(4) Sünnîlik Olmadan İslâm Mı Olurmuş, Gülünç!
14 Mayıs 2016
Trump Mı, Clinton mı?
8 Kasım 2016

DÎN İSTİSMÂRINI ALEVÎ-BEKTÂŞÎLİK ÜZERİNDEN KÖPÜRTMEK…

Ahmed SELÂMÎ

 

Bilhassa 1908’den i’tibâren 108 yıl boyunca, bu memleketde İslâmiyyet’in hiçbir kul sistemine aslâ boyun eğmeyen; ve mücerred Allâh Azze’nin (irâde ve hâkimiyyetine müstenid) bir hükûmet etmeyi zârûrât-ı dîniyyesinden sayan yapısı, iç ve dışdaki ateist ve münâfık dünyânın en baş sıkıntısı olmuşdur. Abdülhamîd Cennetmekân Hazretlerinin devlet armasında yazan “El Müstenidu bi Tevfîkâti’r-Rabbâniyyeti….” ibâresi de gösterir ki, İslâmiyyet, 108 senelik zaman içinde meşrûtiyetçi ve cumhûriyetçi laikler (ateistler) tarafından uydurulub tanıtılan ve “kulatapış” dini hâline getirilen bir yapıdan, mutlak ma’nâda münezzehdir. Bu uydurma dini, binlerce esef ile ifâde edelim ki (adı gene “müslümanlık” da olsa), bu iç ve dış mihrâklar nasıl peydahladılar?. Buna bugün de, dün gibi; ve yarın da aynı şeytânî yollarla devâm edeceklerdir. Bu noktaya şu yollarla geldikleri dünyânın gözleri önünde ortadadır:

1) Ehâlîyi, İslâmiyyet’in “zarûrât-ı dîniyyesinden” (olmazsa olmazlarından, reddi hâlinde dinden tardı müstelzim temel ve ana kânunlarından) uzak yetiştirmek… Bunu, 15 asırlık İslâmiyyet’i (icâzet disiplinini) bozarak, yerine tahrifçi (deformist) müesseseleri, mekteb, enstitü ve fakülteleri, DİB’i, soytarı dâîleri, yobaz sürülerini ve echel kürsü ve ekran şeytanlarını geçirerek ve bunları (söz sâhibi) yaparak tahakkuk etdirmek…

2) Birinci maddeye vâsıl olmak içün bazı iblislerin, haşhâşîlik, bâtınîlik, hurûfîlik, sahte ermişlik ve mehdîlik gibi yollarla, kendilerini modern putlar hâline getirmesi… Bu kabil decâcile, cebâbire ve kezzâbîn (deccallar, zorbalar ve gözboyayan yalancılar)ın, bizzat kendilerini Müseylime, Hasan Sabbah v.s. gibi “ilâhî kuvvetlere” sâhib, insanüstü varlıklar göstererek, bu yollarla, beyinleri taşlaşmış adam ve madamlar îmâl etmesi…

3) Bilhassa politikacılarla gizli kripto din düşmanlarının, târîhi bir takım ve belli DİN ulemâ ve evliyâsını, olduklarının dışında göstermek üzere, onlara, kendi şeytanî söz ve prensiplerini söyletmeleri… Bu târîhî şahsiyetler öylesine sözler ve fiiller ortaya koymuş olmalılardır ki, bu politikacı ve kriptoların bâtıl ve şeytânî felsefelerini büyük DİN otoriteleri olarak söylemiş olsunlar; ve dolayısıyla bu otoritelere bağlanıldıkça, onlara kendi felsefelerini söyleten politikacı ve kriptolara da o kadar içden ve yürekden bağlanılmış olsun!

Yahudiyyet târîhi, Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm’a söyletilen ve “nübüvvet müessesesi” ile zerre kadar alâkası olmıyan hurâfât ve esâtîr ile doludur. Kur’an-ı Azîmüşşân, bunun içün onların mutlak küfr ü dalâletde olduklarını beyân buyurur…

Gene Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm da, yahûdîlerin ve bilâhara nasrâniyyeti kabul eden kavimlerin ruhbanları ile, aynı şekilde ele alınmış; ve nice mutlak küfr ü dalâlet yolları dünyâya yayılmışdır.

Hazret-i Ali Kerramallâhu Vechehû  ve sulbünden gelenler de aynı sekilde nice küfr ü dalâlet isnâdıyla insanların istediğini söyliyen birer hizmetçi menzilesine düşürülmüş; ve ortaya şia ve alevîlik gibi yollar çıkarılmışdır…

Bugün Hazret-i Ali’yi putperestlik devirlerinden gelen düşünce ve bâtıllar içine hapsederek tanrılaştırmaların arka planında, hep bu çarpıtma ve sapıtmalar yatmaktadır…

15 asırdır kuyumcu hassâsiyyeti ile esas ve temelleri, başda Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretleri olmak üzere ASHAB müctehidlerinin İCMÂ’ı ve diğer asır icmâları ve müctehid imamların insanüstü cehd ü gayret ve ictihadları ve bunların etbâı olan 1200 küsûr senelik zaman içindeki halefleri ile işlenen İSLÂM, ne ise, ALLÂH AZZE ve CELLE HAZRETLERİNİN “Bugün dîninizi ikmâl etdim, tamamladım” buyurduğu ve edille-i erbaaya müstenid DÎN, ancak budur… Bu mutlak hakîkat ve vaz’-ı ilâhî olan Allâh’ın DÎNİNİ, kendi hevâ ve heveslerine uygun hâle getirmek istiyenler, bu dînin en büyük düşmanları ve Allâh Azze’nin (irâde ve hâkimiyyetini) böylece değiştirmek istediklerinden dolayı da, Allâh Celle’ye, müslümanlara ve bütün insanlara karşı EN BÜYÜK TERÖRİST VE HÂİNLER GÜRÛHUDUR…

Hazret-i Ali’yi bambaşka kalıplara ve şablonlara dökenler de, beyân etdiğimiz gibi, Hazret-i Ali’ye söylemediklerini söyleten, yapmadıklarını yapmış gösteren bir hurâfeler ve bâtıllar mecmuuna tapanlardan ibâret olub; ve budizmaya kadar, şamanizma, yehûdiyyet ve nasrâniyyet gibi bir çok dinden derleme ritüeller ve âdetleri YOL tanıyanlardır… Bunların, İslâmiyyet’in yukarıya aldığımız hakîkatı ile aslâ alâkası bulunamaz…

Binâenaleyh, Tanrıkulu ve Tekin gibi CHP politikacılarının  Cemevleri “ibâdethâne olmalıdır” havalarına girmeleri, politik menfaatları o istikametde olduğu ve alevileri kendilerine takmak ve İslâm’ın karşısına (alevîliği yeni bir din) olarak çıkarmak ve İslâmiyyet’i içden yok etmek gibi gayeleri istihdâf etdiğinden, buraların“ma’bet statüsünde” kabul edilmeleri aslâ mümkin de olamaz. Bir teşekkül ki, muhal farz, hem Hazret-i Ali’yi tanrılaştırma derecesinde seviyor görünsün, hem de bir tek madde olarak 4. Halifenin zamanında vücûdu muhâl “cemevleri” denilen; ve baba ve dedelere (secde ve kadın erkek dans mekânı yerler) Hazret-i Ali’nin câmisi yerine, ma’bed olarak ittihâz edilmiş olsun!.

Buna, iğrençlik ötesi bir akıl çürümesi; ve târîhî vâkıaları cihânın gözleri önünde yok saymak hezeyânı denir…

Çünki Alevîlik din değil, bâlâda da beyân etdiğimiz gibi, pek çok kadîm ve bâtıl dinlerden devşirilme bir “kültür ve ata kültü” keyfiyetinde kitâbet dışı iptidâî bir gelenek sistemidir… Hazret-i Ali ve Hacı Bektâş-ı Velî Hazerâtı gibi İslâm büyüklerine kendilerini nisbet etmekle; ve fakat onların hakîkatlarına teslim olmak yerine onları teslim almak üzere onlara bir takım abuk sabuk sözleri söyletmekle, hiç kimse, aslâ ve kat’â “Hazret-i Ali veya Hazret-i Bektâş’ın yolunda” olmuş olamaz. Bu muhaldir ki, buna da İslâm’ın hakîkatından zerre kadar haberi olmıyan kalabalıklar inanabilir; aklı başında birisinin böyle saçmalıklara inanması aslâ mümkin değildir…

Bugün İslâm Coğrafyası, asırlardır HAÇLI BATI ve işbirlikçilerinin ihânetlerine ma’ruzdur. Batı, kendi dinlerinin bir şartı olarak Kâinâtın Fahri Aleyhisselâm’ı sonsuz kere hâşâ ve kellâ “yalancı, sahte peygamber hatta deccal” tanıdığı içün, (Papa 16. Benedik bunu rezilce ifâde etdi) Efendimiz Aleyhisselâm’ın İslâm coğrafyasında da böyle tanınmasına çalışır. Misyonerlerin ana faaliyet planlarından en başda geleni de budur. Bunun içün, bazı zevâtı o kadar putlaşma ve tanrılaşma derecelerine çıkararak büyütürler ki, Peygamber-i Zîşân Hazretleri gölgelensin, derecesi tenzîl edilsin ve hatta unutulsun!. İşte bazı târîhî zevâtın, hakîkatları dışına çekilerek durmadan sivriltilme ve meşhûr edilib zihinlere çakılmasının ardında bu şeytânî planlar yatmaktadır… Fetö-Noto tezgâhlarıyla bir kasaba vâizinin dünyâ çapında şişirilmesinin ardında yatan iblislik de aynen budur… Allâh’ın SEVGİLİSİNİ, ikinci, beşinci plana itmek; ona “kambur” diyerek hakâretler v.s.lerle, O’nu  ne kadar mümkinse o kadar ortadan kaldırmak…

Bazı diplomalı câhil ve gâfiller de, bu planlara senelerdir âlet olmuş ve hâlâ daha olmaktadır. Şevket Eygi’nin, (17.3.995 tarihli Millî Gaz.)de “Alevîlik Müslümanlığın bir koludur, bizim alevîlerle Allâh, Kitâb, Peygamber birlikteliklerimiz vardır.”meâlindeki hezeyanlarının ardında da, bu tür propagandaların büyük te’sîri vardır. İslâmiyyet’in içinde olmanın biricik şartı vardır ki, o da, “zarûrât-ı dîniyyeye” bir eksiksiz tam bir tasdîk ve tahsîn ile îmândan ibâretdir… Bu olmadıkca hiç kimseye “sosyololik müslüman” gibi şeytânî urbalar da dikilib kafasından geçirilemez. Zarûrât-ı dîniyyeye hakkı ile îmân eden bir kişiye de “alevî v.s.” değil, sadece “ehl-i sünnet=sünnî” denilecekdir… Allâh Azze’ye âid bir takım sıfatları târîhî bazı şahsiyetlere de izâfe edenleri; veya Cenâb-ı Hakk’ın bazı sıfatlarını nefyetmek istikâmetindeki nice mahlûkâtı “Allâh’a îman” edenler sınıfına sokmak, cinnet ve cinâyetdir… Diğer “birliktelik” denilenler de buna kıyâs edilsin… Bu hezeyanlara hiçbir ehl-i sünnet akâid kitabında rastlamak aslâ mümkin değildir…

 Haltettin Karamanlis gibilerin de, yahudi ve nasrânîlerin cennetlik olmasını 3 şarta bağlıyan ve 6 îmân şartını ıskât eden diyalogçu hezeyanları gibi, alevîlerin müslüman olma şartını da bir takım gelenek ve sloganlara bağlıyarak kâfî görenler, dîni ana temellerinden kaydırarak sulandıran diplomalı echeller demekdir… Ekranlara çıkan ne kadar ilahyapyatçı veya hoca kılıklı müfsid varsa, bunların %99’u, Efendimiz Aleyhisselâm’ın derecesini ya Vatikan, NATO veya Tahran hesâbı peşinde tenzîl etmek istiyen gafil veya hâinlerdir… Bunların yapdığı, doğrudan, eğer doğrudan yapamazlarsa dolaylı yollardan Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm’ı binbir bahâne uydurarak Feto denen HAÇLI şövalyesi gibi küçük düşürmek veya yok saymakdır…

“16. Ağustos. 2016 tarihinde 53. ulusal ve 27. Beynelmilel Hacı Bektâş-ı Velîyi anma maskesi” altındaki globalizma güdümlü HAÇLI BATI programlamalarının da, Fetö’yü oynatan merkezlerle bağına iyi bakılmalıdır… “Türkiye laikdir laik kalacak” şeklindeki sloganlarla karşılanan Kılıçdaroğlu ve Turizmacı Nabi Avcı’nın; ve “Hacı Bektaş öğretilerinden ders alınması gerektiğini ve Atatürk devrimlerinde yoldan gidişte sapmamanın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gördüklerini” söyleyen Hacıbektaş Belediye başkanının bu zavallı ve gülünç manzaraları, “DÎNÎ sapma ve butlânın” derekesini göstermesi bakımından çok mühimdir. Bu kabil iptidâî anma cümbüşlerine çevrilen zamanlar, işte böylece, târîhî şahsiyetlere herkesin kendi düşünce ve hezeyanlarını söyletme festivallerine inkılâb etdirilmişdir!.

“Saygı duruşunun ardından okunan Erdoğan’ın mesajında, bu toprakların Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Mevlana gibi gönül erlerinin ilmiyle, irfanıyla, hikmetiyle mayalandığı, yan yana kardeşlik ikliminin hüküm sürdüğü bir coğrafya olduğu vurgulandı” şeklindeki haber de, Hazret-i Yesevî unutulmakla beraber, Bektaş, Yûnus ve Mevlânâ üzerinden politik mesajların verilib, o târîhî büyüklere, söylemeleri istenilenleri söyletmek bakımından cidden câlib-i dikkatdir… Bu tür ve cins politik açıkgözlük ve uyanıklık atraksiyonları, bilhassa 1923’den beri ateist rejimin pek şergil olduğu çok çirkin, dine hakâreti ihtivâ eder; ve bu zevât-ı kirâm Hazerâtını da, istenileni söyliyen bir papağan menzilesine düşürür… Bütün bunlar, o zevât-ı kirâmın ruhlarını ta’zib ile, mütecâsirlerini tel’ine kadar gidecek ebedî bir ukbâ bedduasına da bâdî olabilecekdir…

Global dünyâ şeytanları ile onların câhil veya gafil veya hâin işbirlikçilerinin, 15 asır içinde İslâm âleminin 3-4 kadarcık dînî şahsiyet yetiştirdiğini göze sokarak, bu dîni kısır ve çorak bir arâzî; ve mahsûl vermiyen beddualı bir toprak gibi göstermelerine, neden ve kimler müsâade ediyor; ve bu iğrenç oyuna neden çanak tutuyor?. Bu iğrenç HAÇLI BATI fırıldakları, FETÖCÜ hâinlere yaptırılan ve adına gerzekçe (darbe) denilen ve hakîkatıyla ise yeni bir “HAÇLI SEFERİNDEN” ibâret olan hücumlar, tekrarlandıkdan sonra mı görülecekdir? Sonra durmadan “aldanmalar” da, bir sonraki bahâra mı havâle edilecekdir!? Nasrânî dünyası adım başına, dünyâyı“azizlerle, azîzelerle, kardinallerle, takdîs edilmişlerle, “kutsanmışlarla”, vaftizlerle; kutsî mekânlar, zamanlar, yemler, şaraplar, paçavralar, mumlar, bilmem nelerle” doldururken; İslâm coğrafyasına çöken HAÇLI güdümlüsü selefi-vehhâbî tezgahları, târîhî şahsiyetlerimizi sıfırlamanın peşine düşürülüyor!. Bırakılan 3-4 velî zât da, eserlerindeki bazı satırların yanlış tefsirleri yapılarak, HAÇLI BATI felsefeleri içün İslâm’ı tahrif malzemesi hâline sokuluyor. Bundan dolayıdır ki, bu zevât ve bazı eserleri, durmadan parlatılıp diğer binlerce zevâtı ve eserlerini gölgelemek üzere dehhâmeleştirilib milletin beynine, ura inkılâb etdirilerek sokulub duruyor!

Neden, Allâh tarafından vazifeli ve insanlığın mutlak mürşidleri olan Peygamberler ağızlara bile alınmıyor?

Neden, Sıddîk-i Ekber, Fârûkî Ekber, Osman-ı Zinnûreyn Radiyallâhu Anhum Hazerâtının adı hiç anılmıyor?

Neden, İmâm-ı A’zamların, Mâlik, Şâfi’î, İmam-ı Ahmedlerin esâmîsi okunmaz?

Neden, Geylânîlerin, Rufâîlerin, Şâh-ı Nakşîbendlerin, Gazâlîlerin, Rabbânîlerin, İbni Kemallerin, Ebussuûdların, Hâlid-i Bağdâdîlerin, Gümüşhânevîlerin, Arvâsîlerin, Erbilîlerin, Ahıskalıların, Mustafa Sabrilerin, Muhammed Zihnîlerin, Muhammed Hamdilerin, Muhammed Âtıfların, Muhammed Rif’atların ve daha onbinlerce İslâm Büyüğünün adı neden yeni nesillerin kulaklarına sokulmuyor?

Kahrolası planları biliyoruz!

Kulaklara sokulanlar da, kendi hakîkatlarının dışına sürüklenerek, bir nevî esir edilerek, İslâmiyyet’i tahrif ve saptırma istikâmetinde tanıtılıyor!

Zerre kadar îmân, İslâm, ahlâk, şeref ve haysiyeti olanlar, meselâ Hacı Bektaş-ı Velî Hazretlerini şöyle ve hakîkatıyla tanıtsınlar da görelim:

 Hacı Bektaş-ı Velî Kaddesallahu Sırrahül ÂLÎ Hazretlerinin Yesevî tarîkine intisâbı ve Baba İlyâs Horasânî halîfesi olarak ortaya koyduğu DÎN-ŞERÎAT esasları, “Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat” yolundan başka bir şey değildir. Hazret-i Yesevî, Yunus ve Mevlânâ da öyle… Edille-i Erbaayı esas alan Hacı Bektâş-ı Velî’nin:

1) Îmânın 6 esasına mutlak îmân etdiği, şu muhteşem eserlerine bakıldığı zaman apaçık ortaya çıkacakdır:

-Makâlât,

-Şerh-i Fâtiha,

-Kitâbü’l-Fevâid,

-Üssü’l-Hakîka,

-Şerh-i Besmele,

-Makâlât-ı Ğaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye, v.s.

2) Hazret, bütün DÎN îmân ve telâkkîsini, 4 kapı, 10 makâm olarak hulâsa ve formülize buyurmuşdur.

O 4 KAPI: ŞERÎAT, tarikat, ma’rifet ve hakîkatdır. Her KAPININ da 10’ar MAKÂMI vardır. Cem’an 40 makâm…

3) 1. KAPININ (ŞERÎAT’IN) 10 makamı buyrun:

  1. a) Îmân,
  2. b) EHL-İ SÜNNET VE’L-CEMAAT’DEN OLMAK…

(Nice zındık ve istismarcı soytarılar bu maddeye çok dikkat etsinler. Ayrıca,“sünnîlik aslâ FİTNE olamaz”, o, bütün Turûk-ı Aliyyenin kat’iyyen ınkıyadla mükellef olduğu ve Kâinâtın Fahri Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerinin “Benim ve ashâbımın üzerinde gitdiğimiz yolda gidenlerin” yolu buyurduğu ve BAŞINDA da bizzat Efendimiz’in bulunduğu MUTLAK YOLDUR…)

  1. c) İslâm,
  2. d) İlm,
  3. e) İhsân,
  4. f) Evlenmek,
  5. g) Helâlinden yemek ve giymek,
  6. h) Şefkat ve Merhamet,

ı) Kendi helâl kazancını yemek, FÂİZİ HARAM bilmek,

  1. i) Emr-i bil’ma’rûf ve nehy-i anil-münker (İyi ve doğruyu emr, fenâ ve bâtıldan nehy.)

Diğer 30 makâmı da, Hazretin eserlerine bakılırsa herkes görebilir.

Bu milletin en büyük belâsı: Bir takım decâcile, cebâbire ve kezzâbînin, kendisini peygamber, ulemâ, evliyâ, imam, Kâinâtın imamı, mehdi, müceddid, müctehid, v.s. ilân etmesi; ve bir takım sürülerin de mankurtlaşarak bu sahteleri ayırt edemeyib peşlerine takılmalarıdır…

 İkinci Büyük Belâ da: Enbiyâ, ulemâ ve evliyâ Efendilerimiz Hazerâtına söylemediklerini söyletme, yapmadıklarını yapdırma alçaklığı ve şeytanlığıdır…

Bu iki sınıf iblisleri tanımanın biricik yolu da, “Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat” YOLUNDA OLMAK; yani ONUN, EDİLLE-İ ERBAA İLE GÖSTERDİĞİ USÛL KÂNUNLARI  ELİNDEKİ ŞAŞMAZ MÎZÂN İLE ÖLÇÜB BİÇMEK…

Bunun dışı aldanmak, gerzeklik, münkirlik ve cehennemin dibi yani “esfel-i sâfilîni!”

15 Temmuzdan alınacak en büyük ders, o (mîzânı) ele geçirmek olmalıdır… Yoksa“aldanmanın, şapa oturmanın, çatallı kazıklarla tanışmanın” ne haddi olur ne hesâbı… El oğlu “40 katır mı, 40 satır mı” diyecek kadar gözü dönmüş bir canavar!

Yükseklerde uçan çok büyük makamların adam ve madamları!

15 Temmuzda ödünüzün bin kere şeyinize karışıb karışıb bulamaç olduğunuzu sakın unutmayın!

İhmâl değil; imhâl edildiğinizi de aslâ, akıllı olun!

Dembokrasi, sandık, oy, moy, bilmem ne diye tapınırcasına bâtıllara saplanmış gidiyorsunuz!

“Müslümanız” demek sizin içün hiçbir halta yaramaz; “MÜSLÜMAN OLURSANIZ” sizi bu kurtarır!

Yol yakınken dönün! İçiniz dışınız düşman ve şeytan kaynıyor. En yakınlarınızdakiler, sizin canınızı çıkarmak VE İŞKENCE ETMEK içün, ZERRE KADAR ACIMASI OLMIYAN birer HAÇLI BATI kâtili olarak peşinize takılmış!.

Allâh Azze’nin yolunun “SÜNNÎLİK!” olduğunu iyi belleyin, etrâfınızdaki mezhebsiz şeytanların iğfâlâtına kapılırsanız, 15 TEMMUZDA MÜCERRED SİZİ ve MİLLETİ FETÖ HAÇLI SEFERİNDEN KURTARAN ALLÂH AZZE’YE NANKÖRLÜK VE İHÂNET EDERSİNİZ. SİZİ VE MİLLETİ MÜCERRED O KURTARDI… SİZ DEĞİL. MİLLET DE DEĞİL… BU İNCE SIRRI HERKES ANLIYAMAZ. HELE DETERMİNİST ÇÜRÜK KELLELER ASLÂ…

 YARADAN’IN MURÂDINI BİLEMEYİZ, HAÇLI KUDURGANLARI VE PARMAKLARINDAKİ MAŞALARI, ELLERİNE İKİNCİ BİR FIRSAD GEÇİNCE SİZİ KIZARTMADAN ÇİĞ ÇİĞ YERLER Mİ, DERİNİZİ YÜZÜB İÇİNE SAMAN DOLDURURLAR MI KİMSE BİLEMEZ…

AKLINIZI VE ÎMÂNINIZI TEKRAR TEKRAR GÖZDEN GEÇİRİN, SİZLERE KİMSENİN FÂİDESİNİN OLAMIYACAĞI BİR GÜNÜ, “sünnî” PENCERESİNDEN BAKARAK ÇOK İYİ DÜŞÜNÜN VESSELÂM…

(İlk intişârı: 18.08.2016)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir