Torun Kurtulmuş’un “ortak değer” olarak zikretdiği zât, eğer öyle kabûl edilseydi, İkinci ve KİNCİ Şef İsmet tarafından cesedi kabrine (mekânına) konulmadan 16 sene müzelerde tutuklanmaz; cesede “saygı” i’câbı biran evvel yerine tevdi’ edilirdi!.
“Ortak Değer” olan zâtın, Paralar-pullardan resimleri de silinmez veya kaldırılmaz; kadrosu sivil polislerin ta’kîbine alınarak yıllarca süründürülmezlerdi!..
Ebedî Şef, eğer CHP’nin “ortak değeri” kabûl edilseydi, ölüm yatağında iken “İsmeti vurun!” emri üzerine herifi vururlar; ve Paşa’yı ayakda değil de yatakda “uyutmak=aldatmak” içün, bir tek nüsha gazete bastırıb haberinin başlığına da “İsmet İnönü vuruldu!” manşetini çekmezlerdi!..
İşte böylece, Paşa’nın “tapınıcısı” görünen sahtekârlar, O’nun önüne bu bir tek nüshayı koyarak “emriniz yerine getirildi efendim!” diye tekmil bile verdiler!. Bu memleket, tanrılarını yani “ebedî şeflerini” böyle çocuk gibi aldatan CHP’lileri, “atasını taparcasına çok seven (!) adam ve madamları” görmüşdür!.
Hele 5816 sayılı “koruma kânunları” gibi dünyânın hiçbir yerinde görülmeyen ve insan haysiyyetine ters kânunlar uydurarak, sanki bir suçluyu himâyeye yeltenircesine veya mücrimin suç delillerini sanki karartmak istercesine böyle sakîm ve sakat kânunlar çıkarmak, ne kadar Paşa’ya hakâret ise; aynı zamanda da bu, adı geçen zâtı muhâsara altına almak değil midir? Ve onu (kânûn zoru ile) milleti sindirerek cebren tezkiye etdirmek gibi “Sun’î Bir (aklama) ve dış destekli olarak izleme veya gözden kaçırma” zorlanışı olmayacak mıdır!?.. Bu kabil koruma adı altında verilen mesajların, muhafazadan çok “Hangi suçları vardı da bunların ortaya çıkmasına mâni’ olunmak isteniyor!” gibi istifhamlara ve menfî düşünce ve dedikodulara sebeb olacağı, pek akıldâne ve vatanperver (!) politikacılar tarafından neden düşünülememişdir!?. Târih boyunca hangi “ortak değer” diye takdîm edilen bir zât, böyle “koruma kânunları gölgesinde sığıntı” olarak ve “şâibeli” imiş gibi bir manzaraya büründürülerek yaşatılmışdır?
Bu keyfiyet altında millete tanıtılan hangi ferd-i vahid, dâimâ (şâibe ve zann) altında yaşatılmayıb, nesillerden nesillere, doğru dürüst ve hakîkatı ile anlatılıb aktarılabilecekdir?.. Târîhî şahsiyetlerin muhâfazası, dünyânın her yerinde ve bizim târihimizde de olduğu gibi, aslâ “sun’î kânun gölgelerinde” yapılamaz… Bu ancak, millete âid değerlerle onların bütünleşmesi nisbetinde; ve hâl-i tabiîsiyle, hiçbir zorlama ve zorbalığa vücûd vermeden, kendiliğinden vücûd bulur…
Böyle yüzlerce misâl olacak hâdiseyi zikretmek mümkinse de makâlemizin hacmi buna müsâid değildir.
Bügün Türkiye ve hatta bunun hâricinde “Atatürkçüyüm” diyen insanların biribirinden çok farklı felsefelere ve hatta biribirlerini yiyecek derecede de farklı fırkalara (fraksiyonlara) bölünmüş olmaları; ve ayrıca, memleket dâhilindeki her partinin, her cemiyet ve şîanın (grubun) yüzlerce farklı karakter hatta zıddiyet resmetmesi, millet çapında “ortak bir değer” ortaya koymayı imkânsız kılan son derece açık bir keyfiyetdir… Bugün Türkiye’nin 108 yıllık terör, darbe, kavga ve iğtişâş belâsını azdıran; ve bilhassa bu belânın müşevvik ve plânlayıcısı, Allâhsız, rezil ve şerefsiz o global devletleri şımartan ve arsızlaştırıb cür’etkâr bir hâle sokan en büyük SÂİK, milletde “ORTAK bir ÎMÂN” bırakmayan, bölük börçük, fırka fırka, şia şia, parti parti oluş, yani “Haçlı Bâtıl Batı taklidçiliği yani dembokratik-layık aşındırma ve eritmedir…”
Bu millet, aslının (ecdâdının, soyunun) ana i’tikâd temellerine, yeni başdan ve adam akıllı îmân etmeden, kim ne derse desin bugünki haçlı kuyruğundaki materyalist, pozitivist, seküler, laik, determinist ve ateist FELSEFE züppelik ve şımarıklıkları ile aslâ sâhib olamaz; ve târîhdeki derecesini de yeniden ihrâz edib ona erişemez…
Netîceten deriz ki, politik bir adam veya madam kim olursa olsun, onun “ortak değer” kabul edilmesi beşerî ihtiraslar ve politik çekişmeler dünyâsında imkânsızdır!. İpden boşanmışlığa doğru yol alan bugünün dünyasında, zorlama ve baskılarla insanların önüne bir takım (tapınaklar ve putlar) koymak, bırakınız vahye îmân eden bir aklı, beşerî herhangi bir inanç sistemine bağlı üç paralık bir aklı dahî (iflâs) etdirir ve öldürür… Böylelikle de akıllara kelepçe vurulan bir yerde, dembokrasi ve (dîn, fikir ve vicdân hürriyeti) v.s. gibi Haçlı medenî (!) kıymetlerinden bahsetmek, sâdece güldürür; ve insanda, tat hissi veren bir zehir olarak kabûl görür!..
4) Genç ve dinç Başvekîl Muâvini zât-ı siyâsî, bugüne kadar 93 senedir duyulmayan ve bir takım “ata kültü” tapınmalarla M.Kamal Paşa’yı Putlaştıran muhitlerin uydurduğu “Cumhuriyetin Kurucu değerleri, kurucu lideri” gibi uydurma mefhumlarla şu hassas devirde geriye dönmemeli yani (irticâ’) edib (mürteci’) de olmamalıdır!. Bunlar, (Putlaştırma) devirlerinin alışkanlıklarından aslâ kurtulamayan betonik kafalı bir partinin yâveleridir ki, artık “Yeni Türkiye” nakârâtıyla “yola devam” diyen bir parti=fırka=şia=bölük olan (AKP), böyle (tenâkuzlar) çukuruna düşmemeli ve gülünç de olmamalıdır… Hem “Türkiye’yi karanlık CHP zihniyetinden kurtaracağız!” havaları sıkılsın, hem de onların uydurduğu siyâsî tabir ve şablonlar kullanılarak milletin önüne çıkılsın! İşte bu, milleti aldatmak ve iki yüzlülük demek olacakdır ki, böylesine sakîm ve sakat politikalar milletin başına sıkıntılar, mürtekiblerine de menfî âkıbetler musallat eder…
1908’den ve bilhassa 1923’den sonra İslâmiyet’i irticâ’ ve müslümanları da mürtecî’ olarak yani “1400 yıl evvele dönmekle” suçlayan ateist CHP zihniyeti, bugün yerini AKP’ye bırakmış gibidir!. (9.1.2017) günü Adliye vekîli Bekir Bozdağ’ın “anayasa ile alakâlı yapdığı meclis konuşması”, Kamal Paşa’nın hem istismârı ve hem de “hakîkî irticâ’ ve mürtecîliğin” pek bâriz ve çirkin bir misâlini teşkîl etmişdir. Şu i’tirâf çapındaki lâflara bakınız:
“Bizim yaptığımız Atatürk anayasalarına dönmektir. Biz Atatürk dönemine geri dönüyoruz, siz Atatürk’ün anayasasına karşı çıkıyorsunuz.”
Hâlâ daha bugün, 92 sene evvelki şeflik devrine (1924 anayasasına) dönmeyi Türkiye’de hayâl edebilecek bir aklın, sıhhatli ve sahih bir akıl olduğuna inanabilecek adam ve madam bulunduğunu kim kabûl edebilir?. “Ortak değer” olan birisinin bu kadar istismârı ve herkesin biribirini korkutmak içün onu “tabu yaparak” veya “öcü hâline getirerek” muhâlifleri üzerine yürümesi, cidden son dere basit ve gülünç bir CHP mantığı netîcesidir!.
Sıkışan her politikacı veya ideolojik putperestin “Atatürk” diyerek onu paratöner gibi kullanması, iğrenç bir istismârdır ki, bu, aynı zamanda Paşa’ya da en sulu ve cıvık bir hakâretdir… Başvekîl Muâvini Numan Bey tarafından “Ortak değer” olduğu iddia edilen bir kişinin bu hâller çerçevesinde ele, dile ve politikaya alınması, onun “ortak değer” kabûl edilmediğinin; ve fakat utanmazca “ortak istismâr malzemesi” yapıldığının en büyük bir vesîkasını teşkîl edecekdir…
Bozdağ da çok iyi bilir ki, dert veya da’vâlarının, “Atatürk anayasasına ve Atatürk dönemine” dönmekle zerre kadar alâkası da yokdur!. Buradaki yavan ve basit, laik-dembokratik mantık şudur:
“CHP ve diğerleri 90 yıldır Paşa’yı şirretçe istismâr edib kullanarak muhâliflerine nasıl külâh geçirmeye çalışdı ise; biz de tam bu dönemeçde neden yeri gelmişken onu kullanıb istismâr etmiyelim!”
AKP’nin “yeni Türkiye”si bu ve bunun gibi bir nesne olacaksa, bunun, “Eski Türkiye’yi daha da bulamaç hâline getirmekden zerre kadar farkı” olduğu söylenemez…
Olan, gene millete oluyor; ve halkın on yılları böylece yele verilib hebâen mensûrâ yakılıb kül ediliyor demekdir…
Çok yazık!
(Mâba’di var)
(İlk intişârı: 10.01.2017)