Rasûl-i Rusül Aleyhissalâtü Vesselâm ile yüzümüz olmadığı hâlde ve ayak ucunda olsak da, olmayan ağzımızla, duymayan kulağımızla, görmeyen gözlerimizle, titremiyen kalbimizle konuşmaya cür’et etsek…
Ey, Allâh’ın Sevgilisi!
Ümmetin başsız kalınca, 109 yıldır (ümmet) olamadan yaşıyoruz!
“Öne düşen fırak-ı muhtelifeyi toplıyan metbû’ bir cemaat ki, hepsinin önünde de İMÂM bulunur; cemaatle kılınan namazlar bu muntazam ve hayırhah tertîb-i ictimâînin tecelliyâtını ifâde eden sûret-i mahsûsesidir!”
Şeklindeki ta’rîfin içinde varlık belirten “Ümmet”, bugün kalmadığı, ademe mahkûm olduğu hâlde, sahtekârca “Ümmet” nâraları atan ümmetsiz (ümmet amigoları) ile alçakça kuşatılmış bulunuyoruz!
Bu en büyük günâhımız içün afv niyâz edecek ne yüz, ne ağız ve ne de titreyen kalbimiz kaldı!
Ey, Allâh’ın Sevgilisi!
“Binâenaleyh evvelâ tevhîd-i kulûb, sâniyen tevhid-i ef’âl, Dîn-i Hakk’ın a’zam-ı erkânındandır!”
Diyen; ve bize emânet etdiğin Muazzez ve Mukaddes DÎNİNİ, yehûd ve nasârâya “Teşebbühle” tevhîd dîni olmakdan çıkardılar! Münâfıkîn, kâfirîn ve müşrikîne öylesine benzenildi ki, tevhîd, kelime olarak bile artık yaşayamaz oldu!. Yerini partiye, pırtıya, fırkaya, şâ şîa olmaya, tefrikaya, bölünmeye, bölücülüğe ve paramparça oluşa, beşerî sistemlerin azgınları elindeki baltalarla insanları binbir “fraksiyona” ayırmasına bırakdı!.. Zirvelerdeki zırvalar, tulumbacı ağzıyla biribirlerine hırlamaya ve en azgın ve edeb dışı herzelerle iftirâ ve zifos sıçratmaya başladı!.
Zemmetdiğin ve kat’iyyen yasakladığın “Tefrika ve fırka fırka, parti parti, şîa şîa oluş”, Ümmet’den kalan bakıyenin gece gündüz zıkkımlandığı sekir verici bir zehir olarak her ferdi kuşatdı! Ve bir meziyet gibi de (!) SENİN emânetini ateşlerde yakan cehennemî bir çukur açdı; ve o bakıye, o çukurun içine, kendisini gözü kapalı atar oldu!
Merhûm Necib Fâzıl’ın dediği gibi:
“Avrupalı, demokrasi ismini verdiği nizam içinde “doğru”yu aramak içün parti kurarken, onu bize, kendi ezelî ve ebedî doğru”muzu parçalatmak içün sokmuşdur” ki, bunu bile anlıyacak ferd-i vâhid bulmak sanki kimyâ oldu!
Bizler bugün “Kendi ezelî ve ebedî doğrumuzu” ağzına almakdan utanan ve kaçınan, fakat o parçalayıb bölme mekanizmasını olur olmaz her yerde zikredecek kadar Haçlı Batıya esir olmuş, fakat buna rağmen istiklâl (Bağımsızlık) yâveleri sıkan idârecilerin elinde; ve kendi öz vatanımızda “Parya” ve zincire vurulmuş forsa olduk!
Bu iğrenç günâhımız içün de, afv niyâz edecek ne yüz, ne ağız ve ne de hissedecek kalbimiz kaldı!
Ey, Allâh’ın Sevgilisi!
“Ferd cebr ü tazyîk altında herşeyini zâyi’ edebilir. Zîrâ “Yedullâhi maal cemâati”dir; ve dînin dünyâda en büyük feyzi de, bu cemaatin te’sîsindedir. Bunun içündür ki cemaatlarını zâyi’ veya perîşân edenler behemahâl perîşân olurlar!”
Diyen emânetini, hiç kâle bile almayan milyarlar, “Ümmetmiş” gibi hülyâlarla narkozlanarak, başı kesik gövdeleriyle beşerî sistemlerin içinde bağdaş kurub dumanaltı oldular! Ve insan denen bir takım şeytanları PUT edinib onlara taparken, diğer tarafdan da “Müslümanız” demek gibi bir papağanlığı tercih etdiler… Nice tâğutların önünde eğilmek içün, zerre kadar tereddüd etmediler! Bunları, artık çok tabii karşılar hâllere geldiler!
Bütün nifâk, küfr ve şirki seyretmenin de ötesinde, üstelik tasdîk ve tahsîn eden, sarıklı-cübbeli, saçlı-sakallı ve nice gösteriş budalası dalkavuklar ve riyâkârlar üretildi!. Sihirbaz tıynetli, bezirgân cibilliyetli insî şeyâtîn; ve (yol gösterme yaftalı) yol kesiciler, aşşağılık bir nice böyle mahlûkât zuhûr etdi!. Tasavvuf ve tarîkat gibi âlî mefhumları, bu pespâye ve şahsiyetsiz sahteler, i’tibardan düşürmenin cürmünü işledi; ve çok beddua aldılar ve hâlen de alıyorlar!
Bu iğrenç günâhlar içün de, afv niyâz edecek ne yüz, ne ağız ve ne de sızlıyan kalbimiz kaldı!
Ey, Allâh’ın Sevgilisi!
Emânetin olan Mukaddes ve Muazzez Dîni, İngiliz güdümlü harâmîler ele geçirdi!. İşgâl ve istîlâ altında kaldık!. Dînine hergün binlerce hakâret irtikâb edilirken; düşmanlarının her köşe başına heykellerini dikib memleketi (Heykelistana) çevirdiler; putperestlik resmî dîn haline geldi, insî şeytan ve tâğûtlara TAPAN tapana ki, Allâh demek sâdece lâfda kaldı! Yüz seneye yakın ve daha düne kadar Lâfza-i Celâl’in telâffuzu bile yasakken, tanrı diye bir uydurmanın peşine düşdüler; ve nice tanrılar uydurdular!..
Dînimizin temellerini “Değiştirib dönüştürerek; Revizyonist, modernist ve reformist” usûllerle tanınmaz ve bilinmez bir hâle sokdular! 85 partili bir vasatda, 85 religion peydahladılar; fakat 85’i de dinlerine isim olarak nice uydurmalar buldular!. Bunlara “Lâyıklık, dembokrasi, cumbokrasi, v.s.” deseler de, oy alma sahtekârlıkları içün, topu da, “Müslümanız” diyerek, insan avcılığını, hayvan avcılığının bin kat üstüne çıkardılar!
Ümmet olmak diye bir keyfiyet kalmadı!
Hılâfeti istemek, hatta ağıza almak bile, zaman oldu suç şayıldı!
Yusuf Aleyhisselâm’ı, “Fir’avnın emrinde çalışan” bir “Başvekil, me’mûr, hızmetli” gibi gösterecek kadar aşşağılaşan sarıklı şeytanlar, tâğût beslemesi nevzuhurlar; echel-i cühelâ ve ekfer-i küferâ takımları, iktidâr dalkavukları üredi ve türedi!
Ey, Allâh’ın Sevgilisi!
Senin Muazzez ve Mukaddes Dîninin dışındaki bâtıllar ve sapıklıklardan, “4 Hakk Dîn (!) çıkaran” adam ve madamlar zuhûr etdi!. Bunlardan da, “Ülülemr ve dâr-ı İslâm” tıraşlıyan cübbeli-sarıklı insî şeyâtîn peydahlandı!.
Kelâm-ı Kadîm’i ve senin Hadîs-i Şerîflerini tahrîf ve tebdîl ederek, ZÂT-I RİSÂLETPENÂHÎLERİNİ ortadan kaldırmak üzere, adı “DÎN ve Diyânet” ile irtibatlı, maskeli merkezler kurub, dîn ü devletini içden yıkma mihrâkları ihdâs etdiler!. Truva atları, beygir ve katırları, câmi kürsülerine kadar sızdı; ve “Sızıntı” diyerek sızlandılar, şeytânî şifrelerle karınlarından konuşur olub, karanlıklarda çukurlar açdılar!. Kardinalliğe ve Pensilvanyalara, yahudi masonluğuna kadar, içde urlar peydahladılar!
Ekranlara, sırf SENİN Mukaddes ve Muazzez DÎNİNİ yıkmak ve ortadan kaldırmak içün, “DÎNÎ (!) programlar” yapan maskeli münâfıkları ve dinsiz “Hoca Kılıklı Şeytanları” doldurdular!
Bu iğrenç günâhlar içün de afv niyâz edecek ne yüz, ne ağız ve ne de ihtizâz eden kalbimiz kaldı!
Ey, Allâh’ın Sevgilisi!
Senin gösterdiğin ilim, îmân, amel, ahlâk ve ulemâ sevgisi kalkdı; yerine ölü sözler arasında sâdece ve yarım yamalak ve riyâ püskürürcesine “Sevgili Peygamberimiz” demeyi bırakdılar!. Sana, salât ü selâm getirmeyi bile çok gören, adı “İslâm’lı” kendisi ise İslâm’sız nice ucûbeler, İbni Selül dölleri, mekânda yer tutdu! Bunlar, agorayı da basarak, iblisleşen madrabazlar hâlinde, oraları doldurdu ve resmen himâye bile görür oldular!
Yüz müşrikden daha beter nice ferd-i vâhid münâfık, ekranların vazgeçilmez süsü ve bilginleri oldu!
Politikacı ve başı bezli madamlar peydahlanıb, Dînindeki kavânîn ve kavâidin tersine, nerede ise fetvâ verecek kadar azgınlaşmaya başladı!. Kendi dinlerini yaşamak yerine, müslümanlara dinlerini YAŞATMAMAK usûlü içine giren bu hayâsız ve yırtık madamlar, âileleri istikâmetlendirmek içün SÖZ sâhibi yapıldı!
Dînini temsil eden HİLÂL bile, politikacı dilinde bambaşka şeylerin temsilcisi yapılırken; hiç kimsenin sesi bile çıkmaz oldu!. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeyâtîn, her tarafı istîlâ edecek hâle geldi!
Hilâlin rü’yeti ile ne Ramazan, ne Kurban, ne Hacc, ne kandil…
Haçlının zaman ölçülerine kadar her şeyimizle ESİR olduk!
Dînin YASAKLANIR ve mer’iyyetden kaldırılırken; haçlı’nın hayat tarzı, haçlının dünyâ görüşü ve haçlının varlık telâkkîsi “Medeniyet, asrîlik (çağdaşlık), medeniyetler ittifâkı, hoşgörü ve diyalog ve hatta maarif” adı altında, bir asra yakın bir zamandır ve dönmeler ma’rifetiyle memlekete zorla ve zaman oldu 500.000 müslüman kellesi karşılığında dayatıldı; haçlının kuyruğunda cîfe bir dünyâ hayâtı, (ebedî cehenneme bedel) satın alındı!
Bu iğrenç günâhlar içün de afv niyâz edecek ne yüz, ne ağız ve ne de, hisseden kalbimiz kaldı!
Ey, Allâh’ın Sevgilisi Aleyhissalât ü vesselâm!
Aleyhi Ekmeli’t-Tahâyâ!
Ey, Kâinâtın Fahri! Ey, Hâce-i Kâinât!
İsim, Resim ve Heykellere tapılır oldu!. Dînin terkedilerek Câhiliyye’ye irticâ’ edilir oldu!
Heykelhâneler, fâizhâneler, meyhâneler, bilmem ne hâneler, kumarhâneler içinde yaşamak, Müslümanlığı, “Müslümanım” demekden ibâret “Müslüman paçavralarına” artık en tabii hâl olarak geliyor!
Belâları umumî kılan: 1) İfsâd-ı akîde, 2) İftirâk-ı kelime, 3) İ’lân-ı münker, 4) Cihadda tekâsül, 5) Emr-i ma’rûf ve nehy-i anil münkerde müdâhane, her zaman ve mekânda alınıb verilen nefes oldu!
Öylesine ölesiye bir manzara ki, kimsesiz, öksüz ve çâresiz kaldık!
Muhbir-i SÂDIK olarak ne buyurmuşsan, aynısı zuhûr etdi ve onu gördük!.
Kıyâmet’e doğru giderken, Senin ve Senin yolundakilerin rûhâniyyet, nûrâniyyet ve himmetinden başka sığınağımız kalmadı!
Sen Raûf ve Rahîmsin!
Kâinâtın VARLIK sebebisin!
Şefaatine her zaman ve mekânda muhtâcız!
Şirkin içinde kaldık, istimdâdımızı biavnihî Teâlâ duyansın, bizi binbir kusûrumuz ve günâhlarımıza rağmen, mücrim isek de reddetme!
“Anam-babam SANA FEDÂ olsun! Ey, Allâh’ın Rasûlü!”
Ne dostumuz, ne düşmanımız var!
Senin dostun dostumuz, düşmanınsa düşmanımız!
Ey, Allâh’ın Sevgilisi!
Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem…
İntişârı: 30.11.2017 / 01:06 tt.
Son tashîh ve ilâveler: 16.11.2018 / 21:05:42