Layık dempokratik DİB, (21/4/2017) târîh-i efrencîsinde “Basın Açıklaması” dediği bir lâf çıkını neşrederek:
“Kendisine iftirâ atıldığını, bu çirkin yalan ve iftirâlarla “Peygamber sevgisi” ile salonları dolduran gönüllerin rencîde olunduğunu; indî görüşlerle, “yüzeysel” ve tarafgirce hareket edildiğini, bunun garâbet olduğunu, bu haftanın FETÖ karanlık terör örgütü ile hiç alâkası bulunmadığını, buna bid’at demenin son derece anlamsız olduğunu, bu haftadan vazgeçmeyi önermenin tam manâsı ile idrâk tutulması bulunduğunu” v.s.yi öyle bir hiddet, şiddet ve huşûnetle ilân ediyor ki, bilenin bilmeyenin de, Arnavut Âkif gibi “Bu ne şiddet bu celâl, sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl” diyeceği geliyor!
Metnin tamâmını da istikbâle vesîka olsun diye nasibse aynen neşredeceğiz…
Çıplak şeyleriyle sanki ısırgan demeti üzerine oturtulanlar gibi gürültü koparmalarına bakılırsa, ortada çok büyük bir suç varmış denileceği sanılabilir… Halbuki bunlar sıradan, basit, yevmî, orta zekâ seviyesiyle yapılacak beş paralık tenkidler!. Bunları hakâret ve iftirâ sınıfına sokmak, DİB denen yerin niyetini çok menfi taraflara süründürür; ve “CHP şefokrasisinin 27 yıllık diktatoryasını bugüne taşımak istiyen sarıklı politikacılar devrine hasret çekenler mi var?” suâlini akla getirir!.
DİB denen yer bu kabil “asabiyet ihtilâcları” içine gömülürse, muârızlarına dediğini, kendisine dedirtir; ve bu da çok acındırıcı olur! Hakklı olarak, DİB, “Tam ma’nâsıyla idrâk tutulması mı yaşıyor?” deriz!
Alt başı bu Kutlu-Mutlu D. Haftası, yaftası, paftası ve ambalajı sonradan ihdâs edilmiş, uydurulmuş da denilebilir! Bunu demek suç değil, bir şey de değildir… Kilise korolarına ve onların bu kabil hafta, pafta ve yafta gibi şeylerine özentiden mülhem bir hafta da denilebilir…
Ne var ne olmuş?.
Ulemâsı, evliyâsı ve sulehâsıyla 500.000 Anadolu müslümanı ipe mi çekilmiş, ne olmuş yani?.
Merhûm Diyânet Reislerinden Ahmed Hamdi Efendi gibi birisi mi zehirlenmiş, ne var yoldaşlar, bu telâş ve dağıtma ne böyle?
“Peygamber sevgisini” ve “Peygamber Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerini” öyle bir inhisâr altına da almışlar ki, sanırsınız sâdece bu adamlar âşık, sevdâlı, abayı yakmış ve karasevdâya yakalanmış!.
“Lâfla peynir gemisi yürür mü a sarıklı politikacılar, bu iş âyînede görülür” diyen de, hiç ortalarda yok!
Hem öyle bir “Peygamber aşıkları” karargâhı ki bu DİB denen yer, Rasûl-i Rusül Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretlerinden, “Peygamber, Hz. Mu…..d, v.s” diye o avuç içi kadar “döktürüde” tam 8 defa bahsedilmesine rağmen, bir kerecik bile “Aleyhissalâtü Vesselâm” diye dudak ucuyla yarım yamalak bile olsun “salat ü selâm” getirildiğine zinhar rastlıyamazsınız…
Oryantalist dil-damak ve dudak üzerinden “Peygamber aşkı” yürütenleri sevsinler!
Diyânet-i Cumhûriyyenin “Peygamber Sevgisi…” “Kutlu Mutlu D. Haftası v.s.!”
Yahu DİB!
Biz 40 kişiyiz, biribirimizi biliriz!
Bize de mi matikasyon, katakülli, DİBişokülli?
Eşşeşci Enver’in Bilmem Ne Cerîdesi “Kutlu Doğum Haftası Feto Uydurmasıdır!” dedi diye, Layık Dempokratik DİB, neredeyse asabiyetden “asabiyim ben” sokak şarkı ve şakırtısına asılıb, hiddet ü şiddetden de pek fenâ bozulmuş olarak neredeyse saçını başını yolacak!.
Yavaş olun!
“Doğru Bilgi, Sahih Hadis!” membaı, sarıklı cübbeli politikacı Efendiler!
Biraz yavaş olun ki “Molla desinler molla!”
Böyle üç paralık tenkidât karşısında amuda kalkıb onun bunun boğazına sarılacakmış gibi vesikalık pozlar vermek akıl kârı mıdır?.
Çarkcı Kemâl, Böyyük Reisiniz içün demediğini bırakdı mı? “Diktatör Bozuntusu” demedi mi?. “Ananı, ana, an, aaa, neyse gerisini demiyeyim” diye son derece edeb dışı lâflar söyleyib hemen arkasından da sırıtmadı mı? Meşhur müctehid-i Ahırsamanyolu’lu Hayrettin, hayırcılar içün:
“Evet demek farzdır, hayırcılar hıristiyan ve yahudiler gibi içimizdeki yabancılaşmış parçamızdır!”
Demedi mi?. Mahmud Esad ma’lûmunun torunu şu Bozkurt nâm “Kânûn Teşri’” edici yani modern tanrıcık, 6 ok şefokrasisinden kalma akıl ve insâfıyla “Evet de çıksa, evetçileri 7 sülâlesiyle İzmir’den denize dökeceğiz!” demedi mi?. Daha çok misâl ararsanız, kocaman bir kitab bile yazılabilir!
Hakaret, iftirâ, garâbet ve akıl tutulması, bu verdiğimiz misâllerde bol bol vardır! Aklı olan okusun ve öğrensin!
Siz, tenkîdin, “hakâretin, garâbetin, tam bir akıl tutulmasının ve iftirânın” ne olduğundan habersiz, “Din Görevlisi=Ruhbanlar” olarak uzletde, inzivâda, güneş yüzü bile, görmeden mi yaşıyorsunuz nedir?
Ayol siz, Kuşkonmaz Nezâket Madam gibi ne kadar da çıtkırıldım ve alınganmışsınız meğer!. Haçlı Avrupa bir senedir azmış kudurmuş, Tavil Tayyib Paşa’nın başına kimisi tabanca dayarken resimleniyor; kimi Frenk gâvuru ve edeniyyet unsuru ve pırasasör kenefleri “Tayyib Erdoğan öldürülmeli” diyor! Yahudi-mason Fettoş Locafendisinin kâtil haşhâşîleri ise, 15 Temmuz’larda 248 Anadolu insanının kanına girib 2-3 binini de tarayıb sakat bırakıyor v.s…
Siz, bu kancıkların gölgesi üzerimize yıkılacak diye mi ödünüz koparak köpürüyorsunuz?. “Hoşgörü-Diyalog” şâibesini üzerinizden atmak diye bir problamatiğiniz mi zuhûr etdi?. “Kutlu-Mutlu D. Haftası” mûcidi ve Haçlı Beslemesi Fettoş’un gölgesinden kurtuluşu, bu manevralarda mı arar hâldesiniz?. Bunları neden başdan düşünmediniz?. Neden Yahudi-Mason Fettoşla aynı poligonlarda atış ta’limi yapdınız? Bu telâş, bu suçlu psikologyasıyla amuda kalkar gibi manzaralar çizmek, nerden ileri geliyor?. “Akıl Tutulması” var, var olmasına da, bu, hangi tarafın hangi mıntıka-i bâlâsında?
Kutlu-Mutlu D. Haftası ile alâkalı münâsebetsiz fotoğrafların DİB ile alâkası var mı diye, “Hayatda olan 7 DİB Başına sorulmalı imiş!” Şıracının şahidi bozacı olsun diye mi?. Hadi canım sen de!. O fotoğrafları tâ o zamanlar neden kınayıb, kına yakanlara söylemediniz ve susdunuz?. Susmanın ikrardan geldiğini de mi hiç duymadınız? Susarak, Haçlı askerleri Fettoşgillere bir nevi kuvve-i ma’neviyye desteği vermiş olmadınız mı?. Evet, sual soruyoruz, cevab veriniz! Oldunuz mu, olmadınız mı?.
Dünyanın en akıllı “Din Görevlileri=Ruhban Sınıfı” siz misiniz, Vatikan’dakiler mi?
Bu sual de cevab istiyor, sarıklı politikacı takımları!
Hayatdaki 7 DİB emeklisine veya sâbık DİB Başına sorulacaksa, onların cemâziyelevvelleri de bu vesîle ile ortaya çıkar diye korkmuyor musunuz?. Zaten merhûm Ahmed Hamdi ve Ömer Nasûhî Efendiler hâric, ötekilerin hayatda olanı da olmayanı da sanki sizin içün yüz akı, öyle mi?. Âhıret’de herkesin traşı önüne dökülünce akı-karayı göreceğiz!.Ammâ dünyâda da pek çok vesîkalar, kâfî mikdâr ve mikyasda ellerde, dillerde ve kulaklarda var!. Bunlar da yeter de artar bile…
Şimdiki DİB Başı GÖRMEZ kişi, hangi “Sevgili Peygamberi” içün, O’nun 220.000 hadisini 30.000’e indiriyor? Bu indirmece ve bindirmecelerle mi, O Peygamberini (sevdiğini) isbatlamış olacak?. “Hadis Ayıklamak” tabiri kime âid?. Tosya pirincinin taşlarını mı ayıklıyacakmış o ayıklayıcılarınız?
“AB normlarına aykırı” diyerek hadis ayıklayanlar; ve Rahmetli Ahmed Davudoğlu Hocamızın hazırladığı Hadis Kitabını tab’ etmiyenler kim?. Hadi cevab verin!
Dâhî Şeyhülislâm Büyük Mücâhid Merhûm Mustafa Sabri Efendi Hazretlerinin “Bu adam deli, bu adam dinsiz” dediği Kazanlı Mûsâ Bigiyef denen ve “Bütün dinler ve inançlar hakkdır, doğrudur!” diyecek kadar “îmân ve akıl tutulması” içindeki bir manyak içün, onu övüp göklere çıkaran; ve asrın pek mümtaz allâmesi gibi takdim eden ve bunun içün kitab bile yazan Bay GÖRMEZ, bu kitabı ne içün, hangi sebeble, hangi “Peygamber Sevgisi” ve hangi SAMÎMİ KUTLU-MUTLU D. HAFTALARI AŞKIYLA kaleme almışdır?.
“Sünnîlik Kur’an’da yok!” diyerek, Kur’an-ı Hakîm’de olmadığı içün de “i’rabda yeri yokdur” demeye getiren GÖRMEZ nâm sarıklı politikacı, hangi usûl çizgisi ile Kur’an ve Sünnet’e îmân etdiğini zu’metmektedir?
Bu sual de cevabını mutlaka bekliyecekdir!. GÖRMEZ içün bu kadarı, şimdilik yetişir… Gelelim (.ardakoğlu) denen bir evvelki DİB Başı’na…
(.ardakoğlu) denen zatın “Biz REVİZYONİSTİZ!” dediğini siz çokdaaan unutmuş olsanız da, bunu Anadolu ehâlisi, arşivler, internetler ve bizler (unutmadık!)
Allâh Azze’nin dînini (revize) edecek adamların, hangi samîmiyyetle “Kutlu-Mutlu D. Haftaları” düzeceğine inanılabilecekdir??? Komünist münkirler bile kendi “revizyonistlerini” adam yerine koymaz, onlara “sulandırıcı” bozguncular olarak bakarken; müslümanlar (revizyonist iç sulandırıcılarına) hangi itimadla ve hangi gözle bakmalılardır!?
(.ardakoğlu Beyiniz) “Şu sözler bana âid değil” desin de görelim:
“-Artık, dini ve dindarlığı, geçmiş dönemlerde yazılmış kitabların satırları ve formatları içinde değil, dünyaya bakarak inşa etmek ve ona göre çizmek istiyoruz…”
Ne demekdir bu?
Bu:
“15 asırlık zaman içinde ne kadar KİTAB varsa (Buna Kur’an-ı Azîmüşşân da dâhil olabilir) biz, bu kitabların satırları ve formatları dışında bir din ve dindarlık inşa edib ona göre yazıb çizeceğiz!”
Demek değil midir?. Değilse, hadi cevab verin, bu ne demekdir? Açıkça, erkekçe, merdçe, çıkın ortaya anlatın, hadi!. Biz buradayız, siz nerelerde iseniz!?
GÖRMEZ Efendiden bir evvelki “Sarıklı Politikacı” kimdi?. Ali Bardakzâde Efendi… Çıksın ortaya açıkça konuşsun!. Sizin neyinize, nerenize, nasıl ve ne kadar güvenilecek?. “Kutlu-Mutlu D. Haftası bize âiddir, yahudi-mason Fettoş iblisine âid değildir” deyişinize kim inanacak? Hadi saf-saçaklar inandı diyelim; bu, özrün kabahatden ziyâde oluşu demek olmıyacak mıdır? Şecaat arzederken şeyinizi söylediğinizin farkında bile değil misiniz?. 15 asırdır, Rasul-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz zemânından beri Hicrî Takvimimizdeki Rabîulevvel’in 12’sinde tes’id edilen Velâdet-i Nebî, 15 asrın milyarlarca müslümanına muhâlefetle ve onları (beğenmemek) ızhâr edilerek; ve bu cihanın gözünün içine baka baka alâ meleinnâs ortaya atılarak, neden nisanın bilmem kaçlarına sinsi sinsi kaydırılıb milâdî takvimin ayakları altına atılıyor?.
Bu cürmün mürtekibleri, 15 asrın bütün müslümanlarının, ulemâ, evliyâ, sulehâ, şühedâ ve en mühimi de Rasul-i Rusül Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretleri ile O’nun Ashâb-ı Güzîninin (Rıdvânullâhi Teâlâ Aleyhim Ecmaîn) Hazerâtının beddualarını ve lâ’netini alırlarsa ne olacak? Hiç bunları hesab etdiniz mi?. Belki de “Bunlara ne lüzum var?” diyorsunuz!. Bid’atçılar hakkındaki ehâdîs-i şerîfeler de, size göre pirinç taşı ayıklar gibi “ayıklanası” hadisler grubundandır; ve AB normlarına da “sıkıntı ve rahatsızlık” veren haberler sınıfındandır!
Kim bilir!?
Yahu arkadaşım, sarık cübbeli “Din Görevlileri=Ruhbân Sınıfı” yoldaşlar!
Sizi yani DİB’i 1924’de kuran Kamal Paşa’nın irâdesi değil mi?. Ne içün kurdu sizi bu irâde?. Prof. Mümtaz Soysal bunu yıllarca evvel tv ile bütün cihâna ilân etmedi ve şöyle demedi mi:
“Diyanet İşleri Başkanlığı, dinin, cumhûriyet ilkelerine uygun olmasını sağlayan bir kurumdur!”
“M. Soysal aynen böyle demedi” deyin hadi!
Şimdi ne olduğunuzu bir nebzecik de olsa anladınız mı möhderem yoldaşlar!?
(Mâba’di var)
(İntişârı: 30.04.2017)