T.C.De Kan Dinmezken, 550 Parlamenterin İşi, “Tayyör Ve Pantalon Ki”, Belden Aşağıya Müteallık!
17 Ekim 2011
Betonlaşmış Kelle Partisi, “Kral Çıplak!” Diyemez…
21 Kasım 2011

Libya diktatörü Kaddafî’nin linç edilmesine bazı medya zibidileri neredeyse zil takıp oynadı; ve zerre kadar ahlâk kırıntısı da taşımadan “oh

KADDÂFİ LİNCİNDEN ZEVK ALANLAR

Ahmed SELÂMÎ

 

Libya diktatörü Kaddafî’nin linç edilmesine bazı medya zibidileri neredeyse zil takıp oynadı; ve zerre kadar ahlâk kırıntısı da taşımadan “oh olsun!” çekdi…

Aşşağılık Batı köpeklerinin veya bizzat Batılı mel’unların vidyo ile dünyâya servis etdikleri o iğrençlik ve şerefsizlik manzaralarını ve adamın en vahşi sırtlanlar ağzına düşmüşçesine keşkeş edilişini seyredip de “lâ’net olsun!” demeyenler, zerre kadar haysiyet ve vicdan taşımayan en pislik cüzzam parçalarıdır…

Bir insan ne kadar suçlu olursa olsun, “kendisine müdâfaa hakkı verilmeden ve muhâkeme edilmeden” infâz edilemez.

Kaddafi zâlim olabilir, onbinlerce Libyalı’nın ölümüne sebeb olmuş bulunabilir, binlerce suçun mürtekîbi olarak tanınabilir; ancak, her ne yaparsa yapsın, “linç!” denen o iğrenç infâza ve o muhâkemesiz muâmeleye tâbi tutulamaz…

Dünyadaki bütün iyi-kötü, hakk-bâtıl topyekûn hukuk sistemlerinde bu böyledir; ve bunun çiğnenmesi ve bir suçlunun linç edilerek sille tokat, döve söve, vura kıra, sürükleyerek, işkence ve hakâretler içinde eziyetlerin her türlüsünü revâ görerek ve keşkeş edilerek öldürülmesi, şerefsizliğin ve alçaklığın son noktasıdır…

Kaddafi’yi “yargısız infâz!” eden Libyalıların,  Büyük Şehîd ve Mücâhid Merhûm Ömer Muhtar’ın yolu ve izi ile zerre kadar alâka bağı olamaz; ve bunların çöl fâresinden de zerre kadar üstün bir keyfiyetleri düşünülemez… Onları buna teşvik eden ABD ve Frenk kefereleri de, bu şerefsizliğin ve alçaklığın mürtekibleridir. Saksafoncu uçkuru düşük herifin, T.C. Davudoğlu’su ile dişiliğini (ÇAK) yaptıran hariciye malı karısının, “Kaddafinin ölüsünü istiyorum!” demesi de boşuna değildir. Kaddafi’nin canlısı konuşursa, ABD ve Frenk keferesi başda olmak üzere bütün haçlı dünyasının kimbilir hangi kirli çamaşırları ortalıkda kokacak diye korkuldu!

Ayrıca, “T.C. vatandaşıyım, müslümanım, aydınım, yazar çizerim, politikacıyım ve bilmem neyim!” havalarındaki eli kalem, dili lâf tutan herifler içindeki “oh olsun!” diye vahşîce ve rezilce keyif alan mahlûkların topu da, şerefsiz ve alçakdır…

Bu sürülerin acaba, hiç mi bir Kaddafi tarafları yokdur; ve sütden çıkma ak kaşıkdırlar? Bunların, îmân, kan ve süt keyfiyetleri de ortaya dökülse, acaba iğrenmeden bakabilecek bir tek insanoğlu çıkabilecek midir? 

“Ben müslümanım!” diyen bir insan, müdâfaası alınmadan ve Allâh Azze’nin adâlet dediği terâziden geçirilmeden, kim olursa olsun, onun linç edilmesini tasdîk ve tasvîb edemez. Ederse, Yaradan’ını tekzîb içine girmiş ve îmân denen cevherden soyunmuşdur; ve dolayısıyla bu inkâr ve reddedişle, ona artık müslüman da denilemez… Kur’an, muhkem âyetleri ile apaçık “adâletle ve emânete riâyetle” emreder ki, bu, zarûrât-ı dîniyyemizden olub, aksini beyân edeni, artık  o müslümanlık içinde tutmaz ve bir pislik olarak fırlatır atar…

Üstelik ellerini kaldırarak teslim olan bir düşman, Mukaddes ve Muazzez Şerîat Hukûkuna göre, onu esir alanın emânına sığınmış ve emân dilemişdir ki, İslâm îmân, ahlâk ve nâmûsuna sahib bir müslüman, artık onun muhafızı sayılır; ve onu, âmirinin adâletine teslim etmekden başka çâresi de olamaz… Bütün İslâm ve Osmanlı târihine bakılırsa, Mehmedçik, esir aldığı düşmanına yememiş yedirmiş ve yarasını kendi yarasından önde tımar etmişdir…

Bugünün çöl fâreleri, kubur farelerini aratmamalıydı!

Yine Kur’an-ı Kerîm kat’iyyen beyân buyurur ki, düşmanımız kim olursa olsun, ona olan buğz, adâvet ve öfkemiz, ona adâletsiz davranmamızı aslâ meşrû’ ve mubah kılamaz…

Bütün bu kur’ânî kânûn, kâide ve adâlet sistemi içinde mes’eleye bakacak olursak, linç gibi iğrenç bir vak’anın mürtekîbi aşşağılık mahlûklar, zerre kadar bile olsa insanlık haysiyeti taşıyan bütün dünya insanları tarafından evvelâ şiddetle tel’în edilmeli (lâ’netlenmeli)dir. T.C. devlet ve hükûmet reislerinden bütün devlet erkânına kadar böylesine aşşağılık bir zulmü “tel’în” etmeyenler, susub seyredenler, bu işin iştirâkçileri olmak mevkiinden de kurtulamazlar… 

Sâniyen: “Zâlimin karşısına dikilmeyenler, mazlumların haklarını hiçbir şekilde muhâfaza edemiyecekleri” kâidesinden hareketle şurası çok iyi bilinmelidir ki, T.C. devleti idârecileri, linç alçaklığının aşşağılık fâillerinin bulunması ve şiddetle tecziye edilmeleri içün, Libya’da sultayı elinde bulunduran heriflere mutlaka müessir tazyîkatda bulunmalı ve bu işin peşini aslâ bırakmamalıdırlar. Aksi halde, adı geçen T.C. adamları da “hukuk ve adâletin” burnunun ucuna gülen zâlimler gürûhu olmakdan kendilerini kurtaramaz; ve yapacakları “ana-avrat” yasalarının, şimdiden nasıl bir nesne olacağının vesîkasını sallandırmış olurlar…

Libya’daki idâreci mevkiinde bulunan adamlar, hiçbir şekilde bu linç hâdisesini örtbas edemezler. Bütün İslâm Âleminin îmânlı ve nâmuslu ferdleri, bu da’vânın takibcileri olmaya şer’an ve adâlet nâmına mecbur ve mükellefdirler.

Kaddafi’nin Sirte’de olduğu bedâhat derecesinde ortada iken, orada alınacak tedbirlerin en üst ve ciddî seviyede alınması şart demekdir. Bunun içün icâbeden tedbirlerin alınmamış oluşu, bu linç alçaklığına yeşil ışık yakmak ma’nâsına gelecekdir.

Libya, alnında bu kan lekesi ile bir nâmussuz fâhişe gibi yaşayamaz…

Hâdiseye neresinden bakarsak bakalım, son derece iğrenç ve insanlık dışı bir keyfiyet taşıyor. Tek kelimeyle vahşet… Kaddafî’ninlinç sahnesini kamera ile dünyaya servis edenlerin de, Batı’lı Allâhsız zâlimler ve onların köpekleri olduğu bedâhaten ortadadır.

Biz, Allâh Rasûlü’nün hadislerini devlet dâirelerinden kaldırarak kendi hezeyanlarını “vecize” kuduruşuyla onların yerine ikâme eden bu Kaddafi denen bir herifin muhâmîsi olmakdan Hakk’a sığınırken; o adamın (savunmasız linç edilmesi) gibi iğrenç bir zulüm ve vahşet karşısında da, gene Rabbimize sığınırız…

Bu linç sahnesini tasvib etdiği, hatta ağzının suyu aka aka seyretdiği anlaşılan Akit yazarı Mustafa Özcan nâm adamın (23.10.2011) tarihinde yazdığı şu satırlar ise, insanın midesini kaldırmaya ve gaseyânına kâfî:

    “Bu defa Libya cephesinde öldürülen ise Nasır’ın çömezi. Kaddafi kendisini çöl tilkisi olarak nitelendiriyor ve halkını da farelere benzetiyordu. Ama çoklarının ifade ettiği gibi tilki gibi değil fare gibi öldürüldü. “Farelerin” Libya’yı basması sonucu enselendi ve “hunharca” veya “vahşi” ya da kendisine yakışan bir biçimde öldürüldü……

Tarık Humeyyed gibilerin de ifade ettiği gibi, şaşırtıcı biçimde halkına söylediği biçimde can verdi……

Ahmet Davudoğlu’nun dediği gibi, darısı Beşşar’n başına. Kaddafi’nin fotoğrafı Ali Abdullah Salih ve Beşşar Esat’a ithaf olunur…”

Kaddafi’nin linç fotoğrafından lezzet alıp onunla da iktifa etmeyen; ve Esad ile Sâlih denen adamların linç sahnelerine de şevkle ve şehvetle bakmak lüzûmu hisseden; ve böyle iğrenç bir manzarayı o iki adama “ithaf” edecek kadar  yani çok güzel bir nesne hediye edercesine sunmaya kıyâm eden; ve bütün bunların netîcesinde de iflâs eden bir rûh ve seciyeye, lûgatlarda söylenecek söz bulunamaz…

(İntişârı: 1.11.2011)

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir