Tâhîr MÂHİR
“Piçleşmiş Milletler” mühürlüleri önünde aslanlar gibi kükreyen, “Söylem ve sözlem” Mücâhidi, yiğit, kahraman ve Dünyâ Fâtihi Baştandaşlarım!
“Uygulanması geçmiş ve bitmiş İslâm’ı, Efgânî-Abduh-Reşid Rızâ ve Haltettinî bir çizgide “Güncelleme, açılım ve kaçırımlarımız” istikâmetinde giderken, artık “At sırtında, elde kılıç ve ordunun en önünde cihâda çıkma” devri de bitmişdir ve aslâ “uygulanamaz!”
Aynen öyle de, bugün Fâtih, Yavuz ve Kânûnîler gibi dünyâyı İslâm adına fethe çıkamayız; ve global dembokrasinin îmân eden mü’minleri olarak bugün bugündür, dün de tabii ki dündür!. Ecdâdımız İslâm adına küffârla cihâd ediyordu, şimdi ise Lâyık dembokrasi adına İslâm’la cidâl etme günündeyiz!. Güncellenmiş İslâm, artık İslâm olmakdan çıkmış, Müslümanlık Süslümanlık olmuşdur! “14-15 asır evvelki hükümleri kalkıb bugün uygulayamazsınız, yok öyle şey!”
“2023’de Hılâfet-i Muazzama-i İslâmiyye’yi getirecek” diye fısıltı gazetesi “böyyüklerimizin” böyle buyurduğunu MANŞETDEN veriyor!
Bugün revize etdiğimiz Müslümanlık sonunda uydurduğumuz Süslümanlık îcâbı, dünyâyı artık “Piçleşmiş Milletler” kuru gürültü salonlarında “nükleer nutuk bombaları” sıkıb patlatarak ve üç-beş de şakşak derliyerek dünyâyı bugün, bu tür fethetme günündeyiz!
Bütün dünyâ ile beraber “izlediğiniz ve bizlediğiniz” gibi ve pek takdîr ederek ve nâralar atar gördüğünüz üzere, lehülhamd bu nükleer bombalarımız, kadîm insanlık kâtili İsrail Yahudi kardan adam hedeflerini, BM’deki o sırıtan kancık gibi kancıkların her dâim mesâîye hâzır yuvalarını teknofest usûlleri ile başlarına geçirmiş; ayrıca, ABD-İng ve yahudi güdüm ve sürümündeki Sisi kuduz kelb kulübelerini, Keşmir kâtili Hindli keferelerin idrârını yudumladığı ve tapındığı boynuzlu İneklerin anıtpazar ve tapıt ahırlarını, Nuseyri şiisi mel’un Esad’ın kıtâl ve tahrânî karargâhlarını ve Fettosantirik Haçlı çan kuleleri ile kadinal çocuk tâciz baraka ve varakalarını, 600 tanrılı paralamentoların 70’e yakın PKK çukur, uçkur ve parkur mevzilerini ve yüzlerce ABD-İng ve Yehûd tek gözle gözetleme kuleleri ve hedeflerini, tam isâbetle vurub hâkile yeksân (yerle bir) ve dümdüz ve tersyüz etmişdir!
Teknofestik tatbîkâtlarımızdaki muvâffakıyyetimiz, yapacaklarımızın da teminâtı olmuş ve göğüs kafeslerimiz “ğurûr, sürûr ve kibirle” dolarak, ciğerlerimizdeki en ücrâ köşelerdeki bronşcuklar bile oksijen tüpü hâline gelmiş, ozon gazına aslâ ihtiyâc kalmamışdır!
Sâdece Çin’in Uygur Türklerine yapdığı binbir işkenceli tenkîl kahpeliği (soykırımı) aklımıza gelmediği içün, Çin mevzîlerine baraj ateşi yapamadık! Artık onu da, Trump ile ermeni dudusu mevzileri kıskançlık krizine boğan Melani’si ve Londra’lı Sarı oğlanoğlu oğlumuz ve tek bacak üstünde amuda kalkıb “titreyib kendine dönen” Merkel Madâmiyyemiz, bizlere vekâleten, umarız tam ve içden-dıştan samîmiyyet ve muvaffakıyyetle yürütürler!
Artık bu kahpe dünyânın belini doğrultmasına imkân kalmamışdır! Netenyahu kâtili de bu “söylem ve sözlem” bombardımanlarımızla der’akab “Donuna EDENYÂHU” hâline getirilib Telaviv hastânesi âcilinin “ishâl” kliniğinde kenef kısmı yoğun bakımına alınmışdır!
İşte bugün bizim Haltettinî yeni din anlayışımızın bu “mu’cizevî nükleer silâhları” ile cihâna verdiğimiz ve vereceğimiz FETİH TATBÎKATLARI, böylesine hârika, fârika ve şâhâne hatta göz kamaştırıcı bir hâle gelmişdir!
Bunlar esasdır, yoksa at sırtında Viyana’yı kuşatmıya kalksan, bugün adama “Piçleşmis Milletler” ahırında o kancık karı gibi sırıtıverirler!
Benim “danışman ve dayışman” itlerim, bana “Louis Marschalko”nun “Yahudi” kitabından hiç aktarma ve tatdırma ve bandırma ve bilgilendirme yapmıyor!
15-20 yıldır, Yahudilerle “Antisemitist demesinler” diye aşna-fişne olub onlardan ödüller modüller de alıb, hiç zigzaglar çizmeden dümdüz dere tepe gitdik; ve hâlâ da dost ve müttefiklerimizle ikizler ve dikizler burcu karekteri ve anti-bakteri kültürü içinde, bodoslama, lodoslama ve godoşlama çizgisinde uygun adımlarla ve “dağ başını alan almış” marşı ile gidiyoruz!
*
Anti-semitizim yasağı ile kıvranan, aynı zamanda Yahudi heyâkiline taptırılan ve iki yakası bir araya gelmiyen ve ecdâddan kalan Kayı Boyu’nun Söğüt yiğidi ve çınaraltı torun-torbadaş ve oyunda oynaşlarım!
Bir asra yakın, Kelâm-ı Kadîm’in dediğine değil de, Batılı Haçlı gâvurların hayâtına ve yazdıklarına taparcasına inananlara, onları kıble yapanlara, İsrail’i 1947’de ilk tanıyan İslâm coğrafyası Türkiya şûbesi masonlarına, “yerli-millî-putlu-mutlu ve BOZKURTLU”, vicdanı tunç kendisi korkunç tanrılara, bir-iki satır da yukarıda adı geçen ve bazı hakikatleri dile getiren o gâvurcuklardan Macar Mütefekkiri (Louis Marschalko)dan okutalım mı, buyrun:
“Siyonun okumuş büyüklerinin protokolleri doğrudur. Bir “Dünyâ Krallığı” kurmak içün gerekli vâsıtalar onların elindedir. Ve yeni dünyâ devletinin kuruluşuna mâni’ olacak herşeyi yıkacaklardır…. Yahudi siyâseti, yalınız bir şey yapmış olanları değil, bir şey yapabilecek olanları da imhâ etmekdir.” (İstanbul 1976, 3. Baskı, s.288)
Lozan’dan beri bu satırlar, bu halkdan gizlenmedi mi?
“Bir şey yapabilecek olanları” da imhâ etmek… 500.000 kişi darağaçlarına gönderilmedi mi?. Şengül hamamının sünbülü F.R. YATAY, “irtica ile mücadelede 500.000 kelle aldık” diye kitabında yazmadı mı? İsterseniz okuyalım: “İrticâ’ ile boğuşmanın, istîlâyı söküb atmakdan daha lâzım ve zor olduğunu belirtmek isteriz. Onun içündür ki, Kurtuluş Savaşındaki (10) bin can kaybının 50 kat fazlasını irticâ’ ile savaşda verildiğini hatırlatmak gerekir.” (Eski Saat s. 330)
İşte Macar’ın yazdığı tekrâren: “Yahudi siyâseti, yalınız birşey yapmış olanları değil, bir şey yapabilecek olanları da İMHÂ ETMEKDİR.”
Şimdi de öyle değil mi? Yapamazsın, fiil yasak; “Söylem, sözlem ve lâkırtı takırtısı ise sonuna kadar serbest!”
Hatta “P.çleşmiş Milletler’de” o kancık karı sırıtışı karşısında “söylem” değil, istersen “özlem ve közlem” sık, o da serbest!
Louis’den:
“Dünyâ haber ajanslarının hemen hepsi, birkaç yahudinin elindedir. Yani iki milyar insan, hep Yahudilerin lehine ve Yahudi milliyetçiliğinin faidesine olan haberleri dinlemektedir. Yahudiler yalınız Amerika’da değil, Sovyet Rusya da dâhil olmak üzere pekçok memleketde sinema ve filim endüstrisini kontrol etmektedirler.” (s. 289)
Bügün internet dünyâsı da ellerindedir!
Böylesine sırlı ve hırlı heriflere hiç “İsrâil’in devlet sınırı” sorulur mu?.
İlk hamlede “Nil’den Fırat’a” kadar gidecek bu adamlara, ellerindeki muharref “Tora=Tevrat” böyle diyor! “Sınırım şuradan geçer” derler mi hiç?
Mikrop, “Dünya Devleti” hedefine varacak… “Arz-ı mev’ûd” o dünyânın “Beyaz Sarayı= Dünyâ Cenneti” olacak sâdece o kadar! Yahudi i’tikadında cennet de cehennem de bu dünyâdadır, Âhıret’e îmân yok, herşey bu dünyada…
Anınçün Yahudi, dünyâyı ele geçirme HIRSINDA hudud tanımaz, insanlık bilmez, vicdan yaşamaz ve ötekinin kanından zevk alır…
İnsanlığa en azılı düşmanlık, “cinsiyet eşitliği” zehri ile halkları eritib ucûbeleştirmek, bunlarda en ana hedef…
O, tanrıları YAHVE’nin ırkı!
O Yahve, diğer bütün beşeriyeti kendi kavmi olan Yahudilere köle yaratmadı mı?. Bütün beşeriyetin canı, malı, ırzı, soyu, nesli ve aklı yahudiye mubah değil mi?
İsrail askeri zavallı Filistinli kadını, çakısı bile olmadığı o silahsız hâli ile yolun ortasında vurub can çekişini zevkle seyretmeyecek de ne yapacak?. O bîçârenin canı ve kanı onlara mubah değil mi?
Bunca hakîkatleri “Yerli-millî medya ve politikacılar” dilinin ucuna neden alamıyor?
Çünki yehûd, zehri verirken panzehir diye de birşeyler içirir!
Zehirlerken, “Anti-semitizmanın” panzehirini de zerkeder; ve Türk politikacıları “antisemitizmayı” nötralize edecek mide koruyucularını da aç karnına her 24 saatde bir içmeden edemezler!
“Piçleşmiş İlletlerde” saraylımız konuşurken, zilli dudu gibi sırıtan o kancığın gözünün üstüne, bunlar neden çakılamıyor?
İsrâil’in sınırları belli değilmiş!
Herif dünyayı yutacakken, tutacak bir de, “Benim sınırlarım şurdan şuraya” deyib kendisini hapsedecek öyle mi? “Çok şükür, Yahvem bu kadarını nasib etdi Şalom!” mu demeli?
Bu sınırsızlık sırrını İsrâil’den başka hiçbir noktada göremiyen dünyâ, bunu gördüğü hâlde neden soramıyor!? Çünki iblis, dünyâyı da narkozlayıb en azılı düşmanları bile olsa “Piçleşmiş İlletler kazanına” sokarak ya avcuna almış veya peşine takmış! Geminin içinde ol da, istersen ters istikâmete yürü ve nâra at! Kaptan, senin her sene emarını çekmiş ve dosyana yerleştirmiş olur; hasta olduğun zaman dosyadan çıkarıb çıkarıb bakar ve seni bir güzel tedâvî eder! Sonra darbeder, durbeder, Fettoder, hötbeder, bir şekilde bir şeyler eder ve yoluna devâm eder!
Dünyâ ise, sâdece localarından seyretmek ve rahatı bozulmamak içün vardır! Herifin 3000 yıllık hedef ve planı varken senin 30 yıl bile etmiyen ölgün ve solgun, köksüz ve tipsiz 6 okun, 9 ışığın, 4 rabia sinyalin, mahlûkun neresine batacak? Bir de üstelik ve en mühimi, o rakamlı manzaraların imâlât patronu kim, projeleri kim çiziyor!?
Bizim medya ve ekran gerzekleri ile, bunların “taptıkları politika tanrıları da, o gülen kancığı, “Güllü duduyu histeri nöbeti tutdu da gülüyor” zannedib, ona, ermeni dudusuna veya kaldırım yosmasına kızar gibi kızıyorlar! Gerçi şimdi saltanatın yarısı kadınlarla madamlara geçdi ki, bunu da kimse inkâr edemez!. Yakında tamâmı da onlara geçerse ricâl-i ahırsaman iyice rahata kavuşacakdır!
*
BÜYÜK MÜTEFEKKİRE VE MÜTEFEKKİHE, MÜTEFENNİNE, MÜTEFAHHİRE, MÜTECÂSİRE, MÜTECÂDİLE, MÜTEANNİDE VE ASRIN MÜCTEHİDE VE MÜCEDDİDESİ EMNÂNIM HAZIRETLERİNİN, Dîn-i Haltettinî usûl-i fıkıh ve vüsûl-i müsâvât-ı cinseyn nazariyelerine tevfîkan mübâşeret buyurdukları ictihâdât-ı serâ-yı uzmâsına ve teşehhiyât-ı kibâriyyesine ve güncelleme-i dürdâne-i dîniyyesine heyrân, bîhûş, behşûş, mest ü herâb ve türâb femînedaşlarım, fehîmedaşlarım ve emînedaşlarım; KADEMDAŞ, sözleşmedaş ve kadın erkek cümle cinsiyeti ve cibilliyeti eşitdaş, eşikdaş ve beşikdaşlarım!
“P.çleşmiş İlletler” denen “Yahudi Dünya Devletinin” havrasında çekdiğimiz okkalı mı okkalı, zokalı mı zokalı “söylem, gözlem, özlem ve sözlemimize” muvâzi bir hatt-ı müstakim ve mürtesîmi de, Rais-i Uzmâ-i Cihânpenâh Efendimizin Möhderem Zevce-i Muazzezleri Emnânım Kardeşimiz dahî, cihân-ı müşrikîn-i hâzıraya huzûr-ı hâzirûnda vargücüyle öyle bir ünlemiş ve tümlemişdir ki, bu manifesto, cihân madam ve cüdamlarını anında dize getirmiş, Kisra’nın sarayları dahî lerzân olub Merkel’in merkebi gibi titreyib kendine dönmüş ve bütün aksâm-ı matbah yerli yerine tam oturmağla dahî tekmîlini vermiş ve rahata geçmişlerdir!
Emnânım kardeşimiz bile Afrika’lı garîban bacılarına Türkiya’daki “Cinsiyet Eşitliği” çukurunu altın kupa içinde firâde firâde içirmek içün, tam da Haltettinî bir dînin penceresinden va’z ü nasîhat etmişdir! Tam saraylı olduğunu böylece isbatlamış; ve bunu, tam bir ehliyet-i kâmile ve şevkiye ile nutk-ı atavârî ve sultânî ile îrâd buyurmuşlardır!
Bakın nerede ne zaman ne demiş:
” Alınan bilgiye göre Emine Erdoğan, dün New York‘ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kapsamında Sierra Leone Cumhurbaşkanı Julius Maada Bio’nun eşi Fatima Maada Bio’nun özel davetiyle “Afrika’da Erken Evlilikler ve Tecavüzü Önlemek” konulu panele katıldı.”
ABD’de de, Mösyö Julius’un madamının, hem de göz bebeklerine ve gözünün içinin de içine baka baka demiş!
Tayyibâtçı Prof. Sofuoğlu’nun “Yahudi Dünya Devleti” dediği o “P.çleşmiş İlletler”in toplantısına gitdiği Trump’un kıyıcığında demiş! Sofuoğlu’nun en papaz olduğu “âile, evlenme yaşı ve cinsiyet” mes’elelerini ağzının her tarafına almış!
Sofuoğlu Akit tv’de bakalım hayranı olduğu Raiz’in, o zevce-i möhderemesinin bu madâmiyye makâmındaki gerdâniye bestelerine kulaklarını mı tıkayacak; yoksa klarnet veya zurna ile bir oktav tizden refâkât ederek göbek mi atacak veya harakiri mi yapacak!?
Belli olmaz, belki de Müteveffâ Hâfız Sâdettin Kaynak’ın “Tamburamın ince kıvrak beli var, kıvrak beli var” bestesini karciğâr makâmında, karaciğeri ağzına gelinciye kadar aşk u şevkile icrâ edecekdir!
Trolsen, istediğini yapabilirsin, çünki “Her inanca eşit mesâfediyiz!” Her telden çalabilir, ermeni dudusu gibi her selâm verene buyur edebilirsin!
Var mı ulan diyeceğiniz!?.
İrâde ve hâkimiyyet bizim evlâd! Keyfimiz çeker “ECDÂDIMIZI İNKÂR EDERİZ”, keyfimiz çekerse “OSMANLI TORUN TORBASIYIZ” deriz! Yalınız yüksek değil ulan bu, bu, en yüksek ve a’lâ ve muallâ, dembokratik ve lâyık ve Cumhûr ittifaklı ve nifaklı Haltettinî dînine râbıtalı süper politika!..
“Müslümanım” diyen “gelenekçi ve gidenekçi bazı yobazlar” ne anlar bizim politikamızdan? Ulan biz, binbir sıkıntı ve çıkıntı içinde sâdece Ana ve Baba ve Ata vatanı değil, yavru vatanı, karı vatanı bile idâre ediyoruz; “P.çleşmiş İlletlerde” yeri geliyor o gülen kancığı bile güldürüb “Güllü Dudumuz” yapıyor ve sıkıntı bastıkca onun o dünyâlara bedel semitist ve semirişli ve serilişli gülüşünü tesellî niyetine seyrediyoruz!
Geçiyoruz..
Ve ancak şimdi Möhdereme Emnânım Kardeşimizin o makyajlı ve düzgünlüklü cihan manifestosunun en canlı, diri, iri ve sivri noktalarına çok kısa temasla geçib gidecek; ve o süper belâğât ve fesâhat yüklü ve cihân târîhinin en mutlu ve bozkurtlu hıtâbına, bilcümle hannâsdan ve cinneti v’ennasdan Allâh Azze ve Celle’ye sığınarak göz atacağız! İşte o cihân târîhinin içini dolduracak kadar dolgun, olgun ve solgun lâf bombardumanı:
“Çocuk yaşta evlilik en büyük şiddettir, insan hakları ihlâlidir, uluslararası mevzuatta da büyük suçtur. Okul çağındaki bir çocuğun yeri eğitim yuvasıdır. Hiçbir gerekçe, çocuk yaşta evliliği haklı çıkarmaz. Yoksulluk, aile içi şiddet, katı gelenekler, bunların hiçbiri mazeret olamaz.”
“Çocuk yaşı” denilince ne anlaşılacak?.
Kahhâr-ı Zülcelâl Azze ve Celle’nin dediğini mi, Allâh düşmanı kâfirlerin veya Süslümanlık müctehidi (özür: teşehhîcibaşısı) Haltettin’in hezeyanlarını mı ölçü alacağız?
Allâh Azze’nin dediği olacaksa, bir kız veya oğlanın “Âkıl bâliğ” oldukdan sonra evlenmesine yasak koyamazsınız. Koyarsanız bu Allâh Celle’yi beğenmemek ve Rubûbiyyetini inkâr olur. Bu, Ebû Cehil gibi müşriklik olur. Âkıl-bâliğ olan ferd, kız veya erkek farketmeden, o andan i’tibâren Allâh Azze’nin irâdesine, “ef’âl-i mükellifîn” sınıflarına riâyeten yaşamaya mecbûr, me’mûr, mahkûm ve mükellefdir…
Onların sağ ve sol taraflarında bulunan “Kirâmen Kâtibîn veya Hafaza melekleri” herkesin sevâb ve günahlarını “İkra’ kitâbek” denildiği zaman okumaları içün zabta geçirmiye başlarlar. O 12-14 yaşındaki mükelleflerin, “çocuk yaşda” denilerek evlenmelerini suç görüb buna cezâ takdîr etmek, “Müşrikçe ŞİDDET ve YASAK” koymak demekdir. Onların cinsî fıtratları önüne böyle mânialar koymak, bunları koyanların kendilerini Fir’avn gibi TANRI görmesi ve heykelleştirmesidir. Fıtratları gayr-i meşrû’ cihetlere meselâ zinâya ve diğer sapıklıklara sevketmekdir ki, bu, gençlere şerefsizce tuzak kurmak ma’nâsına gelir ve onların hılkatlerine en alçakça ve hâince “ŞİDDET” tatbîki demekdir…
Mükelleflerin birisi şehvetle bir karşı cinse bile baksa, sol tarafındaki melek bunu HARAM (SUÇ) olarak zabta geçirecek ve Hesâb günü o mükellef, bunu da diğer bütün fiillerinin netîcesi gibi okuyub görecekdir.
*
Bu yazdıklarımız Haltettiniyye dininde veya Süslümanlık’da pek hafife alınsa veya kâle bile alınmasa da, Müslümanlıkda son derece ciddîye alınır ve bunlar “ZARÛRÂT-I DÎNİYYE” cümlesindendir. Yani muhkem âyet, mütevâtir hadîs ve mütevâtir icmâ’ ile sâbit hüküm ve haberler İslâmiyyet’in olmazsa olmazlarını, temel i’tikâd düsturlarını teşkîl eder. Bunlardan bir tekini bir inkâr, hatta onda şübhe etmek, Müslümanlığı siler süpürür ve adam olsun kadın olsun, o, artık mürtedd sınıfına dâhil olur.
Bunlara “Tekfircilik” diyenlerin tamâmı da, bu zarûrât-ı dîniyyeyi inkâr etmiş olduklarından, lâ şekk velâ şübhe Müslümanlıkla alâkası kalmıyan gâvurlar hâline inkilap etmiş kilâb-ı asriyye ve şeytâniyyedir! Hiç unutulmamalıdır ki, mürtedd, içinden çıkdığı hakîkatı inkâr sebebiyle orada kalanlara en büyük intikâm hissi ile bakar ve onlara en büyük düşmandır. Bunun içün de o, İslâmiyyet ve müslümanlara en büyük zararı vermek içün elinden ne gelirse yapmadan duramaz… Binâenaleyh Dâr-ı İslâm’da îmân teahhüdü ile yaşarken bunu bozan ve oyuncak eden bu kabil hâinlerin hayat hakkı bulunamaz…
Mezara girince ve HESAB GÜNÜ, “MÂLİKİ YEVMİDDÎN” olan Hâlık Teâlâ Azze ve Celle Hazretleri “Zarûrât-ı Dîniyyeye” velev bir tek maddesine olsun redd içine girenlere bunlardan soracak; ve “Zarûrât-ı Dîniyyenin” bir tekinde bile tekliyen, “ebediyyen” evet “muhalled finnâr” olacakdır. Çünki Elmalılı Merhûmun tefsîrinde buyurduğu gibi akâid kânûnu olan “İMÂN BİR MU’CİBE-İ KÜLLİYYEDİR, KÜFÜR İSE ONUN NAKÎZİ OLDUĞUNDAN SÂLİBE-İ CÜZ’İYYE İLE VÂKİ’ OLUR.” (Elm. Tef. 1/208) hükmü aslâ değişmez ve değiştirilemez. Buna hiçbir devlet, hükûmet, iktidâr, parti, dembokrasi, cumbokrasi, lâyıklık, sözleşme, çiftleşme, KADEHÇİ karı parmağı, Mort çatı kazığı, 6284 tapınışı, Fettoş bulaşığı, Vatikan sapıtışı, DİB’iş oynayışı, İlhâdiyât iblisleşmesi, sarıklı cübbelâ yamışması, Şerocak şirretleşmesi, Piçleşmiş Milletler piçleşmesi, yahudi tahrifçiliği, İngiliz parmaklaması, Evangelist köstebekleşmesi, ins ü cinni ile bütün küffâr ısyân ve tuğyânı karşı duramaz, bu KÂNÛNU değiştiremez.
15 asırdır değişmeden bu günlere nasıl geldi ise, Murâd-ı İlâhî üzere İsrâfil Aleyhisselâm Sûra üflediği zamanlara kadar bu en ana kânûn hükmünü icrâ edecek; bütün cihan da, ne kadar inanmazsa o kadar cehennem kütüğü namzedi olarak ve içini kubur fâresi gibi kemire kemire bu HAKÎKATI, Kelâm-ı kadîm ta’biriyle “kasvereden kaçan yaban eşşekleri” gibi seyredecekdir!..
Müslümanlık Kıyâmet’e kadar yaşayacak ve bu KÂNUN da onun en temel KÂNÛNU olarak berhayât olacakdır. Kâfirler, müşrikler, münâfıklar, mürteddler, müfsidler, münkirler, bir eksiksiz topyekûn beşerî sistem, düzen, büzen, yüzen, rejim, ideoloji ve doktrinciler, telfikçiler, mezhebsizler, şia, vehhâbiyye, fettoşiyye, ilhâdiyye ve DİB’işiyye sürüleri istemeseler de!..
Diyalogçu iblislerle gene “Diyalog zarûrîdir” herzesi yiyen Haltettiniyye dîni mürîdân ve tiridânı, Allâh’ın âyetlerini ne kadar tahrifle; sulandırıb “Yahûd ve Nasârâyı” da “Allâh’a ve Âhiret Gününe inanıyor ve kendi dinlerine göre sâlih amel işliyorlar” diyerek; ve hakka küfrederek onları “cennete girecek” propagandası yapmak içün kitablar yazsalar da, sâdece kendi kâfirliklerini i’lân etmiş olacaklardır! Uydurdukları Süslümanlığa bunları söyletseler de, Müslümanlığın ne dediğini, 15 asırlık ulemâya tercemân ve Rasûl Aleyhisselâm’ın vârisi olarak Merhûm Elmalılı şöyle beyân buyurur:
“Bu dinden başka bir din aramak, ya Allâh’ın fevkine çıkmıya çalışmak veya Allâh’ın ma’dûnuna teslîm-i nefs etmekdir ki, ikisi de DİNSİZLİK VE KÜFÜRDÜR, ISYÂN VE TEFRÎKADIR, FELÂKETDİR….(İNNEDDÎNE INDALLÂHİ’L-İSLÂM” gibi âyât ü delâil-i kat’iyyeye her kim küfreder, İslâm’dan kaçınırsa ALLÂH SERİÜ’L-HİSÂBDIR.” (c.2, s.1064)
“Hoşgörü Diyalog ve Medeniyetler İttifâkı” gibi şeytânî perdeler altında “Yehûdiyyet, Nasrâniyyet ve Budizmi de hakk din göstererek” milletleri ve bilhassa müslümanları bu bâtıl dinlere “sıcak bakar ve mahabbet eder hatta hakk kabûl eder” hâle getirmek içün, Global Çete inlerinden plân, program, proje ve emir alan Fettoşist, Haltettinist ve Politist üst mihraklar, yukarıdaki tefsîr satırlarını ketmedib, kadîm gâvur projesi olan “Takrîb-i edyân” şeytanlıkları ile, milletleri İslâmiyyet’den ayırmak ve onları gâvur emellerine râmetmek istemektedirler…
1923 Lozan’ından beri de, 1946 San Fransisko ta’lîmâtıyla “Dembokrasi tuzak ve çukuruna” tıkılışla da, 1960, 71, 80, 97, 15 Temmuz haçlı seferleriyle de varılmak istenen hedef, ne kadar başka şeylenmiş gibi gösterilse de dâimâ aynı olmuşdur. Politikacı şeytanlar bunu, süngüye oturtmadan; ötekiler ise süngüye oturtarak irtikâb ederler ki, aralarındaki fark sâdece budur… Hedef, her seferinde de Müslümanlığın yerine, adı gene “Müslümanlık” olarak zikredilen, ammâ onunla zerre kadar alâkası olmıyan ve beşer zihin ifrâzâtıyla uydurulmuş SÜSLÜMANLIĞI geçirmekdir! Bugün içinde yaşadığımızı zannetdiğimiz lâ’netli SİSTEMİN ve onun içün çalışan sarıklı cübbeli nice bel’amın manzarası aynen budur… Hatta bu “Diyalog ve medeniyetler ittifâkı” içindeki gâvur âşıklarının ne kadar çukurda oldukları, onların yüzlerce “tenâkuzları” ile de pek iğrenç sırıtmaktadır! Ancak utanması olmıyanlar, fıtrat ve terbiyesinde edeb ve hayâ bulunmıyanlar içün, bunların hiçbir söz ve fiilleri kendilerini bağlayıcı olmaz; ve yazdıkları her sahifede üç-beş tenakuz, tezat ve hezeyan yakalamanız da, Fettoşist, İlhâdiyatçı, DİB’işçi, Haltettinî, v.s. şebekelerde hâdisât-ı âdiyeden sayılmakda, hatta süflîce zekâ ve mugâlata meziyeti addedilmektedir!
*
Müslümanlığın kânunları aslâ değişmez; ve Kıyâmete kadar da “UYGULANABİLİR OLMASINDA” BİR MÜSLÜMAN KAT’İYYEN ve ZERRE KADAR da ŞÜBHE ETMEZ. Ancak Efgânî-Abduh mason hattı ve onun Türkiya şûbesi ve acantası olan “Haltettiniyye dîninde” ve bunun müntesibîni bulunan sivri tepe ve doruklarda, Müslümanlıkdaki bu kânunlar içün “UYGULANAMAZ” hükmü kesilmişse, bu ebediyyen abes bir ütopi ve esâtîr kabilinden de hezeyân kabul edilir! Müslümanlıkda ise, resmen ve alenen onun yerine oturtulan beşerî “Haltettiniyye dîni”, bir başka ta’birle SÜSLÜMANLIK arasandaki en FÂRIK vasıf da, işte bâlâda zikretdiğimiz bu temel hususlardır…
Müslümanlık’da vahye istinâdın zarûrî netîcesi olarka “Sâbite yani değişmezlik” vardır; ve bu “Zarûrât-ı Dîniyye” ile İSLÂMİYYET mutlak bir “koruma” altına alınarak son derece tahkîm edilmişdir. Efgânî-Abduh masonizması ve Haltettiniyye çizgisindeki Süslümanlıkda ise, “Zarûrât-ı Dîniyye” gibi muhafaza ve tahkîm zırhı muhaldir; zîrâ onda, ermeni dudusunun seyi gibi her somuna cıvata olmak, İngiliz anahtarı gibi her çıkıntıyı kavramak, en iğrenci de Müslümanlığı Süslümanlık hesabına kubur faresi gibi kemirmek vardır!
Emnânım Kardeşimiz, pek modern ve müctehidvârî yazılmış ve eline verilen metni okumaya şöyle devam ediyor:
“Biz ülkemizde bu sorunu zorunlu eğitimi 12 yıla çıkararak çözdük. Özellikle kız çocuklarının eğitimini teşvik ettik. Bizzat yürüttüğüm kampanyalarla, gerektiğinde aileleri ziyaret ederek, anne-babaları ikna edip çocukların okullaşmasını sağladık. Devletimiz, maddi kaygılarla çocuklarını okula göndermeyen annelere finansal katkıda bulundu. Şunu gördük ki, eğitim seviyesi arttıkça erken evliliklerin sayısı düşüyor. (Bizden: Çünki evlenmeyib şey hayatı başladıkça, evlenmelerin yerini şeylenmeler alıyor ve dünya globallerinin nüfus tırpanlaması yerine getirilmiş oluyor! Ne kadar temiz ve saf, pırıl prıl, pirille temizlenmiş, zekâ patlaması bir i’tirâf!) Bir şeyi hiç unutmamak durumundayız; Bir toplum, kadınıyla erkeğiyle hep birlikte kalkınır. Kadınları, yanlış geleneksel anlayışlara hapsolmuş zihinlerin prangasından kurtarmalıyız.”
Boşuna mı İstanbul Sözleşmeleri, KADEH’çi madam cayırtıları, Mort Çatı bozuntuları, LGBT ONUR ve BUYUR ve DOYUR yürüyüş ve düzülüşleri, 6284 karı kazığı altında can çekişme seanları, v.s. v.s.lerrr!
Akit tv’nin Prof. mücâhidi Sofuoğlu!
Nerdesin, sesini soluğunu duyamıyoruz evlâd? Kaçmak yok peşindeyiz!
Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle, ÂKİL ve BÂLİĞ her müslümana, âile geçindirebilecek imkanlara sahib ise ona “EVLENME” hakkı verirken, Vâlide Sultân Emnânım anamız bunun karşısına dikilib, buna, küçük ve orta şiddetde bir şiddet değil de, “EN BÜYÜK ŞİDDETDE” fay yarığı diyor!
Dembokraside herkesin her şeyi, her zaman ve her mekânda, her türlü ağzı ve uzvu ile ortaya çıkarması serbest ya, işte Emnânım kardeşimiz de bu HAKKINI kullanıyor! Bu ise, “Allâh’a, İslâmiyyet’e ve 1000 yıldır 18 yaşın altında evlenmiş Müslümanlara ve toprak altındaki onmilyarlarca mü’minîn ve mü’minâta ve şühedâya, asla “ŞİDDETİN EŞEDD Ü ŞEDÎD ve MEDÎDİ” olmuyor ve sayılmıyor!
Hacı Abduş Kayserevî gibi İngiliz Kraliçeliğinde fânî olmuş bir T.C. cumbaşının zevcesi Hayrülfezâ Sultân dahî, “Küççücük 15 çocuk yaşında” evlenib Hacı Bey’e gelin olunca, “En BÖYYÜK ŞİDDETE” ma’ruz bırakılmış! Bunu da KADEH’çi, Sözleşmeci, Mort Çatallı, LGBT renkli karılarla “Emnânım Millî ve Yerli Anamızın” dikkatlerine takdimden sonra beyân ederiz ki, RAİZ arkadaşımız da, çok yorulgunluğu ve yoğunluğu içün, söyliyeceklerinin yarısını da AK Partinin AK Sarayının AK anası möhdereme vâlidemiz hamfendiye söyletiyor gibi görünmekde! Böyle mübârek, mukaddes ve muazzez Hayrettinî anaların feâliyyet-i cümhûriyye ve feministikıyyelerini gördükçe, adamın hisleri kabarıyor ve hatta kükreyib, mutluluk, putluluk ve bozkurtlulukdan iki gözünün iki çeşmeye dönmemesi mümkin olamıyor!
Bu en büyük şiddet üstelik de, “ULUSLARARASI MEVZUÂTDA BÜYÜK SUÇMUŞ!”
Vay be, 1000 yıldır bize bu toprakları VATAN diye hedâyâ eden ecdâd, tam 1000 yıldır KADIN VE KIZLARINA YANİ BİZİM ANALARIMIZA (AVRATLARINA) EN BÜYÜK ŞİDDETİ UYGULAMIŞ, ULUSLARARASI KÜFFÂR MEVZÛÂTINA GÖRE DE BÖYYÜK MÜ BÖYYÜK SUÇ İŞLEMİŞ!”
Ört ki ölem!
Şizofrenik ve semitik dünyâ ile onun Türkiya’sındaki manzarası da bu kadar olur!
Olmasın mı?
İkinin üzerine ikiyi bindir, çak, geçir, oturt ve taşıt; sonra netîcesi 4 değil de karşına 5 olarak çıksın!
Ve minel garâib!
*
“P.çleşmiş İlletler” diyemeyib oralarda yahûdi deşifresine (operasyonuna) uğratılarak, birinci sınıf beyin cerrahları elinde veya nazarlardan çıkan şualarla organ nakli ameliyâtı bile geçiren benim geçmiş olsundaş ve Türkiyadaşlarım!
80 sene evvellerde, bâlâda adı geçen kitabını yazan Macar mütefekkir Louis’in, ta o zamanlarda yaptığı ve bugünün politikacılarının duymakdan bile âciz olduğu ve Yahudi saçına dönen Sûriye çıkmazı ile alâkalı şu tesbîtine ne buyurur ve nasıl bakarsınız:
“Suriye, dünyâ hâkimlerinin kötü te’sîrine ma’rûz kalmanın tipik bir misâlidir. Macarca neşredilen Siyonist gazetesi Hativka, Sûriye’deki iktisâdî hayâtın, 60.000 Sûriye Yahudi azınlığın idâresi altında olduğunu yazmaktadır. Şam Üniversitesi profesörlerinden hemen hemen yüzde yüzü yahudidir. Siyonist kaynaklara göre 60.000 Sûriye yahudi azınlığı iktisâdî hayâtın kilit noktalarını ellerinde tutmakda ve Sûriye’nin ilmî, sınâî ve ticârî hayâtında mühim rol oynamaktadır.” (s.291)
Bu bataklıkdan hadi çıkılsın da görelim!
“Melhame-i Kübrâ=Armagedon” kan harbi patlarsa, bugünü dünyâ mumla arayabilir!. Yahudi, İngiliz, ABD, Moskof ve Şiilik ihrâc tâciri Tahran mollaları A-TEŞ-LE OY-NU-YOR-LARRR!
Bunlara lâf-ı güzâfını değil, varsa ÎMÂN ve FİİLİNİ göstereceksin! Hatta eşşeğe dayatır gibi dayatacaksın! Oyalamalarına yata yata yatalak, dangalak, katarak ve manayak oldunuz çocuklar!
Osmanlı torunu ve cumhûriyet çocukları tosunlar!. Çoooook geç kaldınız, “Geçdi Şam’ın pazarı, sür eşşeğini tapınakhâneye ve mozoleye” diyecek gâvurlarrr!
Louis’i okuyalım:
“Protokol 5’de şöyle denir:
“Bugünün idârecileri yerine “Süper Hükûmet” denilen yeni bir sistem getireceğiz.” (s.291)
Zâten yahudinin ana hedefi bu!
Macar devam eder:
“İşgâl kuvvetlerinin kumandanı bir Amerikalı veya bir Rusdur, fakat yardımcıları yahudidir. Nürünbeng’de sıralarda Yahudi olmıyan hâkimler oturuyordu, fakat Robert M. Kempner 2400 yahudinin yardımıyla pusudaydı.” (s. 292)
Hitler’in de Yahudi olduğunu bu dünyâ söyliyebiliyor mu?. Dünyâdaki devletlerin kaç düzinesinin başına yahudi cumhurbaşkanları geçirildiğini kim biliyor?. Yahudi enâyi mi?. 20-30 milyon yahudiyle dünyâ avuca sığar mı?. Bir devletin başına bir yahudi geçirdin mi, o devletin tamâmı senin demekdir!. Sonra da o milletin “anti-semitist” kaç milyon ileri geleni, hacısı-hocası, kafa tutanı, ehlîleşmiyecek aksisi varsa atarsın fırınlara, çekersin daraağacına, dizersin kurşuna, sürersin Fîzan’a ve bitirirsin işi!
Hitler Yahudilere “Filistin’e gidin, orada Dünya devletinin çekirdeğini toprağa atın, yeşertin, fidanken bütün dünyâyı gölgelendiren kocaman bir çınara çevirin, Alamanya’yı bana bırakın burası benim kentim benim hissemdir” diyecek, Alaman Yahudileri de o “Ulu Önder”i dinlemeyecek!
O zaman Hitler de onları, damarındaki o cânîlik kanı ile sokar gaz odalarına; ve “fırınlanmış gürgen” olarak geri çıkarır (!) ve cihân târihine böyle bir Nemrud-ı Muhteşem olarak geçer!. Neo-naziler de onu ATAALMAN olarak heykelleştirir ve “ATAALMANCILIK” olarak da ona taparlar! Bunu da İslâm coğrafyası misâl alır ve onlar da TAPACAK yahudiler ararlar! Arayan da artık Mevlâ’sını mı BELÂSINI mı bulur, bunu da dünyâ seyreder durur!
Bunu bilen kaç kişi var şu narkozlu dünyada?
Biz Macarın yazdığını okuyalım:
“22 Ağustos 1922 tarihli New York Times’a göre Nahum Sokolow, Carlshad’da Siyonist Kongresinde Milletler Cemiyeti’nin (Bugünki BM) kuruluşunu bir “Yahudi Fikri” olarak belirtmişdir.” (s. 292)
Onlar kurar, biz de gider “Piçleşmiş İlletler” salonlarını şenlendirir, o kancık karıyı histerik gülüşüyle seyrederiz!
Karının gülüşü unutulacak gibi değildi, görmiyen anlamaz!
Bilindiği gibi BM ilk kurulduğu zaman, adı “Cemiyet-i Akvâm” idi. Kitabda Louis şöyle yazıyor:
“ESKİ MİLLETLER CEMİYETİNİN İLK REİSİ HYMANS ADINDA BİR YAHUDİ İDİ.” (s.292)
Macar mütefekkiri Louis’i okumıya devam:
“Birleşmiş Millet, (U.N.O) Dünyâ Yahudilerinin en kuvvetli teşekkülü hâline gelmişdir. Birleşmiş Milletler Doğu ve Batı Yahudilerinin baş teşekkülüdür. Bu, “Dünyâ Hükûmeti” içün bir başlangıç, bir örnekdir. Ve personel kadrosunda Doğu, Batı Yahudileri, kapitalistler, bolşevikler ve “Tevrat Nazileri” buluşmuşlardır. Birleşmiş Milletlerin Manhattan’daki cam sarayının tepesine Birleşmiş Milletler bayrağı asılmışdır. Solgun mavi ve beyaz renkler, İsrail bayrağı ile hayret edilecek derecede aynıdır. Fakat aynı olan, yalınız bayrakdaki renkler değildir. Bayraklarda temsil edilen insanlar da benzerdir. Dünyadaki en ehemmiyetli kilit noktaları AYNI IRKIN ADAMLARI tarafından işgal edilmişdir.” (s.293)
Osmanlı VATANI 1908’den, hele 1918’den sonra, hele hele 1923 Lozan’ı ile nasıl ve kimler tarafından “İŞGAL EDİLMİŞDİR”, bu bile bir Macarın kaleminden apaçık VESİKA olarak sızmıyor mu?
Bunları bir macar görüyor da, Türk dünyâsı “Ne mutlu Türküm diyene” nakarâtı ile dumanaltı olduğundan olsa gerek, göremiyor!
Akit kanaliza.yonunun müdâvimlerinden Prof. Sofuoğlu Saray içün”Allâh uzun ömürler versin, Başkan MB’lerin dünya yahudi devleti oluğunu söyledi” demez mi? Hop oturub hop kalkarak aman ne abartı ve kabartı ve tapınmalar!
“Dünyâ Yahudi Devleti” diyerek dikkatleri “P.çleşmiş İlletler”in üzerine çekmiş, çekmiş de, cihanı uyarmış; ama orada şu sözü noktasına kadar kim ağzına alabilmiş:
“BM ÖNCÜLÜĞÜNDE BİR BAĞIŞÇILAR KONFERANSI DÜZENLENEBİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ.”
Trol oldun mu “Pırasasör” cinsinden olacaksın ki, değsin!
Hem “Dünya Yahudi Devleti dedi, yahudinin planlarına dünyânın dikkatini çekdi” diyeceksin, ama “BM’leri ÖNCÜ” tanıyıb onun irâdesine tâbi oluşu ve hâlâ ümid kaynağının “P.çleşmiş İlletler” olarak zikredildiğini görmiyecek veya göstermiyeceksin! Süslüman pırasasör ve “silamcı tv” dediğin böyle olmalı!
Kovadis!?
Allâh Azze ve Celle Kelâm-ı Kadîm’inde “QUTİLE’L-HARRÂSÛN=kahrolası yalancılar!” buyurmuyor mu?
Dembokrasi dîninin parti kafesine girmek ve orada papağan gibi, yemleyen sâhibine TAPMAK, demek ki böyle bir şey!
Şu doğru dürüst adam olmak var ya, yalansız, kıvırtmasın, dansözleşmesiz, abartıb kabartmasız, şeytanlaşmasız, bu ne büyük ni’metmiş Yâ RABB!
Dembokrasi işte bu ni’meti aldı ve yerine bunun tam tersini DİKDİ, HEYKELLEDİ, TANRILADI; BUGÜNKİ ÎMÂN KRİZİNİ, haçlı dilinde “Şahsiyet krizini” kerizleri eliyle dikdi ve heykelleştirdi!
Macar Louis kadar dünyâyı ta’rifden âciz Türk entel ve dantellerine okutmaya devâm:
“Gizli İmparatorluk” adlı kitaba göre, ABD’de devlet idâresi personelinin %82’si yahudi olduktan sonra onlara şaşırmamak gerekir….. Yahudilerin, ABD’leri gelirinin en az %60’ını kontrol etdiği de ilâve edilebilir.” (s. 298)
*
xAzılı ve pazılı siyonist düşmanı, ammâ ve lâkin Yahudi sever, gayr-i antisemitist hatta heyâkiline kadar Tapardaşlarım!
Aman “yahudiyi” iyi belleyin, iyi anın, hatta ara sıra Haltettin gibi “Mûsevî Kardeşlerimiz Vatandaşlarımız” bile deyib, kitablarınıza böyle yazıb kutsayın, putsayın, hatta bozkurtsayın! Haleva’larıyla açılış ve saçılışlarda HELVA çekin, Fettoşistler gibi “İbrahimî dinler” deyin, yehûdiyyet ve nasrâniyyeti “Hakk Dîn” gösterib kardinalleşin ve gâvu.laşın!
Allâh’ın Sevgilisi Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerini Fetto kardinali “Kelime-i Tevhid’den ve Ezan’dan” çıkarırken susan, saltanat tehlikeye girince COŞAN ve ona karşı seferberlik i’lân eden başlarınız gibi “Mezhebçilik fitnedir, ne şiiyim ne sünnîyim” deyin! Sonra da câmileri doldurun, Kâbe’yi esir alan vehhâbî Suud kâtillerine hacılık hülyâlarıyla koşun, hacılığınızı acılığa evire çevire yalınız avuçlarınızın içini değil, başka âlât-ı mel’ûnelerinizi de öptürün!
Allâh ve Rasûlü Aleyhisselâm’ın Dîninin bir CİHAN NİZÂMI olduğunu hiç hatırınıza bile getirmeyin! “İmâm-ı Kebîr’e” bey’at etmeden bey’atsız ve cemaatsız ölmenin, bu uğurda ölesiye çalışmadan mürd olmanın “CAHİLİYYE ÖLÜMÜ İLE ÖLMEK” olduğunu buyuran Rasûl-i Kibriyâ Aleyhi Ekmeli’t-Tehâyâ Aleyhisselâm’ı sakın dinlemeyin! Saray danışman ve yamışmanı ve mürşidi ve telfikçi Reşid Rızâ kuyruğu Haltettin’in haltlarını dinleyin; ve işinize gelen yerleri “Dîn” diye, dembokratik sistem ne kadar önünüze yem diye koymuşsa, onları alın, bu “Haltettinî Süslümanlığa” Müslümanlık diye tapının, onunla yemlenin, onu yiyin, için, tıksırıncaya kadar zıkkı.lanın!
Sonra da Fettoş, DİBiş, ilhâdiyatçı, tarikat ve tasavvuf istismarcısı itleri-p….kleri, Cübbelâ ve Şerocak gibi bel’amları dinleyin, yanmaz kefenlere sarılın! “Satmak ve fiat” kelimeleri ile bir araya getirilmesi kancıklık olan “Allâh’ın Kitabını”, Hâlegül çığırtkanı itlerden kapış kapış ve eşşekçe “fiat zikrederek” alın; ve iki cihanda “BEL.NIZIN” birini değil binini bulun!
Nasıl dua ama! Bizimkinin yanında Fettoş bile öyle yaylana yaylana “Ocaklarına ateşler sal” soyundan beddualarıyla bir halt olamaz!
Başlarınız gibi “Dört hakk din vardır, 14-15 asır evvelki hükümleri kalkıb bugün UYGULAYAMAZSIN, İslâm güncellenmeli ve ictihadlar değiştirilmelidir” deyin!
“Yehud ve nasârâdan Allâh’a ve âhıret gününe inanıb kendi dinlerine göre salih amel de işleyenler cennete gideceklerdir” deyin; ve bu sözlerin sahibi Haltettin iblislerini akılhocası olarak “putsayıb mutsayın ve kutsayıb bozkurtsayın!” Başınıza müctehid diye dikin, lâzım olan yerlerinize merhem diye de sürün!
Şerbakan hocamızın dilini de kullanın ki, bunda sayısız fâideler, hikmetler ve kerâmetler bile vardır! Ammâ sakın “Kur’an-ı Kerîm YEHÛD” diyor diye sizler de Kur’ân-ı Mecîd’e uyub raydan çıkmayın! Şerbakan Hocamız’ın açdığı çığırı İran şii aşkıyla devam etdirin! Siyonist düşmanı olun ammâ, “gulugulu dansı yapanlar” gibi aslâ yehûd düşmanı (antisemitist) olmayın!
Bu sırlara aman dikkat edin, hocamızın kıymeti âlem-i Berzâh’a yuvarlanıb intikâlinden sonra çok daha iyi anlaşıldı! Sağlığında kadr ü kıymetini bilemedik, boncuk boncuk terletdik; Sülüye ve 28 Şubatçılara ve mason kızı ve reankarnasyoncu karısı madam çilliye çiy çiy şey eti gibi yedirdik!
Şimdi ise “Ahmed-i Necat” diye şii mollasına aşk besteleri düzen veled-i muhteşeminin kadrini bilebilsek bâri!
Hem Hocamız en yüksek ve a’lâ mertebede “İslâm müctehidi, mehdîsi, müceddidi, velisi ve müfessiri” olarak vidyolarıyla mezârından bile bugün rûh-i gayr-ı tayyibesini buhurdan gibi tüttürerek, D-8 aşkıyla dünyâ Süslümanlarına ışık tutmaktadır! “Lâyıklık İslâm’ın bizâtihî kendisinde vardır, İslam lâyıklığın içindedir, namaz kılmıyana veya emirleri yapmıyana cezâ yokdur” diyen hezeyanlarını da, karşısındaki gazeteci 3 echel-i cühelâya “bilgiç münâf.k” ve “decâci..den” bir heykel gibi saçıb savurmasını, vecd ü istiğrak ve cis-trans hâline girerek ve bir medyum ciddiyeti ile dinleyin ve kendinizden geçin!
Pekliğe şifâ niyetiyle ve gece yorganın altına sıvışırken her zilli ve pilli görüş ve göçüşcünün bir tatlı kaşığı Humeyni tozunu 2 kaşık hoca teriyle suya karıştırarak bunları 3 yudumda ve 4 ayak üzerinde içmesi şartdır!. Bu terkîbin, bilcümle dînî, şer’î, akîdevî, fıkhî, tasavvufî, rûhî ve aklî illetlere yakalanmışlara, hatta emrâz-ı bevliyye ve cinsiyyeye iyi geldiğini; ve sezeryan sonrası yakıcı kaşıntılara, iç ifrâzât guddelerinin anomalilerine, bel ve kasık fıtığına, “cinsiyet eşitliği devr-i tayyibesinin LGBT i…liğine”, başı bezli KADEH’çi karılarla madamların hayız ve nifas ağrılarına tam çare olduğunu; ve âdet bozukluklarına, torax ve abdomen yağlanmalarına; bipolar, bindolar, şizofreni, histeri, müşteri, gibi psikomodern kafatası belâlarına kadar her derde devâ bulunduğunu bilin! “Âdil düzen ve gezenlere” îmân etdiğiniz kadar bunlara da îmân edin, yoksa hocamız mezarında yatay duramaz “amuda kalkay” yapar!
Yukarıda bahsetdiğimiz her illet içün ifâkat bulma terkîbinin mücerrebatdan olduğunda asla iştibâh edilmemelidir! Ve fakat bu tedâvî sırasında hacamat ve Hirodino medicinalis tedâvisi ters netîce verdiğinden kat’iyyen bunlara mübâşeret edilmemelidir! Sülüklerin kan emmekde en ustaları, millî şuur ve görüşleri en keskin ve en açıkgözleri seçilerek, Uyuzhan genusunda olanlar tercîh edilmelidir! Mollaoğlan ve İngiliz damadı tiplilerin vantuzları dökük ve ağızları iyi kavramadığı içün, bunların “DANGALAK ve K.MALAK” familyalarındaki kadar bile enzim ifrâz etmeleri mümkin olamamaktadır! Ayrıca bu tıbbî sülükler, eski ayın ilk günlerinde “gümüş motor sesine ve Humeyni kokusuna” hasret kaldıkları muayyen günlerinde apışaralarından ısırtdırılmalıdırlar ki hastalar biiznillâh ifâkât bulalar!
Bu seanslar sırasında üç dakikada bir, Möhderem Hocamızın Dünyâ Liderimize ve muhâlifi müslümanlara “Bizansın çocukları ve yahudi askeri” deyişi, 4ı buçuk kere rûhî motivasyon ve moralasyon getirmesi içün takrar edilmelidir!. Dili dönmiyenlerin hafiyyen zikretmeleri de câiz ve müessirdir!
Haltettinî ve Fettoşî ictihadları bile gölgede bırakacak kadar muhteşem ictihadlarda (pardon, patron teşehhîlerinde) bulunan böyle HOCASAL ve locasal bir dehâ, Hallettin ve Fettoş gibi tam 100 senede bir cihâna gelir!
Sayın görüşdaş ve göçüşdaşlarım!
Bayram mesajı böyle masaj yapmaz da, sıradan lafları tekrardan ibâret kalırsa, bunlara inanmayın gülüb geçin! Hastirâtdan bir lagaluga deyib kâle bile almayın! Bugün at izi it izine karışmış, nice Süslüman ehl-i sünnet geçinib eğri sünnet (hıtân) yapar olmuş ve çoluk çocuğu, adam ve madamı sakat bırakır hâle gelmişdir! Mesaj dediğiniz masaj yapar olmalı, bütün damar kanallarını açarak krize yakalanan kerizleri bile intibâha getirebilmelidir!. Uyutan, tatlı rü’yalara daldıran mesajlar artık lâf kalabalığı olarak, “Sayın ve baygın görüşdaş ve göçüşdaşlarımızın” hocasal ve locasal hatırasına uygun olsa da, hakîkata pek ziyâde mübâyin olmağla, müşteri bulmaları ihtimâli kalmamışdır!.
Hele Merhûm Muhammed Zâhid Efendi’nin kitabında “Partiler bölüb parçalar, particilik müslümana yakışmaz, particilikle uğraşalım bakalım encâmımız ne olacak?” buyurmalarından sonra!. Fısıltı gazetesiyle ise “Partimizi Hocaefendi kurdurdu” iftiraları ve şeytanlaşmaları yayılır ve dembokratki pırtıya bu şeytânî yollarla “Kutsîlik izâfe edilmeye” başlanır! Artık bunca zaman ve tecrübelerden sonra; ve parti denen idhâl malı teşkîlâtlanmanın zerre kadar islâmîliğinin bulunamıyacağı bugün iyi anlaşılsa bâri!. Amma dâmâd-ı cumhûriyyeden Kesad Koşan bile, kâim-i pederi merhûmun kitablarında yukarıya aldığımız satırları yazmasına rağmen, Muhammed Zâhid Efendi Merhûm’un irtihâl-i dâr-ı bekâ eyleyişinden sonra “Sağkuyu pırtısını” kurarak kimin izinde olduğunu, yani dembokrasi râh-ı rezîlânesine dümen kırdığını pek güzel isbatlamışdır!.
“Nice emeklerle kurulan cumhûriyetimizi rafa kaldırmaya kimse heveslenmesin” cümlesini mecmuasının başmakâlesi içine oturtan müteveffâ Kesâd, şeyhliğine böylece devam etdikden sonra, kâim-i pederi merhûma hürmeti olan acûze kadınların mallarını cennet karşılığında vakfına bağış yapmaları içün usûller ihdâs etmiş; tam siper yaparak ördükleri mevzîlerden bu işin müteahhid ve mütehassıslığını yapmışlardır! Kesad Beyefendinen sonra da, mahdûm Sûrettin eliyle bugün, bu sektör ve sellektöre hayâ edilmeden devâm edilmektedir! Sağkuyu parti-pırtısı da dimdik ayakda olub (!) bir gün kime lâzımsa ona hazır elbise gibi giydirilmek üzere vitrinde teşhîr ve teşbik edilmektedir!
“İşte cihân târîhinde biz, bu târihe geçecek muhteşem ve mütevâzî mesajımızla (!) cümle cihânı meccânen masaj yapıb” hayır duâlarını alıyoruz!. Niyetimiz, takdîr edersiniz ki politikacı şeytanlarınkinden çok farklıdır! Anlamadıysanız bizi bıkmadan okumaya devâm edin, bakın bizim bu MİZAH MÎZÂNIYLA İZAH tarz-ı kalemiyyemiz, sizlerin de çok işine yarıyacak ve âile dırdırlarınızı anında kesib atacakdır! Hâtırı sayılı, saraylı ve saltanatçı KADEH’sel karılarla “Sözleşmeci” ve özleşmeci ve özlemleşmeci “yerli ve millî” madamlar, “Mort Çatıcı” cinsiyet ve cibilliyeti eşitlenmiş ve çeşitlenmiş avratlarla aynı safda yer almış, nice gâvur prensiblerini “Ecdâdın örf, âdet ve an’aneleri” ile yaşanan, bizim kendi değerlerimiz gibi göstermenin sahtekârlığına bile tenezzül etmişlerdir!
Tesettür düşmanlıklarını, başlarındaki bir metrelik gökkuşağı renkli bezlere “başörtüsü” denilivermekle setredeceklerini sanan bu politize olmuş “YUVA KAÇKINI” ve yarı erkekleşmiş “adam-madam” kırması ucûbe cinsiyetler, Şer’î “ÂİLE” asâlet ve seâdetine hasedlerinden, mikroplu uzun ve köstebeksel tırnaklarını kemirsin ve midelerinde tırnak ağaçları boy atsın inş.!!!
*
Möhderem Hocadaş, locadaş ve bacadaşlarım!
Hocamız faslına dönersek:
“Gümüş Motorun” piston seslerini hâlâ ninni sesi gibi duymuyorsanız, hocamız dilinden düşmiyen “avara kasnak” gibi döner durursunuz! Biraz hareketli olun arkadaş, en azından ve sabah helâya oturmadan “gulugulu dansı” yapın, hareketsizlikden barsak düğümlenmesi olacaksınız sizi gidi şey âşıkları sizi! “Hadi ordan hadi ordan, bize ne Amerikadan?”
Bize İrân-Tâhirôn şiileri, mollaları, ayetullaları, mut’acıları, ashâba sövücüleri ve İslâm’ın yüzkaraları lâzım! Bunlar, dünyadaki İslâm’ın bayraktarları, mücâhidleri, önderleri ve sakallı cübbeli ve Kerbelâ kanı kokulu takiyyecileri, bize bunlar lâzım; bize ne America’dan bize ne, bize herşey şiilerden!
Hocamızın, aman o “Lâyıklık aşkıyla” etrafındaki üçbeş çapulcuya hoş görüneceğim diye düzdürdüğü videoyu hemen bulub, bir de “şii aşkını” dile getiren video ile haltedib (karıştırıb) keşkül eyledikden sonra seher vakti 1000 kere “estağfirullâh” çekerek bir dinleyin!
Bunlardan meczûbînin haberleri yokdur; veya olsa da, “Hocam demişse qurbânı olurum, vardır nice böyyük böyyük, çok çok hikmetler” diyerek komaya devam ederler!
Yetiştirdiği devletlû böyyükbaşlarımız da aynı lâyık, kayık ve gayr-i ayık çizgiyi hırs ve inadla devam etdirmiyorlar mı? Küfr-i inâdî, küfr-i cehlî ve küfr-i hükmî gibi küfrün kısımlarını bu halka DİB’işçilerin anlatmasını ebetdeki düşünemeyiz! Onların “Haltettinî dinler halitası DÎNİNDE” böyle mefhumlara yer yokdur; ve o “kulatapış” dîninde her din sâliki cennetlikdir, “cennete gitmez” diyenler, Erbaş sarıklı politikacılarına göre ise “mezhebçilerdir!”
Kâfirlere kâfir deyince, Şerocak gibi bel’âmlar “Nedir bu TEKFÎR DİLİ” diyerek kırmızı görmüş İspanyol öküzü gibi kudurub gocunuyorlar!. Yahu bir müslüman, mü’mine kâfir derse, mü’minin îmânını küfür saydığı içün kendisi evvelâ kâfir olur ki, bunu nasıl göze alabilir, bu bir cinnetdir. Küfrü apaçık ortada yani “zarûrât-ı dîniyyemizden” bir tekini bile inkâr eden veya onda şübhe eden bir mel’unu tekfir etmek ise, yerine göre VÂCİBDİR, Rabb Teâlâ’nın kat’î emridir.
Kâfire mü’min diyen de kâfir olur! Küfrü îmân kabûl etmek nerde görülmüş! Mü’mine mü’min, kâfire kâfir demek dînî bir zarûretdir…
Bel’amlar, herkesi “müslüman gösterib dâr-ı harbi de dâr-ı İslâm diye takdim ederek, dembokratik politikacıların önünü açma” iblisliğindedirler! Şeyhülislâm Merhûm Sabri Efendi Hazretleri “Herifi tenâkuzlu i’tikâdı TEKFİR ediyor biz ne yapalım” buyurur! Amma şimdi, ulemâ-i İslâmiyyeye bağlılık “Haltettiniyye dininin dembokrasisi” ile sıfırlandığı içün, herkes işkembesinin sesini Mustafa Itrî Çelebinin Ferahfezâ bir bestesi zannedib vecd ve istiğrak hâlinde dinlemenin ve sonra da kudurub kıpkızıl kâfir olmanın yolunda!.. İyi de, “BİZ NE YAPALIM!?” Gâvura gâvur, münâfığa münâfık, müfside müfsid, merduda merdud, zındığa zındık, mürâîye mürâî demiyelim mi?
Lâyıklık, hâlâ ve bütün vecd ü istiğrâk patlamaları ve hortlamaları ile “kutsal, putsal, bozkurtsal ve cumbokratik kazanımlar” olarak ve bütün şiddet ü azameti ile tapılan en büyük PUT HÜBEL irâdesi değil mi?
İşte böyle Yahudi pençesine düşmüş bir dünyânın “Hür, bağımsız, bağsız, ipsiz ve dipsiz” bir köşesinde, “Ne mutlu Türküm” diyerek ve bunu der demez de hemen anında “Mutlu, putlu ve bozkurtlu” bir Osmanlı torun torbası ve takım taklavatı olarak, çınar altı serinliği ve “dinginliği ve dizginliğinde” yaşayıb gidiyoruz!
Yukarıdaki Macar mütefekkirinin satırlarını 20 yıldır önüme getirmiyen “Danışman, dayışman, sıvışman ve çıfıtman” ne kadar hergele varsa, alayını Dağçeliye gönderib “Bunların üzerinden ya tank gibi geç, yahud Bozkurtlarının önüne at parçalat” diyeceğim!
Elimde değil, ama çok fenâ içerliyorum! Şerbakan Hocam da bize işin bu taraflarını hiç anlatmadı, neden acebâ?
Eniştesi Osman Çataklı Ağamız bize, hocamızın “Alman masonları ile olan bir şeyini” de anlatmışdı! 1973 seçim ve geçimleri içün Türkiya’ya getirilmek üzere, Org. Muhsin Batur ve Org. Vecihi Akın’ın İsviçre’ye gönderilib “Sen bize lâzımsın” diyerek Neco’yu memlekete döndürmüşlerdi! Sonra göstermelik bir kongre ile de MSP başkanlığını emânetçi Süleyman Ârif Emre’den alıb Şerbakan’a vermişler ve partinin başına oturtmuşlardı! Osman Çataklı’yı dinledikden sonra “Vay bee” diyerek bazı derin dipleri çok daha iyi mi iyi anlamışdık’
Ah bu danışman yamışmanlarım ah! Hep suç bu gergelevât ve hastirât takımlarımda, bıktım artık bu şeytanlardan! Kendilerini oralara ben getirdim diye, bana böyle mi yapmaları lâzım?. Nankör herifler!
Hulâsa-i kelâm, onlarda da suç yok, ama bende de “aldanmak” dışında hiç suç yok! Çünki onları da son tahlil ve tahvilde, oralara ben getirib kıçüstü çakıyor, hem de kazık gibi hiç çıkmıyasıya “kazık ve yazık” diyerek tepelerine balyozla vura vura evet bendeniz “şahsım” bizzat çakıyor ve çatıyorum!
Artık Kelâm-ı Kadîm diliyle “Qutile’l-harrâsûn=Kahrolası yalancılar!” demekden başka çârem kalmadı!
Artık enerji, sinerji, sivilji, silivriji ve giderjimin ayak parmaklarıma doğru çekildiğini ve son günlerimi yaşadığımı hissediyor gibiyim!
Bazen ana-avrat dümdüz girişib, deşarj, masaj ve pasaj olmak da aklımdan geçmiyor değil!
Amma ip, inceldiği yerden kopacağa benziyor!
Kopsun be!. Ama kopmasın, Trump hiç koparıyor mu, “Herif ip kopmasın diye sabah zeytinyağı, akşam hınzır yağıyla onu yağlayıb, ipi kaytan gibi sağlam” tutuyor! “İpin ucu dâimâ bende” diyor!. Anınçün Ankara da, “gece sokakda, gündüz yatakda” olan bu partnerini (nikâhsız mültefidini) paratöner gibi başında tutmakdan bir türlü kurtulamıyor!. Anlıyacağınız “göbeğimizi kendimiz de keser olsak”, bistüriyi Trump çekmeden bizim göbek bağı bir türlü bizden kopub düşmüyor! “Bektaşi sırrı” diyeceğim amma, öyle eski tüfenk beştâşi de artık kalmadı! Biz de “evangelist sırrı” der; işi, “güncellemiş ve değişim ile dönüşüm ve açılım ile saçılım” modasıyla çaktırmadan çakarak yürütmüş oluruz!
*
Bîçâre, garîbân, milletken ulusa sulandırılmış, başı kesilmiş, kolu kanadı kırık, narkozlanmış ve qurbanlık koyun gibi bekliyen, nereye çekilirse oraya giden toprakdaşlarım, mezardaşlarım, âlem-i berzahdaşlarım!
Şaka-maka ve fakayı bırakırsak, Muhbir-i Sâdık Efendimiz Aleyhisselâm Hazretleri’nin haber verdiği “Melhame-i Kübrâ’ya=Gâvurların Armagedon” dediği o müthiş harbe doğru pupa yelken gidişe ne dersiniz?!
15 ASIRLIK MUKADDES ŞERÎATIMIZ, “ALLÂH AZZE VE CELLE’NİN İRÂDE VE HÂKİMİYYETİNE MÜSTENİDEN ÎMÂN ETMEZSENİZ GÂVUR ÇİZMELERİ ALTINDA BOĞULUB GİDECEKSİNİZ” BUYURUYOR!
Demedi demeyin Armage-don-gömlekdaşlarım!
ÇÂRE Mİ?
İnsanlığın ilk gününden beri apaçık ortada bu…
GÖZLER GÖRMEZ, KULAKLAR DUYMAZ, KALBLER MÜHÜRLÜ İSE, BUNCA İLLETİN BERVECHİ ÂTÎ ZİKREDİLECEK DEVÂLARDAN BAŞKA ŞİFÂSI KAT’İYYEN OLAMAZ… MEMLEKET LÂİKİSTAN, KADEH’İSTAN, HOMOİSTAN, HEYKELİSTAN, FÂİZİSTAN, KUMARİSTAN VE HALTETTİNİSTAN İSLÂMCILIĞI (yani İslâmsızlığı ve tefikçi ve tefrîkçiliği) İLE İŞGÂL VE İSTÎLÂ EDİLMİŞSE, TEK VE BİRİCİK ÇÂRE-İ YEGÂNE, ŞEYTAN GİBİ ONMİLYONLARCA KERE REDDEDİLSE DE, MUTLAKA VE DÂİMÂ ŞUNLARDIR:
Aksi takdirde ne mi olur?
ŞU OLUR:
Allâh Azze’ye karşı en lâ’netli terör devâm etmiş, O’nun rahmeti, mağfireti, âtıfeti, avn ü inâyeti, ihsân ve keremi içün bütün yollar kapatılmış; lâ’net ve gadabına, celâl ve kahrına bütün yollar açılmış olur!
Artık ne “açılım, ne çözüm”, ne zafer, ne izzet, ne saltanat, ne saray, ne riyâset, ne selâmet ve seâdet!
BM’lerdeki kancık nasıl gülüyordu ha?
O zaman sâdece o matinato değil, bütün dünyâ, hem de Netanyahu ve Edenyâhu gibi lâ’netlilere kadar bütün Yahudiler nanik yapar!
Oluklar iki, birinden nûr akar birinden kir!
Kalın Sapasağlamlıcakla!
(Mâba’di var)
İntişârı: 26.09.2019 / 23:32:40 (tt)