Eygi Bey, “Dinî konularda kendi re’y ve hevâm ile yazı yazmaktan hayâ ederim.”
Diyor…
Acebâ:
“- Halbuki tasavvuf İslâm’ın mistik boyutudur…. Tasavvuf islâmî bir çeşitlilikdir. Çeşitlilik Ashâb-ı Kiram arasında da vardı.”
Gibi hakîkatla hiç alâkası olmıyan zırvaları döktürürken de “HAY” etmiş midir?
Bunları yazmak içün de Merhûm MZK Hocaefendiden, “izin” veya “izinnâme!” almış veya o bütün DÎNÎ mevzularda yazıp çizmek içün aldığı o meşhur “izinnâmenin!” içine, bu gibi yüzlerce zırva da dâhil edilmiş midir?
Zerre kadar ihtimâl verilemez!
Merhûmu tanıyanlardanız!
Öyle ayak üstü “falankese selâmınızı götürüyim mi efendim” sualine: “Ha, o efendiyi de unutmıyalım, tabii selâmımızı söyleyiverin!” edebi ve sıradanlığına denk bir, “Tabii o mevzularda da yazabilirsin!” deyiş, abartı ve kabartı ile bir icâzetnâme hatta “fermân-ı hümâyûn” yavrusu gibi gözlere sokulursa; ve allayıb pullıyarak ondan gayet şatafatlı ve her zırvaya paratöner olucu bir “İZİNNÂME-İ ŞEVKETΔ peydahlanırsa, bu, hem gülünçdür; ve hem de, zırvalara şirinlik muskası geçirmek nev’inden bir kataküllidir! Nâbî’nin dediği gibi:
“Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz,
Biz, neşâtın da gâmın da, rûzigârın görmüşüz!”
MZK Merhûmu yakînen tanıyanlar, o son derece kibâr ve mütevâzî zât-ı muhteremin, Eygi Beyin suâline:
“Hayır, otur oturduğun yerde, sen, Galatasaray’lı, “İslâm dembokrasisi, İslâm burjuvazisi” ve “asıl cumhuriyetçi benim” deyû iddialar iden nevzuhûr bir âdemsin; hiçbir şer’î tahsîlin yok, yıllardır oradan oraya esip savrulmuş durmuşsun; şer’î mes’elelerde fetvâ verircesine her mes’eleye sakın burnunu sokma! Hele Frenk gâvurunun felsefî mefhumlarıyla yeni bir din icâdına zinhar kalkışma!” kabilinden kelâm ederek, kendisine hudud ve ihtâr çekmiyeceğini çok iyi bilirler!
Her müslüman muharririn, kendi mezhebinde “müttefikun aleyh=üzerinde ittifâk edilen” dînî mes’elelerde, bilinen doğruları yazması, onun en tabii vazîfesi ve hakkıdır. Bunlar içün husûsî müsâade almıya ne lüzum vardır? Îmân, amel ve “Şer-i Şerîf’e tâbi’ Tasavvuf, Tarikat, Kerâmet, Ahlâk, Zikir, Âdâb” gibi 15 asırdır üzerinde ittifak edilmiş mevzuları müdâfaa etmek içün “izin!” almak gibi abes bir gayretkeşliğin içine girmek, hangi kitabda yazmaktadır? Şerîatın müdâfaası zâten Allâh ve Rasûlü’nün en büyük emridir. Bu emrin îfâsı içün “devrin o büyük zâtından İZİN” almak ne menem bir işdir? Rasûlullâh Aleyhisselâm’a mürâfaa oldukdan sonra O’nun hükmünü beğenmeyib “bir de Hazret-i Ömer’in hakemliğine gidelim!” diyen yahudinin encâmını, bütün ins ü cinnin bildiği umulur!..
Pek bilinen bir iki farzın müdâfaası ile başlayıb, işi bütün şer’î mesâili de içine alacak şekilde genişleyen “İZNİ”, sanki tek kişilik (dînî otorite) olmıya doğru çekeleyib uzatmak; ve ihtisas istiyen her ince mevzuu da bunlara dâhil ederek o “iznin” içine sokuşturmak; ve nihâyet 35 sene sonra bir dergâhın sözcüsü ve temsilcisiymiş gibi havalara girmek; ve “izin almış görünerek” bütün bunlara meşrûiyyet kılıfı geçirmek, işte bunlar olamaz; ve böyle çirkin haddi ve çizmeyi aşmaları, aklı başında hiç kimse de yutamaz!
Daha Lâtin lûgatindeki “mistisizm” denen gâvur felsefesini bile mevzii ve mevkiinin dışında kullanarak, “Tasavvuf, İslâm’ın MİSTİK boyutudur; islâmî bir çeşitlilikdir” diyecek kadar İslâm ve tasavvufdan bîhaber olunursa, bunun kuyruğuna 1000 tane “İZİN aldım” soyundan balon eklense, beş para da edemez!
“Dinî konularda kendi re’y ve hevam ile yazı yazmaktan hayâ ederim.”
Diyen bir adam, zerre kadar samîmi ise, hiçbir tasavvuf ehlinin ve Merhûm MZK Hazretlerinin ağzından bir kere bile duyulmıyan böyle cenâbet (mistik) kelimesiyle (pislik) manzarası da aslâ çizemez…
(Mâba’di var)
(İntişârı: 13.02.2015)