(2) Bataklıkda Gül Veya Gülistanda Zakkum, Yahut Da, Dinsiz Rejimde “Dindâr Gençlik!” Yetiştirmek…
19 Şubat 2012
Dib Ve Dib Başının Hutbesi
11 Nisan 2012

Beşerî kellelerin sığ ve izâfî ölçülerine göre bir “darbeci mahkemesi!” lâfı ve dedikodusudur gider… Hangi mahkeme, hangi adliye

EN BÜYÜK ZULÜM ŞİRK VE EN BÜYÜK DARBE VAHYE KARŞI YAPILANDIR…

Ahmed SELÂMÎ

 

Beşerî kellelerin sığ ve izâfî ölçülerine göre bir “darbeci mahkemesi!” lâfı ve dedikodusudur gider…

Hangi mahkeme, hangi adliye ve hangi terâzi?. Bunu zerre kadar görmeden, “müslümanım!” diyeni de, gâvuru da, bir anaforda dönüp duruyor!.

 Ortada adâletin zerresinin olması içün, beşer denen mahlûku Kâinât ile ahangdâr kılan bir hukuk olması şart… Hani nerde bu?. Eğer (KISÂS) ve benzeri yüzlerce (mutlak adâlet) mefhûmuna göre hâdiselere el atılmazsa, ortada, mücerred (küfür, şirk ve nifâkın) gözboyamakdan ibâret; ve adı da (adâlet) olan ve fakat hakîkatda (zulümden) ibâret cesedi kalacak ve leş gibi de kokacakdır…

Bugünki manzara işte bu…

Kısâs’ın olmadığı yerde (mutlak zulüm) vardır; ve bunu telâfî edecek bir beşer icâdına da henüz rastlanamamış ve bundan sonra da aslâ rastlanamayacakdır!. Beşer, dün de, bugün de, yarın da, kendi izâfî (adaletini) yani zulmünü, (adâlet) perdesi altında insanlığa yutduracak ve göz boyayıp kendi beşerî fir’avunluğunu ikâme edecekdir…

16 yaşındaki körpecik gencin kanına susayan bir vampir sürüsü, o gencin kanını içmek içün o körpenin yaşını yükseltip 18 yapıyor ve böylece de onun boynuna yağlı urganı geçirme denaat ve şenaatini şerefsizce ve en aşağılık bir kâtil olarak irtikâb ediyorsa; bunun cezâsı göstermelik mahkemelerle dünya insanlığını aldatıb kandırmak ve onları enâyiler sürüsü olarak görmek değil, o kartaloz baş vampirin de yaşını, isterse doksan bilmem ne olursa olsun, bilmem kaça indirmek ve boynuna urganı geçirmek ve ona en âdil cezâyı böylece vermekdir…

Bunun dışındaki her cezâ, (küfür, şirk ve nifâkın), zulmü kollayıb korumasıdır; ve bu da, insanlığı salak yerine koyarak onunla en sulu istihzâyı ve dalgayı geçmekdir… Bunun da, 16’lık körpeyi, 18 kabul ederek ipe çekmek şenâatinden zerre kadar farkı olamaz…

Mutlak adâleti muhâfaza ve müdâfaa edemeyib, bin dereden su getiren “Müslüman kılıklı!” münâfık sürüleri, göstermelik mahkemelerle insanlık suçu işleyerek, kendileri de kâtil ve vampirlerin muhâfazasına çalışmakda ve dolayısıyla onların suç ortağı bulunmaktadırlar…

“Kısâsda hayat olduğuna!” şeksiz ve şübhesiz (îmân) etmeyen (küfür, şirk ve nifâk) cebhesi, “Müslüman” da geçinse, gerçek (îmanı) elde eden hiçbir müslüman, bu rezâlet senaryolarına zerre kadar kıymet veremez; ve şirkin en büyük zulüm olduğunda da hiçbir zaman ve mekânda tereddüd edemez…

Onbinlerce kişiye işkence yapacaksın, Allâh’ın âyetlerini keyfine göre yazboz tahtasına çevireceksin, “Kanaat en büyük hazînedir!” Hadîs-i şerîfini “Günümüzde bu felsefe geçmez!” diyerek aşağılayacaksın, bir sağdan bir soldan asıp kesmeyi, o iğrenç adâlet anlayışının bir ma’rifeti gibi anıracaksın, anayasa denen paçavran için  “deldirtmem!” diyerek 30 yıl “delinişini ve bilmem nesinin izâle edilişini!” p……k gibi seyredeceksin, sonra da (insan) zannedilerek göstermelik mahkemelerle korumaya alınacak ve gûyâ muhâkeme edilib “cezâsını buldu!” olacaksın!.

Ve bütün arz ins ü cini olacak mahlûkât da, bunu yiyecek!.

Laik, dembokratik ve guguk rejim ve düzmece düzeni de “adâlet!” eylemiş olacak… Bu da, AKP iktidârına nasib olmuş bulunacak!!!

Dünyâda enâyi mi yok, elbetde yiyen ve hatta geviş getirenleri bile bulunacakdır…

Allâh’ın, meleklerin ve bütün insanların lâ’neti, Allâh’ın nizâmını ve adâlet sistemini yasaklayan ve geçmez i’lân edenlerin üzerine olmayacaksa, kimin üzerine olacakdır; ve böyle bir dünyâda yaşadığını zanneden ve adı da “Müslüman!” olanlara hidâyet dilenmiyecekse kime dilenecekdir?.

“Zulmün en deni ve şeni olanı şirkdir!” buyuran Rasûl çizgisine mutlak îmân etmeyenlerin adâletine inanmanın da, mutlak şirk olduğu îmân ve i’tikâdındayız…

NOT: Yazılarımızın, bir iki ay daha aksak yürüyeceği içün nazar-ı müsâmaha ile karşılanmasını gönüldaşlarımızdan ricâ ederiz…

(İntişârı: 05.04.2012)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir