Mezhebsiz Zındıkların Hedefi
11 Eylül 2017

BİR FETVÂ-YI ŞERÎF VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Bayram KILIÇASLAN

 

Mevzuu ve mes’elenin iyice fehm ü idrâk edilmesi ve bahsi nereye getireceğimizin bilinmesi içün evvelâ, Osmanlı Şeyhülislâm’ı Mustafa Sabri Efendi’nin (Rahmetullâh-i Aleyh) ve Anayasasında, “devletin temel nizâmları kısmen de olsa, dinî esaslara dayandırılamaz” diyerek, kendilerinin ne menem “dîn aleyhtarı” olduğunu tüm cihâna ilân eden Laik (dini olmayan) Cumhûriyet’in Püftüsü değil, Gümülcine Müftüsü Muhammed Nevzat Efendi ve Dimadoka Müftüsü Hacı Veliyeddîn Efendi (Rahimehullâh) gibi Dîn-i İslâm üzerine müesses bir devletin medrese ve mekteblerinden icâzet almış iki Müftüsünün fetvâsını iktibas edelim!

Fetvânın serlevhâsı

“BİD’ÂTLARDAN MEZKÛR VE MÜNDERİC  MADDELER!”

Kemalistlerin İslâm dinine karşı yaptıkları mel’ânetler ve bombardumanlar!

Ne yaptı bu Kemalistler?

1) Tesettür-i nisvân’ın ilgâsı (kadınların tesettürünün kaldırılması.)
2) Mirası Allâh’ın emri mu’cebince taksim etmeyi ilgâ (İslâm dininin miras hukukunu kaldırdılar.)
3) Nikâh-ı Şer’îyi ilgâ.
4) Talâk-ı Şer’îyi ilgâ.
5) İddet-i Şer’iyyeyi ilgâ.
6) Teâddüd-i zevcâtı suret-i mutlakada men ve tahrim
7)………………………………………………………………………..
8) Yarı çıplak İslâm kadınlarının nâmahrem erkeklerin kolları arasında alâmeinnas dans etmelerini tecviz ve teşvik.
9) “Şarabı ben böyle içerim” diyerek iftihâr.
10) Dîni devletten ayırarak hükümeti, Şer’-i Şerîf’in müdâhale ve murâkebesinden azâde bırakmak.
11) “………………………………..” “Allâh’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, kâfirlerin tâ kendileridir” meâlindeki Nazm-ı Celîleye rağmen Kâvâninî İslâmiye’yi ve Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyeyi ilgâ ederek, Roma hukukuna müstenid İsviçre kânunlarını medreseye tatbik ve tercih.
12) Şer’iat-i İslâmiye’yi tahkîr etmek ve bunu gazetelerle de yapmak.
13) Allâh nâmına yemini kaldırmak.
14) “Devletin dinî, dinî İslâm’dır” hakikâti hakkındaki madde-i esâsîye’yi iptâl ve ilgâ etmek.
15) Mekâtib-i İslâmiye’den tedrisât-ı dîniyye’yi kaldırmak.
16) Kur’ân hıfzını men etmek.
17) Müslümanların yazısını ilgâ ederek, Latin hurufâtını kabûl etmek.
18) “Türk milleti (hâşâ) bir baldırı çıplak Arab’ın va’z ettiği kânûnlara bağlı kalamaz”, diyerek; Peygamber Efendimiz Aleyhisselâmı tahkîr etmek.

Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin fetvâ hakkındaki nihâî hükmü:

“Bunları yapan umerâ ve efrad’dan müteşekkil bir hey’et-i içtimâiyyenin işbu harekât ve icrâatını TASDİK VE TAHSİN eden mukallidlere MÜSLÜMAN demek câiz olur mu?
Elcevab: OLMAZ!.”

Zannedilmesin ki, Fetvâ 1930’lara hass (özgü) olsun ve sadece Kamalistleri hedef alıyor olsun ve hükmü, kıyâmete kadar geçersiz olarak, muattal kalsın!
Ve şümûl dairesi topyekün küfrü havî (içine alıyor-kapsıyor) olmasın!
Mevcûd beşer düzmesi hukukda bile, bir hüküm hakkında, karar verirken müşkilâta düşünce, Anayasa mahkemesinin ve Yargıtayın vermiş olduğu geçmiş zaman ictihatlarına bakmıyorlar mı?
Ve bunlar, “emsal” teşkîl etmiyor mu?

Mevzuu ve mes’eleyi şuraya getirmek istiyorum:
Ya’ni, mevcut hükümet ve mevcût hükümetin sevk ü idâresini “baş mes’ul” olarak elinde tutan en tepedekine!
En tepedeki, “din devletine karşıyız” demedi mi? Şimâl-i Afrika seyahatlerinde, “hukukunuz laik olsun” ve yakın zamanlarda bir Arap TV’sine verdiği mülâkatda, “laiklik tavsiyesinde” bulunarak; tahtında müstetir olarak, “Allâh’ın Âyetlerine müstenid bir devlet nizâmı” arzulamadığını ve mefhûm-ı muhalifiyle (zımnen) söylemiş olmadı mı?
Yine tepelerdekiler, “zamanımızda dört hak din vardır”, “rahmetimiz gazabımızı aşmıştır” diyerek, bir Müslümandan (ikrâh-ı mülcî’nin şartlarının teşekkülü) dışında sadır olması muhâl, müntesibinin îmânını zir ü zeber eden kelime-i küfürleri söylemedi mi?
Ve yine tepelerdekiler “Cumhûriyetimizin ilelebed korunmasında kararlıyız” ve, seçim meydanlarında, “Demokrasiyi yaşatmaya varmı sınız” diyerek, Kamalistleri ve Kara Şapkalı Demirel’i aratmayacak küfürlerini peşine takdıklarına da zerk etmedi mi?

RTE’nin maiyetinden ayırmadığı Bakan’larından M.Ali Şahin: “Hilâfetçi değiliz, Cumhûriyetçiyiz” diyerek, İslâmî-Şer’î devletin en bâriz alâmet-i fârikası “HİLÂFETE KARŞI” olduklarını tüm cihâna ilân etmedi mi? Ve yine M.Ali Şahin: “dindarları laikleştirdik” diyerek, Müslümanları, İslâmî-Şer’î-Allâh’ın kânûnlarına müstenid devlet îmân, arzu ve isteklerinden tecrid ederek, gerek lûgat ve gerek ıstılahda (terminolojide) mutlak Allâh’sızlık demek olan “laiklik potasında” erittiklerini yani Şeyhülislâm Merhûmun buyurduğu “Dini devletten ayırarak hükümeti, Şer’-i Şerîf’in müdâhale ve murâkebesinden âzâde bırakmak” küfrüne müeddî bir iç taşıdığını alâmeinnâs teşhir etmedi mi?
Fettoş’la aralarına kara kedi girmeden önce, Hükümetde (RTE’nin emr-i tebaiyyetinde) fevkalâde salâhiyetleri hâiz bir Bakan olarak Bülend Arınç: “Laikliğin tadına yeni yeni vardık” demedi mi?
Ve, RTE’nin maiyetinden ayırmadığı Bakan’larından Ömer Çelik: “Laiklik Türkiye’nin nükleer gücüdür” diyerek, laikliği ihtirâmât-ı fâikasıyla ve son derece ta’zimle yâd etmedi mi?
Ders kitapları vasıtasıyla, Dört Hak Mezhebe bir beşincisisini “CAFERİLİĞİ”, ve Eş’âr’ilik ve Maturidîlik’den ibaret itikâdî mezheplerimize “SELEFÎLİK” dalâlet fırkasını sokuşturan bu Hükümet değil mi?
“Zinâ’nın suç olmamasını”, teşrî makâmınında bulunanlar olarak, bunlar kânûnlaştırmadı mı?
Aile Bakan’ı Fatma Betül Sayın Kaya’ya: “Birden fazla eş durumu olmayacak” dedirterek, Kamalistlerin “teâddüd ü zevcât” düşmanlık ve muhalefetiyle yolları kesişmedi mi?
Emri altındaki DİB Bakan’ı Mehmet Görmez’e bu hükümet, Felix Koerner Cizvit Papazının önderliğinde ve idâresinde 380 000 Hadis-i Şerif AYIKLATTIRMAK gibi, Kamalistlerin bile akıl edemediği cinâyet, ihânet ve kah.eliği irtikâp ettirmedi mi?
Hulasâ-i kelâm mevcûd hükümetin ve ipini elinde tutan zirvelerdekilerin küfrü dalâletlerini ve İslâmiyet’in altını oyucu mel’ânetlerini saymaya kalksak, kitab çapında bir çalışma ortaya çıkar!
Daha, RTE’nin, Sünniliği, Şîîlikle müsavî tutarak “TEHDİD” ilân etmesini ve hak bâtıl gözetmeksizin Dört Hakk Mezhebe at mahmuzladığı dalâletini teferruatlıca yazmadık!
Bâlâdaki Osmanlı Şeyhülislâmı Mustafa Sabri Efendi’nin ve Müftülerinin verdikleri fetvânın şümûl dairesine bakılacak olursa, Kamalistlerle, AKP güdücülerinin arasında pek fark görülmediği bedâhaten anlaşılacaktır! Fark, Kamalistlerin, Kazıklı Voyvada’nın vandalizmasına karşılık, AKP’nin İbn-i Sebe metodunu tatbikden ibarettir! Ve erbabınca bilinir ki, İbn-i Sebe metod ve usûlü daha yıkıcı ve kalıcıdır!
Nitekim, Ebû Cehil’in fitnesi habis gövdesinin cehenneme postalanışı ile son bulmuştur! Fakat İbn-i Sebe’nin sebeb olduğu fitne içün bunu söyleyebilir miyiz?

Neticeten deriz ki, Kamalistler ve destekçileri Müslümandan sayılmıyorsa, peki İslâmiyet’i TAHRİF etmeyi ve Müslümanları LAİKLEŞTİRMEYİ politikalarının baş hedef ve gayesi olarak tesbit ve tayin etmiş AKP’lilerin ve peşinden gidenlerin MÜSLÜMANLIĞINDAN söz edilebilir mi?
“Küfre rıza küfür” değil mi?
Pekii bunları reyleyerek UMUR U DÜNYEVİYYE VE DİNİYYESİNİ bu adamlara teslim etmek nedir???!!!

İntişârı: 28.08.2017 / 23:38:55

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir