(1) Fâtih’in Vakfiye Şartları Tam Tatbîk Edilmeden, Ayasofya Gene Zındanda Zincirlidir!
26 Mayıs 2023
Dembokratik Narkoz Ve İşgâl Altında Sandık Rezâleti…
26 Mayıs 2023

 DEMBOKRASİ DÎNİ, ANCAK KENDİ VARLIĞI VE DIŞINDAKİLERİ DE ERİTMEK İÇÜN VARDIR!

Ahmed SELÂMÎ (Dağistânî)

.

İngiliz-Yahûdî-ABD Üçlü triumvirası, “Kalblere, dillere ve ellere dembokrasi zikrini” aslâ boş yere vermez. Çünki bu sistem, o Global çete veya triumvira usâresi olub, bir miligramı, birkaç milyar dolar kıymetindedir; ve bunun belirteceği (Âidiyyete ters giden), meselâ Mursî gibi dünyâya vedâ etmek zorunda bırakılır!

Üstelik, “Dembokrasiyi maşa bilerek veya tüylenmiş diktatörler gibi kullanarak”, beşerîleştirilmiş bile olsa kendi “dinini veya inancını”  İslâm yaftası ile hâkim kılmak istiyenler de, öylesine bu dembokrasi aşuftesine alışır; ve onun vereceği makam ve şöhret şehvetiyle öylesine kendilerinden geçerler ki, zaman içinde evdeki haremini, evlâd ü ıyâlini, öz geçmişini, aslını ve soyunu, bütün öz kıymetlerini unutur, hatta onları yaban hayvanları gibi huşûnet içinde ve gerilik âmili olarak görmeye başlar… Öz kıymetleri ve dîninin “güncellemesini” ister; “İctihadlar değişmeli, 14-15 asır evvelki hükümleri kalkıb bugün uygulayamazsın yok öyle şey; 4 hakk din vardır; eşcinsel vatandaşlarımızın haklarını da güvence altına almak şartdır; dembokrasiden geri dönecekler karşısında şahsımı bulur, demokrasinin şeref ve haysiyetini kurtardık, v.s.!” gibi dembokrasi ağzına saplanır ve bu samimiyeti ile Global Çete veya triumviranın vizesini ümid ve hayâl ile, icâzetini de son kullanma târihine kadar uzatmaya çalışır!.

Nice Müslüman görünen ve geçinen kitleler, dembokratik irâde ve hâkimiyetlerin narkozladıkları olarak, partiler arası kapışmaları, dînî vecd ve cehd ile partizanca ta’kîb eblehliğine dahî girecekler; ve bütün partilerin, istisnâsız dembokrasiye âid (kafes bölmeler) ve hücreler olduğunu görüb idrâk edemeden, bu yolda deli danalar gibi ve “biyolojik objeler” hâlinde, ınsiyâklariyla koşuşturacaklardır!

İstisnâsız bütün partiler, aynı beşerîliklere, ateizma ve ataizmalara tapınan ve tepinen dembokratik çürütme mihrâkları olduğundan, senaryo iktizâsı, bunlara sâdece kendi dışlarındaki rakîb partilerin karalanarak mağlub edilmesi îcâb etdiği gösterilecek; halka da, “İslâm ile dembokrasiden hangisini  seçiyor ve ona îmân ediyorsun?” değil, “dembokrasinin hangi partisini hangi pırtısına karşı îmân ile tercîh edib seçiyorsun?” denilerek, halk hangi partiyi seçerse seçsin, halka, otomatik olarak İslâmiyyet yerine gene “Dembokrasi seçtirilmiş” olacakdır!. Ve her “seçim”, bu dinden uzaklaştırma ve tercîhin, dâimâ dembokrasiden yana olmasının kafalara çakılması fiilinin temrînâtı ve sâbitlenmesi olarak tekrar edilib duracakdır…

Bu i’tibarla dembokrasinin, milleti nasıl çürüten, bölen ve parçalayan bir belâ olduğu değil; dembokrasinin “vazgeçilmez unsuları” olan ve onun, elinde kukla gibi oynatığı partilerden bir veya birkaçının, diğer partiler hesâbına ne kadar tehlikeli olduğu zihinlere ve narkozlu beyinlere zerkedilecekdir!

Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Kaftancıoğlu diyerek üç kafadâr veya üç CHP tanrı ve tanrıçası, muârızı partiler tarafından hedef yapılarak bunlara ateş serbest olacak; amma onların suç ve cürümlerinin, dembokrasi bataklığından beslenen ve yeşeren zehir fışkıları olduğu görülmiyecek ve gösterilmiyecekdir!

Kılıçdaroğlunun, kasetle gelib kasetle gideceği, (usta yal.ncı) olduğu, gafları, 15 Temmuz Haçlı seferine “Kontrollu Darbe” deyişi, o kıtâl gecesi ortalıkdan toz olduğu, Türkiya düşmanı Haçlı ve siyon devletleri ile PKK ve Feto cebhelerine yakınlığı gibi nice hususlar dile getirilecek; İmamoğlu’nun Yunanlı desteğinde “Rum ve Pontus artığı” olduğu; duâ makâmlarında onca insan arasında utanmadan müslüman gibi değil de hıristiyan gibi parmak uçları yukarı el ayaları yapışık âmin pozuna girmesi; Ordu vâlisine “İtlik yapma” diye pek ağır hakâret edişi; “2013 yılında hazîne arâzîlerini parselleyip satışının nitelikli (dol.ndırıcılık) olup 6 yıldır mahkemesinin sürdüğü”; sıkı (küf.rbaz) olduğu; 18 günlük belediye başkanlığında nice kânunsuzluklar irtikâb etdiği, fettoşist bir taktikle “veri tabanı kopyalatmacılığı”; müzmin (yal.ncılığı), v.s.; Madam Kaftancıoğlu’nun ise “Allâhınız belânızı versin” deyişinin taş gibi ateislik olduğu; ona da, “Senin putun veya heykelin veya tanrın da senin belânı versin!” diyenlerin ömrüne bereket (!) yağacağı; kocası mösyönün, –hâşâ min huzûr– o lânetli hayvana âid yağlı bir gövdenin çeyreğini sâdece 7 dakîkada (işk..be-i kübrâsına) indirdiği; gezi parkında ajan-aktivistlik ve provakatörlük yapdığı, v.s gibi şahsını ve partisini batırıcı hâller ön plana çıkarılacak; amma bütün bu suçlamaların, nereden, hangi sistemden fışkırdığı, o sistemin bütün bu ve bunun gibi milyarlarca suç ve suçlunun vücud bulmasında en ana sebeb ve üretici-şeytânî firma mesâbesinde bulunduğu dile getirilmiyecek…

İşte gözlerden kaçırılan dehhâmeleşmiş belâ buradadır; mes’elenin, her mes’eyi ihmâl etdirecek çapda çarpıcı ve yakıcı noktası burasıdır…

Halkı bir asra yakındır küfelik edinceye kadar narkozlıyanlar, bu dembokratik kanser vasat ve bataklıklarını kurutmayı, Batı denen ejdarhadan ödleri patladığı içün ele ve dile alamamakda, cesâret nâraları atarak (!) bu nisbetde ve şiddetle saklamaktadırlar!. Ankara poitikacıları bu ucûbe sistemi, kendilerinin “makam ve mevki’, mal mülk ve her türlü dünyalık sıyırmaya”  en büyük âmil ve basamak olması hasebiyle başlarına tâc etmekde; ve ona medyûn-ı şükran ve gebe olarak, “veli ni’met bildikleri heykellere” de her fırsatda TAPARAK saltanatlarını sürdürmektedirler…

Öteki sarkmış madamın ise, “Dindarlar inaçları gereği kadın eli sıkmazlar, dinleri îcâbı kadından imam yani cumhurbaşkanı olmaz derler” diyerek (Fett.şist aklıyla gûyâ  İslâmiyyet’e horlayıb, koskoca ve 15 asırlık İslâm Târîhi’ne ve  Müslümanlara da hakâretler saydırıb savurması, mücerred bu şeytânî sistemin îmânsızlıkları cümlesindendir…

PKK partisi ile Erb.kan mîrâsı olarak sokakda kalan; ve her ıslık atan aygıra  arzuyla dönen, sokak matinatosu tavrındakileri zikre bile değmez…

İşte:

“Türkiya’yı batırmakda bulunan, onu işgâl ve istilâ etmiş olan Haçlı Batı akıl ve zihninin şeytânî mahsûlü; ve bu binbir illetin mihrâk noktası ve hiçbir ihtisas ve ehliyeti olmıyanların irâdelerini, târihimizi katledercesine devlet ve hükûmet yapan, bu dayatmacı haçlı zihnin damıtdığı NARKOZ, dembokrasidir!”

Bu hakîkat dile getirilmeyib 1923 Lozannâmesinin maddeleri mu’cebinde dâimâ ketmedilerek; “Allâh’dan bahsetmiye kadar  ademe mahkûm edilmek istenen her emr-i din”, Matbuât Umûm Müdîri Vedât Nedim Tör gibi nice decâcile, cebâbire ve zaleme tarafından günümüze kadar uzatılan bir sistem yasağıdır… Ve bu, insanlık târihinde emsâli görülmedik derekede korkunç bir manzaradır. Bugün de, 82 milyonluk halkın bu kavurucu hakîkatarı göröremediği bedâhaten ortada bulunuyor…

İşte asıl mes’ele…

Kim, kimi, kimden veya neden, nasıl kurtaracak?

Türkiye böylesine ateist ve çürütücü bir işgâl ve istîlânın altında inim inim inlemekde olduğu hâlde, hâlâ “Kurtulmuş, hürr ve müstakil bir ülke olduğu”  yalanı ile, bütün politikacılar tarafından zihin çarpıtma ve saptırma (taarruzuna) ma’rûz bırakılmaktadır. Nice Haçlı Avrupa kıymet hükümleri gece gündüz papağan gibi tekrar edilerek, halk, hiçbir milletde görülmedik korkunçlukda  narkozlanmaktadır…

Merhûm Üstâd Necib Fâdıl Bey şu vecîz cümlesiyle mevzuu ne kadar güzel telhîs eder:

“Batı dünyâsı, murâdına ermişdir. Osmanlı Devletinden başlıyarak Türkiya’yı çürütmek, islâmî rûh nescinden ayırmak ve çökertmek murâdı… Batı dünyâsı şimdiki netîce meydana gelsin diye bize hürriyet ve demokrasiyi aşıladı.” (Rapor 1, s.84)

1923’den 1950’ye kadar 27 sene İngiliz güdümünde, İslâm Milleti “cumhûriyet ve lâyiklik” denilerek, 1946’dan sonra ve bilhassa 1950’den i’tibâren de, bu ikisine San Fransisko güdücülüğünde “dembokrasi” eklenerek bu üçleme (teslis) îcâdedilmiş; Nasârâ teslisinin 1000 yıllık Müslüman Anadolu’ya aksedişi, işte bu cins emr-i vâkiler ve 500.000 müslümanın katli mukâbilinde olmuşdur…

İnsanlık keyfiyetini, hatta şeref ve haysiyetini  sıfıra indiren ve insanlık târihinde daha berbat ve rezili olmıyan idâre sistemi, mücerred putperest ve kadîm Yunan aklının uydurduğu bu “Dembokrasi” denilen ve İslâm gibi mücerred Allâh Azze’nin (Mutlak irâde ve hâkimiyyetinin) yüzdeyüz zıddı kâmili olan bu sistemdir.  Kendi basit ölçüleri içinde bile mutlaka (ihtisâs, tecrübe ve ehliyet) istiyen bir çöpçülük ve çobanlık gibi en basit bir iş sınıfına rağmen, o, millet ve devlet idâresi gibi ehemmü’l-ehembir noktada, bütün ferd ve eşyanın tasarruf ve idâresinde zerre kadar bu (ihtisâs ve ehliyeti) dilinin ucuna bile almaz; ve böyle bir tuzakla da, idâre edeceği insanları, idâreye değil de, zaman içinde (intihâr ve tenkîle) mecbur edişin sistemini heykelleştirir…

İşte Global Çetenin emrinde bu çıkmaza veya kör kuyuya  çakılmış olan bütün bir dünyâ, bu âkıbete sürüklenmek üzere esir alınmışdır… Dünyâ çapında bir tek hükûmet istiyen ve bunun sâhibi olmakdan başka nihâî hedefi olmıyan Talmut ve Yahve emrindeki Global Çete, “Türkiya’yı kurtardık” diyenlere bile bu “Dünya Devleti” hasretini zerk ile; nutukları, nice yazıları ve konuşmalarına kadar apaçık sirâyet eden şekliyle, bunu, nicelerine i’tirâf etdirerek gözlere sokmakda bir mahzur da görmemişdir…

Merhûm Üstâdımın kalemiyle bu manzara şöyledir:

“PARTİCİ: İmam-ı Gazâlî ile çöpçüyü rey’de bir tutan bir demokrasi anlayışı ve en sefil bir işportacı belâgatı içinde, kedileri bile kandıramaz kandırmaca oyunlarının kusturucu hokkabazı…” (Rapor 3, s 9)

Son bir hafta içindeki iki parti veya onun demokrat  belediye namzedi üzerinde bu hükmü görmek isterseniz, birinin diğerine “En sefil bir işportacı belâğatı içinde” muhâtab oluşunu, modaratör denen “kusturucu hokkabazınsa”, üç gün evvel hasımlardan birisiyle otel bilmem nerelerinde gizlice görüşerek, hasmını, “kedileri bile kandıramaz kandırmaca oyunlarıyla” nasıl kandırdığını; sık sık ve bol bol aldatılan ve kandırılan cenâhın da, bunu, “fıtrî bir aldatılmışlık” karakteri hâlinde kabûllenerek, bidâyeten tasdîk ve tahsîn etdiğini, hayret ve dehşetle görebilirsiniz!

İşte, kadîm (antik) Yunan aklını sistemleştiren ve münezzeh Allâh irâde ve hâkimiyyetinin sübhânîliğini (beğenmiyen) bir aklı,  politikacılardan ibâret bir üst sınıf olarak kılavuz yapan; ve bunların peşine takılmayı, “vatandaşlık görevi” narkozuyla şifâ zannı ve vehmiyle durmadan içen bir halk kitlesi ki, Bremen Mızıkacısı’nın peşindeki mahlûkât kabilinden kalabalıklar…

Gene MERHÛM Üstâdımdan:

“Ne partidenim,ne de listeyim…Hatta Sultan Abdülaziz devrinde ilk defa kurulan “Yeni Osmanlılar”dan başlıyarak bugüne kadar gelen ma’lum örnekleriyle, mücerred ma’nâda, Avrupa yapısı PARTİ OYUNCAĞINA inananlardan da değilim.

AVRUPALI, DEMOKRASİ İSMİNİ VERDİĞİ NİZAM İÇİNDE “DOĞRU”YU ARAMAK İÇÜN PARTİYİ KURARKEN, ONU BİZE, KENDİ EZELÎ VE EBEDÎ “DOĞRU”MUZU PARÇALATMAK İÇÜN SOKMUŞDUR. BU İNCELİK DE ŞİMDİYE KADAR HİÇBİR BÜYÜK TÜRK MÜTEFEKKİRİ ELİNDE BİLLÛRLAŞTIRILAMAMIŞDIR…..

Görüyorsunuz ki, karşınızda, PARTİ AÇIK ARTIRMALARINDA her zaman gördüğünüz, şimdi de görmekde bulunduğunuz ve bu gidişle her zaman göreceğiniz, hokkabaz külâhlı bir seçim çığırtkanı yerine öz üniversitesinden sonra iki üniversitelik müddetçe ZINDANLARDA PİŞMİŞ BİR FİKİR ADAMI VAR, VE O SİZDEN OYLARINIZI FİLAN VEYA FALAN PARTİYE VERMENİZİ DEĞİL, KURTULUŞUNUZUN YOLUNU GÖRMENİZİ İSTEMEKTEDİR..” (Rapor 4, s.9-10)

Ve bütün hakîkât, sonsuzda bir ihtimâlle bile tekzîbi muhâl olduğu hâlde, tarifi imkânsız mutlaklığı, çarpıcılığı ve berraklığı içinde, sâdece ve yalınız (nasîbi) olanlara vereceği o paha biçilmez letâfet ve vecd iklimiyle O Mukaddes ve Muazzez Kitab’da.. Ve O’nun müfessirinin satırlarında:

“Onlar ki, dinlerini ayırıb öbek öbek olmuşlardır. Her hizib kendilerindekine güvenmektedir.” (Rûm Sûresi, 32. Âyet-i Celîle)

Rûm sûresi ve “Rum-pontus” kelimeleriyle tevâfuk!…

Ve tefsîrin, Osmanlı asliyeti içinden “RUM-Yunan aklının” insanlığı sürükliyeceği çukurun tasvir ve zemmine müteallık, mesteden satırları:

“Yani umûmî fıtratı kavrayacak açık bir ruh ve geniş bir Hakk vicdânı ile hareket etmeyib her biri kendi husûsiyyetine, kendi çıkarına, dar kafasıyla kendi kuruntusuna göre bir hevâ ile DÎNİNİ AYIRIB AYRI BİR BAŞBUĞ ARKASINA DÜŞEREK ŞÎA ŞÎA VE FIRKA FIRKA (Parti parti) OLMUŞLAR (……..) HER BÖLÜK KENDİLERİNDEKİNE GÜVENMEKTEDİR……”

“Bununla beraber insanlara bir sıkıntı dokunduğu vakit bütün o güvendiklerinden ve her şeyden geçib, yalınız YARADAN RABLARINA gönül vererek hep ona yalvarırlar—netekim Çanakkale, Sakarya, Afyon muhârebeleri sırasında biz Türkler hep böyle olmuşduk.”

(BİZDEN: 15 Temmuz 2016 Haçlı Seferi patlamasında da, devlet, hükûmet, paralamento, saray, ordu, halk, iktidâr, iktidâr partililer, canı tatlı olanlar, anti-fettoşistler ve dembokrasi putperestlerinin ödü patladığı zaman, bunlar, dualar, münâcaatlar ve salâlara sarılarak ancak Allâh’a yalvarır olmuşlar; heykellere, putlara tapınmalar ve mozolelerde animistçe ruhlara rükû’ etmeler hiç kimsenin aklına bile gelmemişdi!. Ancak kıtâl ve ateş, parampaça eden bomba ve mermiler kendilerine dokunmayıb savuşturulunca, gene salâlar ve Allâh demeler bırakılmış, “Demokrasi Şehidleri, demokrasi bayramları” gibi cinnetlik şirk ağızları kullanılarak, gene putperestliklerine geri dönmüşlerdir… Hatta, “Demokrasinin nâmûsunu kurtardık!” diyen, böylece de, “Din ve îmânın, ecdâd ve  ümmetin sancağını yere düşürmedik” diyemiyen ve bunu bir kere bile ağzına alamıyan; ve fakat bütün buna rağmen, gözüne girilmek vehmedilen haçlı Batı patron ve vasîlerine, sadâkat mesajları veren başlar görülmüşdür.)

Müfessir Merhûmun muhalled satırları şöyle devam eder:

Demek ki, fıtrat dîni sâdece Allâh Dînidir. Her zaman pâyidâr Dîn-i Kayyım yalınız odur. (……..) Böyle iken sonra o, onlara tarafından bir rahmet tatdırıverince, o sıkıntıyı açıb bir ni’met ihsân ediverince de (……..) NE BAKARSIN İÇLERİNDEN BİR KISMI, O Rablarına şirk koşuyorlardır.—Şükredecek yerde tutarlar da, “bu, şundan oldu bundan oldu, benden oldu senden oldu” diyerek, ALLÂH’IN LÜTFUNU BAŞKALARINA (Heykel ve putlara ve kullara) İSNAD ETMEYE KALKARLAR.” (c.6, s. 3825-26-27)

“Lâkin onlar, yukarıda söylendiği vechile bigayr-ı ilmin HEVÂLARI ARDINDA GİTMİŞLER, KEYİFLERİNE HOŞ GELENE VEYA GÖZLERİNİN KORKTUĞUNA (heykel ve putlara) PERESTİŞ ETMİŞLERDİR (TAPMIŞLARDIR.) Âlemde esbâb (sebebler) yok değildir. FAKAT HÂKİMİYYET, ESBÂBIN  (Halkın) DEĞİL, ALLÂH’INDIR. ALLÂH İZİN VERMEYİNCE, HİÇBİR SEBEBLE BİR YAPRAK BİLE OYNAMAZ. Böyle olduğunu fıtrat bilir, onun içün sıkışdığı zaman Allâh’a yalvarır (……) bir de, BİZ İNSANLARA BİR RAHMET TATDIRDIK MI, (…..) ona güvenirler—ŞIMARIRLAR.” (S.3827)

Öyle şımarırlar ki, madde planında yapdıklarını abarta abarta “Biz yapdık” âvâzeleriyle cihâna yayar; ve fakat Allâh Celle’nin Dînine hızmeti bırakın bir yana, ona köstek olur, onu, “güncellenmeye muhtac, uygulanamaz, ictihadlarının da değişmesi şart olan bir yapıda bulunduğunu” söylemeye ve ona hücûma kadar ileri gider; ve böylece Mukaddes Allâh Dînini işe yaramaz resmederek, önünü keser ve alabildiğine haddi aşarlar!. Şımaran ve azgınlaşan, yalan ve iftirâları ile azgın tâğûta tapınmaları apaçık ortada olan politikacılara:

 “Şımarmayın, azmayın, kudurmayın, esbâba perestiş etmeyin, Allâh’a ve O’nun münezzeh sistemine îmân edin, Haçlı Avrupa’yı ve oradan gelen kânun ve sistemleri RABB ittihaz etmeyin!”

 Demenin bile ABES görüleceği, zıvanasından çıkmış bir cemiyet içerisindeyiz…

“………….. ŞÜBHE YOK Kİ BUNDA, ÎMÂN EDECEK BİR kavim içün çok âyetler var—bunu görenler ne ni’mete güvenirler, ne de ümidi keserler. Bollukda da darlıkda da ALLÂH’A îmânlarını tam tutarlar.” (s.3828)

Siyâsî, iktisâdî, ictimâî, hukûkî, askerî, rûhî, âilevî, bütün sıkıntı ve ıstırabların, âfet ve felâketlerin şiddeti, Allâh Azze’nin irâde ve hâkimiyyetini beğenmeyişin, O’nun sistemi yerine Batının bâtıl ve beşerî sistemlerini oturtmanın müşrikliği ile mütenâsib olacakdır…

İntişârı: 21.06.2019 / 22:09:35

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir