Dib Ve Dib Başının Hutbesi
11 Nisan 2012
Papanın T.C. Temsilcisi Marovitch’in Ölüsü Sebebiyle Pensilvanya’dan Tâziyetler Ve Sabr-I Cemîl Temennîleri!
22 Nisan 2012

“KUTLU DOĞUM HAFTASI!” DENEN ŞEY, LÂİK DEMBOKRATİK FELSEFENİN BİR GÖZ BOYAMASIDIR…

Ahmed SELÂMÎ

 

Cumhûriyet ihtilâl ve darbeleriyle, MUTLAK DÎN dediğimiz İslâmiyyet, 89 senedir devletin avuçları içine sokularak politikanın istediği şekilde ölçülüb biçilen bir kumaş halinde ele alınmış; ve millete de:

“- Sizin istediğiniz keyfiyet ve miktarda değil, bizim istediğimiz şekil ve miktarda ona sâhib olabilirsiniz!”

 Denilmişdir…

Hele Allâh ve Rasûlü’nün istediği şekil, keyfiyet ve miktarda ise, aslâ!

Son senelerde uydurulan “Kutlu doğum haftası!” denilen şey (nesne) de, bu uydurmanın halk nazarında tutması, politikacı esnâfına getiri ve menfaat te’mîn etmesi, daha doğrusu oy akıtması içün çok mümbit bir arâzi ortaya çıkarmış; ve iktidarla (!) muhâlefet dedikleri de, bu sene, çok daha böyle politik bir ticârete iştiha kabartmışdır!. Sanki çok samimi (iki ortak) gibi elele, dizdize ve gözgöze bu işe başlamış ve onu sever olmuşlardır… Hele “sarıklı politikacı!” DİB başı Görmez’in husûsî kisvesi ve bir sunucu edâsıyla verdiği mesaj, “ılımlı İslâm!” projesinin ne kadar zevk ve keyfle yürütüldüğünün bir isbâtı…

Bir devlet ki, başörtüsüne varıncaya kadar binlerce noktada (dîni) tahdîd edib kayıt altına alacak, bir o kadar din yasağını serbest edib, bir o kadar din emrini de yasak edecek, 89 sene dinin adı irticâ’ olacak; ve o DÎN, aşağılanmaların en aşağısına ma’rûz bırakılacak; sonra da, efrencî (haçlı) 15 nisanına gelince, politikacıların ağzı “Peygamber medhiyesinden!” kurbağaca tekellümle avurtlarına kadar şişmekden yorulacak!.

Saf ve hüsn-i niyet âşıkları, bundan, dört köşe olsa da, biz, buna güler geçeriz; hatta ve en doğrusu, “din istismârının!” bu türlü korkunç mikyaslara varmasını, perde arkalarını da düşününce, iliklerimize kadar titreriz…

 Beynelmilel “ılımlı İslâm!” projesinin iktidâr ve muhâlefeti bu derece aynı kazana sokması ve biribirleri ile yarışır hâle getirmesi, elbetde boşuna olamaz… Okyanus Ötesi ve Vatikan merkezli AB ve ABD’li sâir mihrakların hırslı faaliyyet ve hızlı trafikleri, Görmezler’in değilse de, görenlerin ve takib edenlerin gözünden kaçamaz!

 Allâh Rasûlü’nün mevlid-i şerîfleri (doğum târihleri), 15 asırdır 12 R.Evvel’de tes’îd edilirken, bu tarih son senelerde  muattal kılınarak, neden efrencî (haçlı) 15 nisanına alınmışdır?

Ve Müslüman coğrafyasının, bu zorlama, saptırma, reformize ve milâdîye kanalize ediş, Nasrâniyyet’e yaklaştırış, kendinden uzaklaştırış v.s. ile, hangi boyaya batırılıb çıkarılmak istendiği dehşetle görülmelidir…

89 senedir, Allâh’ın Dînini ortadan kaldırmak içün, ona nasıl kırmızı görmüş boğalar gibi T.C.’de saldırıldığını bütün cihan da biliyor!.

 Bütün bunlar, (Cehe partisinin), zihniyet, diktatorya ve zulmünün, Allâh’ın Dîni’ni ortadan kaldıramıyacağını kat’iyyen ortaya koydu… O halde (Cehe partisi) dışındakilerin de, bundan ibret alması lâzım değil midir? Ve fakat onlar, dini yamultub saptırmanın yolunu, ona, cebheden (altı .okç.lar) gibi kuduzcasına saldırmakda değil, İbni Sebe ve İbni Selül usûlleri (metodları) ile dîni içden yıkmakda gördüler!.

İşte bu “Kutlu Doğum Haftası!” denilen şeyleri (nesneleri) uydurmanın ana sâik ve sebebi budur…

 Dünyâ küfür, şirk ve nifâkı ile ahengdâr, ılımlı, hoşgörülü, diyalog arâzisinde otlayan, hukuk ve devleti olmayan, hümanist ve feminist felsefeler önünde son derece uysal, birkaç ritüelden ibaret, politikacı gürûhunun üzerinde ittifâk edeceği bir din (religion) icad etmek… Ve sarıklı politikosların, her zaman ve mekanda, prensiplerini kimseye batmayacak yumuşaklık ve eğilmeler içinde tatlılıkla ve “kavl-i leyyin!” ile anlatabileceği(!) ve 15 asırlık çizgiden ipini koparmış insan uydurması bir religion… Kuru ve kof aklı pusula yapmakdan zerre kadar hayâ etmiyen, sun’î, mekanik, robotluk ve turşuluk beşer dîni!. Üstelik adı da, “İslâmiyyet!” olan…

Gerçek DÎNİ kitablardan ve gönüllerden kazıyıp atamazsan, yahudinin, Tevrat, Zebur ve İncil-i Şerîf’e yapdığı lâfız ve ma’nadaki tahrifat ve tağyirâtı, sen, ma’na ve ana îmân ekseninde yaparsın, mes’ele böylece hall ü fasl olur ve rayına da oturur gider!.

Beşerî (6 .oklara), AB ve ABD îman esaslarına, laiklik ve dembokrasi felsefelerine “gönülden îmân ve bağlılığı” her gün milletin beynine balyoz gibi ve düzinelerce defa indiren adamların, Allâh ve Rasûulüne, Kitab ve Sünnete îmân ve bağlılığı, bir kere bile dillerine almamaları karşısında, bu adamların “Peygamber sevgisine!” inanmakdan Allâh’a sığınırız… ALLÂH irade ve hâkimiyyetini, “halk irâde ve hâkimiyyeti” hesâbına ayakları altına alan kim olursa olsun, onun, müslümanlığına inanılamaz ki, “Peygamber sevgisi” olduğuna inanılsın!. Bütün maksad ve hedefleri, halkın nabzına göre şerbet vererek, onları kullanmak; ve onları, kendi istikametlerine çevirerek sırtlarında politik hedeflerine yürümek…

“Araboğlunun yâvelerini (sonsuz kere hâşâ ve kellâ) türkoğullarına öğretmek içün Kur’anı Türkçe’ye tercüme etdireceğim ve öyle de okutduracağım, tâ ki budalalık edib aldanmasınlar!” diyen; ayrıca, “hocaları ortadan kaldırmazsak hiçbir iş yapamayız!” nânesi yiyen (6 okçuların); ve bu beyanlar karşısında şu kadar yıllık iktidarları zamanında susup, bu galiz hakaretleri bir “28 şubat zulmü” kadar bile ciddiye alamayan ve tâkibâta lâyık göremiyen iktidarsız iktidarların göstermelik ve gözboyamalık “Kutlu, mutlu ve putlu haftalar!” uydurmaları ile oy avcılıklarına soyunmalalarını, samimi “peygamber sevgisi!” olarak telâkkî etmeye imkân yokdur… Allâh ve Rasûlüne âid “irâde ve hâkimiyyeti” tanımadıklarını her fırsatda beyandan sıkılmıyan adamları müslüman kabul ederek, îmânlarımızı  sıfırlamakdan  da Allâh Azze’ye sığınırız…

Hardal tânesi kadar îmân ve samîmiyyeti olan adam, 28 şubatçıların zulmü ile mukâyese edildiğinde, Kâinâta âr gelecek 80 yıllık o eşi menendi görülmeyen zulümleri ve Allâh ve Rasulü’ne karşı açılan tecâvüz harblerini mahkemeye çeker ve çatır çatır da hesâbını sorar!. Bu yapılamıyor da, bunun yüzbinde biri kadarcık yer tutan 28 Şubatları ruznâmenin başına kim oturtuyorsa, buna biz, “gözkülleme!” der geçeriz!

Büyük İslâm Âlimi ve  Şehid-i Muazzez İskilibli Âtıf Efendi Merhum’a kadar salben (asılarak) veya kurşuna dizilerek veya mağaralara sığındığı halde oralarda “fare!” gibi gazla zehirlenerek veya Bartın Müftüsü Muhammed Rıf’at Efendi Merhûm gibi elinden medresesi ve hizmet imkânları alınıb felç edilerek öldürülen 500.000 müslümanın kanı yerde durur; ve bunun önünde, ne dembokratik-laik iktidârı ve ne de 6 okçu (6 şirkçi) muhâlefeti nedâmet ve pişmanlık gözyaşları dökmez, milletden afv ve helâllik dilemez, o maktûl şühedânın ruhları önünde vicdân sızısından kıvranmazsa, onların “peygamber sevgisi!” adına bilmem ne salonlarının, bilmem ne kaplamalı koltuklarına, bilmem nerelerini dayayarak atdıkları nutukların, ayran kabartmaların ve şakşaklanmaların  zerre kadar kıymeti olamaz… Ve aklı başında hiç kimse de, bunlara i’tibar edecek hebennekalar sürüsü olmayı aslâ kabûl edemez…

“Ilımlı İslâm projeleri!” diye yırtınan yani Allâh ve Rasûlü’nün dînini, nefislerinin, patronlarının ve şeytanlarının keyfine göre şekillendirmek isteyen yerli ve Ankaralı bel’amların ve bütün din simsârı taşeronların bilgilerine…

(İk intişârı: 15.04.2012)

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir