Son senelerde, memleketimizde sandalyede namaz kılanların sayısı iyice arttı. Öyle ki, sandalyede namaz kılanlar câmilerde ayrı bir saf teşkil ettiklerinden, câmi cemaati adeta “Namazı sandalyede kılanlar, sandalyede kılmayanlar” olarak iki ayrı cemaat görüntüsü vermeye başladı.
Hatta yeni yapılan bazı câmilerde, sandalyeler de atılıyormuş, oturarak namaz kılınması için koltuklar yapılıyormuş. Yani önceleri sandalyede namaz kılanlar artık yumuşak koltuklarda namaz kılıyorlar.
Ancak!..
Namaz, “Ben kıldım, oldu” demekle kılınmış olmaz. Sandalye ve koltuklarda namaz kılanlar namazlarını böyle kılıyorlar ama kıldıkları namaz, namaz fıkha göre câiz oluyor mu, namaz oluyor mu acaba?
Çünkü, namazın namaz olması için, fıkhî şartların yerine getirilerek kılınması lâzım. Yoksa “Uydum kalabalığa” diyerek kılınan namaz namaz olmaz.
Nitekim sandalyede namaz meselesinde de “Uydum kalabalığa” kaidesi göze çarpmıyor değil. Şöyle ki:
Bazıları namazlarını sandalyede kılıyor. Başka biri onlara bakıyor, o da sandalyede kılmaya başlıyor. Derken, herkes birbirine bakarak o şekilde kılıyor ve böylece sayı artarak, devam ediyor.
Bu kimselerin akıllarına galiba, “Ben namazımı böyle kılıyorum ama acaba bu şekilde namaz kılmak câiz mi? Böyle kılınan namaz, namaz oluyor mu?” sorusu gelmiyor.
Gerçi akıllarına böyle bir soru gelse ve bir bilene sormak isteseler ne olacak ki?
Sorsalar bile net ve doğru cevap almaları yine de maalesef kolay değil…
Niçin?
Aşağıda aktaracağımız bazı sebeplerden dolayı.
Bu kimseler, kıldıkları namazla ilgili hükmü iyi bilen birisine denk gelir de ona sorarsa, mesele kalmaz, doğru cevabı almış olur.
Öyleyse mesele yok diyeceksiniz. Ama iş o kadar kolay değil.
Çünkü bu mesele zannedildiği gibi değil. Buna mani bazı noktalar var.
Bir:
Yakın zamana kadar sandalyede namaz kılmak diye bir şey yoktu. Ziya Paşa’nın, “Evvel yoğidi iş bu rivâyet yeni çıktı” dediği gibi sandalyede namaz kılmak da yeni çıktı.
Yakın senelere kadar, fıkha göre hastaların nasıl namaz kılmaları icap ediyorsa, hasta olanlar namazlarını öyle kılıyorlardı. Sandalye, tabure ve koltukta namaz kılmak 10-15 sene önce tekte-tükte olarak başladı. Sonra zamanla çoğaldı gitti.
Yani bu iş yeni olduğu için, bunun doğru cevabı da haliyle baştan bilinemezdi, nitekim bilinemedi. Hâlâ da herkes tarafından bilinmiyor. Bilinemez, çünkü böyle bir şey yoktu ki bilinsin.
Onun için, bazı müftülerimiz bile “Sandalyede namaz kılmanın câiz olup olmadığını, câiz değilse niçin câiz olmadığını, câiz olacaksa hangi şartlarda câiz olabileceğini” bilemez ve bu hususta bir çırpıda net bir cevap veremeyebilirler, nitekim öyle oluyor..
Bu durum onlar için bir noksanlık da sayılamaz, sayılmamalı. Çünkü mesele yenidir ve araştırmaya bağlı bir husustur.
Meselâ herhangi bir müftümüze “Sandalyede namaz kılınır mı?” diye sorulunca, ilk anda, “Niçin kılınmasın. İslâmda zorluk yoktur. Nasıl rahatınıza geliyorsa öyle kılabilirsiniz” diyebilir. Çünkü insanın aklına ilk önce böyle bir cevap gelmesi normaldir.
Nitekim böyle cevapları zaman zaman duyuyoruz.
Peki böyle bir cevap doğru mu?
Cevabını aşağıda göreceğiz.
Yukarıda, “İki sebepten dolayı bu mesele hakkında doğru cevap almak zor” demiştik ya. O iki sebebin birincisi işte bu.
Yani, daha önce kitaplarda böyle bir mesele okumadıkları için, araştırmaya bağlı olan bu yeni meselede hocalarımızın yanılıyor olmaları…
İki:
Zamanımızda bazı kimseler var. Esas tehlike işte bunlardan geliyor.
Bunlar Arapça öğrenmiş, bazı dini kitaplar da okuyup hoca olarak tanınmışlar. Bunlardan bazıları da -İslamî ölçülere göre icâzet değil de- mevcut mer’î prosedüre göre dinî bir konuda profesörlük ünvanı almışlar.
İşte işin esas tehlikeli tarafını, hem sandalyede namaz kılmak konusunda hem de diğer dinî meselelerde yanlış bilgi vermeye hazır olan bu zatlar teşkil ediyor.
Peki bu zatlar kimdir ve nasıl kimselerdir? Neler söylerler, neye nasıl inanırlar?
Bunlar, “Allah geleceği bilmez. Allah ileride senin kiminle evleneceğini ne bilsin!” diyenlerdir.
Bunlar, “Peygamberlerin diğer insanlardan farksız olduğunu” söyleyerek peygamberlik makamını hiçe sayanlardır.
Bunlar, abdest alırken hem Şiîler ve vehhâbîler gibi ayaklarını yıkamayıp meshederler, hem de kendi aralarında ,“Kendi aramızda meshedelim de başkalarının yanında ayaklarımızı yıkayalım” diyenlerdir. .
Bunlar, “Hazret-i Allah’ın iki yüzlü bir Roma putu olduğunu” söyleyen bir zındığı Müslüman gençlere örnek bir şahsiyet olarak sunanlardır.
Bunlar, Peygamberimiz’in Allah kelamı Kur’an-ı Kerim’e devamlı vahiy katibi tayin ettiği şanlı sahâbînin aleyhinde konuşanlardır.
Bunlar, “Biz sünneti kaldırdık” diyerek, Peygamberimiz’in yaşayışını tanımadıklarını ilan edenlerdir.
Bunlar, “Mezhepler beni bağlamaz” diyerek mezhepsiz olduklarını söylemekten çekinmeyenlerdir…
Bunlar içimizde o kadar bol ki, elinizi sallasanız ellisine değersiniz.
Sandalyede namaz meselesini onlara soracak olanlar elbette doğru bir cevap alamayacaklardır.
Onun için bu konuda doğru cevabı bulmak gerçekten zor…
***
Sandalyede namaz konusunda, geçen senelerde Diyanet’in din görevlilerine yönelik yazılı bir uyarısı oldu. Bu hususta ayrıca Türkiye çapında bir de hutbe okuttular. İyi de oldu. Hiç yoktan yine iyi.
Ama ne var ki ifadeler maalesef yetersizdi. O yazı ve hutbede kesin bir hüküm verilmiyor, sandalyede namaz kılanlar sonunda yine kendi tercihleriyle baş başa bırakılıyordu.
Netice olarak, kifayetsiz olduğu için bu durum Diyanet’e yakışmadı.
Çünkü, ibâdette şahsî tercih değil fıkhî ölçüler geçerlidir.
8 Eylül 2013 tarihli habere göre, “Diyanet’in sandalye ve taburelerde namaz” hakkında yeni bir tatbikatı olmuş. Taburelerde namaz kılınmaması isteniyormuş. Habere göre bu yeni tamim de net değil. İnşallah öyle değil de tam ve yerli yerinde bir genelge olsun.
Öyleyse gelin biz bu meseleye fıkhî ölçüler üzerinden bakalım.
***
Fıkıh diyor ki:
Bir kimsede şu hallerden biri bulunursa Hanefi fıkhına göre namazını oturarak kılar:
( Tuttuğu oruç Ramazan orucuysa, orucuna devam eder, namazını da oturarak kılar. )
Düşman insan veya yırtıcı bir hayvan olabilir. Her iki durumda da can veya mal korkusu taşımak.
Fakat, kendisini bindirecek birisi varsa binitinde oturarak kılamaz…
***
Kendisinde bu mazeretlerden biri bulunan şahıs, namazını oturarak ve kolayına geldiği şekilde rükû ve secde yaparak kılar.
Bağdaş kurarak, başka bir şekilde, meselâ zararı olmazsa bir yastığa yaslanarak kılar…
Baston veya duvara dayanarak da olsa ayakta durabilen kimse, kılabildiği kadar namazını ayakta kılar.
Fakat sıkıntı çeke çeke, ağrı duya duya kendisini ayakta durmaya zorlamamalıdır.
Hasta şahıs meselâ sadece iftitah tekbiri alabiliyor veya sadece bir âyet okuyabiliyorsa, o kadarını ayakta yapar. Ağrısı arttığında hemen oturur. Çünkü ibâdet insanın gücünün yettiği kadar emredilmiştir.
***
Sandalyede namaz kılanlar bilhassa şu maddelere dikkat etmelidirler:
1- Bir kimse rükû ve secde yapamıyor veya rükû yapabiliyor da sadece secde yapamıyorsa, ayakta veya oturarak namazını îmâ ile eğilerek baş hareketi ile kılar.
Bu kimse, rükûyu yapabilse bile hem rükûyu hem secdeyi îmâ yaparak namaz kılar.
Oysa sandalyede namaz kılanlar bunun tam tersini yapıyorlar. Nasıl olsa rükû yapabiliyorum düşüncesiyle, rükûyu normal yapıyor, secde yapılacağı zaman da arkasındaki sandalyeye oturup biraz eğilerek secde yapıyorlar. Halbuki doğrusu “1.” maddede yazıldığı gibidir.
Diğer mühim madde şöyle:
2- Namazı îmâ ile kılarken, secdede rükûdan daha fazla eğilmek şarttır.
Rükûda secdeden daha fazla eğilir veya rükû ile secde eğilmesi aynı seviyede olursa namaz câiz olmaz.
Sandalyede namaz kılanlar, rükûyu tam yapıyorlar. Secdeyi ise sandalye üzerinde oturup biraz eğilerek yapıyorlar. Böyle olunca da namaz câiz olmuyor. Bu noktayı çok iyi bilmek lâzım.
Demek ki mesele, ilâhiyat profesörü olan ve Diyanet Yüksek Din Kurulu’nda vazife yapan Sayın Saim Yeprem’in, düşünmeden “Olabilir, câizdir” dediği kadar basit değilmiş.
***
Fikhî meselelere devam edelim:
l- Yapabilen Tahiyatta oturarak kılar. Tahiyyatta oturamayan bağdaş kurarak oturur. Kendisini zorlamaksızın duvar veya başka bir şeye dayanıp oturarak da kılamayan kimse, yan yatarak kılar. Bunu da yapamayan kimse, ayakları kıbleye gelecek şekilde dizlerini dikmeksizin sırt üstü yatarak namazını îmâ ile kılar. Başının altına yastık veya bir şey koyarak biraz kaldırır.
Yüzü –göğe bakmasın- kıbleye gelsin için böyle yapılır. Çünkü böylece îmâ edebilecek vaziyete gelmiş olur. Dümdüz yatıldığında sağlam kimse bile îmâ yapamaz ki, hasta nasıl yapsın.
m- Sırt üstü duramayan, kolayına geldiği şekilde hafifçe sağ veya sol yanına dönerek kılar.
Daha efdal olduğu için, mümkünse sağ yanına döndürülmelidir.
n- Hasta, kafasıyla bile îmâ yapamayacak durumda olup bir gün bir gecelik namazını kılamamışsa, kılamadığının farkında olsa bile, bu namazları kazâ etmesi icap etmez.
o- Göz ve kaşla işarette bulunarak veya kalple namaz olmaz.
p- Namaz içinde hastalanan bir kimse namazını oturarak tamamlar. Oturarak devam edemezse îmâ ile îmâ da yapamazsa sırt üstü uzanarak namazını tamamlar.
r- Oturduğu yerden secde ve rükû yaparak namaz kılarken iyileşen bir kimse, namazını ayakta tamamlar.
Îmâ ile namaz kılarken iyileşen kimse ise namazına ayakta devam ederek tamamlayamaz. Namaza yeniden başlaması lâzımdır.
Çünkü, zayıf (îmâ ile kılınan namazın) üzerine kuvvetli (îmâsız olarak kılınarak) devam edilemez.
s- Yattığı yerden îmâ ile namaz kılan bir kimse, oturacak şekilde iyileşmekle beraber rükû ve secde yapacak durumda olmasa bile, namaza yeniden başlar.
t- Hasta olan şahıs, oturarak namaz kılarken nasıl oturmak kolayına geliyorsa öyle oturur.
Bir yere dayanmadan oturamayan kimse bir duvara veya bir adama dayanarak namazını kılabilir.
u- Hasta olan bir kimse kıble istikâmetini bilir fakat kendisini o tarafa döndürecek kimse bulunmazsa, namazını o şekilde kılar.
v- Temiz olmayan bir döşek veya yaygı üzerinde oturan bir hasta, temiz bir yaygı veya döşek bulamaz veya bulur da kendisini onun üzerine götürecek kimse bulamazsa, namazını temiz olmayan o şey üzerinde kılar.
y- Hasta bir kimse, hastalığının namazını geri bırakacağı korkusuyla, bilerek veya bilmeyerek namazını vaktinden önce kılsa bu namaz câiz olmaz.
z- Namaz kılan kimsenin, -başka bir imkânı yoksa- yanına bir kimsenin oturup rükû, secde veya başka yerlerde yanıldığı zaman hatırlatmasını istemesi câizdir…
İslam fıkhına göre hastalarla ilgili mesele böyledir.
***
Sandalyede namaza yeniden dönelim.
Yukarıda görüldüğü gibi, sıhhati yerinde olmayanların namazlarını nasıl kılacakları fıkıh kitaplarımızda açıkça anlatılmaktadır.
Buna göre sıralama şöyledir:
Namazını ayakta kılamayacak kadar hasta ve özürlü olanlar, oturarak kılarlar.
Tahiyyatta oturulduğu gibi oturamayacak kadar hasta olanlar, bağdaş kurarak otururlar. Rükûda biraz eğilerek secdelerini de tam yaparak namazlarını kılarlar.
Secde yapamayanlar ise, namazlarını rükûda biraz eğilerek, secdede de ondan daha fazla eğilerek kılarlar.
Secde yapmak için önlerine yüksekçe bir şey koymalarına lüzum yoktur.
Üzerine secde etmek için, önlerine yastık veya rahle gibi bir şey koymak mekruhtur…
Bağdaş kuramayacak kadar da hasta olanlar, oturup ayaklarını kıbleye doğru uzatarak kılarlar.
Bunu da yapamayanlar, rahat edebildikleri şekilde yan üstü yatarak (yapabilirlerse sağ taraflarına yatarak) namazlarını imâ (baş hareketiyle) kılarlar.
Yan üstü de yatamayanlar, ayakları kıbleye doğru uzatılıp upuzun yatırılır. Başının altına bir yastık konularak, mümkün oldukça başı kıbleye döndürülmüş olur. Böylece hasta namazını îmâ ile kılar.
Bu şekilde de namaz kılamayacak kadar hasta olanlara artık namaz kılma emri yoktur.
Yukarıda da söylediğimiz gibi, kalple veya kaş, göz işaretiyle namaz olmaz.
***
Dikkat edilirse, bu sıralamada sandalye ve koltukta namaz kılma tarifi yoktur.
Yok ama niye yok?
Acaba eskiden sandalye ve koltuk yok muydu veya bilinmiyordu da onun için mi fıkıh kitaplarımızda “Sandalye ve koltukta namaz” konusu yok?
Hayır! Vardı ve Peygamberimiz zamanından beri sandalye de koltuk da biliniyordu.
Kur’an-ı Kerim’de, Bakara sûresinin 255. âyeti Âyetül Kürsî’dir.
Kürsî; sandalye demektir.
Öbür taraftan Yâsin sûresi 56. âyette, cennetlikler hakkında “Onlar ve eşleri, gölgelerde koltuklara (kurulup) yaslanmışlardır” buyuruluyor.
Burada “Koltuklar” mânâsına gelen “Erâik” kelimesi, Kehf sûresi 31. âyette de, İnsan sûresi 13. âyette de Mütaffifîn sûresi 23. ve 35. âyetlerde de geçmektedir.
Demek ki o zamanda sandalye de koltuk da vardı ve biliniyordu.
Peygamberimiz zamanından beri koltuk da sandalye de bilindiği halde, fıkıh kitaplarımızda sandalye veya koltukta namaz kılınacağına dair bir tarif ve kayıt bulunmuyor.
Fıkıhta böyle bir kayıt bulunmamakla beraber, acaba sandalyede namaz kılanların namazları câiz oluyor mu olmuyor mu?
Buna cevap vermek için önce kesin bir fıkhî meseleyi hatırlatıp ondan sonra bu hükmü sandalyede kılınan namaz üzerinde tatbik edelim.
Fıkıh kitaplarında misal olarak Fetevâyı Hindiye’de “Hastaların namazı” babında şöyle bir kâide var:
“Secde yapamayan bir hasta, rükû ve secde için aynı seviyede eğilirse, o kimsenin namazı câiz olmaz.”
Rükû ve secde için aynı seviyede eğilince namaz câiz olmazsa, secde için rükûdan daha az eğilince namaz hiç câiz olmaz. Namazın câiz olması için, secde için muhakkak rükûdan daha fazla eğilmek icap etmektedir.
Şimdi bu fıkıh kâidesi çerçevesinde sandalyede kılınan namazların nasıl olduğuna bakalım.
Câmilerde görüyoruz. Sandalyede namaz kılanlar, ayakta tekbir alarak namaza başlıyorlar. Rükûyu yere paralel olarak eğilerek bildiğimiz şekilde yapıyorlar. Semiallâhü limeh hamideh diyerek doğrulup ayağa kalkıyorlar. Sonra secde için sandalyeye oturuyor ve biraz eğilerek secde yapıyorlar.
Yani secde için, rükûdan daha az eğiliyorlar.
Bu durumda, gayet açık ki fıkıh kitaplarına göre, fıkıh kâidesine göre bu namaz câiz olmuyor…
Câmilerde sandalyede namaz kılanlar için acaba bir çözüm bulunabilir mi?
Bu kimseler evlerinden merdivenden inip, yürüyerek câmiye gelebildiklerine göre demek ki ayakta durabiliyorlar. İslam fıkhına göre ayakta durabilen fakat secde yapamayan kimselerin ayakta îmâ ile namaz kılmaları câiz midir?
Evet câizdir.
Aynı kimselerin, namazlarını oturarak kılmaları câiz midir?
Evet o da câizdir.
Öyleyse, bu kimseler namazlarını bu iki şekilden biriyle kılacaklardır.
Peki böyle değil de sandalyeye otursalar ne olur?
Fıkıh kitaplarımızda böyle bir cevaz olmadığı için, yere oturabilen kimsenin sandalyede oturması câiz olmaz.
Ancak bir şartla câiz olabilir. O da şudur.
Bir kimse yere oturduğu takdirde kendi kendine kalkamayacak durumda ise, bu kimsenin yere oturmak yerine başka bir şey üzerine oturması câiz olur.
İşte bu durumda olan kimselerin sandalye ve benzeri bir şeye oturarak namazlarını kılmalarına cevaz verilebilir.
Ama bir şartla:
Bu kimseler, namazlarına sandalyede oturarak başlayıp oturarak bitirmelidirler. Aksi takdirde yukarıda anlattığımız gibi namaza ayakta başlayıp her rekatta ayağa kalkarak kılarlarsa bu namazları câiz olmaz. Yani, “Nasıl olsa ben rükûyu tam yapabiliyorum. Rükûyu ayağa kalkar yaparım, secdede sandalyeye oturup biraz eğilerek yaparım” der ve öyle yaparsa namazı caîz olmaz.
Çünkü, bu durumda secde için yaptığı eğilme rükû için yaptığı eğilmeden az oluyor. O zaman da fıkhen namaz câiz olmuyor.
Peki, sandalyede namaz hiçbir şekilde câiz olmaz mı?
Olabilir…
Bir kimse ki, hayatı tekerlekli sandalyede geçiyor, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuş, tekerlekli sandalye artık onun yatağı olmuş. Hasta kimse de tabii ki namazını üzerinde bulunduğu şey üzerinde, yatağında yani bu tekerlekli sandalyede kılacaktır.
Hasta, namazını üzerinde yaşadığı şey üzerinde kılacağına göre, onun sandalyesinin ayaklarında teker bulunması bir şeyi değiştirmez.
Ancak, ehemmiyetine binâen tekrar hatırlatmak isteriz:
Bu kimse, sandalye üzerinde namazını imâ ile kılarken, mutlaka secde için rükûdan daha fazla eğilmelidir. Rükû için eğilmesi secde için eğilmesinden daha fazla veya aynı seviyede olursa, namazı câiz olmaz…
(14.09.2013)