(2) Şevket Eygi Bey’e Tecdîd-i Îmân Mı Lâzım?
28 Temmuz 2011
(4) Şevket Eygi Bey’e Tecdîd-i Îmân Mı Lâzım?
3 Ağustos 2011

Okyanus Ötesine âid zikri muharrer %2’lik mikroskopik hassas ölçüler, “psişik, sismografik ve meteorolojik dalgalanmalar” ortaya koyup, buna göre

ŞEVKET EYGİ BEY’E TECDÎD-İ ÎMÂN MI LÂZIM?

(3)

Mehemmed SAFFET

Okyanus Ötesine âid zikri muharrer %2’lik mikroskopik hassas ölçüler, “psişik, sismografik ve meteorolojik dalgalanmalar” ortaya koyup, buna göre de bazı değişik rakamlar çıkabiliyorsa, böyle %2-3’lük “zellelerin”, âlet-edâvâtın sarj vaziyetinden kaynaklanıp Büyük Makamın zâtî “mülâhazalarından” aslâ zuhûr etmediği îzahdan vârestedir! Bir başka kitabda bu oseonografik dalgalanma ölçüleri şöyle veriliyor:

(Evvela suâl)

“- Dinin de nihâî hedefinin devlet olduğu fikri çok işlendi, işleniyor. Siz 90’lı yılların başlarında İslâm’ın emirleri yüzde 95’i bireye bakar, kalanı devletle ilgilidir demişdiniz. Dînin tam anlamıyla yaşanması için bu %5’lik dilimin önemi, anlamı nedir? Mü’minin hedefi aynı zamanda devlet mi olmalı?”

Şimdi de Okyanus Ö. Böyyük Makamın bu (nefis) suâle (enfes) cevâbı:

“- O söz Bediüzzaman’a âiddir. Ben de zannediyorum, demokratik çerçeve içinde kalınsa, “kamusal alan” gibi kayıtlar koyarak daraltmalara gidilmese, insanlar dininin %95’ini, belki de %97’sini, kimsenin endişelenmesine mahal bırakmayacak şekilde yaşar.” (F. Gülen’le 11 Gün, Mehmet Gündem, Mart 1995, s: 92)

Ve şu satırlar da, pek “evrimsel!” bir Okyanus hâtırası:

“- Demokrasi, geriye dönülemez bir süreçdir. Demokrasinin gelişimi, olgunlaşması; Darwin’in evrim teorisi ne kadar doğru bilemiyeceğim ama, ruhda, insan düşüncelerinde evrim yaşandığına şübhe yok!” (Global Hoşgörü ve Newyork Sohbeti, Nevval Sevindi, 2002, s.136)

Biz iki kitabdaki sırlar hazînesine berâber yorum getirelim.

Bu, asrın egzotik ve eksantrik felsefî noktalarını fasıldan fasıla“evrimleştiren” kafa hamûlelerini fazla büyütmemelidir. Aslında tabâbet-i rûh bunlara ne der, bu ayrı bir fasıl…

Ayrıca bu “kamusal alan teorisi!”nin teorisyeni de, Darwin nazariyesinden ilhâm alarak  “Çankaya’da kötek ve kamusal alan evrimi!” üreten; bunlara munzam, “Anıt Kubûr (kabirler) târihinde”animizm çığırı açan, bunu da, oradaki “kutsal defter-i a’mâle”yazdıklarını, âlem-i berzahdaki irâdesi selbedilmiş ruhların işiteceği bir sesle okuma ritüeli olarak “evrimleştiren” ve  târîhe de böyle geçen afyonlu Necdet Bey arkadaşdır!

 Sâbık Çankaya sâkini ve Semranımı köteklemekle dillere destan olan ve bu işinin mütehassısı bulunan afyonlu arkadaşın  “Kamusal alanlarında” , o günden bu güne, bir değişme yani bir “evrim”olmadığına göre, neden 90 yılında din %95, 2002 yılında %98 yaşanıyor deyû suâl edilebilir! Cevab basitdir: Çünki dünyânın nörolojik, psişik, sismolojik, diyalografik, hoşgörüntatik ve oseonografik bilgileri, Darwinimtırak devamlı bir “evrim!”geçirmektedir!

Bazı Okyanus Ö. Böyyük Makamlarda da bu Darwinimkeş“evrime” ayak uydurmak kaçınılmazdır… Bütün mes’ele,“dembokratik çerçevede kalabilmek!” Bu “çerçeveyi!” hangi peygamber veya hangi vahye müstenîd kitâb inşâ’ etmişdir, birkaç sene sonra bu da “dünyâ kamu oyunun oyununa Okyanus Ötelerindeki Pensilvanya eyâletinin FBI’lı noktalarından takdîm” edilirse, kimseler şaşırmasın!.

O zaman “bütün müslimîn ve müslimât, Müslümanlığının %95, hatta %97’sini, son tahlilde %98”ini hiç endişeye mahal kalmadan”sahâbîler gibi yaşayabilir; hatta hatta “Türkçe Olimpiyatlarının”varyete bülbüllerinin şarkıları, dansları, halayları ve dilberleri arasında, kendisini hûri ve gılmanlar arasında gibi hissedip, mest ü handân ve harâb u türâb olabilir de!…

Binâenaleyh, Şevket Eygi Bey’in endîşelenmesine aslâ mahal yokdur!

Şu da çok mühim bir noktadır; ve Okyanus Ötesi Böyyük Makamdan şöyle dillendiriliyor demişdik:

“- Demokrasi, geriye dönülemez bir süreçdir. Demokrasinin gelişimi, olgunlaşması; Darwin’in evrim teorisi ne kadar doğru bilemiyeceğim ama, ruhda insan düşüncelerinde evrim yaşandığına şübhe yok!” (Global Hoşgörü, Nevval Sevindi, 2002, s.136)

Dembokrasiden geri dönülemiyecek kadar bu nesne ma’lûm felsefe karşısında noksanlıklardan münezzeh olduğuna göre, âtîde Mehdi ve Îsâ Aleyhimesselâm dünyâmızı teşrîf etdiklerinde, bu “dembokrasinin geriye dönülemez bir süreç oluşu!” acaba hangi halta yarayacakdır, cidden 8 bilinmeyenli meraklı bir “hoşgörü-diyalog teori!” denklemi!

Okyanus Ötesi Makâm-ı Mücellâ, Mehdî ve Îsâ Aleyhimesselâm’dan “geriyeeee dön!” kumandasını alamaz demek, o iki Allâh velîsini “bir sürü Allâh’sız mahlûk yapısı dembokrasi” ile kayıt ve şart altına almak olur ki, bu, îmân-ı şer’îyi ve aklı, kubura bulamakdan bin beter bir cinâyet ve rezâlet demekdir!.

 O zaman geriye ikinci şık kalır ki, O iki Allâh velîsi, dembokrasi denen nesneden (süreç mi iğrenç mi ne ise), işte ondan mutlak sûretde münezzehdirler…

Ve ONLARIN bütün dünyâyı şu sözlerle muhâtab alacakları da îmânî ve aklî bir zarûretdir:

 “- Yalınız demokrasi dediğiniz şirk religionundan değil, bir tek eksiksiz bütün religion, ideoloji ve doktrinlerin topundan da geriyeeee dön, diyoruz ve döneceksiniz, hem de fırıldak gibi! Vahiyden yani Kur’an’dan ve o Kitâb-ı Kerîm’i cihâna tebliğ buyuran Son ve en büyük Peygamber Aleyhisselâm’a (O Peygamberler Peygamberine) bilâ kayd ü şart itaat ve inkiyâd etmekden başka, zerre kadar çâreniz yokdur ve olamaz… Bunun aksi, muhaldir, mümteni’dir, müstahildir!”

15 asırlık bu babdaki bütün haberler, “zarûrât-ı dîniyye”cümlesinden bulunduğu halde mücerred bundan ibâretdir; ve bunda şek ve şübhe dahî bir mü’mini İslâm’dan çıkarır, yolunu da, papalık misyonuna kadar kefereye kardinal, fecereye de oryantal olmaya vardırır!…

Hulâsa, “Kardinal keferesine ve oryantal feceresine kadar yolun var!” dedirtir…

 Âyât, ehâdîs ve icmâ’, çocuk oyuncağı değildir ve bunlarla Allâh Dîninin önünü kesmek isteyen kim olursa olsun, Mevlâsını değil ama, belâsını mutlak sûretde bulur. HAKK’ın hesâbında ihmâl muhâl, imhâl ise mümkindir!. Li hikmetin mühlet verir ki, iyice zehrini kussun; ve inkâr edeceği zaman delillerini saklayamaz hâle gelsin; ve ense kökünden de kıskıvrak yakalanıversin!

Mehdi ve Îsâ Aleyhimesselâm geldiğinde ikiz kuleler gibi neler ve neler uçmayacak ki!

 Ne Hoşgörü-diyalog fitnesi, ne Türkçe Olimpiyatları varteciliği, ne papalıklar, ne kardinallikler, ne Okyanus Öteleri kalacak…

 Ne “Türk Okulları!” denen güdümlü global dünya ocaklarıyla gözboyamalar, ne oralarda istikbâlin “hoşgörü-diyalog” dîninin ruhban sınıflarını yetiştirmeler, ne Allâh’ın Dînini Yehûdiyyet ve Nasrâniyyet hesâbına pazarlayıp “ılımlı yapdık, bire bin su katarak sulandırdık yok mu alan!” cayırtıları, ne Nasıriyye Medresesi avlusuna kurulan ve ahmak aldatmak üzere, utanmadan sembolik de olsa “Sırat Köprüsü!”denen o kıçı kırık lâ’netli köprüler kalacak!

 Ne, o köprülerde sürtüklenen satılık vicdanlı “kılavuzlar!” ve kara cübbeli (üçlü ve üçlemeci) leş kargaları, ne tv sap samanyolları, ne röportajcı karı müsveddeleri, ne yağcı ve tabasbus-ı kelbiye sâhibi okyanus bülbülleri, ne suratlarına toprak saçılası meddâhin sürüleri kalacak!

 Ne ABD, ne AB, ne natolar, Zapetarolar, Teacherlar, Merkeller, can ciğer kuzu sarması olunan papazlar, Marovichler, hahambaşları, Halevalar, papalar, patrikler, ne Vatikan, Tel Aviv, Wachington, Londra ve Brüxeller kalacak!

O Mehdi ve Îsâ Aleyhimesselâm (Kur’anın Îsâsı, Nasrâniyyet’in Jezusu aslâ) geldiği zaman, ne kibir heykeli dikici ve şişirici nâma mahsus enstitüler, ne gâvur pompalamalarıyla megalomani putu hâline gelmeler, ne öteki ve berikiler, ne şakşaklayıcılarla kabuklu ve kabuksuzların dalkavukluk ve yalakalıkları, ne de dünyâ çapında kapışılan Vatikan vizeleri ve pastaları kalacak…

Şimdi o ma’lum globalizma ve çoluk çocuğa “yeni bir dünya kuracağız!” diye bağırtan ve “ruhda ve insan düşüncesinde de Darwin’in evrim nazariyesi gibi bir evrim yaşandığından”bahsedenler, bu evrim (evolüsyon=tekâmül) ile de bugün bütün dinleri diz dize ve göz göze aşna fişne olmak üzere “hoşgörü-diyalog teorisi!”etrafında toparlasın, telbîs ve teslis etsin ve “insanlığın hizmetine”ahmakça ve hâince sunsunlar!

Muhbir-i Sâdık Aleyhisselâm’ın haber verdiği o iki büyük  velî zât-ı şerîf dünyâyı teşrîf buyurduklarında, bugünün çulsuz görünen taçsız krallarının güdümlü ve sahte dünyâları, ikiz kulelerden bin beter toz duman olur; ve buna (îmân-ı şer’î) ile îmân edip tasdîk ve tahsîn göstermeyen mühürlülere de kimse bir şey anlatamaz…

(Mâba’di var)

(İntişârı: 01.08.2011)

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir