Ahmed SELÂMÎ (Dağıstânî)
.
AKP MAARİF VEKÎLİ ZIYÂ, “KAMALİZMANIN YILMAZ NEFERİ” Mİ?
Bir evvelki makalemizde oldukça mühim YENİ ilâveler yapdık. Çünki, Köy Enstitülere Bşk. olacak Prof. Kemal, 1997’yi yani Hasan Âli Yücel gibi bu milletin kıymetlerine ve târihine yabânî bir adamın doğumundan tam 100 sene sonrasını, “Hasan Âli Yılı” î’lân etdi diye Yahudi güdümündeki UNESCO’yu pek gözünde büyütmüş! Biz de, bu Yahudi güdümündeki şeytan yuvasının kâriîn-i kirâmımız tarafından biraz da olsa, BM ve Siyonist protokolları ile birlikde daha iyi bilinmesini istedik. Bunun içün ilâveler yapmak kaçınılmaz oldu.
BM denilen yerin (Yahudi tarafından kurulduğunu) ve bugün coronavirüs sebebiyle adından sıkça bahsedilen “Dünya Sağlık Örgütü” denilen yerin de, aynen UNESCO gibi Yahudi siyonizması güdümünde ve sürümünde bulunduğunu, nazardan ırağ eylememelerini dostlarımıza hassaten hatırlatırız…
Bu hatırlatmadan sonra sadede geçelim…
AKP muktedirsiz iktidârının, 83 milyonluk Türkiya maarifini ellerine teslîm etdiği, CHP ve Köy Enstitüleri hasretlisi Zıyâ, bir-iki hafta evvel (17/Nisan 2020’de) atdığı twitteri ile, ma’lûm, mes’ele oldu… İki sene evvel, bakanlığa gelişinden birkaç ay sonra da “Köy Enstitüleri” içün, AKP Başıbağlı madamlarından A. Böhürler ile de bir röportaj yapıb hasretini dile getirmiş; ve AKP güdücüleri de bunlara susarak te’yîd ve tasdîk vermişlerdi!… Bir-iki hafta evvelki ma’lûm ve ma’hûd twitteri hakkında da, neşriyât mihrâkları, onun lehinde, bazıları aleyhinde tenkidlerde bulundu. Haksöz Haber’den de şu satırları okuduk:
“Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Danıştay 8. Dairesinin öğrenci andını kaldıran yönetmeliği iptal etmesi sürecinde belirgin hale gelen ve bugüne kadar da gerek resmî ideolojiyi tahkim eden idarî tasarruflarıyla, gerekse de bu konuda kamuoyu önündeki tavır ve tutumlarıyla, Kemalizm’in yılmaz bir neferi olduğunu hep gösterdi. Zaten bu durum sebebiyle göreve geldiğinden itibaren Kemalist çevreler tarafından takdir gördü, görmeye devam ediyor.
Kemalistlerin Ziya Selçuk’u takdir etmesi Bakan beyin hem kimliği hem de bugüne kadarki icraatları sebebiyle gayet anlaşılır bir durum. Ancak resmi ideolojinin muhafızlığına soyunan Selçuk’un, üstelik bugüne kadar gösterişli ama içi boş konuşmaları dışında kayda değer hiçbir olumlu icraatına şahit olamadığımız halde, hâlâ daha iktidar çevrelerinde hatta İslamcılar arasında bile beğeniliyor olmasına ne demeli!
Tek parti döneminde Kemalizm’in İslâm düşmanlığını köylere kadar taşımasının bir aracı işlevi gören köy enstitülerini öven, kurucularına rahmet okuyan Bakan Selçuk da iktidarı destekleyen kitlelerin hassasiyetini yansıtan bu açıklamalarıyla, kendisini beğenen iktidar çevrelerinin güvenini hiç boşa çıkarmıyor!
AKP, ZIYÂ’NIN ARKASINDA VE FELSEFESİNDE Kİ, ONU ORADA TUTUYOR!
Zıyâ’nın bu kabil söz ve davranışlarından, “iktidâr çevresinden” olub da memnun olacak ve onu “beğenecek” ve sırım sırım sırıtacak acebâ kim olabilir?
En başta da, Zıyâ’nın “Köy Enstitüsü aşkından” ve onu mâhût çevrelerin (övgü ve sevgisinden) pek ziyâde memnûn olan; ve “Lâyıklık Türkiye’nin nükleer enerjisidir” diyen, meselâ Sara-yı Şâhâne sözcüsü ve süper layık Ö. Çelik olamaz mı?.
Daha evvelki gün (28/Nisan/2020) târihinde yapdığı basın toplantısında Saray SÖZCÜSÜ şunları dedi:
“Laik devlet bir barış projesidir. Ve biz parti olarak laik devlet projesini desteklediğimizi her zaman söylüyoruz.”
Beştepe Sarayında mukîm, devlet ve hökûmât-ı Tayyibât Raizi zatın da, bu projenin misyoneri derecesinde “destekçisi” olduğu, şimâlî Afrika memleketlerinden Tunus, Libya ve Mısır’a yapdığı ziyâretinde “laik anayasa ve projeye geçmelerini” harâretle tavsiye etdiği, bütün dünyânın da ma’lûmudur!. Ö. Çelik nâm saray sözcüsünün “Laik devlet bir projedir” şeklindeki i’tirâfı, bir diğer cihetden de cidden takdîre şâyân görülebilir. Doğrudur, bu, 1923 Lozan’ındaki en baş ve en mühim bir İngiliz projesidir… Çünki İngilizler, “dünyâda en büyük baş belâsı” ve insanları sömürmelerinin en büyük mâniası olarak Osmanlı Türkleri elindeki İslâmiyyeti ve onun devlete-hükûmete-ete-kemiğe bürünmüş şekli olan HILÂFET-İ MUAZZAMA-YI OSMÂNİYYE’Yİ görüyorlar ve onu yıkmak içün binbir desîse ve fırıldak çeviriyorlardı.
İngiliz emperiyalizması, Çelik’in de ağzına pelesenk ederek “Barış projesi” dediği “laiklikle”, yani “Dîni, husûsan İslâmiyyet’i, devletden tard ederek ve İslâmiyyet’i, artık tatbîki mümkin olamıyan bir hurâfeler çıkını göstererek” dünyâyı ele geçirmişdir… Çünki en kuvvetli ve huzurlu devlet şeklinin, târîhin apaçık şehadetiyle de sâbitdir ki, Allâh’ın irâde ve hâkimiyetine dayanan devlet ve hükûmet şekli olduğunu, İngiliz kafası çok iyi bilmektedir…
Bunun içündür ki, bir yandan dünyâyı bu layıklık-sekülarizm çukuruna düşürürken, diğer yandan da İngilizin kendisi, bunun tam tersini yapmaktadır!. (Laikliği ve cumhûriyeti) semtine bile uğratmaz ve tam bir (teokratik devlet) olarak ve an’anelerine sımsıkı sarılarak hayâtına devâm eder, üstelik Kraliçeleri de, resmî mezhebleri bulunan ANGLİKAN KİLİSESİNİN BAŞI, REÎSESİ olarak dünyâya tepeden bakar!… Nice “orta şark” dediği yerlerin hacı cumbaşları da gider, onun önünde diz ve bel kırıb madamın elinden nişanlar, masonik iltifatlar devşirir ve bunlar onların en kutlu ve putlu hâtıraları olur!
ÇELİĞE GÖRE DE LAİKLİK BİR PROJE OLUB BU İ’TİRÂFI DOĞRUDUR, EVET BİR İNGİLİZ PROJESİDİR!
Çelik’in, “İngilizin bu barış projesi” dediğini “laiklikle yürütdüklerini” i’tirâf etmesi, cidden onun müsbet hânesine yazılası bir puan sayılmalıdır!. Ancak, İngiliz, muârızlarını “laik cumhuriyet” aşısıyla uyuturken, kendisi “Teokratik Krallık” ile kuvvetini ve dünyâ üzerindeki hâkimiyyet ve otoritesini, diğerlerini eze eze, uyuta uyuta, onları kendi kendisine düşman ede ede ve süründüre süründüre sürdürür… O dâimâ fâil, diğerleri ise altda kalacak olan mef’ûllerdir!!!
Hatta pek çok devletin sloganlarını, felsefesini, ilkelerini ve ülkülerini, heykel ve putlarını bile İngiliz ta’yîn, tesbît ve teşkîl ederek onların önüne o koyar!. “Allâh derseniz deyin, bu lâfda kalacak; ama heykellere tapınmalarınız fiilî ve hakîkî olacak!” der; ve devletleri, bu ilkelere tapacak ve onlara karşı kıpırdayamayacak şekilde mahkûm eder!
CHP ve AKP’nin, İslâmiyyet’in lâzım-ı gayr-ı mufârıkı veya “Zarûrât-ı Dîniyyesi=Olmazsa olmazı olan HILÂFETE” bakışı esasda aynıdır. Ancak usûl ve tarz farklılığı vardır…
1923’den i’tibâren CHP, İngiliz usûlü ile bakmış, 1938’den sonra Moskof’un usûlü ve Köy Enstitüleri tatbîki (pratiği) gibi şeylerle bunu yani islâmsızlığı yürütmüşdür…
İslâmsızlığı devâm etdirmede Bayar-Menderes iktidârı ise, usûl ve tarz olarak ABD çizgisine geçmişdir…
Darbeler ile bu, karma olarak yürütülmüş, Özal ABD, Erbakan Alman usûl ve tarzını benimsemişdir!.
Nişanlara garkolan bilhassa Kayserili Hacı Abduş ve sonra da Raiz ise, İngiliz usûl ve tarzına geçmeyi tercîh etmişlerdir. Saray Sözcüsü Çelik ise, bunu açıkça beyân edib dünyâya duyuran bir dellâl gibi işe yaramakda bulunuyor!
Lâkin İslâmiyyet’in olmazsa olmazı ve kat’î zarûretlerinin en başında gelen HILÂFET’E bakış, CHP, AKP ve sair bütün partilerde esasda aynı, usûlde (metodda) ve tarzda farklılık ortaya koymaktadır. Bu nokta ihmâl edilirse, Türk politikacılarının İslâmiyyet’i ve onun olmazsa olmazı olan HILÂFETE bakışlarını tam göremeyiz! Onların laikliğe, cumhuriyet ve dembokrasiye, köy enstitülerine, Alevîliğe, kadın nâmus ve iffetine, âile telâkkisine, “eşcinselliğe” ve sâir mes’elelere bakışlarını da sıhhatlice görmek ve ta’kîb etmek aslâ mümkin olamaz…
Bunun içündür ki, Köy Enstitüleri mevzuunda artık CHP ile AKP arasında bir farkın kalmayışı, beyan etdiğimiz temeldeki ayniyyeti isbât etmektedir…
DÜNYÂ VİRÜS DERDİNDE, PARTİ-PIRTILAR “ALEVÎLİĞİ NASIL KULLANALIM” DERDİNDE !
Geçdiğimiz hafta Zimamoğlu’nun 4 din temsilcisi ile verdiği mesajında, alevîliğin, diğer üç din gibi müstakil bir din olarak ortaya atılışı da, kendi partisi olan CHP ile AKP’nin temelde aynı, fakat alevîliğin, politikada kullanılış usûl ve tarzında FARKLI OLDUKLARINI gösteriyor!.
Alevîliğin, İslâmiyyet’in temel 4 delîlini tanımadığı ve şamanizm, hinduizm, yehudiyyet, nasrâniyyet ve İslâmiyyet’den bazı kırıntı ve ritüeller alarak bunların haltedilmesi (karıştırılması) ile ortaya çıkan ve en çok da İslâmiyyet’in edille-i erbaasına (Şer’-i Şerîfe) muârız, nev’i şahsına münhasır bir din olduğu, İslâm akâidi noktasından aslâ inkâr edilemez… Îmân ve İslâm’ın şartları, helal-haram-sünnet ve mubahların neler olduğu, dinin kaynakları, ibâdât ve ibâdethâne telâkkîleri gibi pek mühim mes’ele ve asıllarda, kadın-erkek münâsebetleri ve âile teşkîli mevzû’larında, Alevîlikle Müslümanlık arasında diğer dinlerle olan farklardan daha az fark bulunmamaktadır.
Alevîliğin, tedvîn ve disipline edilmiş bir (Religion) olduğu xkabûl edilmese de, (dedelerinin) sazlı-sözlü efsâne ve hamâset hikâyelerine dayanan bir inanç sistemi olduğu bedâhaten ortadadır!. “İ’tikâd, ibâdât, ahlâkiyât ve tasavvuf, muâmelât, münâkehâ, ukûbât” gibi İslâmiyyet’in ana temelleri başda olarak bütün noktalarıyla ondan farklıdır… Müslümanlığını ve ibâdethânesini nazarî ve amelî planda aslâ ortaya koyamayan alevîliği, İslâm’ın içinde göstermek, aklın ve naklin kat’iyyen kabûlü dışında kalır; ve ancak bu, politika denilen sihirbazlık ve cambazlığın içinde bir keyfiyet olarak kabûl edilebilir!.
CHP ve AKP, alevîleri kendi tarafında göstermenin politik menfaatı ve “getirisi-götürüsü” hesâbı içindedir!. Politikacıların, Müslümanlığa (EHL-İ SÜNNET’e) bakışı da, aslâ İslâm’ın edille-i erbaası noktasından bir bakış değil, kat’iyyen layık cumbokratik ve rejim zâviyesinden ve politik vurgunların iktizâsı noktasından bir el atış ve bakışdır… DİB de bunun içün kurulmuş, tampon ve EMNİYET sibobu ve sigortası olarak kullanılan, tamâmen politik bir devlet vâhidi (birimi)dir…
AKP, ehlîleştirilmiş, asliyeti tamâmen gitmiş, DİB güdümünde îcâd edilmiş bir “Müslümanlığın Hâmisi” rolünü oynarken, 83 milyonun ne kadar ekseriyetini “Müslüman” gösterebilirse, bunu, iktidârının o kadar (kuvvet ve sağlama dayandığı) iddiası içün kullanabilecekdir!… Hatta, mezhebsiz, selefi, vehhabî, mu’tezilî, şii, ve binbir çeşit adı “Müslüman” kendisi (tam gayr-i müslim) kim ve ne varsa, bütün bunları “Müslüman” ve kendisini de bunların mümessil ve hâmîsi gösterdiği takdirde ayakda kalacağı politikasına dayanmakta, buna ümid bağlamakda ve buna kendisini ve tabanını da inandırma rolüyle yaşamaktadır!. Bunun içün de bazı troller, “Ümmetin Lideri” gibi kuru sıkı atmakta ve hatta 2023’de “Hılâfetini” i’lân edeceğine inanmış saf ve saftirik, anomolik tiplere hattâ dâîlere bile rastlamak son aylarda hız kazandı!
CHP ise, Zimamoğlu ve sâiresiyle tam tersine oynayıb, içdeki 20-25 milyon alevîyi Müslüman değil de ayrı dinden göstererek, AKP’nin kendisine taban yapmak istediği bu avı, ona yedirmemek, ondan uzak tutmak taktikasıyla politika uydurmaktadır… Kendi zaafları sebebiyle, İstanbul’u Zimamoğlu’na ve sâir büyük şehirleri CHP’ye kaptıran AKP, içden içe kâreler bağlayıb istikbâli içün büyük endişeler taşımaktadır!.
Halkın kadîm ve köklü, îmânî, amelî ve ahlâkî temelleri 18 yıldır sulandırıldıkça, halk da artık tamâmen yozlaşmış kıymetlerin peşine takılmakda ve bu, AKP’nin sonunu hazırlamaktadır… İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı ucûbe kânunlar, KADEM, Morcadı, LGBT azgınlıkları ile, âile ve ahlâk görülmemiş derecede yara almış, nerede ise homo-lezo ve pezo “kültür ve küfür değerleri yerli ve millî ahlâk” sayılmıya doğru bir istihâle (çevriliş)in eşiğine gelinmişdir. 1100 yıllık Müslüman Oğuz âile ve nâmus yapısı ve halkın birleştirici şer’î kıymetleri çürütülmeye başlanmışdır…
HANGİ PARTİ GİZLİ SERVİSLERİN DIŞINDA? VE DÖRT HAKK DİN SAFSATASI…
Bunun içün Havuz medyasındaki troll kalemler, Mekeç’i ve bilmem ne skecine ve nesine kadar, bu 4 dinli Zimamoğlu fotoğrafı karşısında küplere binerken, (Saray Sözcüsü süper layık Çelik) de, bunu, politikalarının omurgadan yara alması olarak görüyor!. Ve, (alevîlerin Müslümanlığı) mevzuu karşısında işi iyice politize ederek abartmakda; ve hasımları olan (yalan ve darbe cebhesine) vurmak içün, onları “Avrupa Gizli Servislerinin Piyonları” olarak aynı taktikalarla karalamak cihetine gitmektedir!. Halbuki bütün partiler, dembokrasi dünyâsının şûbeleri olmak hasebiyle, beynelmilel servislere (muhâfazakâr-sosyalist ve libaral) üç i’tikâdî dembokrasi mezhebiyle sımsıkı bağlıdır!.
Saray Sözcüsü Çelik’in (28/nisan/2020’deki), “saraylı komplo teorisi” de denilebilecek beyanları şöyledir:
“Etrafımız mezhebçilikden çok çekerken, biz son derece hassasız. Alevîliği İslâm’dan ayrı bir din olarak göstermenin, Avrupa’da bazı yabancı servisler tarafından yapılan bir politika olduğunu biliyoruz. Bu, bir takım gizli servislerin yürütdüğü bir politikadır.”
Zimamoğlu ve CHP’nin, İslâmiyyet’e bir asırlık son derece menfî bakışları bellidir. AKP ise, bunun karşısında “Müsbet bakış” cebhesi gibi görünerek, parsa toplamanın peşinde bulunuyor! Ancak, buna mâni’ olan her çıkış, onları fevkal’âde rahatsız etdiği içün, bu 4 dinli resmin mûcidi Zimamoğlu da, bununla, AKP güdücülerinin önünü kesmeye çalışıyor; ve bu da, AKP’nin menfaat kaybıyla zıplamasına sebeb oluyor!
Üç dînin yanında Alevîliği de, Zimamoğlu’nun 4. Bir din olarak tesbît ve resm edişi, bu 4 dîni “Hakk din olarak” göstermek isteyişi şeklinde de yorumlanabiliyor!… Eğer Mekeç kabilinden troll takımları bunu kastederek, “Bakın, CHP, Zimamoğlu’nun ağzıyla 4 Hakk Dîn vardır gibi bir halt ediyor!” demek istiyorsa, bu bâtıl iddia 2002’den beri piyasada zâten mevcûd bir mal ve mavaldır!
O târihde Of’da yapdığı bir konuşmada “Raiz Büyükleri” de aynı bâtıl iddiada bulunub “4 hakk dîn vardır” dememiş miydi?..
Dolayısıyla bu kabil aynı hılâf-ı hakikat şeyler, “Benim adamım söylerse doğrudur, senin adamın söylerse yanlışdır!” kataküllileri ile pazarlanırsa, bu, işte bugünün medya denen şeytanının ve politikasının seviyesini gösteren bir manzara ortaya çıkarır!.
(Mâba’di var)
İntişârı: 01.05.2020 / 08:56:50 (tt)
1 Comment
“Cambaza bak, cambaza!”
Bir tarafdan ümmet vasfını kaybetmiş bir ulus, cambazlarla oyalatılırken diğer tarafda îmânn, ilim ve ferâset olmadan görünemeyecek bir el, cambazları oynatmakda…
Allah, hâdiselerin perde arkasını teşhîr eden kaleminize kuvvet versin hocam…