(4) Şevket Eygi Bey’in İcâzeti Yoksa Da, (İzni) Varmış! Üstelik Tasavvuf, Mistik Boyutmuş!
17 Şubat 2015
(6) Şevket Eygi Bey’in İcâzeti Yoksa Da, (İzni) Varmış! Üstelik, Tasavvuf Mistisizmmiş!
5 Mart 2015

(1) Eygi Bey’in (8.8.2010) tarih-i mîlâdîsinde Millî Gazete’de yazdığı ve mechule okuduğu “belâlı” bedduanâme de, Pensilvanyalı “Hocia” veya

ŞEVKET EYGİ BEY’İN İCÂZETİ YOKSA DA, (İZNİ) VARMIŞ!
ÜSTELİK, TASAVVUF MİSTİSİZMMİŞ!

(5)

 Mehemmed SAFFET

(1)

Eygi Bey’in (8.8.2010) tarih-i mîlâdîsinde Millî Gazete’de yazdığı ve mechule okuduğu “belâlı” bedduanâme de, Pensilvanyalı “Hocia” veya “Kâinâtın İmamı” bedduacıbaşı adamınkinden pek de farklı sayılmaz… Ancak, Eygi Bey’in muhatâbları, ötekisininkinden çok daha mechûl ve mücerred!. Bedduanâmenin Serlevhası: “Allâh Cezanızı versin!..”

Metninde ise şunlar yazıyor:

 “İSLAMCILIĞIN cıcığını çıkarttınız, Allah belânızı versin!.. Ben çoğunuzun o eski mücahitlik günlerini bilirim, ne nutuklar atıyor, mangallarda kül bırakmıyordunuz. Sonra mücahitlik postunu çıkardınız müteahhit oldunuz.

Müslümansan, hangi meşreb ve mezhepten olursan ol, mutlaka doğru ve dürüst olmak zorundasın. Siz yıllar var ki, doğruluk şişesini taşa vurup paramparça ettiniz. Allah bin kere belânızı versin!

Namaz kılıyor, günde onlarca defa Allah’tan sirat-ı müstaqime (doğru yola) kılavuzlamasını lisan ile niyaz ediyorsunuz ve hayatta tam tersini yapıyorsunuz.

Bre uğursuzlar!..

İslam’da devlet ve belediye bütçelerini hortumlamak var mıdır?

Rüşvet almak var mıdır?

Haram yemek var mıdır?

Her türlü emanete hıyanet etmek var mıdır?

Yalan söylemek, halkı aldatmak var mıdır?

Arsa ve arazileri yapılaşmaya açarak, binalara fazla kat çıkma izni sağlayarak haram komisyonlar almak var mıdı

İhalelere fesat karıştırmak var mıdır?

Haram yollarla süper zengin olmak var mıdır?

Size beddua ediyorum. Allah belanızı versin!.. İki yakanız bir araya gelmesin!.. Haram servetlerinizi huzur içinde yiyemeyin emi!..

Müslümanların yüzünü kara çıkarttınız… Başınız belâdan kurtulmasın.

 Eygi Bey, bunca yamukluk ve ahlâksızlık içine düşen muârızlarına veryansın ediyor; ve “belânın” 1000’i bir paradan havalarda uçuşuyor!. Eygi Bey, her zaman yapdığı gibi muhatablarını (ma’lum) değil, (mechûl) sîgasıyla karşısına oturtur ve onlara hep “hazır urba diker”; ve heriflerin kafasından, coninin yapdığı çuval geçirme tekniği ve mertliği ile geçirir ve giydirir!. Bu yaşından sonra hapse girib çile çekecek hâli yokdur, minder dışından elense çekmek çok hoşuna gider!. Sakın:

 “Yahu bu it kopuk, bu ihâleye fesâd karıştıran İslamcı piç kurusu veya (piç kuruları) kimmiş?”

 Demeyin… Ne kadar o cinse mensub adam varsa, topu da bir eksiksiz o “bedduanâmedeki” belânın 1000’ine de ortak, onların hepsine hissedârdır!. Onların topu da, “Yakaları bir araya gelmesinlerin, haram servetlerini huzur içinde yiyemesinlerin, başları belâdan kurtulmasınların” şürekâsıdır!. Manzara, Pensilvanyalı Hocia’nın “ocaklarına ateş düşsünnnn!” v.s. diye yaylana yaylana köpürüşünü çok derhâtır etdirir!..

Bir kere, “isyancı, İrancı, ibrikçi” veznindeki şu “İslâm’cı” ta’bîri, İslâm’ın içinden çıkma değil; dışındaki Allahsız’ların uydurduğu bir sınıflandırmadır. Bunun farkında olmıyan nice saf kalabalıklar da, onu, hind kumaşı gibi kapışmış ve bununla tesettüre (!) girmişlerdir!. Bu sınıfın içinde, pek çok hâin fraksiyonlar da cirit atar. Ancak, gâfil sınıflar da, hatta ismin, vitrindeki ışıklandırmasına fit olan nice (saf ve garîbanlar) da, dediğimiz gibi bu “sıvacı” veznindeki “İslâm’cı” etiketine dört köşe olur!. Bütün bunlar nazara alınmadan, “MÜSLÜMANIM” demek yerine “kalaycıyım” vezninde “İslâm’cıyım” diyenlerin topuna da aynı coni çuvalını giydirmek ve Pensilvanyalı başbedduacı Hocia gibi 1000 belâ okuyub, o soydan sayıb sövmek, çok ağır bir mes’ûliyyeti mu’cibdir!. Müteveffâ Kardinal Marowithc’in ifâdesiyle “Allâh tarafından özel olarak görevlendirilen” bazı Hocia’lardan ve papalardan başka “Lâ yuhtî ve lâ yüs’el” mahlûkât veya mahrûkât da cihâna gelmemiş olsa gerekdir!

Eygi Bey, “mücahidlikden müteahhidliğe” istihâle eden soytarıları “İslâm’cı” diyerek böyle “1000 kere belâlara” çarptırdıkça da, bundan, bazı ateist ve modernist gâvurların “hoşlaşdığını” da çok iyi bilir; ve onların gözünde de takdîr edilen (!) “Doğrucu ve özeleştiri kahramânı Eygi” olmanın ziyâde tadını çıkarır!. Kurbağaca ta’birle öyle bir “özeleştiri”de bulunur ki, bunu, kendisinden başka hiçbir kul, dost ve hele düşman önünde kemâliyle edâ etmek şerefine de nâil olamaz!. Adı geçen, öylesine böyyük bir “dürüstlük!” âbidesidir…

Lâkin bu soytarı takımı, acebâ hakîkaten “mücâhidlikden müteahhidliğe” istihâle eden zibidi gürûhu mudur?. Eygi Bey’in müteârife (aksiyom) çapındaki bu iddiası, hem kendisi tarafından ve hem de o “hoşlanıcı iç gâvurlar” gürûhu tarafından hiç istintâk da edilmez!. Çünki bu hülyâ üzerine binâ edilen sövgü ve “belâ okumalar”, hepsinin de çok işine gelmektedir!. Halbuki, o “ihâleye fesâd” karıştıracak ve binbir fırıldak çevirecek kadar necâset adamlar, ne evvelden “mücâhid” idiler; ve ne de sonrasında “müteahhid” olmuşlardır!. O tıynetdeki mahrûkâtı, biz dahî yarım asırdan fazla bir zamandır gözlerimizle görmüşüzdür ki, bunlar, dilenci tipli, şahsiyetsiz, tufeylî geçinen, dinle îmanla alâkası olmıyan, mübtezel, parayla kolaycacık oynatılan, sonradan görme kuyruklu tiplerdir!. Bunları, “İslâm’cı ve mücâhid” göstererek topa tutmak, tribünlere oynamak kadar çirkin ve utanılması icâb eden bir keyfiyetsizlikdir!.. Ayrıca, mücâhid ile meteahhid kelimeleri, (başda mim) sonda da (hid) kâfiyesi hatırına bir araya gelmiş göz külleme malzemeleridir!. Bu iki kelime ile “bulanık suda balık avlamak” son derece kârlı ve kolay bir işdir!. Adam olan, iddiasını “kavl-i mücerredde” bırakmaz “kavl-i müşahhasda” karar kılar; ve aslımızın yapdığı gibi hayalî değil, vâkıaları, vesîkalarıyla ortaya koyar!. Sütre gerisinden ve ses bombalarıyla ortalığı bir hâdise varmış gibi işgâl etmenin, belki “cumhûriyet gazeteciliği” ile alâkası olabilir; ammâ, Eygi Bey’in o pek sık diline aldığı “dürüstlükle” zerre kadar alâkası olamaz!.

Eygi Bey, hangi muhterem merhumları “istismar ederek” yukarıda 1000 kere belâ okuduğu cumhuriyet “mücâhidliğinden müteahhidliğine” evolüsyon (istihâle) geçiren soytarıları, acebâ 1000 kere dörde katlamadığından da emîn midir?. Kendisini, M Z Kotku Merhûm’dan aldığını söylediği “izne” nisbet ederek, bütün şer’î mevzularda sâhib-i salâhiyyet görmek ve “İslâm Cumhuriyetinden, İslâm Demokrasisine ve İslâm Burjuvazisine”, “asıl cumhuriyetçi benim” demelere; ve şer’î yeminlere “ritüel” demekden “tasavvuf İslam’ın mistik boyutudur” demelere; “236 âyeti yok sayın” diyen kafir masonlara “müslümandır” demelerden, “Allâh yoksa bile O’nu yaratmalıyız” diyen alevî dedelerine medhiye düzmelere; ve “İngiliz kralına oradaki müslümanların itaati lâzımdır”dan bilmem nelere kadar yüzlerce galîz ve zarûrat-ı dîniyyeyi redde müeddî (bid’atları), müslümanlar arasında yayan bir köşe yazarının bunca ma’rifetleri, acebâ hangi “dürüstlükle” kâbil-i te’lîf edilebilecekdir?!

Ve “ihâleye fesâd karıştıranlara” 1000 belâ okuması, hangi samîmiyyete ve dürüstlüğe hamledilecekdir?!. Îmân-ı şer’îye müteallık nice mes’eleye “bid’at ve fesâd karıştırmalar”, acebâ öteki soytarıların “fesadları” ile mukâyese edilince, îmân ve idrâk çatlatan nasıl bir keyfiyet ortaya koyacakdır?

Formül hazır: “Büyük zâtdan “izin” alınmışdır, o halde Eygi Bey ne yazarsa yazsın doğrudur, hakkdır ve meşrû’dur; ona i’tirâz kapıları kapanmışdır!.”

Artık yaz, ne yazarsan yaz mutlak doğrudur! Mürîdân-ı âhırzemân da, gözünü kırpmadan bu mevadd-ı ecnebiyyesi veya fesâd-ı ihâlesi sıfır olan, tertemiz, helâl, hazır gıdâlarla her dem telezzüz edebilir; ve haram bir tek lokma bile, ol muhibbâna nasîb olamaz!

 “Efrencî (8.Şubat.2015) tarihinde yazdığı bu yazısında, Millî Gaz. ve Vahdet cerîdeleri muharriri Mehmed Şevket Eygi, “kerâmeti kendinden menkûl zamâne şeyh efendileri” gibi döktürmiye başladı!” dedik…

Buyrun kelimesine kadar tekrar okuyalım:

“DİNÎ konularda Ehl-i Sünnet  akaid ve ilmihal kitaplarında mevcut olan, İslam’ın iki kere iki, eder dört, temel ve tartışmasız  gerçeklerini sık sık yazıyor, hatırlatıyorum. Bunları yazmak için icâzet sahibi olmak gerekmez. Kaldı ki, bendenizin son devrin büyük zatlarından birinden alınmış  bir iznim vardır. Kendisine otuz beş yıl kadar önce sormuştum: “Efendim, bu fakir haftalık gazetemde Müslümanları beş vakit namaza, farz namazları cemaatle kılmaya ve bunlar gibi dinî emirlere uymaya davet  ediyorum. Bu konuda bana izin var mıdır?..”  Olur, yazabilirsin demişlerdi…  Malum olduğu üzere, İslam dininde, sahih=doğru bir itikattan sonra ikinci temel emir beş vakit namaz kılmaktır. Üçüncü emir Ramazanda oruç tutmaktır. Dördüncüsü zekatını Kur’ana, Sünnete,  Şeriata, fıkha uygun olarak vermektir… İslamın temel ahlak kuralları da  vardır: İstikamet (doğruluk dürüstlük)… İhlas… Yalan söylememek… İftira  ve  gıybet etmemek… İffetli olmak, zina etmemek…  Lüks ve israftan uzak durmak…  Şu fesat ve fetret devrinde  elime  yazma imkan ve fırsatı geçmişken dinin temel emirlerini, yasaklarını, öğütlerini tekrarlamakta sakınca olmasa gerek. Dinî konularda kendi  re’y  ve  hevam ile yazı yazmaktan hayâ ederim.  Necdîler, Mutezilîler, reformcular itiraz ediyorlar. Onlar firak-ı  dalle mensubudur, etsinler. Bendenizi bağlamaz. Ehl-i Sünnet ulema ve fukahası içinde Necdîliği hak bir fırka olarak gören ve gösteren  tek şahıs bulamazsınız.”

Merhûm Muhammed Zâhid Efendi Hazretlerinden alınan (eğer alınmışsa) “Dînî mevzularda yazma İZNİ”, neden o zaman dünyaya i’lân edilmez de, Merhûm’un irtihâlinden 35 sene sonra “görülen lüzûm üzerine” i’lân edilir???

Ona buna “ihâleye fesâd karıştırıyorsun” diye “1000 kere belâ okumak” lâik dembokratik (dâr-ı harb düzenlerinde) çok kolaydır. Bir kere düzenin bizâtihî kendisi, İngilizin ihâleye fesâd karıştırması ile peydahlanmışdır…

Ancak, adam, evvelâ kendine sormalı ve diyebilmeli ki:

“Acebâ, ben, hangi dergâhın tam 35 sene evvel Âhıret-i Dâr-ı Bekâya irtihâl eden Muhterem Hocaefendisini istismâr mı ediyorum?. Onu, yazacaklarımın tasdikçisi yapmak üzere her yazdığıma mühürdâr mı ta’yîn ediyorum? Bu Merhûm Zât-ı Muhterem, bana “dînî mevzularda Babıâdî PÜFTÜSÜ olarak her mevzuu yazabilir, artık fetvâ ehli oldun” diyerek, İCÂZET değilse de çeyrek icâzetnâme (!) olacak bir  İZİNNÂME mi verdi? (Bizden: Aslı varsa, şahidi kimse, 35 sene sonra neden akla gelmiş ve ortaya çıkmışsa!) Bendeniz de, çalakalem her şer’î mevzuda, karavana saçma atışlarımla, acebâ hangi (şer’î ihâlelere) FESÂD karıştırıyorum!?”

Böyle diyebilmeli ve varsa insaf ve nefs murâkabesi, biraz da o bahsetdiği “hayâ”, kellesini iki elleri arasına da alarak, saçını başını yolarcasına derinden derine düşünmeli, düşünebilmeli ve şunları da döşenebilmelidir:

 “-Ben neler yazıyorum, bu iş çocuk oyuncağı değil, Hocaefendi Merhûmu niceleri de “istismâr etdiler”; ve encâm u âkıbetleri ibretlik oldu, benim de böyle bir felâkete ma’rûz kalmam pek fecî’ olur, an karîbüzzemân tevbe edib HAKK’a rücû’ etmeliyim!”

Merhûm Hocaefendinin, “particilikle uğraşalım bakalım, encâmımız ne olacak!” buyurduklarını da kendi kitablarından aynen iktibas ederek, bazılarının da “encâmı ne olmuş?” nasibse bunları da göreceğiz!

Yani, “Büyükleri KULLANMANIN faturasını!”

(Mâba’di var)

(İntişârı: 26.02.2015)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir