18)
Bir başka taptâze misâli de, “Zıyâiyye Bekçisi” imzâsıyla sitemizde intişâr eden bir makâleden, aşağıdaki satırlar ile Tavil Tayyib Paşa Cenablarının tedkîk ve tetebbu’ nazarlarına ve böylece de ıttılâına (!) sunalım! Ancak bunların, müşâvirân oltasına istavrit gibi takılacağı muhakkak da olsa, biz hakkı söyliyerek mes’ûliyyetden kurtulalım:
“2/Ağustos/2017 Çarşamba günü saat 12.35’de zaplarken, “Diyânet tv” denen yer çıkdı. Bir câminin hareminde, kubbenin de altında, DİB’çi hocahanım (!) pozunda bir kadın, oturmuş, etrafındaki zavallı gençlere gûyâ ders anlatıyor! Dehşet veren ve dalâlete sürükleyici şu küfre müeddî ve sonsuz derecede felâket hazırlayan cümleye bakınız ve kahrolunuz:
“Safiye vâlidemizin babası bir yahudi din adamıydı ve Mûsâ Peygamber’in dînindeydi!”
Adamın kanı donuyor!
“İleride bu mevzuu tekrar ele alacaksak da, hemen şu kadarını beyân edelim ki, Kelâm-ı Kadîm, yahudilerin Mûsâ Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerine ihânetlerini, O’nunla alâkaları olmadığını, Tevrat ve İncil’i tahrîf etdiklerini, Allâh Azze’nin ğadab ve lâ’netine müstahık olduklarını, nice peygamberleri katletdiklerini ve onlara ihânetlerini, hele Mûsâ Aleyhisselâm’ın Dîni ile (ki o da Müslümanlıkdır) hiçbir alâkaları kalmadığını MÜBEYYİN düzinelerce âyât-ı beyyinât ile mâlâmâl bulunmaktadır…”
Yahudîlerin tamâmı gibi Safiye Radıyallâhu Anhâ Vâlidemiz Hazretlerinin babası da mutlak sûretde “Musâ Aleyhisselam’ın dîninde değildi.” Yahudilere “Musevî” Hıristiyanlara “Îsevî” demek Kur’an-ı Kerîm’e, Ehâdîs-i Şerîfelere göre son derece yanlış olduğu gibi, ciddî “Dinler Târîhi” müelliflerine göre de mutlak butlandır. Yahudi ve hıristiyanların kendilerini o peygamberlere nisbet etmeleri hakîkatı değiştirmez. Çünki o Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) tebliğleri ve kitabları ile bugünkülerin alâka bağı kalmamışdır…”
Dolayısıyla böyle batıl hurâfeleri DİB mensubu echel-i cühelâ madamların gençlerin kafalarına çakmaları, “Gençlere İslamiyyet’i en güzel şekilde vermeliyiz!” diyen Tavil Tayyib Paşa’ya ibret olmalı; ve DİB ma’rifetiyle ve laik cumbokrasi rejiminin me’mûresi olanlarla da bunun muhâliyyeti merdçe teslîm edilmelidir…
19)
CB devam eder:
“Görüldüğü gibi boş bırakılan her alanı birileri gelip dolduruyor. Boş alanlara tahammülümüz yok. Bizim büyük hedeflerimiz hayâllerimiz var. Öyleyse bunlara uygun nesiller yetiştirmeliyiz.”
Laik cumbokrasi rejimi içinde ve ona rağmen, “Büyük hedef ve hayâllere uygun nesillerin nasıl yetiştirileceği” de, cidden merakâver bir mevzu’dur!.
15 asırlık Hakîkî İslâmiyyet ile bu ateist rejim tam bir tanâkuz ve teâruz hâlinde olunca, bu “yetişecek” olanların bilfarz Cennetmekân Alpaslan, Fâtih ve Yavuz ve sâir büyükler gibi ve onların DÎNİ ÜZERE yetiştirilemiyeceği BEDÂHATEN ortadadır…
Son Osmanlı devri ulemâsının dîni de, 94 yıllık hücûm, zulüm, darbe ve tahrîflerle ortadan kaldırılmışdır… O hâlde gene aynı suâli burada da tekrarlamak zarûreti ortaya çıkar ki: “Gençler hangi DÎNE göre ve nasıl yetiştirileceklerdir!?.”
CB’nın kafasındaki “İSLÂM” nedir, nasıl bir edilleye ve kaynaklara sâhibdir? Sünnîliği, (Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz’e müntehî yegâne Hakk ve Biricik yol bulunan Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat) olarak, kabûl ediyor mu etmiyor mu? Ediyorsa (!) ne kadarıyla (?) ve nasıl kabûldedir?.
Laik ve cumbokrat bir Rais bulunduğu hâlde ve dinde tam ehil ve mütehassıs Müctehid bir imama ihtiyâcı olduğu fikrinde ise, müctehid olarak kimi; veya kendisinden DÎN ahzedilecek mütehassıs ve tam ehil âlim olarak kimleri görmektedir?.
Bir zamanlar “Dîne dayalı devlet sistemine karşıyız” dediğine göre, kendisi, kendisine “Devlet dayatmayan” bir dîne mi müntesibdir?. Halbuki İslâmiyyet, “Hılâfet temelleri üzerinde bir devlet ve hükûmeti en baş ve en mühim ve en şümûllü zarûrât-ı dîniyyesi derecesine çıkarmış; bunu, Allâh ve Rasûlü Aleyhisselâm’ın en kat’î ve mutlak bir emri olarak bünyesinde yaşatmışdır…”
Gene bir zamanlar “Dört Hakk Dîn vardır!” dediğine göre, bu dinlerden herhangi birine mi, yoksa dördüne birden mi “Îmân etmekte”dir?.
Bu hususlarda kendisine mahsus, “Meselâ H. Karaman gibi burnu şeyden kurtarmayan bir Din Kılavuzu” var mıdır?. “Sünnîliği İslâm Âlemi içün tehdîd gördüğüne göre”, târihdeki Osmanlı ve Selçuklu gibi (Sünnî Devletlerin) Anadolu’daki cihân çapındaki mîrâsı ve hâtırâsı da, adı geçen bu “Sünnî Tehdîdin” bir parçası sayılmakta mıdır?
Bütün bunlardan sonra, CB acebâ nasıl bir “İslâm tasavvuruna” sâhibdir; ve “Büyük hedef ve hayâllere uygun nesillerin nasıl yetiştirileceğini” hangi ölçülere tevfîkan tahakkuk etdireceğini teemmül, tefekkür ve tezekkür eylemektedir?.
Gene, “Gençlere İslâmiyyet’i en güzel şekilde DİB eliyle vermek” de, yukarıda uzunca beyân etdiğimiz DİB keyfiyeti nazara alındığında, nasıl kuvveden fiile çıkarılabilecekdir!?
15 senelik hökûmât-ı Tayyibât ile, bu hususda binde bir nisbetinde bir adım atılabilmiş midir; ve “İşte şunlar örnek, 10 kişiyi yetiştirdik!” denilebilmiş midir? Ve bu “yetiştirilmişler”, ehâli-i etrâk ve ekrâda gösterilib, halkın beğendiği, i’timâd etdiği ve hayran kaldığı bir örnek adam ve madam ortaya konulabilmiş midir!?
Bu kabil “Büyük hedef ve hayâller, böyle muazzam nesiller yetiştirmek”, 2019 seçimleri yaklaşırken mi tasavvurları süslemektedir?
20)
Şu sözler de CB’nın:
“Yeni dönem beş vakit ibadette ve dışında camilerimiz sürekli hareket halinde olmalı. Burada Diyanet İşleri Başkanlığımıza, İl ve İlçe Müftülerimize büyük görev düşüyor.”
DİB, apoletli kâtil ve terörist Evren’in babayasasındaki:
“DİB, din hizmetlerini LÂYIKLIK İLKESİ DOĞRULTUSUNDA ÖZEL KÂNUNUNDA GÖSTERİLEN ŞEKLİYLE YÜRÜTÜR!”
İbâresindeki zırva ve sapıklığa göre dîni yürütecekse, vay o “BÖYYÜK GÖREVİN” hâline!. Yahu SÜBHÂN olan Allâh’ın Mutlak Hakîkat olan Dîni, nasıl olur da zımnen şunları söyleyen sapık ve beşerî bir felsefenin emireri yapılır:
“Dini devlete aslâ yaklaştırıb karıştırmam; dünyâda herşeyi devlete karıştırır, herkesi, homos, oros, Soros, kâtil, vurguncu, soygunca, sahtekâr her cinsi vatandaş yapıb devletde söz hakkı veririm; ammâ o cüzzamlı ve irticâ’ sebebi olan dîni, o en büyük tehdîdi, her yeri yakar yıkar gene de devlete karıştırmam; bunlar, 15 asır evvelin çöl kânunlarıdır; din-min-cin bana değmesin de hangi cehe..emin dibine giderse gitsin!”
İşte bunları diyen bir felsefî ilhâdın elinde, o rejimin resmî me’murları ile (Vahye müstenid İslâmiyyet) nasıl anlatılıb, millete hangi din aşılanacak?
Bu muhâliyyete yalınız kargalar değil, akbabalar bile gülmez mi?!
21)
Sonra Anayasacı ve Müteveffâ Şerbakanın CB namzetlerinden Prof. Mümtaz Soysal’ın tv ile bütün cihâna yayılan şu sözünü de buradan nakledersek, mes’elenin anlaşılmayan bir tarafı hiç kalmıyacakdır:
“Diyânet İşleri başkanlığı, Dînin, cumhûriyet ilkelerine UYGUN olmasını sağlayan bir kurumdur!”
İşte ehâli-i etrâk ve ekrâd, tam 94 senedir “Cumbokrasi İLKELERİNİ DİB’LIĞI ELİNDEN UYGUN ŞEKLİ İLE DÎN OLARAK YİYOR” ve böyle narkozlanıyor!
Hadi “YALAN” deyin!
Bir evvelki yazımızda DİB başı olanların ağızlarından çıkan birkaç cümleyi orada zikretdik ki, bunlar, ilhâdın hangi ölçülere vardığını göstermesi bakımından birer vesîka hüviyetindedir…
22)
Başkomutan Tavil Tayyib paşa Cenâbları devamla der:
“İyi bilirim, mahalleli mahallesinin imamına güvenir. Kapısını ona açar, acaba bu güven devam ediyor mu, etmiyor mu? Bunu bir araştırmamız lazım. Eğer devam etmiyorsa bunda da bir sıkıntı var. Acaba bu güveni niye kaybettik? Bu güveni tesis etmek için neler yapmak lazım, bunun adımlarını atmak lazım.”
Bugün ne Püftüye, ne imama ne vaize itimad vardır, ne de üç paralık çapda kalmışdır!. Çünki Allâh Azze’nin 15 asırlık Dîni, “Lâyıklık ilkesi doğrultusunda vazifelendirilen” ve adına da “Din Görevlisi” denen “Ruhban Sınıfı” elinde tanınmaz hâle getirilmişdir… Tv kanalizasyonlarına nice kubur fâreleri (İDRAR ŞİŞELERİ) ile çıkarak Allâh’ın Habîbi’ne zifos sıçratma çılgınlıklarına kadar azmışlardır… Bir kısmı ise, Allâh Azze’nin Dînine “Uydurulmuş Dîn” ve “Hakk mezhebler 5’dir” diyecek kadar kudurarak tv’lere çıkmaktadırlar…
Bunlar gibi, İslâmiyyet’in yüzlerce mes’elesini “Kubur fâreleri” gibi dişliyerek kemiren İbni Sebe dölleri peydahlanmış; ve bunlar vâsıtasıyla DÎN düşmanlığına tavan taptıracak kadar bir kafirlik ve müşriklik, oros-soros kıvırtmalarıyla; ve bunların ipleri de gene soros-homos ellerinde olduğu hâlde, bunlar, agorada alâmeleinnâs göbek atar hâle getirilmişlerdir…
Milletin Aziz Dîni bu kadar aşağılanırken, Başkomutan; ve Devletin, hökûmetin, ordunun, adliyenin, emniyetin ve DİB’in ve herşeyin doğrudan veya dolaylı RAİSİ ma’lûm iken, acebâ BAŞMES’ÛL kimdir?
Bu vaz’iyyetde o halk, “Mahalle imamına” gelinceye kadar, tepelerden eteklere doğru, hangi “Dağlara güvenecek”; nasıl zerre kadar o i’timâd ortaya çıkabilecekdir?
23)
Haberden bir cümle:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan: Hanım kardeşlerimin Diyanet içindeki sayılarının ve görevlerinin artırılması gerektiğine inanıyorum.”
Mes’ele sayı (kemmiyet = kantite) masalı ve “Görev artırma” hülyâsı değil; keyfiyeti artırma, İslâmiyyet’i, laik, dembokratik cumbokrasiden ve ALLÂH CELLE’nin DÎNİ’ni ve İRÂDESİNİ anayasa VESÂYETİNDEN kutarma mes’elesidir!.. Kul vesâyeti, esâreti, hasâreti, sefâhati ve boyunduruğunda bir dîn, asla hayır getirmez, binbir belâ ve musîbet getirir, hatta yağdırır…
Bütün hududlarını, beşer kânûnu anayasanın; ve onun vahyi şiddetle reddeden (lâyıklık) denen prensibinin tayîn etdiği bir dînin; ve bu ateist irâdeye göre işleyen o DİB denen resmî dâirenin, İslâmiyyet nazarında zerre kadar meşrûiyyetinin olabileceği düşünülemez, bu muhaldir; ve bunu, meşrû’ görebilecek bir müslümandan bahsetmek, akıl ve mantık kânunlarını parçalayan bir abesdir…
…………………………………………….
24)
Tayyib Paşa’dan son 3 cümle:
“Bu can bu tende oldukça bu mücadeleyi sürdüreceğiz. FETÖ’nün bir mankurtlar çetesi olduğunu tüm dünyaya kabul ettireceğiz. Bunu yapacak eğitim kurumlarımız ve Diyanet İşleri Başkanlığımızdır.”
Mücâdele doğru yolda, yani 15 asrı küçümseyib dinden çıkmadan; Kitâb, Sünnet, İcmâ’ ve Kıyâs istikâmetinde, “Sünnîliğe harb ilân etmeden”; ve “Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm ve ABHÂBININ ve 15 asırdır yaşanmış DÎNİN müctehid imamları ve fukahâsı izinde” sürdürülecekse, eyvallah, “Alâ re’si ve’l-ayn” deriz!. Aksi halde bu iş, bin Fettoş belâsını daha da’vet eder, onların iştiha ve şehvetini kudurtur!.
“FETÖ’nün bir mankurtlar çetesi olduğunu tüm dünyaya kabul ettireceğiz. Bunu yapacak eğitim kurumlarımız ve Diyanet İşleri Başkanlığımızdır.”
Demek, hiçbir ma’nâ ifâde edemez. “Eğitim kurumları” 94 yıldır ateist ve terörist mi yetiştirdi, yoksa aslına sâdık adam mı?.
Di. İş. Başk’lığınız 93 yıldır, “Fetö mankurtlar çetesini” anında teşhis edebilecek “Sünnî akaid hassâsiyetinde 10 tânecik, gözükara, îmânı TAM, adam gibi adam yetiştirseydi”, bu 15 Temmuz belâsına giden Allâh’sızlığı, yarım asır evvelden derhal GÖRÜR; KÖRMEZ ucûbeler gibi süs tavukluğu peşindeki “Resmî mankurtları” bu milletin önüne “Âlim” diye çıkarmaya binlerce kere hayâ teri dökerdiniz!
“FETÖ’nün bir mankutlar çetesi olduğunu tüm dünyâdan” bin kere evvel, Anadolu gariban halkına KABUL etdirmek şartdır. Bu da, yukarıda ihtâr etdiklerimiz ve dediklerimizle mümkin olub, gayrısı ile muhâldir…
CB’nın son cümlesi içün ise deriz ki:
Bütün bu müsbet işlerin ortaya konulabilmesi içün, “Eğitim kurumları ve Di. İş. Başkanlığının” adam akıllı ihtidâ etmesi, bid’atlardan, ateizmadan, kamalizmadan, Batıcılık cüzzamından, modern şirk ve küfürlerden arındırılması mutlak şartdır… Bu da, aslâ bu rejimin harcı olamaz; Abdülhamîd Cennetmekân Hazretleri zamanındaki Osmanlı Devlet Armasındaki gibi “EL MÜSTENİDU Bİ TEVFÎKÂTİ’R-RABBÂNİYYETİ” diyen bir REJİMİN işidir…
Ya Alpaslan’ın, Osman Gâzî’nin, Murâd Hüdâvendigâr’ın, Fâtih’in, Yavuz’un, İbni Kemâllerin, Ebussuud Efendilerin DİNİNE GİRİLİR, adam gibi müslüman olunur; veya aksi takdirde şeytanın maskarası olarak yola devam edilir… Her çeyrek asırda bir, FETTOŞ yahudi ve masonu gibi şeytanlar, Batı güdümünde veya Haçlı kuklası ve finosu olarak “HAÇLI SEFERİ” çıkarır ve Anadolu’muzu ateşe verir…
Yol iki: Ya olmak, ya ÖLMEK…
Mütereddid, mütehayyir ve müzebzeb adamları, Anadolunun sert yaylası, üzerinde taşıyamaz…
Ya ecdâd yolunda nesebi sahih yaşamak; veya, aslını inkâr eden HARAMZÂDE olarak, vahşî, şerefsiz, cânî, nâmerd, nâmus ve hukuk tanımaz Haçlı’nın, kanlı çizmeleri altında sürünmek…
Zerre kadar aklı olan, Haçlı Batı ve Siyonizmanın, Anadolumuzu 4 cihetden kuşatarak, kahpeliğine devam edeceğinde zerre kadar da şübhe ve tereddüd edemez…
(İntihâ’)
İntişârı: 16.08.2017 / 00:17:23
4 Comments
Muhterem Hocam, Üç makaleden de istifade ettik, Allâh Azze ve Celle razı olsun.. kaleminize, kelamınıza sağlık…
Sizin gibi anlıyarak okuyan, maksadımızı anlamak içün dikkatini yormakdan çekinmeyen imanlı ve şuurlu kârîîn-i kiramımızın yorumları bizde hız ve kuvvete vesîle oluyor. Mevla sizlerden de razı ola…
Laik rejim ve onun tabiiyetindeki diyanet, Müslümana İslâmiyyet’i en güzel şekilde vermek salâhiyetini ne hakla kendinde bulmaktadır? Hakikaten İslâmiyyet’i verseler, mevcut rejimin İslâmiyyet’e taban tabana zıt olduğu anlaşılmayacak mıdır?
Muhterem Hocam, geç de olsa istifade etmek nasib oldu. Allah sizden razı olsun.
Rabbim rızasına muvafık yazdırsın, hayra vesile olsun, Mevla cümlemizden razı ola karındaşım…