Cumhuriyet târihi denilen geçmişin, ne bilinmezler taşıdığı her geçen gün ortaya çıkıyor ve çıkdıkça da, bu memleketde ne âdî fırıldak, ahlâksızlık ve katakülliler çevrildiği, adamın ağzını bir karış açık bırakıyor!
Hele Kamal Paşa hakkında yazılanlar hiç akla hayâle gelmedik şeyler… Bunların hakîkat derecesi de nasıldır, kimse tam bilemiyor… Çünki Paşa öylesine “kânunla koruma altına” alınmış ki, cihanda eşi menendi yok!. 70 bilmem kaç milyon insan içinde kânun ile korunan bir tek o var. İkincisi yok… Hem de mücerred T.C.’de de değil, bütün küre-i arzda…
Bu ne demek, (hâşâ) o, noksan sıfatlardan münezzeh bir tanrı… 1974’de Nadir Nâdi “Kahraman put hâline getirildiği zaman yıkılır!” diye yazınca, ufak tefek ve küçük tanrılar, kuyruklarından kısılmışcasına, ayılar gibi homur homur homurdanmışlardı…
Put veya tanrı hâline getirmek, dünyâda, sâdece T.C.’deki kamalistlere mahsus bir husûsiyet!. Çünki böylesine tanrılaştırma ve putlaştırma, Afrika pigmeleri arasında bile görülmüş değil…
İslâmiyyet gibi “put ve tanrıları kökünden kaldıran bir tevhîd dîninin” 600 sene, merkezi, payitahtı, vatanı ve anayurdu olan bir memleketde, hemen buna muttasıl bir put ve tanrı icâdetme gayreti ve sapıtması…
Yahu hiç insandan put ve tanrı olur mu?. İnsan insandır, hayvan hayvan…
Bu memlekete neler neler ve ne iptidâîlikler, ne soytarılıklar, ne yobazlıklar, ne hayâsızlıklar zorla ve kânunlarla dayatılmış durmuş… Şâire Şükûfe Nihâl Hanım, “Zulmün en şeni’i kânunların gölgesi altında işlenendir!” diye 1965’li yıllarda bir makâle yazmış ve hakkında hemen da’vâ açılmışdı… Yani bu memleketde, akıl, fikir, îmân, vicdân, kalem ve söz, işte böylesine prangalanmış, zincire vurulmuşdur… Üstelik de bunlar, ilkeler, ülküler, cumhuriyetler, laiklikler, anayasalar, hukuklar, hürriyetler, eşitlikler, modernizmalar, hümanizmalar, milliyetçilikler ve batı medeniyeti adına yapılıyordu!. İnsanlık onur, gurur, sürur ve bilmem nesi adına icrâ olunuyordu!
Birkaç nesil sonrası, bu rezâletlere bakıp kasıklarını tuta tuta güler mi, yoksa bunca kepâzelikler karşısında efkârlanıp rakı şişesine sarılır ve kafa bulmaya mı atlar, bilemeyiz! Ammâ ortada müthiş bir akıl ve ruh buhrânı olduğu bir vâkıa…
Ne menem şeyse…
Biz bugüne, dünden akseden bir takım akıl kaçıran hâllerden bir bakalım!
10.6.2012 târihinde, internete düşen haberler arasında, Erbakan postnişîni Kamalak’la ilgili haber şöyle:
“Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, il divan toplantısı için geldiği Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde CHP’nin Atatürk’e Hristiyanlığı kabul ettirmeye çalıştığını, ettiremediğini, ettirmiş olsaydı şimdi nüfus cüzdanlarımızda Müslüman değil Hristiyan yazıyor olacağını söyledi.”
Kamal paşanın izinde olduğunu iddia etmenin soyadı, Kamalizma!. Bunun da 72 buçuk cinsinin olduğu herkese ma’lum…
Bir asra yakındır, kim, millete ve muârızlarına babalanmak ve onların tepesine çıkmak ve ensesinde boza pişirmek isterse, bugün Erbakan’ın postnişîni Prof Kamalak Mar’âşî Efendi gibi Paşayı arkasına alır ve ne söyleyecek ve ne halt edecekse söyler ve ederdi… Artık bu, T.C.’de cumhûriyet klasiği olmuş bir katakülli formülü… Şimdi en son olarak da, bu formüle Erbakan’ın yerine oturan Kamalak Efendi’de rastlıyoruz!. O da Kamalizma maskesine ermeni yeni gelini gibi öyle bir sarıldı ki, diğer familyaların çoğuna da, îmân sıkıntısı çekmesek ve utanmasak, (hâşâ) sanki rahmet okutdu diyeceğiz!.
Kamalak Efendi, çok oynak ve zırlak cum târihini kendi keyfine göre yamultmak istemediğinden emin midir? Karabekir’in hatırâtında ise tam tersi yazıyor: Paşa, Karabekir’e Hristiyanlığa geçileceği hakkında birşeyle söyler ve muhâtabı, “millet bizi asar keser yaşatmaz!” meâlinde i’tirâz eder… Ve Karabekir’in bu kararlı ve şedid muhâlefeti ortaya çıkınca da, teklif sâhibi “şaka yapdım!” diyerek işin içinden sıyrılıverir…
Cumhuriyet Târihi bu… Burada doğruları bulub ortaya çıkamak kolay mı?. Hâdiselere ne minâre kılıfları geçirilmiş ki, minâre mi, çan kulesi mi, elektrik direği mi, ne, bulub bilene aşk olsun!. Hele Kamal Paşa ile alâkalı hâdiseleri hep tek taraflı ve O’nun göklere çıkarılması istikâmetinde kaleme almak “kânun” kuvvetiyle, rejim dayatmasıyla ve kamalist zorbalığıyla nasılsa öyle!
Vay be… Şu Kamalak arkadaşın da bir gün bu istismâr kervanına katılarak ticâret yollarına düzüleceği kimsenin aklından geçmezken…
Gel de kavanoz dipli dünyânın cemâziye’l-evvelinden başlama…
Her ne hâl ise, iyi de oldu!. Herkesin röntgen filmi ile vesikalık fotoğrafları elde hazır olsun!. Bir evrakda bakarsın lâzım olur!
İmdi, Bay Kamalak, Erbakan’ın mı, yoksa Kamal Paşanın izinde mi?. Gerçi Erbakan da “Kamal Paşa sağ olsaydı bize oy verirdi!” demiş ve böylece de Paşayı, kedisine tâbi’ olacak ve kendisini takib edecek, kendi izinde gidecek birisi olarak ortalığa takdim etmişdi!. Şimdi Kamalak Efendi de, tam tersine “Kamal Paşa’ya sonsuz minnetler duyarak müslümanlığımızın devamını ona burçluyuz, dolayısıyla onun izinde olmalıyız!” hesâbında… Öyle ya, Paşa’ya, hıristiyanlığa geçişi bir kabul etdirselerdi, şimdi nüfus cüzdanlarımızda hıristiyan yazacakmış!
Kamalak daha açıkcası demek istiyor ki:
“-Paşa, ne yapmışsan çok yaşa, senin hiç taksîrâtın yok, senin sa’yende müslüman kaldık, eğer o CHP seni bir yoldan çıkarıp hıristiyanlığı sana bir kabul etdirseydi, vay ki vaydı bizim hâlimize!”
Bu zekâ ve anlayışa mest olub, arkasından da mest ü harâb ve turâb olmamak mümkin değil!. Millî Görüş artık göğsünü gere gere kendisini “Atatürkçü” i’lân eder; ve artık bütün yollar kendisine açılır; ve artık kimse onun kılına bile dokunamaz!. Artık şerbetlenmişdir ve gelecek zarar ziyân, âfet, kasırga, tufân, bundan böyle vız gelir tırıs gider… “Millî Görüş Gömleği!” de bundan sonra öyle bir çıkarılır ki, don gömlek kalan Tayyib Bey bile, bu üryanlardan utana!
Eller bile artık Mersin’e giderken, Millî Görüş’ün Erbakan çizgisi, bugün TERSİNE gider oldu!
Uzun lâfın kısası, ortada, müthiş bir Kamal Paşa ile Kamalizma istismârı var ki, adamın midesi dönüyor…
Kamalak’ın da bu istismarcılar kervanına katılacağı, rüyâlara girse yorduran olur muydu?
Şimdi asıl mes’enin en ciddî yeri neresidir ona bakalım:
Bu istismârın en ana sebebi, Kamal Paşa için Demokrat Parti zamanında Dembokrat masonların çıkardığı “Atatürk’ü koruma Kânunudur!”
Neden mi?
Çünki:
Bu ucûbe kânun, kendi menfaat, çıkar, politika, katakülli, yalan, dolan, iftirâ, hakâret, tecâvüz ve binlerce fırıldağını meşrû’ ve dokunulamaz göstererek şirretleşen herkesi, “Atatürçü görününce!” bir sığınak ve bir bel dayama avanta ve beleşine sâhib kıldı…
Dediler ki:
“- Mâdem ki cihanda kânun gücüyle korunan bir tek adam O, o halde ben de ne kadar ondan görünürsem, ben de o kadar korunmuş ve şeyimi garantiye almış olurum! Mâdem formül bu, o zaman ne kadar putlaştırır ve tanrılaştırırsam, ben de o kadar başı göklere değen küçük bir put ve tanrı olmuş olurum! Kimse de benim kılıma dokunamaz!”
Kamalak Efendi “geç oldu ama tam yerinde oldu!” der cinsinden, iyi bir maden yakalamış oldu!
Biraz bayat sayılabilecekse de, formül formüldür, kullanana az çok politik çıkar sağlar ve hatta bahtı yâver giderse, bazen yedi sülâlesini bile besler de!
Ayrıca Kamalak’ları, şimdiye kadar hiç kimsenin yakalamadığı şok eden cinsden orijinal ve hass bir noktayı da böylece keşfetmiş oluyor ki, kendisine ADDerneği gibi yerlerden ve Müteveffâ Türkân Abla cenâhı gibi mahallerden “Atatürkçü Yobaz!” ödül mödülü gibi şeyler de verilirse şaşılmamalı…
Şu mübârek üç aylarda yakışır da!
(İlk intişârı: 11.06.2012)