Müslüman Coğrafyasında, Âdem Aleyhisselâm’dan i’tibâren, dembokrasilerdeki i’tibâriliğin, nisbîliğin, farazîlik veya izâfîliğin tam tersine (mutlaklık) hâkimiyyeti vardır; ve orada “ortak değer” yerine “mutlak îmân” esası oturmuşdur… Bu îmân da, hiçbir zaman hiçbir beşeri aslâ (putlaştıramaz) bundan kat’iyyen münezzehdir….
Bu îman dışındaki faşizan, şefokrat, halkçı, heykelci ve Haçlı Bâtıl Batıcı ve Doğulu bütün inanç sistemlerinde (insan putlaştırmaya) rastlanır; ve bu putlaştırmaya giden yol da, herhangi bir “insanın=beşerin, ortak değer” kabûlü ile başlar… Halbuki Allah Azze’nin nizamında O’nun RASÛLÜ=Elçisi bile olsa, o dâimâ, peygamberliğinden de evvel en baş husûsiyyeti olarak KULDUR… Allâh Azze ve Celle’nin kulu… Hâlik’ın yaratdığı bir mahlûk olarak KUL… Fakat bu kul, son peygamber olarak aynı zamanda da bütün ins ü cinne, Allâh Azze’nin gönderib gösterdiği mutlak örnek… Vâhid-i Kıyâsî; kurbağacasıyla “ölçü birimi!” denilen, kendisine benzenilmesi şart koşulan; en mükemmel, hiçbir (beşerî zaafla) eğilip bükülmeyen, bozulub çürümeyen, HÂLİK’ının her an teftîş ve terbiyesinde; ve zîşuurlar içün bir (kıyâsî vâhid!..)
Beşerî sistemler ne kadar keyfiyet ve mükemmellik mahrûmu oluşda sonsuz derekede dipde ise; bu beriki taraf, o nisbetde nâmütenâhî tenzih derece ve keyfiyeti taşır; ve o nisbetde de yüksekde, erişilmez zirve…
Hulâsa Allâh’a îmânın zarûrî bir netîcesi olarak, O’nun elçisi, “ortak değer” gibi beşerîliğe hass ve kifâyetsiz bir kalıbın içine bile sığdırılamaz… O, ins ü cinnin vâhid-i kıyâsîsi olmak gibi bir mutlaklığın mükemmelliği içinde mütâlâa edilir… Uzunluk mikyâsının (kıyâsî vâhidi) nasıl ki Paris’deki Louvre müzesinde saklanan iridyumlu platinden ma’mul ve sıcıklık, rutûbet ve sâire gibi te’sirlerle değişmiyen, zarar görmiyen bir (metre) ise, lâ teşbih, buradaki ins ü cinne mutlak ma’nâda “kıyâsî vahid” oluş da o…
Nerde kaldı ki bir politikacı, “kıyâsî vâhid” yapılırcasına şişirilsin; ve bu asırda, hâlâ daha (putlaştırma) ameliyesi elinde, politika sahnesinde ve AKP diliyle dolaştırılsın!
Binâenaleyh, ifrâd ve tefrîd kutubları arasında zıplamadan, sıradan düz bir akıl çerçevesinde kalınsa bile, hiç kimse, ne putlaştırılır; ve ne de ucuz ve basit politik hesablar uğruna hemen, “Ne Kahraman ve ne de Başkomutan” i’lân ediliverir!..
Hele her kul gibi hatadan münezzeh olmayan ve “İsmet Sıfatı” da aslâ bulunmayan ve bu noktada (muhâliyyet) taşıyan insanları “Ortak Değer” olarak takdîm etmek, demokrasilerde, oranın bile mantık ve fıtratını yırtar; ve aslâ da kabûl göremez… Ancak mâzîdeki Hitler ve Mussolini rejimleri gibi ŞEFLİK fıtratı püsküren; ve bugünün Kuzey Kore’si gibi (ataist) yani ataya tapma iptidâîliği ve “primitifliği=piramitselliği” taşıyan; ve freng dilindeki “ata kültü” denilen tapınmalardaki gibi bir ma’nâ, ancak, buralarda “ortak değer” olmada bir ölçü olabilir!..
Müslüman Târihinde, hele Türkler Müslüman oldukdan sonra, putperestlik devirlerinde zamanla görülen “ata kültü” cinsinden tapınmalar, tamâmen eriyib yok edilmişlerdir. Türklerin Selçuklu ve Osmanlı Târîhine bakıldığında, böyle şahsa TAPMA hâdisesine aslâ rastlanamaz…
Bilindiği gibi Cuma selâmlığına çıkan Osmanlı Sultanlarında sırf bu “ata kültü” iptidâîliğini yıkmak, onları putlaştırmamak yani “ortak değer” kabul etmemek üzere bir REDDEDİŞ kâidesi vaz’edilmişdir ki, o da:
“MAĞRÛR OLMA SULTÂNIM, SENDEN BÜYÜK ALLÂH VAR!”
Şeklindeki vahy terbiyesi; ve bunun netîcesinde de, ümmet vicdânında ma’kes bulan fevkal’âde mühim İHTÂR ve HATIRLATMADIR…
CHP’nin 27 yıllık diktatörlüğü zamanında öyle acem palavrası kabilinden yâveler uydurulmuşdur ki, bunların arasında yer alan deli saçması kabilinden “abartı ve kabartılara” bile rastlanmış; Paşa’yı “TÜRKÜN tanrısı” i’lân etmelere kadar neler ve neler denmemişdir!? Behçet Kamal Çağlar gibi maden mühendisi herifler ise, O’nu “Türkün Peygamberi” göstererek, Büyük Âlim Merhûm Süleyman Çelebi Hazretleri’nin Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretleri hakkında yazdığı o muhteşem ve mukaddes MEVLİD-İ ŞERÎF’i, zerre kadar utanmadan Paşa içün söylenmiş hâle getirerek yamultmuş, kurbağacasıyla “uyarlamış ve yuvarlamış”, böylece nice adam ve madamlar zıvanadan çıkmışdır!…
Geçenlerde T.C. DİB’lığı Başkanı sarıklı politikacı Bay GÖRMEZ de, CHP başı K.K.’yı makâmına da’vet ederek ona:
“Paşa’nın 100 yıl ileriyi gördüğüne tanıklık ediyoruz!”
Diyerek, hayâlhânesinden CHP nabzına uygun şerbet takdîm etmişdir!. K.K. da, bu kabil “çağdışı ve GÖKDEN İNDİĞİ SANILAN şerbetlerin” tadına doyum olmaz diye düşünmüş olacak ki, bunların devâmını taleb etmek üzere “Diyanet daha cesûr olmalı!” diyerek mukâbelede bulunmuş; ve “100 yıl ötesini görme” kerâmeti veya istidrâcı gibi muazzam fizik ötesi mistik hâller havalarda uçuşmuşdur!.
CHP, müslüman velîlere âid “kerâmetlere” ve fizikötesi hârikul’âdeliklere karşı çıkıb, “Türkiye, şeyhler, müridler ve meczublar memleketi olmıyacak” diyerek, 90 yıldır ortalıkda ipe çekmedik şeyh-mürid-âlim bırakmazken; şu garâbete bakınız ki, bir “kerâmet, sünnîlik, mehdiyyet v.s.” gibi i’tikâdî esasları müslümanlar içün tanımayan DİB ve CHP başları, mevzû’ Paşa olunca, O’na, “100 yıl ötesini GÖREN bir kerâmet veya istidrâc cinsi hârikul’âdelikler” yükliyebiliyor!. Üstelik de bu “100 yıl ötesini GÖREN olmak” gibi nükleer (!) enerjinin mu’cidi GÖRMEZ nâmındaki sarıklı cübbeli ve kirli sakallı Başkan da, cumhûriyetin bir ruhban sınıfı Reisidir… Üstelik Sabiha’nın Dersim katliâmından bakiye kalan alevî “yurtdaş” K.K da, sanki 100 yıl öteleri görmek yollu kerâmet cinsi ve “şeyh, mürid ve meczub” işi fiillerin daha da çoğaltılmasını istercesine, “DİB daha cesûr olmalıdır!” diyor…
K.K., Tavil Tayyib Paşa içün “Diktatör Bozuntusu, v.s. gibi birçok” hakaretlerinin hesabını vermekden, “Yenikapı Ruhu Dolaştırma Seanslarıyla” yırtıb kurtulunca, iyi bir nefes almış olmalı ki, Tayyib Paşa’nın Sarık Cübbeli GÖRMEZ’inin bile iltifatlarına nâil olur derecelere yükselivermişdir!. Partisindeki birçok adam ve madamın, terör planlamacısı ABD’yi, Haçlıları ve terörist ölülerinin cenâzelerini de “kutsama ve kutlama” seansları, bakalım KK’yı hangi akıbete sürükliyecekdir?
DİB ve CHP Başlarının bu kabil “mistik abartma ve teolojik kabartma” cinsi esâtîrinin, “Hayatda en hakîkî mürşid ilimdir” diyerek “pozitivizmi” işâret eden Paşa’ya ölümünden 78 sene sonra isnâd edilmesi, aynı zamanda ona pek ileri bir hakâretdir!. Diyânet’in Başındaki GÖRMEZ nâm zâtın, bu kabil ifâde ve ibâreleri takiyyeci şii palavrası cinsinden olarak ortalığa sıkıb kafalarda istifhamlar uçuşturması son derece tehlikeli; ve şu hassas devirde istikrârı ve halkın huzûrunu kaçırmaya sebeb olucudur… Bu bile göstermektedir ki, insanların diline düşüldüğü zaman, bazı şahısların olduğu gibi değil de, “olmadığı gibi ve insanüstü gösterilmesi”, onları “putlaştırmakdır!”
DİB başı GÖRMEZ’in, bir insan içün “100 yıl ötesini gördüğüne tanık olduk” diyerek onu uçurması, “Şeyh uçmaz, mürîd uçurur” ta’bîriyle, uyduruk ve sahte şeyhler içün anlatılmak istenen (abartı ve kabartıyı) da tedâî etdiriyor ki, bu noktada da CHP’nin pek derin “şeyhler-müridler-meczublar” nefretine bir başka zâviyeden malzeme hazırlanmış oluyor!
Ayrıca, bir insanın, “100 yıl ötesini gördüğüne tanıklık ediyoruz” diyerek uçurulması, İslâm dînindeki “müceddid” hakîkatini de hâtıra getirmektedir!. Hadîs-i Şerîflerde geçen Allâh Azze ve Celle Hazretleri’nin her 100 yılda bir, dîni bid’atlardan, reformist ve mezhebsizlerin fitne ve fesâdından temizleyib asliyyetine kavuşturacak mühim ve mübârek, sünnet ehli, âlim ve velî bir zât göndereceği hakîkatı, acebâ sarıklı politikacı Başkan GÖRMEZ tarafından Paşa’ya da mı atfedilmektedir?!. Cumhuriyet şeyh ve ermişlerinden Baş Haydar’ın, Paşa’ya “seyyidlik, hafızlık, müridlik v.s.” gibi pek âlî sıfatlar yüklemesine nazîre olarak GÖRMEZ Bey’in de böyle “müceddidlik” sıfatları yüklemesi mi i’câb etmektedir?..
Netîceten, Başvekîl Muâvini Prof. N. Kurtulmuş Bey’in bir insanı “milletin ortak değeri” göstermesindeki “abartı ve kabartı” ne ise; DİB Başındaki Bigiyefçi Başkan GÖRMEZ Bey’in de bir insanı “100 sene ötesini gördüğüne tanıklık ediyoruz” diyerek “abartı ve kabartı” eylemesi aynı kıymetde görülecekdir!
(Mâba’di var)
(İlk intişârı: 04.01.2017)