“ÂİLE ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya” nâm bayâniyyeleri de, İslâm hakkında ileri geri konuşarak Bekir Bozdağ, CB ve sâir partidaşı “Üst düzey dembokratlar” gibi “Din Mühendisliğine” başladı…
Öyle anlaşılıyor ki, AKP, Haçlı Bâtıl Batı projesi bir rota ile yoluna devâm edeceğini vehmediyor!. Hükümsüz, fıkıhsız, hukuksuz bir İslâm inşâ’ etmenin; beşerî münâsebetleri ve siyâsî, iktisâdî, ictimâî, hukûkî, nizamlarından uzaklaştırılmış ve devlet teşkîlâtı taşımakdan tamâmen sıyrılmış; yozlaşmış (dejenere edilmiş) ve aslından koparılarak yehûdiyyet ve nasrâniyyet gibi beşer eliyle düzenlenmiş bir dîn icâdedib, buna:
“İşte gerçek İslâm budur!”
Demenin, cumhur cemaat peşine düşdüler!..
15 asırlık Kitab, Sünnet, İcmâ’ ve Kıyâs-ı Müctehidîn ile lâ teşbih kuyumcu titizliği gibi bir dikkat ve hassâsiyetle işlenerek günümüze kadar gelen Allâh’ın Dîni’ne, dembokrasi dîni ile yer değiştirtib, Haçlı birilerinin gözüne girecek ve saltanatlarını devâm etdirecekler!
Böylece, “Halîfeyi de Allâh ile berâber tahtından indirdik” diyen CHP’nin “İslâm Tanımazlık ve Bitiriciliğini” başka usûllerle devâm etdirecekler…
Hedefde görülenlerden birisi de “Şerîat Nikâhı!”
4/Ekim/1926’da İsviçre Haçlılarının “Edenî Kânûnu”nu terceme etdirib “Türk Medenî Kanûnu” diye ehâli-i etrâk ve ekrâda yedirenlerin, ortalığı İslâm aleyhinde velvele, gulgule ve farfaraya verdiği şu günlerde, AKP layıklık zirveleri de, 15 asırlık “Nikâh-ı Şer’îye takdı” ve bununla oynamaya başladı!..
15 asırdır topyekûn müdevvenât-ı dîniyye ile kendisine “DÎNÎ AKİD” denmiş olan; ve bir cihetden i’tikâda ve diğer cihetden muâmelâta dâhil olduğu apaçık ortada bulunan; ve bin küsûr senedir milleti, nesebi gayr-i sahih olmakdan kurtaran mutlak mukâvele…
Bundan kurtulmanın peşine düşerek İslâmiyyet’den kurtulacaklar!
Çünki artık İslâmiyyet, 15 asırdır Haçlı Avrupa ve Global Çetelerin çok canını sıkmış ve keyfini kaçırmışdır! Hâlâ bu Din ile yürümek, Ankara politikacıları içün “Aşağılık duygusu” îrâs eder oldu! İslâmiyyet’den utanır hâllere giriftâr oldular (!) huzurları kalmadı!
Mes’elenin en tehlikeli noktası ise, Allâh Azze ve Celle’nin Dîni İslâmiyyet’in, “Stratejik Ortakların, Nato müttefiklerinin, içinde ve kucağında bulunulan edeniyet âilesinin; İngiliz, yehûd, AB ve ABD’nin; çağdaş ve çardaş dünyânın zulüm ve sömürüsünün önünde, en büyük bir barikat olarak” durması… O halde bu DÎN, Lozan’da verilen sözler mu’cebinde ve Mason Bayar’ın dediği gibi “Belli bir zaman içinde Türkiya’dan kaldırılmalıdır.”
Gene o şöyle devam etmişdir:
“Bunun baş takibçisi BEN olacağım ve benden sonrakiler de BENİ TA’KÎB edeceklerdir!”
Dikkat: Söz verenler.. bu sözü ta’kîb edecek olan şefler.. ve bu şefleri ta’kîb mecbûriyyetinde bulunan 1960 sonrasının bütün zirvedekileri…
İslâmiyyet kaldırılacak, yerine, “Dembokrasi” dîn olarak oturtulacak!. Bu, yehûd ve nasârâ dünyâsına ma’lûm olacak ammâ; içerideki ehâli-i etrâk ve ekrâda aynı nesne “İslâmiyyet” diye yedirilib içirilecek…
Nasıl proje ama!
İslâmiyyet’in her şeyi, Kayserili Hacı Abdulla Fendinin İngiliz ağzıyla beyan etdiği gibi, “Dembokrasi ile aheng içinde” gösterilecek; hatta âyetlere varıncaya kadar her şer’î delîl, dembokrasiyi işâretleyib ona çıkacak, ona açılacak, onu tasdîk, tahsîn, tavsiye ve tezkiye edecek!..
İşte Beştepe İmamı, çakma ve fahrî müctehid (!) H.Karaman nâm kimesnenin tam 43 senelik satırları:
“Peygambere [Müdüre.. der gibi] de karar verdiği zaman Allah’a güvenmesi emredildiği gibi, eski düşmanlarıyla dahî istişâre etmesi tavsiye edilir:
“Sen, Allâh’dan bir esirgeme sayesindedir ki, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba davranışlı, katı yürekli olsaydın onlar etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla. Günahlarının yarlığanmasını dile. İş hususunda onlarla MÜŞÂVERE ET…” (Âl-i İmrân 159. âyet)
Yanlış bir mealleme de olsa, böyle yazmış!
Bu meallemenin sonuna eklediği kendi hükmü ise, dehşet verici… İngilizin, Tel-Aviv’in, ABD’nin, Vatikan’ın, Fettoş’un, Fener’in, Dalaylama’nın ve Kalaylama’nın bile aklına gelmiyecek kadar Karaman’laylamaca:
“Bu, KUR’ÂN DEVLETİNİN DEMOKRATİK TARAFIDIR.” (Mukayeseli İslâm Hukuku, İrfan Matbaası, İstanbul 1974, s. 51)
Tabii hapır hupur yiyene ve lakır lukur içene!
1) Diyalog cebhesinin yıllardır başkumandanlığını yapan ve şimdinin Beştepe fahrî imamı ve “Referandumda EVET demenin farz olduğu fetvâsının (!) müftîsi veya Püftîsi H.Karaman” denen kimesne, 43 yıl evvel, hâşâ ve kellâ “Kur’an Devletinin Dembokratik Tarafını” keşfediyor ammâ, bunu hiç kimse görüb fotoğraflıyamıyor!. İs. Yük. İslâm Enstitüsü’nden altın saat “Ödüllü” olarak birilerince mezûn edildikden ancak 11 sene sonra bu kitabı yazmış!. İstikbâlin “Fakîhi”, Locavî-Efgânî-Abduhçu ve Reşid Rızâcı üstâdlarına lâyık olarak böyle yetiştirilmiş!
2) Eşşeyh Büyük Şehid Es’ad Erbilî Merhûm’un “İzindeyiz!” diyenler bile, bu cumhûriyet müctehidi (!) diyalog azîzi ve dembokrasi nezîr ve beşîri ve Beştepe müftîsi allâmeyi, “Fıkıh deyince akla H.Karaman Hoca gelir!” diyerek, Altınoluk’larıyla gâyet rahat parlatıb reklâm da edebiliyorlardı!…
3) İmam Karaman, bâlâda görüldüğü gibi, “Peygambere” diyerek, ta’zim ifâde edici bir tek harf bile kullanmadan devâm ediyor… Karaman’ın dediğine bakılırsa, O Allâh Azze ve Celle’nin Sevgilisi Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerine Rabbi, “Eski DÜŞMANLARI ile dahî istişâre etmesini tavsiye etmiş!.”
İmam Karaman’ın İslâmiyyet’i “Dembokratikleştirmesini” görüyor musunuz?. Çünki, İslâmiyyet’de, değil en Büyük Peygamber Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerinin, derecesi en sonda gelen bir Peygamber Aleyhisselâm’ın dahî eski veya yeni kendi “Düşmanı” ile “İstişâre etmesi”, ALLÂH DÜŞMANI ile istişâre etmesi demekdir ki, bu, tek kelimeyle MUHÂLDİR… Ve 124 bin civârında olduğu bilinen bütün Peygamberân-ı Izâm Hazerâtı, kelimenin tam ma’nâsıyla bundan münezzehdir. Halbuki adı geçen âyet-i kerîmedeki istişâreyi, İmam Hayrettin’in atdığı gibi Rasûl-i Zîşân Aleyhisselâm, düşmanları ile değil; sahâbîlerle ve “Müslüman Görünen” ve zâhiren de öyle kabûl edilme mecbûriyyeti olan heriflerle yapmışdır… Tefsirler ve İslâm târihi de apaçık ortada…
Bu kadar desteksiz sıkmaya pes…
4) Hayrettin’in, nefsine, kafasına ve re’yine göre ma’nâ yakıştırdığı Âl-i İmrân Sûresinin 159. Âyet-i Celîlesi, “İslâmiyyet dembokratik esaslar üzerinde yürüyormuş” hükmünü öne çıkarıb reklâm edecek şekilde, tasfiye ve tasliye (Ateşe atılıb yakılmak) isteniyor!…
Halbuki bu dembokrasi necâseti, 1946’dan i’tibâren T.C.’ye San Francisco gâvuristanından ve tepeden aşağı giydirildikden sonra, kimyâsı değişmiş ürik asitli ve kökünden kopmuş, nice politikacı yetişdi; ve buna munzam, “Haçlı Batı kafalı entel sürüleri” de peydahlandı ki, bu manzaraya elin Haçlı sürüleri bile şaşırıb kaldılar!. Her taraf “Dembokrasi döviz büroları” ile doldu taşdı… Yahudi ve mason Fettoş “Sızıntılarına” kadar her yer, “Dembokrasi misyonerliği” içün salya-sümük-sidik ıslatılır oldu!. Halbuki Garb filozofisi içinden çıkan Aldous Huxley nâm kafa gibi niceleri, Şark’lı politikacılara, ilâhiyâtçı, ilhâdiyâtçı ve oryantalist çömezlerine kadar “Dembokrasitapar” hâle gelmiş sürülere, bakınız nasıl akıl, fikir, îmân ve şahsiyet ayarı çekiyordu:
“Demokrasi… Hiçbir mahkûmun kaçmak istemiyeceği bir hapishâne.. Tüketim ve eğlence sa’yesinde, kölelerin tutsaklığa AŞIK olacakları bir kölelik sistemi…” (Cesur Yeni Dünya, 1932)
Bizde dininden utanan ve “Kur’an devletinde” bile bilmem ne böceği gibi “Demokratik tarafı” eşeleyib, onu mumla arayan çömezlerin türemesi, ciddî bir klinik vak’a olsa gerekdir…
5) Beştepe imamının “Kitâb” diye çakıb yazdığına göre “Düşmanları ile dahî istişâre etmek”, İslâmiyyet’de, hele hele bir Peygamber içün ne kadar müstahil, mümteni’ ve muhâl ise; “Demokrasi Dîninde” tam tersine, her parti veya şef hatta diktatörün, “İstişâre yapıyor görünmesi (!) sürü sürü danışmanları arpalıklarında yemleyib beslemesi”, bu yalancı ve haçlı uydurması dînin lâzım-ı gayr-ı mufârıkıdır…
6) Çakma müctehid Karaman, Peygamber-i Zişân Aleyhisselâm Efendimizi “Düşmanları ile bile istişâre eden bir devlet başkanı menzilesinde” göstererek, bugünki parala-mentolardaki (Dârü’n-nedve’lerdeki) şeytânî işleyişlerin dînen de meşrû’ olduğunu zihinlere vermek istiyor! Üstelik de bunu, Peygamber-i Zişân Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretlerine TASDÎK etdirme havasıyla; ve O’nun üzerinden katakülli ve gözkülleyicilik peşinde olarak…
7) Beştepe İmamı Karaman’ın bahsetdiği âyet-i Celîle, “UHUD Hâdisesi” ile alâkalıdır. Allâh Azze’nin Sevgilisi Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretleri, o muhârebe içün ne Kureyşli “Düşmanları” ile ve ne de yehud ve nasârâ “Düşmanları” ile istişâre etmişdir… İmâm-ı Saray Hayrettin, “Eski düşmanlar ile istişâre” lâfını nereden, hangi oryantalist haçlıdan aşırmışsa, pek sakîm ve sakîl kaçmış!.. Halbuki Rasûl-i Zîşân Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretleri istişâreyi Uhud Muhârebesi’nden evvel ashâb ile yapdı; ve bir de, “Müslümanım diyerek böyle görünen; ve o zaman ve zeminde alenen aksini söylemenin câiz olmadığı, “siz müslüman değilsiniz” denilemiyeceği” İbni Selül ve avanesi ile istişâre buyurmuşdur!..
8) Üstelik de, İbni Selül tarafının re’yi ile Efendimiz Aleyhisselâm’ın “İctihadı” aynıyyet içinde olmuşdu! Bu taraf “Medine içinde muhârebe edelim” derken; Ashâb-ı Güzîn (Rıdvânullâhi Teâlâ Aleyhim Ecmaîn) Hazerâtının eâzımı ise, “Medine dışında meydanda Harb etme” ictihad ve fikrini benimsemişlerdi…
Bu mes’ele içün o arada vahiy gelmediğinden, Ashâb-ı Güzîn’in ictihâdı istikâmetinde harb yapılmış, hatta İbni Selül de buna çok hiddetlenib “ihtilâlci bir tavra girmekden” bile çekinmemişdi! Muhârebe Kureyş keferesi aleyhine döndüğü bir sırada, İslâm okçu birliği kumandanı Abdullah İbni Cübeyr (Radıyallâhu Anh) Hazretleri kendi birliğindeki okçu askerlerine, Rasûl-i Zîşân Aleyhisselâm Hazretleri’nin talimâtı mu’cebince “Mevzilerden aslâ ayrılmama” emrini verir… Buna rağmen, düşmanın bozulmasını nazara alan (Okçu Birliği), hücûma kalkmış ve mevzilerini terketmişlerdir… Düşman süvâri birliği ise, Kureyş’in pek muktedir askeri (Halid b. Velid) kumandasında okçu birliğine arkadan hücûma geçince, işte o zaman olanlar oldu!..
9) Beştepe Fahrî ve Sultânî İmamı Eşşeyh Hayrettin, bu safahatdan hiç bahsetmiyor; ve siyâkına-sibâkına bakmadan âyeti işine geldiği şekilde kullanıyor! Dembokrasiye, İslâmiyet’den nice ekleme ve yamalar dikib üfürerek, onu, “Modern ve Neo-İslâm” olarak, 43 yıldır Müslümanlık’ın yerine oturtmanın peşinde ve zorlanışında görünüyor!. Aksi hâlde “Kur’an Devletinin Demokratik tarafı” demek, bir müslüman içün nasıl mümkin olabilir?
İslâmiyyet’deki “İstişâreyi”, dembokrasi dînindeki parala-mento-parti-pırtı ayak oyunları ile aynı gösterib, “Demokraside de işte aynen istişâre var” demeye getirmek, Allâh’ın DÎNİ üzerinden (Dembokrasi misyonerliği)dir… 15 Temmuz Haçlı Seferi Başkumandanı Fettoş da, Global Çete İmparatorluğunun emrinde olarak aynen bunu yapıyordu… Arkasındaki İngiliz, yahudi ve ABD başda olmak üzere, bütün Haçlı dünyâsının “15 Temmuz Haçlı Seferi” ile Türkiya’da yapmak istediği de aynen bu idi…
10) İslamiyyet’deki “İstişâre”, onun, diğer îmânî, amelî ve ahlâkî bütünlüğü içinde bir ma’nâ ifâde eder… Cihâd gibi, en büyük 5 ana ibâdet kısmının başında gelen bir ALLÂH EMRİ yerine, “İnsan Boğazlama ve Kan Dökmeyi ve zayıf milletleri sömürmeyi” ana gâye istihdâf eden; bunları da, dünyânın her yerinde ve bilhassa İslâm Coğrafyasının nice mıntıkalarındaki katliamları ile isbât eden Dembokrasi Dîni, “İstişâre” yaparak “Murâd-ı İlâhîyi” ortaya çıkarmayı değil; tam tersine bunu yok etmeyi en büyük emel ve hedef edinmişdir…
Ağzına “Cihad” mefhûmunu alamayanların, Kelâm-ı Kadîm’deki çerçeve dâhilinde bir “İstişâresi, kat’iyyen olamıyacağı” gibi, “Şehidinin” olması dahî muhâldir… Şehid mefhûmu gibi, gâzî, cihâd, istişâre, neseb, nikâh, mîrâs, cezâ, adâlet, hürmet, emânet, ehliyet, Âhıret, uhuvvet, fütüvvet, hürriyet, hakkaniyet, devlet, hükûmet, riyâset ve sâir binlerce mefhûm da, kâmil ma’nâsıyla ve şer’î ıstılâhât cümlesinden olarak ancak VAHİY nizâmında bulunur; başka herhangi bir rejim ve sistemde bulunması kat’iyyen muhaldir… Zâten Kelime-i Tevhîd’in 3 kademesinden, birinci ve en mühim basamağı olan “Lâ İlâhe…” lâfzı da bunu kalblere çakmaktadır… Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri: “Allâh’a îmândan evvel KÜFRE tevbe ŞARTDIR; bu tevbenin şartı da TÂĞÛTLARI aslâ tanımamaya AZMEYLEMEKDİR” buyurarak, 15 asırlık sünnî ulemâsı gibi bu ehemmü’l-ehem noktayı gözlere sokmaktadır…
İşte bütün dünyâ küfür, şirk ve nifâk cebhesini içdeki ve dışdaki sürüleriyle (Kudurtan ve kahreden), bunun içün de “Sünnîlik-Hanefîlik” cebhesini mutlaka yok edilmesi îcâbeden yegâne HEDEF hâline getiren, en temel mihrâk noktası budur; tek kelimeyle, KELİME-İ TEVHÎD’İN, Allâh Azze’nin ve Rasûl Aleyhisselâm’ın (Murâdı-tebliği) istikâmetinde kalb ve dildeki kökleşmesi…
11) Âyetde geçen “İstişâre”, mücerred Allâh Azze’nin, o; ve her mes’elede (Murâdını) ortaya çıkararak, o istikâmetde fikir, hareket ve fiil içün biricik usûl bilinmesi… Ve bahis mevzuu âyet-i celîle, husûsan, orada, cihâd hâl ve harekâtı içinde bir istişâreyi âmirdir… Cihâdı “Terör” olarak diline alan Global Çete’nin yeryüzündeki bütün (Dembokrasi dîni) şûbe veya eyâletleri, Büyük Dîn Âlim ve Müfessiri Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretlerinin, tefsîrinde hakîkatını beyân buyurduğu cihâda da, işte bunun içün son derece muârız ve düşmandır… İslâmiyyet’deki CİHÂD, ihâtası i’tibâriyle öylesine geniş bir sâhayı içine alır ki, bu ciheti i’tibâriyle bütün Dünyâ ve Ukbâ, onun hududları dışına bile çıkamaz…
Müfessir Merhûm, Büyük Âlim şöyle buyurur:
“CİHÂDDAN FİRÂR, KÜFFÂRA İTAAT VE MAĞLÛBİYYETE, bu da binnetîce, DÜNYÂ VE ÂHIRET HÜSRÂNINA MÜEDDÎ OLAN İRTİDÂDA BÂİS OLACAK BİR FELÂKETDİR.” (Tab’-ı Evvel, c.2, s. 1198)
Büyük ve Allâme Şeyhülislâm Merhûm Mustafa Sabri Efendi Hazretleri’nin “Bu millet topdan irtidâd etmişdir” derken, içdeki oryantalist çömezi soytarıları zıplatacak kasdının ne olduğu, şimdi daha iyi anlaşılabilmiş midir?. Layıklığa rızânın, Allâh’ın irâde ve Dînini reddetmeye müsâvî oluşunu temel alan Şeyhülislâm Merhûm, tabii bu çete ve içdeki kuyruklarının zıdd-ı kâmili olarak vücûd hikmetine sâhibdir…
Binâenaleyh, Beştepe Fahrî ve Sultânî İmâmı Hazıret-i Hayrettin’in, bahis mevzuu âyetden “Kur’ân Devletinin Demokratik tarafı” diyerek mütenâkız ma’nâlara neden kaydığı vâkıası, şimdi daha iyi anlaşılmalıdır!. Bu cümleden olarak, dembokrasiyi, İslâm’ı bile parlatıb ona revnâk verici bir nesne imiş gibi göklerde uçurması, bu ekip ve kadroların Müslümanlık’a biçdikleri kıymetin kaç para etdiğini anlamak bakımından da son derece mühimdir… İslâmiyyet’in (Dembokratik tarafı) olursa, İslâm ancak o zaman bir kıymet kazanır” demeye de varan bu kabil ifâde ve ibâreler, bir müslümanın ağzından veya kaleminden çıkacak hezeyanlar olamaz… Eğer İslâmiyyet’in, hâşâ “Dembokratik tarafı” olabilecekse, “Teokratik, şefokratik, sosyalistlik, kapitalistlik, faşistlik, ateistlik, materyalistlik, oryantalistlik, dinsizlik, laiklik, egzantiriklik, deistlik ve bilmem ne istlik tarafı” neden olmasın?. İmâm-ı cümhûrî ve telfikî Hayrettin, bütün bunlara da kapı açarak, müteveffâ mürîdi ilâhiyâtçı Kaşar Nârî Koztork’ün “Ben Deistim” deyişine dahî vesîle olmuş sayılamaz mı!?
12) Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle’nin Âl-i İmrân 159’daki:
“Sen, Allâh’dan bir esirgeme sayesindedir ki, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba davranışlı, katı yürekli olsaydın onlar etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla. Günahlarının yarlığanmasını dile. İş hususunda onlarla MÜŞAVERE ET…”
Gibilerde, Hayrettin’in kendisine göre saptırarak meallediği Âyet-i Celîle, dembokrasi dînine âid değil; İslâmiyyet’e âid bir hükmü içinde taşır… Dembokrasiyi İslâm nazarında meşrûlaştırmak içün âyet ma’nâlarını mevzi’ ve mevki’leri dışına kaydırmak, ne kadar sırıtırsa sırıtsın, bunlar, 43 yıldır, artık ilâhiyatçılara hiç utanmak hissi de veremez hâle geldi!
Bu Karamânî meal üzerinden “Kur’an devletinin demokratik tarafı” demek; ve Allâh’ın Kur’ân’ına ve Devletine “Demokratik taraf” ekliyerek onlara şirinlik muskası takmaya teşebbüs; onları güzellemeye, doğrultmaya ve iyileştirmeye kalkmak (!) en azından Allâh’ın Dînini beğenmemeyi ve eksik-noksan tarafları olduğuna inanıldığını ortaya koyar…
13) Okuyucuya, 15 asırlık Son Şerîat’a giden yollar, ecdâd ve selef-i sâlihîn izindeki bir îmân, haysiyet ve şerefle döşenecekken; bakınız nasıl iflâs etmişlik felâketiyle döşeniyor:
“Bak ne güzel, bizim dînimiz 15 asır evvelki yavanlık ve iptidâîliğinden artık çıkmış; DEMOKRATİK TARAFI DA OLAN BİR DİNMİŞ meğer! Artık hiçbir gâvur onu beğenmemezlik edemez; bütün haçlılar artık dînimizi şapka çıkartarak selâmlarlar! İngiliz, yehûdi, ABD ve Vatikan, artık bizi “Dembokratik dîn sâlikleri” diyerek kucağında okşıyarak besler, mamalar, ninniler ve mışıl mışıl da uyutur!”
43 yıldır Karaman, İslâmiyet’in el atmadık ve oynamadık hiçbir yerini bırakmadı. Ne oldu, yahûdi-haçlı dünyâsının gözüne girilib yaranılabildi mi?. 15 Temmuz Haçlı Seferi ne idi öyle?. İslâm ve Türk tarihinde böylesine rezzâlet üstü rezzâlet ve kepâzelik, hiç yaşanmış mıydı???
“AÇ canavara karşı tahabbüb (yaltaklanarak dost görünmek), merhametini değil, tam tersine iştihasını açar; üstelik diş ve tırnağının kirâsını da ister!”
Denildiğini bu AKP güdücü ve “Râinâ” deyicileri hiç duymamışlar mı?
15 Temmuz’da Allâh Azze’nin avn ü inâyeti olmasaydı, diş ve tırnak kirâsına munzam, bu aç canavarlar ehâli-i etrâk ve ekrâdın karıları ve kızlarını ve namus u şereflerini de bit pazarında satışa çıkaracaklardı!..
14) Ne imiş, “Kur’an Devletinin Dembokratik tarafı!”
Bunun, “Allâh Devletinin şeytânî tarafı!” demekden zerre kadar farklı yeri neresidir; zerre kadar haysiyet ve şerefi olan göstersin!
Allâh Azze’nin Vahyine müstenid DEVLETİNİ, beşerîliğe muhtaç göstermek, hem felâket derecede gülünç, hem sonsuz derecede bir tahrîfdir… O mübârek dîni bir tür aşağılamaya da bâdî olan bu ifâdeler, onu, eksik-noksan-kusurlu bir yapıda olduğundan, payandalanmak ihtiyâcında bulunan bir acziyet tablosu gibi takdîm fâciasıdır… Bütün bunlar ise, bu dînin artık sökmiyeceğine; ve mutlaka değiştirilmesi ve beşer kafasıyla ve dembokratik esaslara göre silbaşdan revizyona tâbi’ tutulması icâbetdiği netîcesine müncer olur… Zaten AKP iktidârının iki evvelki “Demokrasi İşleri Başkanı=DİB” Bardakoğlu, resmen ve alenen şöyle demekden ne çekinmiş ve ne de Allâh’dan korkmuşdu:
“Artık dîni ve dindarlığı, geçmiş dönemlerde yazılmış kitabların satırları ve formatları içinde değil, dünyaya bakarak yeniden inşâ’ etmek ve ona göre çizmek istiyoruz!”
Bu, Beştepe imâmı Hayrettin’in demek istediğini 43 yıl sonra çok daha kestirmeden söylemek; ve “15 asırlık dîn bizim işimizi görmez oldu; artık biz, Global patronların emrinde kendi dinimizi kendimiz îcâd edib uyduracağız!” demek değil de nedir?. AKP devri DİB ve ilâhiyatçılarının manzara-i umûmiyesi, işte vesîkalık fotoğrafları ile bundan ibâretdir…
15) Adı geçen Beştepe imamı, bahis mevzuu 159. Âyet-i kerîmenin tamâmını da kitabına yazmamış, âyeti, “Hoşgörü, diyalog ve dembokrasi” istikâmetinde kullanmak üzere, bir kısmı ile kitâbında meallemiş!. Âyet-i Celîlenin devâmı ise şöyle:
“Sonra da azmetdin mi, artak Allâh’a MÜTEVEKKİL ol, çünki Allâh MÜTEVEKKİL olanları sever.”
Bu da mı “Kur’an Devletinin Dembokratik Tarafı???” Değilse, acebâ hagi tarafı veya ciheti!?
Hâşâ ve Kellâ!
Böyle ZORLAMALARLA ne “Fıkıhçılık” ve ne de çıkıkçılık yürür!. 43 sene sonra da olsa, bâtıl hiçbir şekilde pâyidâr olamaz. Adâlet, emânet ve âyetden=hüccet’den mahrûm hiçbir devlet ve hukûmet bile, bugüne kadar varlığını devâm etdirememişdir. İdeoloji, doktrin, rejim ve sistemlerin bir eksiksiz tamâmı da, hâkile yeksân olmuşdur ki, târîh-i âlem bunun en müşâhhas şâhidi ve âbidesidir…
16) Beştepe İmamı Hayretin, iyi bilsin ki:
“Kur’an Devleti ne kadar dembokratik tarafa” sâhib olmakdan MÜNEZZEHSE ve öyle şeytânî bir taraf, bu Dîn-i Celîl-i İslâm içün ne kadar MÜSTAHİL ve MUHÂL ise; aynı DEVLETİN ÂYET-İ CELÎLE MU’CEBİNCE MÜTEVEKKİL bir DEVLET olması da o kadar ŞARTDIR…” Çünki Allâh Celle, âyetde apaçık görüldüğü üzere “Mütevekkil” olan yani kendisini Allâh Azze’nin İRÂDE ve HÂKİMİYYETİNE istinâd etdiren kullarını (Ve hâliyle de onların devletini) sevdiğini söylüyor; ve ona “BENİM DEVLETİM” buyuruyor… Bunun mefhûm-ı muhâlifi ise, “Vallâhu Azîzün Züntikâm” olan Hakk Celle’nin:
“BEN, MÜTEVEKKİL OLMAYAN DEVLETE BENİM DEVLETİM DEMEM; VE BEN ONU SEVEMEM, ONDAN BERÎYİM, O BANA DÜŞMANDIR!”
Demiş olmasıdır…
İmâm-ı Hayrettin (!) ne kadar İslâmiyyet’den dembokrasiye geçişi böyle yumuşak, sinsi ve gizli yürütdüğünü sansa da, mızrağın çuvala sığamıyacağını bir türlü hesâb edememiş görünüyor!
17) Yâhû cümhûriyyetin cümhûrî âyetullaları!
Dembokrasi dininin “İstişaresi, cihadı, şehidi, gâzîsi, orucu, namazı, merhameti, iffeti, Ukbâsı, ulemâsı, üdebâsı, TEVEKKÜLÜ, MÜTEVEKKİLİ, mütefekkiri ve mütezekkiri” mi olur, kezâ ve kezâ!?
Daha şer’î ıstılahlar ve usûl tabirleri olmadan bir (Dembokrasi dîni=religionu) bile uydurmakda perişan bir hâlde, yatalak bir manzaradasınız!
CB (7/ Ekim/ 2017) cmt günü meşhûr kampında: “Ferhad gibi dağları deldik!” derken; İbni Selül ve İbni Sebe gibi 15 asırlık Dîn-i Celîl-i İslâm’ın esas ve temellerini delenleri de ağzına alabiliyor mu???
Aynı mekânda genç nesillerin ağzından: “Dedelerimiz bize ne bırakdı yahu desinler!” diye de, halkının âşıkı olarak mâşuklara vecîzeler dağıtıyor…
O istikbâlin gençleri ya şöyle derlerse ne olacak:
“Delik deşik edilmiş, dembokrasi kuyruğunda tahrîf ve teğyîre uğratılmış, beşer kafasıyla yaz-boz tahtasına çevrilmiş, haçlı gâvurlara yaranacağız diye 1000 yıllık ecdâdın azîz dîni paçavraya çevrilmiş… Bizleri, “Dembokrasi Dîni” diyerek böyle şeylerle yemlemiş ve bize yedirmişler; yazıklar olsun bu nesillere! Binlerce-milyonlarca teessüf, teessür, teellüm ve teeccüm!”
Evet, gelecek nesiller böyle derlerse ne olacak???
Evet, Mehdi sonra da Îsâ Aleyhimesselâm’ın geleceğini ne kadar “Sempozyumlar uydurub inkâr etseniz” de, onlar geldiği zaman, daha Ukba’ya varmadan bu süflî dünyâda kimler rahmetle ve kimler de lânetle anılacak, o zaman bunu bütün cihân apaçık görecek!..
İntişârı: 08.10.2017 / 23:08:200
4 Comments
Hak ile bâtılı telbis edip, İslâmiyyet’in içini, aslından zerre dahi kalmayana dek boşaltmak, oymak ve onun yerine dembokrasi necasetini ikame etmek hainliği! Süte necaset bulaştırıp, “Süt, kıymetini bu necasetten alır.” demek kahpeliği!
Muhterem Hocam, sizin buyurduğunuz üzere, “…dembokrasiyi, İslâm’ı bile parlatıb ona revnâk verici bir nesne imiş gibi göklere uçurması, bu ekip ve kadroların Müslümanlığa biçdikleri kıymetin kaç para etdiğini anlamak bakımından da, son derece mühimdir…”
Karaman’ın ve Karaman ile aynı din üzere olan heriflerin, utanmadan sıkılmadan “Ben, İslâmiyyet’e inanıyorum.” cümlesini kurabilmeleri, en hafif tabiriyle haysiyetsizliktir!
Şu cümleniz bütün makalenin hatta 2 asırdır İslam Coğrafyasında yahudi-haçlı cebhesinin projesinin ne olduğunu müşahhas bir misal üzerinden fevkal’ade güzel ve bir formül mimarisiyle izah ve tesbit etmiş, tebrik ve tahsinle okudum:
“Hak ile bâtılı telbis edip, İslâmiyyet’in içini, aslından zerre dahi kalmayana dek boşaltmak, oymak ve onun yerine dembokrasi necasetini ikame etmek hainliği! Süte necaset bulaştırıp, “Süt, kıymetini bu necasetten alır.” demek kahpeliği!”
Muhterem Hocam, Allah Azze ve Celle Hazretleri, bizlere hakkı duyurduğunuz için, bâtılın foyasını meydana çıkardığınız için sizden razı olsun.
GLOBAL ÇETELERİN ezeli arzu, emel, ğaye ve hedefleri, EHL-İ SÜNNET İSLAMI hususan HANEFİ mezhebiyle beraber, eritmek, DEMBOKRASİ kalıbına döküp, yeni bir din icad etmek ismine de yine “İslam” demek. Bunun için yine kendileri tarafından seçilen, yaldızlı etiketli usta ellere bu işi havale etmek H. K. gibi. Bu makale korkunç tehlikenin bir habercisi, mücrimleri tanıma ve tanıtma bakımından mükemmel bir çığlık olmuş. ALLAH AZZE VE CELLE razı olsun.