Küfre Dilsiz Şeytan, Müslümana Havlayan Mahlûk Olmak…
17 Eylül 2012
Filimcileri Değil De, Müslümanları “En Şiddetli Şekilde Kınamak”, Onları “Terörist” İlân Etmek Ve “Lâ’netlemek…”
24 Eylül 2012

İşte, müslüman görünerek , bunların dümen suyunda giden ve sap-saman yiyib bu yolda geviş getiren “hoşgörü-diyalog” dîni

BU MÜŞRİK VE KAHPE FİLİMCİLER, “HOŞGÖRÜ VE DİYALOG” DENEN FİTNENİN İÇ YÜZÜNDEKİ ŞEYTANLIĞI, İŞTE BÖYLE GÜN YÜZÜNE ÇIKARDILAR…

Ahmed SELÂMÎ

 

İşte, müslüman görünerek , bunların dümen suyunda giden ve sap-saman yiyib bu yolda geviş getiren “hoşgörü-diyalog” dîni meczûbîni de, Peygamberler Peygamberine yapılan yahudi-haçlı fitnesi film karşısında susmakla, şimdi şeytân-ı lâinden madalyalarını alabilirler!. Gûyâ o yahudi ve nasrânî ruhbân ve kardinallerinin arasına girib, onlarla iftâr sofralarına kadar oturub can ciğer kuzu sarması olan herifler, bu adamların, “Müslümanlık karşısında, bu dînin ve bütün peygamberlerin de peygamberi karşısında ve o Peygamberin îmân edenleri karşısında!” nasıl birer gizli ve canlı bomba olduklarını ve bundan da Kıyâmet kopuncaya kadar vazgeçmiyeceklerini, acaba kuş beyinlerine bir gramcık zerkedebildiler mi?.

Hani o “ibrâhimi dinler” hıyânet, safsata ve hurâfesinin “kardeşlik masalları!” ne oldu?. Nereye girdi, kime zerre kadar fâidesi dokundu, onca masraflar, onca imkânlar, paralar pullar harcandı, en mühimi, milyonlarca müslümanım diyen insanın îmânı çatır çatır söküldü  de, netîcesi ne oldu?. Peygamberler Peygamberine karşı irtikâb edilen o iğrenç hakâreter içün, o kendisine binbir dil dökdükleri Papa “cenâblarından!” veya cenâb..lerinden üç kelime ile de olsa, “olmaz böyle terbiyesizlik!” diyen, hani nerde bir cılız ve zaif mesajcık veya inilti veya fısıltı!?.

Tam tersine, topu da memnûn…

Çünki Allâh Celle’nin Habîbi ve Mûsâ ve Îsâ Aleyhimesselâm’ın da Peygamberi ve Efendisi olan; ve bunun içün de Rabblerine O’nun içün “mîsâk” verdikleri Kur’an-ı Kadîm ile sâbit bulunan; O “Raûf ve Rahîm” Peygamber-i Zîşân, Kur’an-ı Mübîn’in “necesün” dediği; ve “kasvereden kaçan yaban eşşekleri gibi Kur’andan kaçdıklarını” beyân buyurduğu o münkirler nezdinde, aslâ aşılamayan,  sonsuz kere hâşâ, “yalancı ve sahte bir peygamber!”

Bu en bâtıl, sapık ve katrânî i’tikadda olmalarına rağmen, öyle kabûl etdikleri bir zâtı aşıb dünyâ denen fesâda hâkim olamamaları, onlar içün, delirib kudurmakdan başka bir netîce ortaya koyamıyor!. Böyle bir ruh marazına kilitlenenlerin yapacağı tek iş de, O zâta yalan ve iftirâlarla yüklenmek, onun dünyâ insanları nezdindeki i’tibâr ve şerefini, böyle binbir hezeyân ve fitne kusarak gûyâ yok etmeye çalışmakdır… Bu metod, eğer zerre kadar işe yarasaydı Ebû Cehil ve Ebû Leheb gibi iblislerin ve 15 asırdır bunların kuyruğu olan nice müşrik ve münâfığın, bir arpa boyu yol almaları lâzım gelirdi… Halbuki O’nun en büyük mu’cizesi olan KİTÂB, bütün tâzeliği ile cihânın gözü önünde duruyor; ve hiçbir “hoşkörü ve diyalog” büyükbaşı, bu Kitâb’la tersleşme ve restleşmenin “mutluluğuna!” eremiyor!. Sâdece pisikopatca çırpınmalar ortaya koyub, havanda su döverek, kendi kendilerini tatmin  maskaralığı ve sonra da pişmanlık psikolojisi resmediyorlar!..

Bu kefere, müşrik ve nifâk cebhesi ile onların içimizdeki ileri karakolları olan “hoşgörü-dilalogcu” meczub ve mecnûn kuyrukları, dünyâ hâkimiyyetini bir türlü ele geçiremediklerinden, binnetîce hırs ve kinleri suratlarından necâset fışkırtmakda; ve en aşşağılık kemirgenler gibi de  tırnaklarını kemirmektedirler…

Film denen necâsetin provakatif keyfiyeti, onun bizzat öz yapıcıları tarafından bile i’tirâf edildiği halde, o kardinal ve din adamı kisveli heriflerin bir tekinden bile, küçük bir aksül’amel kıpırtısı ve kırıntısı görülmüş müdür?. Hahamlardan ve hamamlardan en küçük “kınama” kıpırtısı hanidir?. Abant’larda, sempozyumlarda, panellerde, Türkçe Olimpiyatları adını verdikleri Vatikan ve illimünâti gözü taşıyan varyeteciliklerde ahmakça coşan çeyrek akıllılardan, hani en küçük bir peygamber sevgisi işâreti veren celâdet-i îmâniyye değil. Bunun binde biri kadar olsun bir gayret-i insâniyye?.

Hani üç din de “ibrâhimî!” ve bunların üçü de, aynı derecede kıymetli idi?. Bu üçün biri olan Müslümanlığın Peygamberine hakâretler yağınca, neden bu sahtekârları rahatsız edib onların canını sıkmıyor?.

 “Hoşgörü ve diyalog!” çirkefini yıllardır yalayan bu iblislerin, işte iç yüzleri ve zifirden bin beter batınları!.

“İbrahimî dinler ve hoşgörü diyalog fitne ve gözbağcılıkları ve misyonerliğinin!” Allâh Rasûlünü ortadan kaldırarak, onun yerine yahudi-haçlı misyonerlerinin oturtmak istediği dînin ne olduğu, işte böyle hiç beklenmiyen bir anda ortaya çıkar ve sahtekârların traşları da önlerine dökülüverir…

Haa, zerre kadar utanır ve suratlarının hipapotom derisi zerre kadar kızarır mı? 

 Aslâ!

Çünki kendilerini, bu netâmeli ve bâtılın en bâtılı ve karanlık yola, dönüşü mümkin olmayacak şekilde böylesine fedâ etmiş vaz’iyyetdedirler… Dünyânın gözüne baka baka ve hiç hayâ etmeden, hem de Okyanus ötelerindeki en irileri kalemiyle:

 “- Bu hoşgörü ve diyalog îmân ve idealinden, yahudi-nasrânî dostlarla hemhal olmakdan, papa cenablarının hizmetinde olmak; ve onunla nice projelerimizin tahakkuku içün müşterek bir çalışma içinde bulunmak istiyoruz!” mealli mektublar yazmakdan da aslâ sıkılmazlar…

O dostlarının hatırına, Peygamberler Peygamberi ve Kâinâtın Efendisi Aleyhisselâm’ı, nice platform, toplantı, konferans, ictimâ’, konsül, panel, sempozyum ve bilmem nelerde ve nerelerde saf dışı bırakmakdan aslâ hazer etmez ve zerre kadar da utanmazlar…

 O Server-i Kâinât Hazretleri hakkında, o Allâh ve Rasûlü düşmanı azılı heriflerin bakışına ters ve zıd bir tek nokta bile ortaya koymadan veya koyamadan; ve O Allâh Habibini dâima ön plâna çıkarmadan, çıkaramadan, çıkartdırılmadan, sanki O’nu saklamak, gizlemek, unutdurmak, O’nun Risâletini kabul etmeyenleri “başıma koyarım!” bile diyerek, O’na buğz ve adâvet içine dahî muvâzenesizce atlamakdan; ve kendinden geçercesine de o netâmeli çizgide yok olmakdan, zerre kadar hayâ etmez ve Kahhâr-ı Zülcelâl Hazretlerinin gadabından da aslâ korkmazlar…

 Böylelikle de, muvâzene ve ahlâk çizgisinden fırlar ve HAKK’dan firâr eder; ve bütün bunları, müslümanlar nezdinde de küllemek ve hamamın nâmûsunu kurtarmak içün, tv’lerinde, 20-30 sene evvellerin vaazlarını ağlamaklı manzaralarla durmadan tekrarlar ve enâyilerinin gözlerine kendilerini bir başka kılıkda sokarlar!. Ve bu çilte telli oyunlarının tamâmı da, altlarındaki safdil yüzbinleri, uyanamaz hâle mahkûm etme taktikleridir… Böylelikle de onları, sağmal inek gibi gece gündüz sağarlar…

 Hulâsa, bu mutlak bâtıl yoldan geri dönmeyi, “harakiri ve intihar olarak!” beyân ile, o meş’um niyetlerini de alâmeleinnâs agoradan haykırır olmakdan, aslâ geri duramazlar ve durdurulamazlar!.. Bir an bile duraklasalar, derhal yıkılacaklarını ve iplerinin çekileceğini fevkal’âde iyi bilirler… Bunu, efendileri de çok iyi bildiğinden, isimleri ve resimleri, gâvur dünyâsınca dâimâ ön plana çıkarılır, “hareketin veya yeni dinin adı!” son derece sinsi ve misyonerce ve her fırsatda bol bol reklâm edilir!. Dünyâ çapında “İslâm Halîfesi veya Müslümanların rûhânî papası!” yaftasını resmen ve henüz boyunlarına asmasalar da, şimdilik ve fiilen öyle olduğunu kabûl ile, bu makamda oluşun icabetdirdiği (BEYANATLAR) vermesine- çok dikkat ederler…

 Onun içün de, lûgatlarına “harakiri ve intihârı!” çok iyi yerleştirmişlerdir!.

ENSELERİ ÜZERİNDE HANGİ DEMOKLESİN KILICI SALLANMAKTADIR, BUNUN DA FARKINDADIRLAR; VE BUNUN İÇÜN DE, GERİ DÖNÜŞLERİ HATTÂ T.C.’YE BİLE “DÖNÜYORUZ” DEMELERİ ASLÂ MÜMKİN OLAMAZ… GEMİLERİ YAKMIŞLARDIR… YA BU DEVE GÜDÜLECEK, YAHUD DA BU DİYÂR (ARZ YUVARLAĞI) TERKEDİLECEKDİR… İLLÜMİNATİNİN ŞAKASI YOKDUR VE OLAMAZ… NİCE “PAPA HAZRETLERİNİN” BİLE ENCÂMINI BİLMEYEN YOKDUR!!!. ŞİMDİ ONLAR, DERİN UYKULARININ EN DERİNLERİ İLE ÂLEM-İ BERZAHDADIRLAR; VE YANLARINA GELECEK OLAN KADERDAŞLARINI, HOŞGÖRÜ VE DİYALOGDAŞLARINI, HASRETLE VE SABIRSIZLIKLA BEKLEMEKTEDİRLER!!!

“İbrâhimî dinler” üçkağıtçılığı, yalanı, yâvesi ve hezeyânı peşindeki mâhutlar, bu lâ’net ve gavurluk kumkuması filmi protesto eden müslümanlara öylesine tepeden bakıcı şirretlikle beyanatlar veriyor ki, onları, taşkınlık ve azgınlık yapan ikinci sınıf  primitif (iptidâî) dünyâ insanı olarak fişleme  kabadayılığındalar…    Onları, öylesine te’dîb ve terbiye edici bir üslûbla üzerlerine çullanıyor  ve tahtında müstetir, neredeyse öyle sille tokat atarak ortalıkdan çekilmeye ve evlerine girib neredeyse inlerine kapanıb yorganlarını da başlarına çekerek ortalıkda görünmemelerini istiyorlar ki, böylesine küfre sâhib çıkıcı bir zulme, müslüman kalınarak aslâ cür’et edilemez…

Müslümanlığı alabildiğine sulandırıb, piyasasını da en ucuza iblâğ etmek isteyen ve “hoşgörü” küfr ü dalâleti ile de Allâh ve Rasûlünden gelen küfür telâkkîsini; haram, mekrûh ve müfsid tabirlerini ortadan kaldırıb, böylelikle de “efâl-i mükellefîn” nizâm ve disiplinini yok ederek her (pisliği mubah) görücü ve gösterici bir ucuzculuğa sapmak, târihdeki îbâhiyyeciliği, “hoşgörü” adı altında yeniden hortlatmakdır… Bunun ise, Allâh Azze’nin Dînini altından oyarak iptâl etmekden zerre kadar farkı olamaz. İslâmiyyet’in ikâme ve idâmesi ise, en büyük farz olub, bunun edâsı da, “zarûrât-ı dîniyyeden” bir diğer pek büyük farz olan “cihâd” ibâdetinin edâsına merbutdur… İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Hazretleri de dâhil,15 asırlık ulemâmız, Müslümanlık’da ana ibâdetlerin 5 olduğunu; ve bunların birinin de, (cihâd ibâdeti) olduğunu beyân buyururlar… Kâfir, müşrik ve münâfıklar, bunu asla duymak istemeseler de… Bunun iptal ve unutdurulması içün “sulh ve hoşgörü” gibi ta’birleri ön plana çıkarmaya ıkınsalar da… Gene İslâm hukûkunda sâbit hükümlerdendir ki, “Asâkir-i islâmiyye’ye bir seneden ziyâde sulh içinde yaşamak câiz değildir!” (Bakınız: Ahkâm-ı Kur’aniyye, Cumhûriyetçilerin Sâbık Şerîat Bakanı Muhammed Vehbi Konevî)

Ancak Büyük Mürşid-i Kâmil, Ahmed Zıyâüddîn Gümüşhânevî Kaddesallâhu Sırrahu’l-âlî Hazretleri de, Câmiu’l- Mütûn nâm eserlerinde:

 “- Zamanımızda en büyük ibâdet cihaddır!”

Buyururlar … Yine aynı eserlerinde buyururlar ki:

“- Allâh içün öfkelenmeyene hiçbir ameli fâide vermez!”

Çürümeye mahkum nâzik bedenlerinin stres (!) yüzü görmeden, son derece lâtif hevâ-yı nesîmî içre berhayât olması içün papaz ve hahamlara kadar her nesneye yalaka ve yalama olan, icâdetdikleri yeni dinlerinde cihad ve Allâh içün îmân öfkesine aslâ yer vermeyen mahlûkât-ı dırahşân ve azîzân ve ruhbâniyyûnun ve onların yumuşakçalarının dahî bilgilerine…

(İlk intişârı: 19.09.2012)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir