(3) Oldu Olacak, Ulan Bir Bayram Mesajı Da Bizden!
15 Haziran 2024
(5) Oldu Olacak, Ulan Bir Bayram Mesajı Da Bizden!
15 Haziran 2024

OLDU OLACAK, ULAN BİR BAYRAM MESAJI DA BİZDEN!

(4)

Tâhîr MÂHİR

 

Osmanlı torun-torbası ve cumhuriyet çoluk-çocuğu ve Erbakan yetiştirmesi “Futboldaş” ve O’nun ta’bîriyle “Bizansın çocuğu” ve vatan aşkıyla yanıb kül olmuş “râbiasal” râbiadaşlarım!

Receb, Şa’bân ve  Ramezân derken bayram da geldi ve geçdi; şimdi, Şevval Z. Ka’de derken Z. Hicce de geldi ve qurban bayramı dahî gelüb geçiverdi!

İşte dünyâdaki ömrümüz de böyle gelüb geçecek; ve bizler bir gün, villâlardan, konaklardan ve saraylardan, basdığımız toprağın altına göçüb gideceğiz! Veya, bilmeyiz, belki de o toprağa bile hasret kalacak, havada infilâk ile suda garkolacak ve geriye bir tek hüceyre veya nescimizden bir tek kromozom hatta gen parçası bile kalmıyacakdır!

Ma’lumdur ki, “Eşşek ölür semeri, insan ölür eseri kalır!”

Biz de bir takım semerler bırakmalıyız ki, Kıyâmet’e kadar gelecek nesillerimiz üzerine otursun ve bizlere hayır duâlarda bulunsunlar!

Bizler de bu duâlar hürmetine, Âhıret’de Dembokratik, lâyık ve cumhûrî köşklerimizde ferahnâk makâmında saz eserleri dinleyib, şetarabân, sûzidil ve kürdîli hicazkâr makâmlarına geçiş taksimleri ile vecd ü istiğrâk ve cûş u hurûşa gelebilelim!

*

Yâ Üli’l-ebsâr!

Antik yunâniyye akıl ifrâzâtı olan dembokrasi uğruna, bu dünyâ tepişmeye değecek midir? Bu kahpeler elinde kalmış ve cehenneme adam ve madam devşiren dünyâ?.

Gerçi kabre girince, 15 asırdır gelen ve 96 yıldır ise “uygulanmaz ve uygulanmasına olanak ve dangalak bulamayan” aziz Süslümanlık veya Diyânetmanlık dînimize göre de, münkir ve nekir:

 “Dembokrasiye, cumbokrasiye, lâyıklığa, sözleşmeye, KADEH’çi karılara, “Cinsiyet eşitliliği ve çeşitliliğine” inanıyor muydun, neden inanmadın, utanmadın mı? Bunlara inanmadıysan kabir azâbına, yılanlara çıyanlara garkol?”

 Diye bir sual sorulacak mı?!

“DİB’iş fetvâ ve helvâ kurumu ve kusu.u, “sorulacak” dediğine göre, yani hutbelerde maaşlı kullarına bu bablarda propaganda yaptırdığına göre, bu suallerin cevabları, “Fettoş imtihân sualleri kopyalama imamları veya ablacıkları veya kediciklerinden” istinsâh edilebilir!

Ancak biz, 15 asırlık İSLÂMİYYET’i, bugünün jeopolitik ve sosyopolitik ve sexoadnanik ve kozmorâbiatik gidişâtına paralel olarak onda “Güncellemeler” yapdık; ve eski müctehid ictihadlarını, büyük fıkıhçı ve sıkışcı ve gözbebeğimiz ve müşâvir-i hassımız, dembokratik ve haltettonik fetvâlar duâyenimiz ve parti-pırtı-saray bendemiz, köşecik yazarcığımız Haramanlis Haltettin Bey’e, o büyük mason Efgânî çömezine yani dembokrasi çüştehidimize binbir perende atdırarak değiştirtdik!

Bundan böyle, şimdiden sonra hatm-i enfâs eden bütün meyyit ve meyyitelerimizle şehîd ve şehîdelerimize, KADEH ve kadehiyyelerimize, kabre girer girmez ilk ve en mühim sual şu olacakdır: 

 “İleri dembokrasiye, dünyada cezm ve yakîn derecesinde inandın mı, inanmadınsa neden ve hangi cür’etle bu haltı yedin veya içdin!?” 

 Tabii dünyâda bizi dinlemeyib 15 asırlık din diye tutduranlar, o mücrimler, bu sual karşısında öyle bir apışıb kalacaklar ki, antik yunan aklının ifrâzâtı olan dembokrasiye nisbetle 1000 kat ifrâzât salıverecekler; ve yıkanıb arınmaya da imkânları olmayacak, âlem-i berzahda idrâr içinde kalıb öylece Kıyâmet’i bekliyeceklerdir!

Sonra da sorgusuz sualsiz ta’zîr-i şedîd ve habs-i medîd ile tecziye edilmiye, daha orada başlanılacakdır!.

Ta’zîr-i şedîd ve habs-i medîd dünyada artık kalmadığından, dembokrâsiyyemizin münâfıkları hakketdikleri cezâyı orada alacak, hâlleri de, pek perîşânlık ve mozole şefaatına bin kere muhtaçlık olacaktır!

Ey, dembokrasi üçkâğıtçıları! Sandık gözboyayanları ve velediye hizmetlileri ve tapınak râhiblerim ve maaşkâr sayıştaydaşlarım!

Heykellere Perestiş ile 96 yıldır, o tunç, tonguç ve orkunç hatta kokunç maddelerin soğukluğunu ruhlarına kadar taşıyan; ve bugünki nesilleri yalnızlıkdan kurtarıcı o cep telefonları ile yaşar hâle getiren bu manzara, bütün bunlara rağmen bugünün müttefik ortaklığı ve İngiliz, ABD, AB, yehûd, Nato ve Haçlı Batıtaparlığı muktezâsı olarak, “yerli ve millî” olmamızın en müessir vazgeçilmezi, cumbokrasi ve kurucu ve kavurucu değeri ve taşınmazıdır!

Artık bizim de, İngiliz canlarımızda olduğu gibi “Yalnız Yaşayanlar Bakanlığı” kurarak kabinemizi revize etmemiz şartdır!

 Gençliğimizi ve yüz yaşına yeni basanları karabasandan kurtarmak içün böyle tedbirler almamız ileri dembokrasimizin ve kurucu değerlerimizin gereği hatta en-gereği bilinmelidir!

Kazdağları ütopisiyle altun hayâlleri içinde yüzerken ve İstanbul’u sel vururken, Bodrum’larda  “Tatili kendine yakıştırma” fıkırdaşması yaşıyan halkçı ve en ileri dembokrat yurtdaşımız Recâizâde Kekrem Zimamoğlu, kanatları altına giren bütün ehâli-i Kostantaniyye’yi târîhî şahsiyetine kavuşturmak azminde, sanısında, tınısında, karısında ve kanısındadır!

*

Pekkaka ve Hocia sevmez; ve kuşkonmaz hassâsiyetli roman, fotoroman ve romantikdaşlarım!

Yeni bir haberimizi de sizlere bayramertesi müjdesi olarak hemen aktaralım ki, Diyâr-ı Bekir, Mardin ve Van HDP’li VELEDİYE reis ve reiselerine, adam ve madamlarına, PEKKAKA ve HOCİA, v.s’lerle ve terör örgüt ve hörgüçleriyle canciğer kuzu sarması olmaları hasebiyle, terörik, retorik ve helezonik mesâîlerinden el çekdirilmişdir!

Yerlerine de, müezzin ve  kayyum ta’yîn ve terfileri yapılıncaya kadar, vâli-i âlî şânımız beyfendilerimiz hazerâtı, nezâret, vezâret, kefâlet, vesâyet ve vekâlet edeceklerdir!

HDP denen parti pıtırtı içün, “Kan-dil’in kuyruğu ve uzantısı ve paraleli ve onların tapınağımız içindeki vekilidir” deyû cayırtı koparsak da, bunu biz ACEBÂ neden kapatmıyoruz, kapatamıyoruz da, bunu, meşhur bağımsızlık ve halatsızlığımızın bir sembolü olarak mı kellemizin tepesinde Demokles veya Dembokres’in çatallı kazığı gibi taşıyoruz?. Partimizin kapatılması istendikçe ecel terleri döktüğümüzü unutamadık! Anınçün PEKEKE ve TENEKE kâtillerinin de parti-pırtısını kapatırsak, bizim döktüğümüz “ecel terleri ve niyâzi şerbetlerini” onlar da döker ve içer, sonra içleri yanar! Bu i’tibarla onlara kıyamayız, hem “bizim rahmetimiz gadabımızı geçmişdir” da!

Ne garîb ve acîb ki, “legion d’honneur” nişanı alan locasal hâriciyecilerimiz bile, bu sualimize ne acıdır, ancak cüz’î bir cevâb sızdırabiliyorlar!

İngilizden nişanları sebil bulunan Hacı Abduş ise, ”Yahudi cesâret nişanımızın” yanında rekor kırmış bile kabûl edilebilir! Ve o, bütün bu esrâra bihakkın vakıfdır! Hatta ökçesi sivri Hayrülfezâ sâbık vâlide Sultan, harem üzerinden daha nice dâhilî ve hâricî sırlara muttali’ olsa gerekdir!

 Çünki ileri dembokratik sistemimiz, her cins ve tür, hatta “Sosyal cinsiyet Eşitliği, çeşitliği, eşikliği ve eşekliği” içindeki topyekûn  parti-pırtılarımızın yürekden tutkunu, onların anaç tavuğu ve bunların rahm-i mâderidir !

Bizi kapatsalar da, biz, kıyıb bir tek örgüt ve hörgüç kapatamayız! Aksi halde “şühedâsız” kalırız; cennetlere uçacak profesyonel eleman, dileman ve gözemanlarımız kalmaz!

*

Yurdaşlarım, yuvadaşlarım! Fâtih torun ve torbası, Atamızın çoluk-çocuğu ve damarları, asîl kan, hemoglobinli devrimler ve can alan sehpâlarla dopdolu  vatandaşlarım!

Beri yanda da, işsizlik ve geçim sıkıntılarını Dembokrasi Köprümüz üzerinde elinde 33’lük teşbihle volta atarak geçiştirmiye, ara sıra da köprüden Hazârfen Ahmed Çelebi gibi uçmaya niyetlenen uçuk kaçık uçanadam uçundaşlarım!

Zirâ biz, hukukun üstünlüğü, lâyıklığın küskünlüğü, dostlarımızın süskünlüğü içinde, ilerinin önde gideni bir dünyâ devletiyiz!

Hukukun ırz u nâmûsuna kimler ve kimler; ve kimlerle el ele ve diz dize, kedicikli B.ktar gibi kimler de geçse; o ırzı kırık hukuk İsviçre, Alamanya, İspanya ve İtalya gibi yerlerden idhâl malı da olsa, gene de bizim “millî ve yerli” malımızdır!

“Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı” şeklindeki ilkmekteb şartlandırmalarımızı bile, bize bu diktatörler, dikentatörler ve diklentatörler fecâat derecesinde unutturdular!

Qutile’l-harrâsûn!

İdhâl kânunlar hem de mal gibi öz malımızdır, biz de onun mal gibi helâli ve malıyızdır! “Güneş Mal Teorimize” göre dünyâdaki bütün mallar bizimdir! Kânunlar, kârunlar, kavurmalar, kavurmacılar, topbaşlar, enbaşlar, nebbaşlar, üçtaşlar ne varsa…

Kimse kusûra bakmasın, herkes de bunu böyle bilsin!

Biz ki, bir “One minute” çekerek dünyanın ödünü şeyine kaçırmış, Beşiktaş’dan ve Kasımpaşa sırtlarından Haliç’e, kızaklar üstünde gemiler indirmiş şanlı ecdâdımızın, Fâtih’imizin torun-torbalarıyız!

Unutmayız ki, Fransuva’nın anasına bile  bir mektûbuyla gönlünü alıb tesliye veren, Muhteşem Süleyman Cennetmekân bile bizim cedd-i azîzimizdir!

Bizim mahallenin uşağıdur!

Bugün karşımızda sıra dağlar gibi duran Freng gâvurları, onlar ki, Frenk kralı Fransuva dölleri, Trumpsuva ve PEKKAKASUVA’dır, FETTOŞUVA’dır, B.ktarsuvadır; ve hatta Baltacımızdan bergüzâr Katerina yengemizin veled-i zımmiyesi PUTİNSUVA’dır ve veled-i sağîrimiz ise, Katerinamız’dan hâtırâ ve onun yetiştirmesi ESETSUVA’dır!

Fakat ne hikmetse, üvey babaları sayılmamıza rağmen hiçbirinde bize karşı ne edeb, ne âdâb, ne de edebler ve atataparlıklar!

Analarına çekmiş hayırsızlar!

İnsan biraz “edeb âdab” bilerek oturur, büyükleri yanında Recâizâde Kekrem Zimamoğlu gibi yayılarak oturmaz! İnsan işkembe sarkıtını biraz dikit ve biraz nakit hâle külleyebilmeli!

Küçük dağları ben yaratdım demenin de bir gün faturası kapıya bırakılıverir! Hele İstanbul’u sel alır, velediyeleri yel alırken, Bodrumda kalorifer borusunun su kaçağı ile tamirciliğe başlanılmaz!

İnsanda biraz velediye ve veresiye ahlâkı olur!

Yazık!

İnsan, dembokrasinin ırzına geçen öz mürîdân ve tirîdânını görünce üzülüyor, içi kıyılıyor, Zimamdaşlaşıyor işte!

Dembokrasimiz de olmasa, şu topraklar bize ata yâdigârı olmasına rağmen zehir zıkkım olacak!

Deli gönül biraz dellendiği zaman sanki:

“Topla pılıyı pırtıyı, çek git Muğla’ya, bir otele yerleş, Zimamoğlu gibi bodrumda pişti oyna, piliç pişir, döner yap, dinlen ve zindelen, iyice silkelen ve kendine gel, titre ve kendine dön!”

Der gibi oluyor!

“Tatil yapmak yakışıyor da hasbama!”

Anadolum’u sel basmıyacağını bilsem, Zimamoğlu gibi, aynen onun gibi yapmak geliyor içimden!

Fatat, 2023 seçimi korkutuyor!

Bu hâlle de tekrar Merkeze avdet eylemeliyiz ki, titreyib kendimize döndüğümüz içün, “Bozkurt-cumhur ittifakı eş başkanı Bostancı Başı Büyük Başbuğ Dağçeli”, belki o zaman bütün “Türk varlığı” ile beni özünden çok sever!

*

“Varlığım Türk varlığına Armağan olsun”la büyüyen; “Ne mutlu Türküm diyene” ile hâlâ dimdik ve dizleri üstünde duran; ve “Bir TÜRK dünyaya bedelle” de cihânı lerzân ederek tiril tiril titreten ve nihâyet Dembokrasi kanı, canı, çanı ve rûh-ı garbiyye ve harbiyyesi altında çadır kuran ve bunu, ölesiye veya geberesiye taşımakda karar kılan… Hun ve Göktürk şamanist atalarımızdan bergüzâr, azîz ve derecesiz derecede LEZÎZ vatandaşlarım!

Bizim idhâl ve ishâl hukûkumuza göre biz, Pekkaka’yı ne kadar “yok etdik, yok saydık” desek de, “merhametimiz ğadabımızı geçdiği” içün, o dağ eşkıyâlarının kökünü kazımakda biraz kıyımsızızdır!

Anadolu fidanları dağlarda kırılsa da, çok şükür ki, tuzu kuru olanların çoluk-çocuğu “Ey, Türk Gençliği” olduğundan, onların askerlikleri, burunları bile kanamadan büyük şehirlerde ve göz önünde sâlimen ve kâmilen tezkereye kavuşuvermektedir!

Fedâ-yı can ederek cennet vatanımızı müdâfaa eden Canı candan öte can yurtdaşlarım!

“Hem ağlarım hem koca evime giderim” diyen gelin gibi, bizler de hem “Şehidler ölmez vatan bölünmez” diye barbar gibi  barbar bağırırız! Hem de, “Terörün, Kan-dilin uzantıları” ve “Öcü-alan’ın heykelini dikeceğiz” diyenlerin devamı diye aşağıladığımız kâtiller gürûhunu, halkımızın paralarından mürekkeb maaşlara sarıb sarmalıyarak, meccanen besler, doyurur doldurur ve  paralamentomuzdaki 600 tanrıdan bir kısmı yaparız!

Dolayısıyla, onlara, “teşri’=yasama salâhiyyeti” de vererek; onların irâde ve hâkimiyetlerine bile TAPAR ve nice “şühedâ âilelerini” de âfiyetle TAPDIRIRIZ!!!.

Birileri, bu akıl kaçkını, tenâkuz fâhişesi, idâre kaltağı, hukuk or….su, antik yunan aklının ifrâzâtı dembokrasinin bu “Halka gâvur tuzağı” olduğunu söylese de, siz “ileri dembokrasi” içün, gelecek mes’ûd günlerimize odaklanıb kodaklanın, budaklanıb dudaklanın, onlara sakın inanmayın, onlar dinci ve dilenci takımıdır!

Gözünüz dâimâ istikbâlde olsun ve o tezvîratçı ve bizi “Tefe koyacak hoca kılıklı herif-i nâşerifleri” kat’iyyen dinlemeyin, onların i’rabda yeri, mezarda konacak çukurları bile olamaz, yokdur!

*

Her bakımdan dünyâ zengini, milyarder yutdaşlarım! Ve Dembokrasi Tuzağımızın Müttefiki ve insan hakları gibi binlerce hakk ve hukûkun Münâfık ve sahtekârı, gâvurluğu müseccel en iri ve diri hümanist ve feminist Mevkidaşlarım!

Fazla mal göz çıkarmıyacağı gibi, fazla TANRI da TAPINAĞIMIZIN beynini çıkarıb herhalde rakı sofrasının mezesi yapmaz!.

Sâdece dünyanın aklı ile alay eden terör mücâdelesi, bir senaryo mudur, müsâmere midir, çizgi filim-milim veya çizim midir, başını almış devam eder gider!

 Köşesiz, yusyuvarlak, LGBT’sel ve Sözleşmeci ve KADEH’sel Dünyâ da, bizi adam veya madam yerine koyarak, hayret, dehşet, hayranlık, bayramlık, fevkal’âdelik ve ciddiye alarak; ve saygınlığın doruğundan, elini alnına siper yaparak ufukları teftiş eden  kurtarıcımız ve bir başkumandanımız gibi üstelik de şeyini kaşıyarak tâ PensiHanya’dan ve “salya sümük”  seyr ü temâşâ eder!

İngiliz-ABD can  müttefikimiz ise, hem Cihân imamımızı âğûşunda kuş südü ile besler, hem de  PEKKAKA’ya onbinlerce tır silâh vererek dostluğun en içden ve dışdan samîmiyyetini, boğazımıza kadar tıka basa doldurur ve bizi aç-açık bırakmadan dostluk diplomasisi ile doyurur!

*

Ey! Ne halt etdiğini bilmiyen, şefokrasi uzantısı bulunan; hakk, hukuk ve adl ü hürriyet ve müsâvât tatmamış, ittihadçı i.nehatçılığı ile Allâh’a tapmaz ammâ, vatana tapar ve böylece yokluğa giden parti-pırtılarımız!

Ey! Şahsiyet krizini her geçen gün azdıran yüksek zirvelerle mutantan meskenlerin ve Elhamra gibi görkemli ve kör-kemli Saraylarının sâkini ve izâfî çok yüksek makamlardaki yüceler yücesi zevât-ı zerzevâtımız!

Ana-avrat diye başlamadan ve ağzımızı bozmadan ve biribirimize girmeden, paralamento döğüş ve sövüşlerine özenib bezenerek medeniyet, uygarlık, uyarlık ve yularlık göstermeden, sâkince diyaloglamaya ve yumurtlamaya devam edelim!

xBu göstermelik Haçlı Batı nezâketi, yurtda sulh konseyimizin olduğu kadar, tv programlarında şirretleşib bağıran ve anıran dişi eşşeklerin, hatta dînimize dil uzatan bazı Manukyanik ve homografik kancık madamların bile menfaatınadır!

Devlet-i Kostantaniyye İmparatoru Recâizâde Kekrem Zimamoğlu Cenabları; ve Kocası bir oturuşda çeyrek hınzırı yutmakla müştehir ve müftehir madam Mintancıoğlu ve Cahîmiyyet Halt Pırtısından Mözgür Mözer veya Ötgür Öter gibi cazgır takımları der’akap silâh başı yapmışlar; ve “Seçimle gelen seçimle gider, bu Pekkaka kuyrukları oturaklarından alınamaz” deyû dembokratiksel anırtılar sıkarak, üç velediye çıbanını tatlı tatlı kaşımaya ve atasal vecîze ve cevîzeler kırmıya başlamışlardır!

 Bu kabil atasal ve heykelsel vecizelere, yarınlarda şöyle de devâm edecekleri anlaşılıyor:

“Doğumla gelen ölümle göçer, çer gibi koşan çöp gibi düşer, apolaşan fetolaşır, fetolaşan fotolaşır, fotolaşan otolaşır, bugün sıpa olan yarın eşşek olur!”

*

Saygısavar, meslek ve meşreb ve mevkidaşlarım!

Anaç, anasal ve fetosal Madam’dan şu sâniye i’tibâriyle kayda değer “HAYDUTLAR” çapında bir nefeslik “atılım ve yatırım ve uzanım” sadâsı ve iniltisi dahî işitilememişdir!

Birileri:

“Bugün bütün küre-i arz topyekûn devletleri ile Allâh Azze ve Celle’nin Ulûhiyyet ve Rubûbiyyetine ısyân, tuğyân ve en bulamaç ŞİRKİ sıkarak TERÖRÜN en sunturlusunu ve vahşîsi ile zâlimcesini kusuyor; ve bunun içün de Rabbimiz Teâlâ “Ezzâlimu Seyfullah….” sırrı mu’cebince nice ehl-i zirve ve zırvalardan intikâm alıyor!”

Gibi beyanlarda bulunuyorlarsa da, biz, bu kabil 14-15 asır evvelin uygulanamaz hükümlerini uygulamaya çalışan; ve bizim râbiamız yerine edille-i erbaasını oturtmak istiyen bu târihsel ve “esâtîru’l-evvelîn” tüten ve kokan; ve bu kulluk peşindeki zavallılara inanmamanızı, onlarla lokmanızı bile paylaşmamanızı 600 tanrımız adına ister ve en yürek ve bilekden taleb ederiz!

Politeist Dembokrasimizin kutsal ve görkemli “Sosyal Cinsiyet eşekliği”  semerlerine tırmanan çok  güncellenmiş güzel ve özel vatandaşlarım!

Bu “ucube heykeli” adamlar, “Çamlıca yolunda aşıkı kolunda” nâmeleriyle inşâ’, ibdâ’ ve ipkâ etdiğimiz ve mescid-i dırar, zarar ve hatta idrâr olmakdan kat’iyyen müstağni  ve ihâta-i vatan ve ehâlî olan, o SALÂTÎN ve TAYYİBÎN câmimizin şadırvan civârı ve cidârına kadar her yere “dâr-ı harb” diyerek, Cübbelâ ve Şerocak cinsi sarıklı şeyâtîne kafa tutmakda ve kavuk sallamamaktadırlar!

Bunlar, kılıç-kalkan şakırtıları  ve mehter marşları ile oraları gözlemekde, yakınlarında mevzilenmekde, o kabil mekânları S-400 füzelerinin menzili içine de alarak 24 saat yer altındaki inlerinden tarassut etmektedirler!

Bu hılâfetperver asâkir-i İslâmiyye “Bir seneden ziyâde sulh içinde yaşamak câiz değildir” diyerek, inlerinde zaman zaman amuda kalkmakta ve “ver mehteri ver” nâraları da atarak, litosferin 2023 metre derinlerinde, serinlemek istedikleri zaman hidrosferin 2071 metre altına dalmakda ve hobi olarak da istavrit avlamaktadırlar!

Sefer hazırlıkları içün ise, iz bırakmamak içün atmosferin ay tutulmasına denk gelen karanlık gecelerini gözlerine kestirmektedirler!

Millî istihbârâtımız bu en büyük iç tehdidi aslâ kulak ardı ve göz kapağı üstü edemez, bam teli kenarı gibi göremez!

Bu haşerâtın tamâmının da hânelerine, baba makâmâtına kâim olmak üzere birer KAYYUM atanması ve yamanması, İst. Sözleşmesine, Mort Çatı su oluklarına, LGBT renk cümbüşlerine ve.. ve KADEH karılar konseyimizin çene çentiklerine ve asâbî asık ve düşük suratlarındaki tükenmişlik ifâdesi taşıyan mimik ve kemiklerine mugâyir ve muhâlif olmasa gerekdir!

Bizler, bu nesl-i irticâ’ın son kalıntılarını da, “sıfır atık projemizin” içinde yok etmek ve sıfırlayıb kısırlamak karârındayız!

Bunun içün bir referandum da gerekmiyecekdir!

Bu adamların işi gücü, dembokrasi dünyâsının velediyeler kânunu ile güllük gülistanlığa çevirdiğimiz aziz vatanımızda, her gün döktüğümüz garîb Anadolu civanlarının kanlarını, “Edille-i erbaa tatbikiyle” dökülmez i’lân etmekdir!

Şu hâle bakınız, o kadar geri asırların daha da gerisindeki en geri birinci asrın en öndeki “Peygamberini dinlemek”, bu adamların meğer en baş da’vâsı imiş!

*

Sandık ve oy’ları sümbüllenib bereketlenesi can vatandaşlarım! Size aşıkız ulan, seviyoruz sizi heey! Bana bak, ananı da al da git cinsi rahat sevidaşlarım!

Dünyâ 15 asır ileri gitmiş, bunlar 15 asır geri gitme aklında!

Şimdi anladınız mı?

Artık “Orman yangınlarımıza” bile, mübârek atamız Fâtih Cennetmekân Hazretlerinin “Yaş kesenin başını keserim” sözü, bu geri geri gidenlerin çâre-i yegânesi imiş!

Bu devirde hiç baş kesilir mi? Adamın kanı donuyor!

Ulan biz İŞİD’miyiz?.

Biz, 251 anadolu çocuğumuzu katleden 2200 fidanımızı dal kırar gibi kıran Fettoşistlerden bir tekini bile kesemiyoruz! Bütün vatanımız yansa, biz bir tek vatandaşımızı Haçlı ve Kabuklu Bâtıl Batı hatırına boğazına keskin kurbanlık bıçağını dayayıb bir hamlede de çekerek oluk gibi kan akmasını nasıl seyredebiliriz?

Adamın kanı donuyor!

Ulan biz İŞİD’miyiz?

Yuh be, şu İŞİD kafasına bir bakın, bunlar ne büyük tâlihsizlik ki, dembokratik vatanımızda Fâtih’in torun-torbası ve andaç cumhuhûriyetimizin de çoluk-çocuğu adıyla yaşıyor ve ne sandığa ne de kapana giriyorlar!

Cübbelâ ve Şerocak yüksek felsefe ve fesâd u hasâdına göre “Sandığa gitmiyenler, en kötü ve yokdan ve .okdan pırtılara oy vermiş olacak”ve  bize de ihânet etmiş bulunacaklardır!

Halbuki antik yunan aklı ifrâzâtı olan gâvuristan dembokrasilerinde “Sandığa gitme mecbûriyeti yoksa” da, kim olursa olsun bizdeki ileri dembokrasi olduğu içün, sandığa balıklama dalmayan hılâfetperver vatan hâinlerine, kutsal, atasal, Benita  Mussolini faşizmasından yâdigâr o italyanik cezâ kanûnumuzda, kadük de kazık da bulunsa, suç ve cezâ ta’yîn ve takdîri vardır! Ve dipdiri de durur ve üstelik o kadük ve güdük ve düdük ve zübük ve dümbük “Şapka kânunu” ile her an müsâbık bulunurlar!

*

Viyadük hobisi yüksek, alt geçit fobisi derin, sandıksal dembokrasi tutkunu vatandaşlarım!

Bizim viyadük ve düdük politikamıza, bunların hayâlleri değil, hülyâları (ütopik ve tropik coğrafyaları) bile erişemez! Atamız Fâtih’in izinde olmak ve 1453’lerin geri vites dinamizmiyle yaşamak, bu hayta ve laytaların aklına sığamaz!

Onların işi gücü kesmek olduğundan, atamız “Yaş kesenin başını keserim” demişse, bunlar, vur deyince öldüren tiplerdir; ve vur dediniz mi, bunlar adam ve madam öldürmez, alimAllâh gerim gerim  gebertirler!

Sonra da, gebertdiklerinin derisinden gayda yapıb, bizim viyadüklerde düdük gibi öttürürler!

HafizenAllâh!

Bu “Hoşgörü, diyalog, Fettoşizma, Abant, Karakanlis, Haltettinâlis, dembokrasi, şefokrasi, homokrasi, LGBT, Sözleşme, KADEH’okrasi, Mort Çatı ve kiremidizma, 6284 asrında”, şu başımıza gelenleri gördünüz mü?

Sakın bizden ayrılmayın, konu komşuya haber salın!

 Sitemizin başına koşalım, reytingimiz amuda kalkdı!

Düşmanlarımız tırnaklarını kemirmekden onları küt etdi, yakında hasedlerinden Cübbelerini de yırtıb yırtıb ekranlarda “yanmaz kefen” ve uçuran tesbih niyetine açık artırma ile satışa çıkaracaklarmış!

Nasibse, yarın, müthiş bir Osmanlıca fetvâ ile hakikat-ı dünyanın ve serâb-ı cümhûriyye ve ılmâniyye ve dembokrâsiyyemizin cemâziyelevveline kolonoskopi dayayıb, zâhirinden ziyâde bâtınına atf-ı nazar ile encâmını mezâr eyliyeceğiz!

 

 (Mâba’di var)

İntişârı: 22.08.2019 / 09:09:32

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir