İslâmcı Veya Muhâfazakâr Demokratların Kadın-Erkek Karmalı Resepsiyon Bayramı…
28 Ekim 2024
Millete, “Ancak Cumhûriyet İçün Var Olacaksın!” Diyen Betonik Kafalar…
28 Ekim 2024

CUMHÛR, CUMHÛRİYET, CUMBURLOBİYET VE ÇAMURİYET!

Ahmed SELÂMÎ

 

Müslümanları ve İslâmiyyet’i en büyük iç tehdid veya irticâcı ve irticâ’ gören gayr-i müslim ve şeytânî cebheler, târih boyunca binbir taktik ve fırıldaklara baş vurdular. Bunların en sonuncusu, bir takım mefhumlara son derece kutsiyyet ve dokunulmazlık zırhı giydirib, onlara sâhib çıkıyor görünmek; ve müslümanları da, “kılına aslâ dokunulmaz bu mukaddeslere” düşman ve mütecâviz haydutlar göstererek, onları, bu mefhumlar üzerinden yok etmek, yaşatmamak, dünyâlarını felç etmek, her türlü hayat haklarına tahdid ve zulüm getirmek ve netîceten, onlara hayat hakkı vermemek…

T.C.’de 1923’den beri: “1) Cumhûriyet, 2) Laiklik, 3) Atatürk, 4) Ordu” gibi dört ana mefhum, bu memleketde dokunanı yakan, yan bakanı çarpan ve önünde eğilib tapınmayanı kavuran ve kazığa çakan bir tabu ve bir masal âfeti gibi ele ve dile alınmışdır!. Ve 80-90 yıl, bu millete, bu iğrenç usûl ile akla hayâle gelmeyen her zulüm ve işkence revâ görülmüşdür… Köylüsüne, resmî kılıklı adamlar tarafından, cihân târihinde rastlanmıyacak bir vahşet hâlinde kâzûrât (insan gâitası, kurbağacasıyla fışkı vezninde insan dışkısı) dahî zorla yedirilmişdir!.

Aman Allâh’ım…

Bu dört mefhûmu, parti diktatoryası bütün huşûnet ve zulmetiyle kullanmış; ve hâlâ daha bu yılki Cumbayramında da kullanmak istemişdir… İğrenç diktatoryasının verdiği alışkanlıkla, bu ma’lûm ve ma’hud ocağın, bu 4 ana mefhûmu, nasıl “tanrısal” bir dokunulmazlığa kavuşturarak, bunlar üzerinden ortaya koyduğu, zulüm, işkence, tenkil, soykırımı ve katliamların misâllerini yazmaya kalksak, bilmem kaç on cild kitâb olacağı da îzahdan vârestedir…

29 Ekim gününü Ankara’da nasıl “sokak terörü” hâline getirdiklerini bütün millet ve dünyâ ibretle gördü; ve adamların bütün iç yüzü ve taktikleri de, en odun kafalara bile dank edecek şekilde ortaya çıkdı… Bunların, o dört mefhûma zerre kadar (samîmî bağlılıkları) da aslâ yokdur ve söylenemez… Menfaatlerine hizmet etmediği an, bu dördünü de ayaklarının altına alır; ve ezerek suyunu çıkarmakda zerre kadar mahzûr görmezler…Millî Şef’ İsmet’in, öldükden sonra ebedî şeflerine yapdıklarını bilmeyenler, çakma tarihçilerin uydurmalarından değil, hakîkî  târih sahîfelerinden yola çıkmalıdırlar!

“Cumhûriyet fazîletdir!” demekde zerre kadar samîmi olsalardı, 27 senelik tek parti tek şef devirlerinde 500.000 müslümanın kanına girmezler; kürtleri, kürt oldukları içün oradan oraya sürerek ve Dersim katliâmıyla soykırımına tâbi’ tutarak tenkîl etmezler; ve bugünki dağa çıkmaların ana müsebbibi olmazlardı!.

Haçlı Avrupa’daki birilerine yaranmak uğruna, muhâliflerini “İstiklâl Mahkemeleri!” denen ölüm tezgâhlarıyla katledib, nice ma’sûmların hânelerini ve ocaklarını söndürmezler, İskilibli Merhûm Muhammed ÂTIF Efendi Hazretleri gibi dünyâ çapında bir ilim adamını cihânın gözü önünde ipe çekmezler; idâma mahkûm etdikleri ve karardan evvel eceliyle vefât eden Kemahlı Hoca Merhûmu mezârından çıkarıb darağacına çekmek gibi cihân târihinde hatta Stalin rejiminde bile görülmeyen bir vahşete cür’et etmezler; Şapka denen oturak benzeri mel’anete muhâlefet etdiği içün, “Şalcı Bacı!” diye ma’rûf ihtiyar bir kadını Erzurum’da darağacına çekip salben katletmezler; Esed mel’unu gibi kendi milletini topa tutan aşşağılıklar misâli, Karadeniz sâhillerindeki bazı vilâyetleri harb gemileriyle topa tutmazlar; İslâm gibi mutlak hakîkat bir dîni yasaklayıp onun Kelâm-ı Kadîm’ini yakıp yıkmaz ve okuyub evinde bulunduranlara türlü eziyetleri revâ görmezler; millete giyim kuşamından ötürü, yazısından , dergâhından, zikrinden, câmisinden, hacısından, hocasından, mezarlık ve türbelerinden ötürü binbir zulüm ve işkenceleri de revâ görmezler; Yunan gâvuruna kadar Anadolu’muzu işgâl eden hiçbir haçlının cür’et edemediği “Mukaddes ve Muazzez Ezân-ı Mu….dî’yi” yasaklama ve susturma şenâat ve denaatına düşmezler; her meydan, sokak, cadde, bulvar, resmî bina ve mekanları, millet yiyecek ekmek bulamazken milyonlarca heykel, büst, put, totem ve müşekkel ve mücessem materiallerle doldurmazlardı… Ve daha binlerce işkence ve zulüm ile, Osmanlı bakıyesi milleti yok etmek içün Haçlı Bâtıl Batı’dan binbeter zâlimlik ve münkirlikler irtikâb edemezlerdi…

Bunların, bu dört mefhûmu “kutsayarak” millete kan kusturmaları, artık kesinlikle son bulmalıdır; hatta bunun içün yapdıkları işkenceler, 89 sene de geçse, muhâkeme edilmeli ve yanlarına kâr bırakılmamalıdır…

Menderes gibi “devr-i sâbık yaratmıyacağız” yollu terâneler sıkmaların; ve o acâib “koruma kânunu” gibi dünyanın hiçbir yerinde görülmiyen akla ziyân şeyleri cezâ kânunlarına çakmaların; ve yunan tapınakları gibi kabirler yapıb 1954’de oraları matemhâneler şeklinde piramitleştirmelerin  neye mâl olduğunu, Receb Tayyib Bey Hükûmât-ı cumhûriyyesi kulaklarına küpe ederse, bir nebze de olsa târîh-i ins ü cinden ibret almış sayılabilir!…

Milleti, 89 yıldır adı geçen 4 mefhumla ve 29 Ekim’lerde ve bazı mitinglerde “cumhûriyet” diye yırtınarak; ve bunları, kendi inhisarlarına da alarak aslâ dokunulamaz bir tabu hâline getiren sahtekârlar, artık, plan, taktik ve gözbağcılıklarının sökmediğini görmekde; ve bunun içün de çıldırıb kudurmakda ve meydanları terör pisliklerine çevirmektedirler…

“Cumhûriyet” diyerek, 89 senedir memleketde terör estirenler, millete zulmedenler, bu mefhûmu “cumburlob  ve çamuriyet!” keyfiyetine bulayarak milletin başına belâ edenler, artık bu sahtekârlıklarına devam edemezler!. Ederlerse, bunun mes’ûlü, doğrudan doğruya “cumhûriyet resepsiyonları” diyerek Çankaya’yı isrâf merkezi hâline getiren; ve mülahham vücûd sâhibesi bazı först leydi ve şeydi’lerini saatlerce ayakda dikerek, o kadar erkek ve kadının eline, elini verme abes ve zahmetine mahkûm edenler, T.C. devleti ve Kasımpaşa’lı Receb Tayyib Bey hükûmet-i cümhûriyyesidir!…

Makarr-ı hükûmet vâlisine “Gerginlik artarsa esnek davranmalısınız!” tâlimâtı veren Çankaya sâkini Kayserili Hacı Abdullah Bey’in, bu “cumhûriyetsel salâhiyyet aşımına”, Receb Tayyib Beyin çok bozularak sert çıkışı, hiç de fenâ olmamış; ve “herkesin kendi işine ve kendi hânesi meşgâlelerine bakması ve hiç kimsenin başkasının işine burnunu sokmaması!” husûsundaki ma’lûm ve ma’rûf “Kasımpaşasal” paşavârî hassâsiyeti, üzerinde durulmaya şâyân bulunmuşdur!. Laik demokrat reis-i hukûmet Receb Tayyib Bey’in kendi idâre ve îman dünyâsı içinde ma’nâ ve ehemmiyeti olan bu hatt-ı hareket ve hiddet-i siyâset, İngiliz Kraliçeliğine çok saygılı Kayserili GÜL âilesine karşı, hür ve gümbür gümbür bir irâde beyânı da sayılabilir!..

“Benim adım Kamal” diyerek arını ezberlediğini artık saklamıyan Dersim’li alevî vatandaşlarından Bay Gandi’nin de, Müslüman bayramlarına çivi atar ve nazîre yaparcasına “en büyük bayram” dediği “cumhûriyet bayramlarının” tes’îd edildiği bir günde, Devlet Reisi Ekselanslarının, hökûmât-ı Tayyibât reis-i âlîlerine âid salâhiyyet-i uzmayı tepe tepe kullanmaya kıyâm edişi, bir başka “cumhûriyet, fazîlet, kefâlet, zerâfet, adâlet, adâvet, kalkışma, kıllaşma, demodekrasi ve Çankayakrasi” garâbeti olsa gerekdir!

“Cumhûriyet” mefhûmu gibi Fransız ihtilâliyle 1789’da papa hıristiyanlığı ve bütün dinlere karşı tam bir redd keyfiyetiyle ansiklopedizma (ateizma) entelleri eliyle ortaya çıkan; ve her milletden ve dinden veya dinsizlikden insanı, aynı devletin sâhibi kılma ideolojisini yani republique”i, İslâmiyyet’in istediği mücerred vahye müstenid bir (devlet îmânını) yok ve nefy etmek üzere Osmanlı bakıyesi topraklara taşıyan; ve buna rağmen, o ideolojinin de cılkını çıkararak, onu, “cumburlobiyyet ve çamuriyyet” hâline getirib benzeten, 5. sınıf politika esnafı ve tefecilerinin bilgilerine…

(İlk intişârı: 30.10.2012)tt.

Son tashîh ve ilâveler: 29.10.2018 / 10:10:26

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir