir!. Müslümanları, “Tasavvufa sövdürenler olarak hedef göstermelere” kadar azıtıb esmiş ve gürlemişdir!. “Mel’unluk” isnâd etdiklerine, böyle son derece tehlikeli ve hatarlı kelimelerle muhayyel suçlar yamadığını görüyoruz. Bunlar, gene kendi “Cemaatındaki” bir grup olsa da, gösterdiği hedef, husus olmakdan çıkıb, umum olmaya kadar yol bulmaktadır. Lânetleme makinesine dönen bu adam, bazı (Derin) parmakların ipleri ile, haçlı politika gayyâsına iyice çekildiği kanaatını uyandırmaktadır!..
Hatta, o husûsi grubun üzerinden bütün müslümanları hedeflediği; ve birilerinin gözüne girerek muârızlarına âdeta gözdağı vermek ve onları, “5816 sayılı koruma kânunu” da arkasına alarak, hiç de (Mertçe) olmayan bir “Gevezelik” ve gaddarlıkla ezmek istediği apaçık ortadadır…
İşte, müslümanlara “Lâ’net okuyan, fitne uyandırıcılık ve provakasyonculuk” isnâd ve iftirâsı savuran pek korkunç ve ebedî felâketi dâî tiviti:
“Devletimizin kurucusu Atatürk aleyhine konuşarak tasavvuf ehline sövdüren bu zihniyeti lanetliyorum. Birliğe en ziyade muhtaç olduğumuz bu dönemde uykuda olan fitneyi uyandıranlar mel’undur. Bu provakasyonculara karşı uyanık olalım.” (17/1 /2018 tarihli tweet.)
“Devletimizin kurucusu” dediği paşaya sevgi, mahabbet ve ona bağlılık içinde oluşunu, böylece ızhâr ve isbât etmesi, tamâmen kendisinin irâdesini ve Paşa’ya olan “Îmânını” alâkadâr eder!.. Atatürkçü Cübbelinin, bu vâdîde, “Atatürk seyyiddir, hâfızdır, bektaşî dervişidir, evliyâdandır, Hazret-i Ali’nin eli Paşa’nın başı üstündedir!” gibi güzelleme, düzelleme ve gazellemelerde bulunan İrancı Haydar Baş ile de, gitgide bir yoldaşlık ve tasavvufdaşlık içine girmesi muhtemeldir!
Ancak, Atatürkçü Cübbelinin, “Aleyhinde olmayı” suç sayarak, belini ve başka yerlerini yasladığı 5816 sayılı cezâ kânununa da tevekkül edib güvenerek, ondan aldığı hız ve cür’etle, müslümanları belli yerlere ispiyonlaması, çok çirkindir ve ebedî felâketi da’vet eder…
Atatürkçü Cübbelinin uydurub sıkdığı gibi, bir kere “Aleyhde olmak”, suç değildir ve olamaz… Suç olan, “Hakaret etmekdir!” Aleyhde olmak, lehinde olmanın zıddıdır… Hakâret etmek ise, tahkîr etmek, aşağılamak, i’tibarsızlaştırmak, küçük düşürmek gibi ma’nâları tazammun eder ki, bu, CB’nından dağdaki çobana veya puta tapana da yapılsa, lâyık mevzuât önünde suç kabûl ediliyor… Ancak, aleyhde olmak veya aleyhdâr bulunmak, hakâretden çok farklı bir ma’nâ taşır. Bu, aynı fikir ve düşüncelerde olmamak ma’nasına gelir. İki ferdden birisinin, kim olursa olsun, yekdiğerine muhâlefeti aleyhdârlık olsa da, hakâret değildir…
5816 sayılı cezâ kânûnu maddesi, Kamal Paşa’yı “Koruma Kânûnu” olarak bilinir; ve bu, aleyhdârlığı yani ayrı düşünce ve muhâlefeti değil, hakâreti yasaklamaktadır… Cübbeli ise, muârızlarını “Kamal Paşa’nın Aleyhinde olmakla suçlamakda”, Paşa’yı (Put yapıb tapanların) da, bu aleyhdarlığa “Sebbetmek yani sövmekle” mukâbele edeceğini yazmaktadır… Aleydârlığı veya muhâlefet etmeyi, hakâret veya âyetde geçdiği şekliyle “SEBBETMEK=SÖVMEK” şekline çevirmek, cehâletin değilse eğer; tam bir finebazlığın, düzenbazlığın ve üçkâğıtçılığın ve birilerine yaltaklanmanın eseridir!.
Mü’minlere:
“Allâh’dan başkasına yalvaranlara, tapanlara SEBBEDİB de câhillikle atılarak ALLÂH’a SEBBETMELERİNE = SÖVMELERİNE SEBEB OLMAYIN.” (c.3, s.2022) emrini veren âyet-i kerîme, mevkii ve mevzii dışında hevâ ve hevese göre istismâr ediliyor…
Âyet-i Kerîme, Elmalılı Merhûmun buyurduğu gibi “Sebbetmeyi=Sövmeyi” yasaklıyor. Halbuki “Atatürkçü Cübbeli”, “ATASINA SÖVMEYİ” değil; “ALEHDÂRLIĞI” suç gibi gösteriyor!. Bu bir göz küllemedir… Çünki atasına söven, sebbeden veya hakâret eden olursa, zaten dünyânın hiçbir yerinde görülmiyen o hılkat garîbesi ve tanrılaştırıcı “Koruma Kânûnu” işletilir; ve hakâret eden şahsın suç olan bu “Sövgüsü=Sebbetmesi” cezâ görür… Halbuki Atatürkçü Cübbeli, cümlesinde, “Aleyhdârlığı” suç gibi gösterirken, bunun, kendilerine yani “Ehl-i Tasavvufa SEBBETMEK=SÖVMEK” olarak döneceğini îmâ ediyor!. Bu ise, avcundaki cemaat kalabalıklarını müslümanların aleyhine tahrîk ve teşvîk gibi son derece zaleme, cebâbire ve decâcile fitnesi ve taktiği değil midir?… Çünki müslümanlar, suç olan “SEBBETMEYİ = SÖVMEYİ” değil, “Aleyhdârlığı = Muhâlefeti = Fikir ve fiil zıddıyyetini” ihtiyâr etmişler ve etmektedirler ki, buna hiçbir kuvvet de mâni’ olamaz… Bu, “Evrensel” dedikleri bütün küffâr hukuk ve guguklarına kadar, en tabiî “İnsan hakk ve hürriyetleri” cümlesindendir…
Zıd kutublarda olan insanların biribirlerinin yüzüne karşı değilse de, gıyablarında biribirlerine “Sövüb saydıkları, sebbedib sıvadıkları” ise, bedâhaten ortadadır… Bu sebbetme fiili, İslâm dîninde mutlak yasak da değildir. Putperestlerin yüzüne karşı veya onların haberi olacak şekilde yapılması yasaklanmışdır. İnsanlar ve hatta müslümanlar, kendi husûsî mekânlarında, sebbedilmeyi hakkedenlere söver ve sayarlar da… Buna da kimse mânî’ olamaz…
Büyük Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri bu hususda çok câlib-i dikkat bir cümleyi tefsîrinde şöyle beyân buyurur:
“Sebb ü şetm sûret-i umûmiyyede ahlâkî bir şey olmadığı gibi ASLI İ’TİBÂRİYLE BÂTILI, KÜFRÜ İSTİHKÂR VE TEZYÎF ETMEK GİBİ MEŞRÛ’ VE MÜSTAHSEN DE OLSA, BÖYLE KÜFRE VE TEZYÎD-İ KÜFRE SEBEB OLACAK OLAN SEBB Ü ŞETM, TESEBBÜBEN BİR KÜFÜR DEMEKDİR.” (Tab’-ı evvel, c.3, s.2023)
Apaçık görülüyor ki, alenen sebb ü şetm ederek putperestlerin de mukâbele-i bilmisil olarak islâmî mukaddeslere sebb ü şetm etmelerine SEBEB olmak şer’an yasak olsa da; alenîyyete dökülmeden ve putperestlerin haberi olmadan bunun icrâsının, “Meş’rû’ ve müstahsen bile olabileceği” bâlâdaki cümleden sarîhan anlaşılmaktadır…
Atatürkçü Cübbeli, 27 yıllık CHP devrinde, onlara sebbedenlerin yani sövüb sayanların değil, aleyhde olanların yani muhâlefet eden ve ayrı fikir ve kanaatde olanların nasıl suçlandığını; ve 500.000 müslümanın sırf bu yüzden salben veya kurşuna dizilerek ve işkence ile tenkîl edildiğini, Gülşen Hamamı bülbülü (!) ve Cibâli İmamı’nın oğlu Falih Rıfkı Yatay’ın kitabından okumamış görünüyor!!!..
Asılır asılmaz başına küfür alâmeti ŞAPKA geçirilen İskilibli Büyük Allâme Merhûm Muhammed Âtıf Efendi Hazretlerinin şahsında, cihân târihinde en büyük hakâret gören ve ipe çekilen acebâ ne idi?. Allâh ve Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Hazretleri ile, onların DÎNİ, İSLÂM değil miydi?
Atatürkçü Cübbeli, “Ayrı dîn, îmân ve fikirde olmaya”, “Aleyhdarlık” diyerek, bunu, “Sebbetmekle=Sövüb saymakla” tev’em gösterib göz küllememelidir…
Yazık!
Atatürkçü Cübbeli, “Kızılelma şirk değil, HÂLİS TEVHİDDİR!” diyerek yeni bir fitne çarkına da kapı aralıyor ki, bunu da ileride inşaallâh cerh ederiz…
İntişârı: 29.01.2018 / 23:41:19
2 Comments
Çok güzel bir makâle…
Müfessir Merhûm Elmalılı Hamdi Efendi’den nakletdiğiniz delîllerle hem muârızınızı susduruyorsunuz hem de biz okuyucuların ölçü sâhibi olmasını sağlıyorsunuz. Allâh râzı olsun, kaleminize kuvvet versin….
Cübbelinin, “Devletimizin kurucusu Atatürk aleyhine konuşarak tasavvuf ehline sövdüren bu zihniyeti lanetliyorum. Birliğe en ziyade muhtaç olduğumuz bu dönemde uykuda olan fitneyi uyandıranlar mel’undur. Bu provakasyonculara karşı uyanık olalım.” (17/1 /2018 tarihli tweet.)” bu tweetindeki “BİRLİĞE EN ZİYADE MUHTAÇ OLDUĞUMUZ” derken kimlerle birliği kastediyor acaba? Yoksa Kamalistleri mi kastediyor? İçtimâ-ı zıddeyn muhâldir. Eğer Kamalistleri kastediyorsa telfîk-i edyânın a’lâsını yapıyor demekdir…
Adı geçen tivit daha 8-10 noktadan tenkid edilebilir ve itikadi çarpıklıkları ortaya konulabilir. Yazdığınız gibi “Kiminle Birliğe ihtiyac var?” Çüşbelinin “Devletimiz” dediği devlet hangisi?. Bu devleti hakikaten belli bir insan mı kurdu? Ayetde sebbe sebeb olan kimlere sövdürmüş oluyor? Tasavvuf ehli denilenler bu gün gerçekden bu çüşbeli ve etrafı mı? Yoksa Şeriatdan kıl kadar ayrılmayan turuk-ı aliyye erbabı mı?Ve bunlar tarihde kalmadı da bataklık içinde de yaşayabiliyorlar mı?. Fitne çüşbelinin anladığını sandığı mı, yoksa edille-i erbaada geçen fitne mi? Hakiki ehl-i tasavvuf olmıyanların (fitne) dediği hakk, hakk dediği fitne olamaz mı? Bataklığa dar-ı İslam diyecek kadar ibresi fırttırmış olanların terazisi ile hangi akıllı tartı yapabilir? Kendisi gibi rejime uşak olmayanları (Melun) olarak fişleyen bir adam ve madamın ebedi hayatı nasıl bir felaket ve helakete sapacakdır? Provakasyon tediği muhayyel fitne de nedir? Fitne na zaman uyumuş da şimdi uyanacak olsun? Provakasyoncu neyi nasıl proveke ediyor? Komisyoncu gibi mi, deprasyoncu gibi mi? v.s.Bu adam ve madamların ciddi bir tabib-i hazık-ı müslim-i adil elinden geçerek ifakat bulmaya ihtiyacları olduğu şübhesiz görünüyor… Selam ve dualar…