Besmele ile…
19 Ocak 2007
Lahey Kabuklu Gavur Mahkemesi
29 Ocak 2007

Îmân ve küfür hattı, Âdem Aleyhisselâm’dan kıyâmete kadar devâm edecek; en ana ve asıl iki hat... Buna biz, biri (vahyin), öteki

DÜNYÂYI SARAN PUT 

Ahmed SEYYİDOĞLU 

 

Îmân ve küfür hattı, Âdem Aleyhisselâm’dan kıyâmete kadar devâm edecek; en ana ve asıl iki hat…

Buna biz, biri (vahyin), öteki (nefsin) hâkimiyyetindeki (akl)a âid iki hat da desek olur…

Vahyin hâkimiyyetindeki akl, salâhiyyet, ihâta, tâkat, sâha ve her hududlu vasfını bilen, terbiye görmüş ehlî akl…

Nefs hâkimiyyetindeki akl ise, birincinin aksine terbiye görmemiş, gayr-ı ehlî yani yabânî akl!. Bu, ehlî aklın karşısında, vahye bir beygir tepinişiyle çifteler atan, binbir (yabânîler) kalabalığından mürekkeb bir cins…

Akl, vahyin değil de nefsin hâkimiyyetine girince, vahyi redd mecrûbiyyetini varlığının yegâne çâresi olarak görecek; ve vahye âid nizâmın karşısında, onun tersden bir mukallidi gibi durmaya çabalayacakdır… Frenkçeleştirirsek, (reaksiyonerliğin) yani aksü’l-amelciliğin cebhesini “sistemleştirecekdir”. Bu da, nefs hâkimiyyetindeki aklın cehdi ve havanda su dövmesiyle, nazariyyatda (felsefe) olarak fişlenir!

Bunun tatbikâtı ise, amelî sâhaya aksetmiş (tâğutlar) yani topyekûn devlet ve hükûmet sistemleri, partili ideolojiler, beşerî dinler, mistik faraziyeler, felsefî ekoller = mektebler, (ilkeli, ülkülü, tilkili ve türkülü) nakarâtlar v.s. olarak görülmektedir…

Bugün nefs hâkimiyyetindeki akl, en kabadayı şeklini, bütün dünyâyı saran bir iri (tâğut) olarak “halk” putu hâlinde allayıp pullamada; ve (bâtıl dünyâ dîni) mukaddesliği ile de bunu, misyonerlerinin eline tutuşturmada… Bu, nefs hâkimiyyetindeki aklın, doğrudan doğruya kendi kendisini ilâhlaştırmasıdır…

Vahyin, “Allâh’dan başka tanrı olmaz, yokdur” terbiyesiyle aklı ehlîleştirmesine mukâbil; (nefs hâkimiyyetindeki akl), “Allâh’dan başka tanrı halkdır, benim,ben!” deme ve dedirtme yabânîliği, vahşeti ve terörüyle, dünyânın tepesinde kıç atıp tepişmekde ve onun en büyük belâsı olmaktadır!..

Bunu biz aşağıdaki mısrâların başına “FELSEFE” serlevhasını kondurarak, manzûme yapısı içinden de şöyle tesbit edebiliriz…

FELSEFE

Eğer yapdı ise, ta’rif felsefe;

Yokdur onda vücûd, görülmez ucu!

Terâzîsi tezek, çamurdur kefe;

Tartmaz ele birşey, yalatır avcu!…

Sahrâlarda serâb, sudan ümîdse;

Ru’yâsında çoban, öyle hükümdâr!

Dolap beygirleri, nasıl dönerse;

Feylezof da saka, kırbasız abdâr!..

Gazâlî’m bulmadı “Sînâ” çölünde;

Birkaç avuç rahmet, içib kanmaya!

O kupkuru çöl ki, “Şifâ” va’dinde;

Ebû Hâmid başlar, hasta olmaya!…

Nûr-ı vahyi Yâ Râbb! Kıl âb-ı hayât!24

Aklın serâbına bizi düşürme!

Tezekse terâzî, ilâcı berbât,

Şifâ” ararken kul, kabre yürütme!..

(İntişârı: 24.01.2007)

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir