Cumhûriyetin Lâik Ve Demokrat Adam Ve Madamlarını “Oylamamak, Büyük Vebâl” Mi?
22 Mart 2019
Demokratik Sistemin Şehâdetini (Hâşâ), Peygamber Aleyhisselâm’a Yaptıranlar!
23 Mart 2019

DEMBOKRASİ HERC Ü MERCİ! 

Ahmed SEYYİDOĞLU

 

Dembokrasi denen religion, “seçim” dediği ritüelleri ile, 75 milyon ferd-i vâhidi hamur teknesi benzeri sandığına sokub yoğurarak presledi; ve 8-10 bölük veya fırka veya parti veya şîa şîa yaparak biribirine yapıştırıb bâtılın mührü ile de mühürledi; ve torbalayıb mahzene kaldırdı… Ve böylece de, HAKK’ın önünde, bir tek vâhid olmayı irâde eden ve “hâkimiyyeti” kendisinden başkasında bulundurmayı muhâl kılan o Allâh’a meydan okuyarak, ısyân ve tuğyânını Kâinât târihine geçirdi…

Biribirini son derece hırs ve nefretle gebertesiye yemek üzere, binbir montaj, şantaj ve düblaj v.s. tezgâhlarıyla çıldıran ve hatta kuduran mahlûkât, bir yandan da “dembokrasinin” o sahte dili ile konuşuyor ve “dîn, îman, ahlâk, hoşgörü, diyalog, sevgi, saygı ve insan kardeşliği” gibi lâflarla fikir fâhişeliği püskürtüyorsa; öteki taraf ise, “vatandaşım” dediği bunlara “ininize girib ipinizi çekeceğim” yollu idâm fermanları döşeniyorsa; ortada, müthiş bir çukurlaşma var demekdir!

Ne o, “dembokrasi!”

İğrenç…

Kokan ve kurtlanan etden yapılan yahniyi yemek, ne kadar büyük bir işkence ise; bu, ondan bin kere daha boğucu bir işkence ile gebertme şekli!

Hem de üstelik, asrın sülüsünden ziyâde, din çizgisinde görünerek “dürüstlük” notalarıyla kafaları tütsüle, sonra yer altındaki mevcûdiyyetini, yüzbin sene evvel yaşamış bir ejderha gibi toprak üstüne fırlat ve önüne geleni yutma çılgınlığı ile ve çıngıraklı yılandan bin beter çan çalarak ortalığı biribirine kat, huzûr ve sükûnun anasını belle!

Zaten Allâh’a ısyân ve tuğyân hâlinde olan dembokrasinin “adâlet” katlinden doğan zulüm çarkını bine katlıyacak bir ihtilâcla, ortalıkda harakiri yaparcasına bir kıvırtma ustalığı ve mahareti ve hatta düzmece “kerâmetleriyle”, ecinni başı olmuşcasına herşeyi yakıp yıkmaya teşne ger ve gerdir!..

Artık bugün, Diyalog denen mefhûmun şu yukarıda zikretdiğimiz cinnetlik hâllerin topunu da içine alan ve onları ifâde eden bir mefhûm olduğu, bedâhat derecesinde ortaya çıkmışdır… Öylesine çıkmışdır ki, bunun, bir tek kerâmetden değil de, tam ve müthiş bir “istidracdan” ibâret olduğundan bahsetmek icabederse, bu, “diyaloğun aksini düşünmek ve bu işi terketmek, harakiriden ve intihardan farksız olur!” cümlesi ile, âbide gibi, 2006 baskılı “Diyaloğun dînî temelleri” nâm kitabın, 42. Sahîfesinde ve vesîka çapında kazınmış duruyor…

Bu noktaya ibret ve dehşetle bakan hemen görür ve çarpılır ki, bu bir tek cümle bile, 40 senelik global “örgüt” olmanın hangi keskin iç ve sır hatları ile yürütüldüğünü; ve dünyâ çapında nasıl bir ağ içinde çalışıldığını, kahreden hatlarıyla hemen ortaya koyar…

Geçelim…

Bu nasıl iğrenç ve şarklı elinde cıvıtılmış vıcık vıcık bir dembokrasidir ki, seçim denen halka tapınmanın veya öyle gösterib kendine tapma va tapdırmanın “şöleni ve ritüelleri” tatbik ediliyor, hemen ertesi günü ise, o en kutsamalı religion diye baştacı edinen dembokrasi başbakanına, o aynı dembokrasinin muhâlefet fırkası (partisi) genel bilmem nesi “hırsız ve soyguncu” diye dünyânın gözü önünde veryansın ediyor!. Telmih veya dolayısıyla değil; doğrudan doğruya, hedef, apaçık ve çırılçıplak ortaya konularak…

Biz, hiç kimseyi, her rezâletin rahm-i mâderi olmuş şu dembokrasinin mü’mini ve goygoycusu hâliyle müdâfaa edemeyiz, bundan Allâh’a sığınırız!

Ancak, hangi cins ve tür devlet veya hükûmet olursa olsun, hatta dünyanın en sondan birinci kalite bilmem nesi bile olsa, orada “hırsız ve soyguncu” denilen bir başvekîlin idâresinde yaşamak istemeyiz; bu, insanlık haysiyet ve şerefine indirilmiş iğrenç bir zillet tekmesidir…

Yapılacak ilk iş, bir tahkîkât hey’etinin, âcilen, bu işi kat’iyyen vuzûha kavuşturması; ve eğer bunlar, o adamın “iftirâsı” ise, bu adam ve şebekesi, ibret-i müessire olacak şekilde yere çakılmalı veya uyuz eşşeğe ters bindirilerek terzîl ve teşhîr edilmelidir!

Bu yapılamıyacaksa, hele tezkiye varakasına sâhib olunamıyacaksa, işte o zaman, bize, şeref ve haysiyetimizle, başbakanına veya idâresinin başındaki adama dünyanın gözü önünde ve doğrudan doğruya, “HIRSIZ  ve SOYGUNCU” denemiyen bir mekâna sığınmak düşer ki, bunun ne demek olduğunu da, bilen bilir!

İnsanlığa âid hasletlerden böylesine soyulmuş bir mekânda yaşamak, en büyük züll demekdir ki; hele şehid kanları ile yoğurulan bir mekânda, bu derece isbatsız, vesîkasız, isnâd ve iftirâ çeteleri gibi hiçbir insânî hudûd tanımadan sellemehüsselâm ve bir haydut pervâsızlığıyla dolaşılacaksa…

Ve şu bir tek misâlin benzeri düzinelerce hâdise, artık her gün duyulan yevmî ve tabii hâdisât arasında sayılır hâle gelmişse…

Hukûmeti laçkalaştırıcı, muhâlefeti azdıkca azgınlaştırıcı ve fıtrat dışına fırlatıcı; ve ucûbeliği dünyânın gözüne hayâsızca sokan böyle bir “dembokrasi” olmaz olsun, hatta yerin dibine geçsin!

En gayr-i meşrû bir hükûmet bile olsa, onun devlet sırları, o mekanın ferd nâmûs ve emniyetini de zîr ü zeber edecek derecede câsuslar elinde dünyaya ve bilhassa yahudi İsrâil’ine servis edilebilir hâle gelmişse, manzara fevkal’âde korkunç ve iğrençdir… Orada hükûmet olmanın asgârî otorite hudutları yalama olmuş; ve din, can, mal, akıl ve nesil emniyeti sonuna kadar tehlikeye girmiş demekdir…

Bu memleket içün, “burada yaşanmaz; ve buradan sâdece kaçılır” dedirtecek iğrençlikler, sıradan işler derecesine indirilmiş hâle getirilirse, biz, artık ne söylenebileceğini bilemeyiz; ve o mekânı topyekûn idâreci ve mes’ulleri ile ALLÂH’a havâle ederiz, o kadar…

 

(İntişârı: 31.03.2014)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir