Ahmed SELÂMÎ (Dağıstânî)
“Ham softa ve kaba yobaz” denilen nice şarlatanların meydanı boş bulub BERAT gecesi gibi nice mukaddes gecelerimiz ve mes’elelerimiz ile alâkalı yâve, hezeyân, küfürbazlık, isrâiliyyât veya echeliyyetlerine çok dikkat edilmelidir. Muvâzeneyi kaçırmış, ömrü şımartılmakla geçmiş nice ekran şeytanı sahteleri iyi tanıyıb, şerlerinden Allâh AZZE ve CELLE’ye sığınmayı beceremezsek, i’tikâdî zararımız fevkal’âde korkunç olacakdır!
KADER’e îmân, Allâh Azze ve Celle’nin İLMİNE ve KUDRETİNE taallûk etdiği içün, bu babdaki gayr-i ŞER’Î safsatalar, o “ehl-i sünnet” tüccarlarını bile bu mübârek tarîkin dışına fırlatıyor ki, bundan haberleri de olmuyor. Çünki kendilerini “zamanın en âlimi” görme, dolayısıyla da “hubb-ı câh, şöhret hırsı ve birileri tarafından devamlı şımartılmaları,” bunların gözünü kör etmektedir.
Berat gecesinde rızk, ömür, âfât-ı kevniyye ve yaratılarak meydana gelen bilcümle herşey, sanki ezelden beri “LEVH-İ MAHFUZDA SÂBİT” değilmiş de; bunlar, BERAT gecesi sıfırdan KADER olarak tesbît ediliyormuş gibi (hâşâ ve kellâ), bir ifâde çarpıklığı, maskaralığı ve hatta küfr ü şirke varan lâf kalabalığı hezeyânlar ve sokak ağızlı bomboş lâkırtılar sahneleniyor!.
Sanki Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle, BERAT Gecesine kadar bilmiyordu, (hâşâ ve kellâ), bu gece, bir senelik hâdisâtı sıfırdan yazdırmış gibi bir ma’nâ ortaya koyanlar, nasıl sarı cübbeli kürsülere çıkıyor, ne kadar esef edilse azdır…
Bu kabil şeytânî ve mezmûm söz ve üslûblar, dinliyenleri de lâübâlî ve yalama ederek, İSLÂMİYYET’e âid ilmî vekâr ve îmânî ciddiyet ortadan kalkmakda, bunun yerini “Ham yobaz kaba softa” denilen düşüklere âid o karikatürlük manzaralar çıkmaktadır. Bunu da İslâm muârızı harbî kefere ve Kitâb düşmanı medya sürüleri, dînimizi küçük düşürmek üzere dünyâya neşrederek servis ve aksetdirmektedir… Câmi kürsülerini kahvehâne yârenliğinin yapıldığı mekânlara çevirenler, abuk sabuk komiklikler, rezilce argo kelimelerle öyle cıvık manzaralar çiziyorlar ki, bunlar, İslâm’ın ve Müslümanların yüzkarası olmanın da ötesinde, çok büyük vebâl altına girib, cemaatlerin de AHLÂKINI bozmakda ve kaş yaparken GÖZ ÇIKARAN vahşîlere dönmektedirler…
“Yüzyılımız” diyerek kendi ateist saltanatları peşindeki derin düzen çeteleri ise, bu cıvıklıkları İslâm’ın aleyhinde gördüklerinden, değil bunlara mâni’ olmak, bil’akis, bu kabil ilâhiyat ve kürsü baykuşlarını öttürmeyi, vazîfe bilib teşvîk etmektedirler… “Depremzedeler Allâh’a KIRGINLAR” diyen Körmezlerden tutun da, “Yehûd ve hıristiyanların da cennete gireceğinin yollarını döşeyen” Karamanlislere, Salamon Akeşlere, Fetöşistlere; “Şu şu âyetler anlaşılamıyor, dolayısıyla Kur’an’dan çıkarılmalıdır” diyen Milhâmilere ve nihâyet “Kur’ân Allâh Kelâm-ı değildir” ilhâdı ve iblisliğine kadar zıvanadan çıkan Möztürklere kadar.. nice ilâhiyât purofu rütbeli mahlûkât, bugün Allâh Azze ve Celle’nin Aziz ve MUTLAK Dînine en korkunç HARB açmış bulunmaktadırlar…
Gece gündüz, “Ümmete Lider” diye tesviye ve tezkiye çarkından geçirilerek neredeyse TAPILACAK noktaya getirilenler de, bu meş’ûm cereyanların akıntısına kapılmış; bunlar da, “İslâm Güncellenmelidir” der hâle getirilmişlerdir… Bu (güncellemelere–ictihadçılık ve müctehidçilik oynamalara–DİNİ yazboz tahtasına çevirmelere) karşı çıkan ve 15 asırlık edille-i erbaa çerçevesinde KAHHÂR-I Zülcelâl’in SÂBİT ve TAKARRÜR ETMİŞ MUTLAK VE MÜBÂREK DÎN-İ CELÎLİNİ muhâfaza ve müdafaaya ÇALIŞIB gayret eden; ve geçen asırdaki nice OSMANLI ulemâmız (Rahmetullâhi Aleyhim Ecmâîn) Hazerâtını da içine alacak şekilde “İslâm’ın GÜNCELLENECEĞİNİ bilemeyecek kadar ÂCİZLER” diyerek; ve geriye doğru gidersek 15 asrın milyarlarca MÜSLÜMANINI dahî bu küçük düşürücü elfâzlarla KUŞATIB yaftalayanlar ve damgalayanlar ve neredeyse onları ayağının altına almak istiyenler de, işin cabası!.. Kimlerin ACİZLER sınıfında yer aldığı, zamanı ve mekânı zuhûr ve dühûl etdiğinde, hakkalyakîn görüleceği ise, îzâhdan vârestedir…
MUHAMMED HAMDİ EFENDİ MERHÛM NE BUYURMUŞ?
Birinci makâlemize başlarken zikretdiğimiz ayetlerin işâret buyurduğu ilmî hakikatlere, Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretlerinin Tefsîrinden bazı NOKTALARA temâs edeceğiz.
Merhûm, Berat Gecesinde 5 haslet olduğunu beyân buyururlar ki, biz telhîs ederek şöylece arz edelim:
(Bir de bu gece zemzem suyunun bâriz bir sûretde artması âdet-i ilâhiyyedendir.)
“Eğer dersen: Kur’ânın bu gecede indirilmesinin ma’nâsı nedir?. Derim ki, şöyle dediler:
YEDİNCİ semâdan Dünyâ SEMÂSINA bir cümle olarak indi.SEFERE-İ Kirâm (yazıcı melekler) Leyle-i Kadir’de İNTİNSÂHİYLE (levh-i mahfuzdan yazmalarıyla) emrolundu. Cebrâil Aleyhisselâm da nücûmen nücûmen (kısım kısım) Râsûl Aleyhisselâm’a indiriyordu. KEŞŞAFIN İNZÂL hakkındaki bu son beyânı, LEYLE-İ BERAE (Berat) diyenlerin kavline mutâbık olmuş oluyor. Zîrâ Leyle-i KADİR’de ibtidâ Peygamber Aleyhisselâm Hazretlerine indirilmeğe başlamışdır. Onun içün KÂD-I BEYDÂVÎ ve EBUSSUUD Efendiler şöyle demişlerdir:
“İBTİDÂ O GECE İNDİRİLMEĞE BAŞLADI, YAHUD O GECE CÜMLETEN LEVH-İ MAHFUZDAN DÜNYÂ SEMÂSINA İNDİRİLDİ. VE CEBRÂİL ALEYHİSSELÂM, SEFEREYE (yazıcı meleklere) İMLÂ ETDİ (yazdırdı). SONRA DA PEYGAMBER ALEYHİSSELAM’A 23 SENEDE NÜCÛMEN İNDİRİYORDU……………. İbni Abbas Radıyallahu Anh Hazretleri de “KUR’AN, CÜMLETEN (tamâmen) LEVH-İ MAHFUZDAN BEYT-İ MA’MÛRA (Kâbeye) NÂZİL OLDU Kİ, O, DÜNYÂ SEMÂSINDADIR. Sonra, onun arkasından, envâ’-ı vekâyi’a (vuku bulah hususların cinsine) göre, hâlen fehâlen (yeri geldikçe) nâzil oldu.” (s. 4294-42959)…..
BİRİNİN BİR GECEDE, BİRİNİN DE DİĞER GECEDE OLMASI İKİ RİVÂYETİN TEVFÎKİNE (uygun düşmesine) daha UYGUN gelecekdir. ŞU HALDE LEYLE-İ MÜBÂREKENİN LEYLE-İ BERÂE (berat gecesi) OLMASI “innâ enzelnâhu fî leyleti’l-KADR” buyurulmasına münâfî olmıyacakdır.”……
Ebussuud Efendi der ki: Bu vasıf onun KADİR GECESİ olduğuna delâlet eder. “YÜFRAKU”nun ma’nâsı da şu demek olur: GELECEK SENEYE KADAR İBÂDIN ERZÂKI, ECELİ, VE SÂİR UMÛRU YAZILIR, FASLOLUNUR. Bir de denilmişdir ki: BUNUN LEVH-İ MAHFUZDAN İSTİNSAHINA (tekrar yazılmasına, bir nevi kopya edilmesine) BERAET GECESİ BAŞLANIR, KADİR GECESİ BİTİRİLİR. Erzâk NÜSHASI MÎKÂİL’E, harbler-zelzeleler (depremler), hasifler (yağmur ve sel baskınları), sâikalar (yıldırımlar, helâk edici ölümler, sayha, çok şiddetli ses ve gürültüler), ile alâkalı nüsha (yazılar) Cebrâil’e, ameller nüshâsı (yazıları) DÜNYÂ SEMÂSI SÂHİBİ İSRÂFİL’e ki, büyük bir melekdir; MESÂİB (musibetler, salgın hastalıklar, zorluklar, felâketler, sıkıntılar) NÜSHASI (yazıları) da, MELEKÜLMEVTE (Azrâil Aleyhisselâm’a) VERİLİR…” (s. 4296)
*
Apaçık görülüyor ki, bütün emirler LEVH-İ MAHFUZDAN aynen alınmakda ve bir sene tatbîka konulmaktadır. Sıfırdan bir KADER yazılması aslâ bahis mevzuu değildir… Aynı ifâde, îzâh ve tefsîrleri, bervechi âtî gelecek iki tefsîr satırlarında da aynen görmekteyiz… Berat veya Kadir gecelerinde, yeniden KADER yazılıyormuş havasına girerek, kürsülerden lâkırdı etmek, milletin KADER îmânını saptırmakdır. Dolayısıyla kaderi, Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle’nin EZELÎ olan ilm ve kudret sıfatlarına taallûku dışına çekmek; ve bir başlangıç ta’yini bahis mevzuu olur ki, bu, adı geçen sıfatların kadîm değil, (mahlûk) olduğu netîcesini verir. Bu da Allâh Azze ve Celle’yi inkâra müsâvî pek azîm bir küfr ü bâtıldır…
Dilinin zerre kadar ayar ve muvâzenesi, beyninin de i’tidâl ve istikâmeti olmayıb, işlemez olmuş ve dumûra uğramış niceleri, “LEVH-İ MAHFUZDA YAZILANLARI BİLE DUA GERİ ÇEVİRİR.” diyecek kadar mîzânı ve aklı kaçırmış görünüyorlar! Hakk Sübhânehî ve Teâlâ Hazretlerinin EZELÎ olan ilm ve kudret sıfatlarının taallûk etdiği her şey, istisnâsız (levh-i mahfuzda) gene ezelen yazılmış ve Nasûhî Efendi merhumun ifâdesiyle “SABİTDİR…” Bu sâbiteyi, yaz-boz tahtası gibi hayâlhânesine yerleştiren iptidâî akıl ve tasavvurların kürsülere çıkarak BERAT gevezelik ve zevzeklikleri yapmaları fevkal’âde korkunçdur…
Âtiyen de, yâvelik ve saçma sapanlıklarına temâs edeceğimiz savurmaların bir kısmı siyah harflerle şöyle:
“Bu mübârek gece önümüzdeki bir sene başımıza gelecek belâ, hastalık, kuraklık, kıtlık, zelzele, sel, deprem hepsinin TAKDÎR edilib (Bu takdir bu gece değil, ezelde takdîr edilmiş, yazılmışdır.) dosyalarının (dosya, klasör, band gibi laflarla bunu maddîleştirmek de yanlışdır), teslîm edildiği gecedir…….. duâdan başka belâyı hiçbir şey geri çeviremez. (Kâdîr-i Mutlak’ın TAKDÎRİ değişmez. O, duânın nerede, ne zaman, nasıl yapılıb ona nasıl mukâbele edeceğini de ezelde biliyordu..) LEVH-İ MAHFUZDA YAZILANI BİLE DUÂ GERİ ÇEVİRİR.” (yazılan geri çevriliyorsa, yani siliniyor kayboluyorsa, yazılmıyan da sonradan yazılıyor demekdir ki, bu sonradan yazılanlar ilm-i ezelîde yokmuş demekdir! Vâcib-i aklî noktasından da, naklen de, bundan, SÜBHAN olan Allâh Azze ve Celle münezzehdir… Bu, onun ilmine sonradan ilâve (a’raz) demekdir ki, bundan, sonsuz tevbe ederiz… Bu, levh-i mahfuzu “yaz-boz tahtası” görenler içün doğru olabilir!!!) Allâh Azze Ve Celle’nin ilm-i ezelîsi değişmez. Ammâ Levh-i Mahfuza yazdığımı SİLERİM buyuruyor. Ammâ ne ile, duâ sâyesinde….. (Levh-i mahfuz, ilm-i ezelîyi ifâde ederken oradan silinenler, silinecekse, neden yazılmış! Silinecekler varsa, yeniden yazılacaklar da var demekdir! Gene geldik (Yaz-boz tahtasına!..)
Müfessirler Levh-i Mahfuzda yazılanlar “SABİTDİR değişmez” buyururlarken, bu yazıb “silmeler” hangi akıldan, îmândan ve nereden ve hangi (nakil) yollarından neş’et etmektedir?. İslâmî ilimleri, 15 asırdır aslı faslı olmıyan lâkırtıların altında ezib tanınmaz hâle getirenlerde, hiç Allâh korkusu kalmamış mıdır?.
Lâf ishâline yakalanmışçasına, kütüb-i şer’iyyemizde olmıyan perçok uydurmaları, saf ve câhil bırakılmış kitlelere akıl ve nakle ters mâlâyânîler olarak sıkmak; ve masal anlatma, kavga etme, ekran şehveti tatmin etme, laga luga havası ve üslûbu ile cemaatlere kürsülerden aktarmak, Allâh Azze ve Celle’nin Dînini istihzâ ve tahrîf etmek değil midir?…
Bir takım vefat etmiş hocaların gölgelerine sığınarak, onları mutlak doğrular gibi takdîm ederken, kendi söylediklerini de bu (mutlaklığın) gölgesinde (kânun ve yüzdeyüz hakîkatmış gibi takdîm etmek), hattâ onları acem palavralarına bulayarak, tombalacı usûl ve sihirbazlığı ile piyasaya sürmek, korkunç bir hadsizlik ve saptırma olmayacak mıdır?…
Vidyonun buradan sonrası, uzaylı filimlerindeki komedi.. veya İslâm ile istihzâ veya istifâf…
Hafazanallâh:
“Belâ da, Levh-i Mahfuzda yazılmış, falanoğlu filan falanın başına gelmek üzere İNMEĞE başlıyor! Tam, o ordan inerken, burdan DUÂ varsa, o onu n’apıyor, işte efendim, F-16 gibi, bilmem ne gibi KAPIYOR, havada onu bırakmıyor! Kıyâmete kadar da o belâ, gelmiye çalışsa, o adamın duâsı varsa, havadan onu sâhibinin başına kondurmuyor. Duâ böyle bir şey…”
Şerîat ilimleri ayağa düşdü mü, işte manzara bu… “F-16 gibi bilmem ne gibi kapmalar, onu havada bırakmamalar… v.s.”
Allâh Azze ve Celle Hazretleri, kimseyi “İslâmiyyet’in yüz karası bir maskara hâline getirmesin!
Müfessîrîn-i Kirâm Hazerâtının yazdıkları ile, bu lâf kalabalıları ve lâf ishallerini te’lîf etmiye kalkanlar, akıllarını kaçırmamışsa, mutlaka komedyenlik düzmenin peşindeki müstehzîlerdir…
VEHBİ EFENDİ MERHÛMDAN…
Merhûm Muhammed Vehbi Efendi de, tefsîrinde şunları yazmaktadır:
“Kur’ânın Leyle-i mübârekede inzâlinden murâd: LEVH-İ MAHFUZDAN SEMÂ-YI DÜNYÂ’da mevcûd olan BEYTÜ’L-MA’MÛR’a inzâl olunmasıdır. Çünki yeryüzüne Kur’ân’ın inzâli, havâdîs ve vukuâtın iktizasına göre 23 sene devam etdiğinden Leyle-i Mübârekede inzâl ile murâdın, yeryüzüne inzâli olamaz.” (c. 13, s. 5249)
Çok iyi anlaşılmaktadır ki, “Levh-i Mahfûz”, üzerinde eksilme, çoğaltma yapılan, silinib karalanan bir yaz-boz tahtası değildir!. Âtiyen gelecek müfessir satırları da gösteriyor ki, burada “MAHFÛZ” olan “LEVH”, mutlak ma’nâda SÂBİT ve muhâfaza edilen bir levhdir…
“…Kur’ân gibi envâ-ı hayrâtı câmi’ bir KİTÂB, semâ-yı dünyâ’ya o gecede (Kadir Gecesinde) nâzil olduğundan diğer gecelerden efdâll olmuşdur….”
“Hâzîn’in beyânı veçhile İbni Abbas Hazretlerinden rivâyet olunduğuna nazaran, emirleri, yekdiğerinden TEFRİKİN keyfiyeti şöyledir: Bu seneden GELECEK SENEYE KADAR OLACAK VUKUÂTIN CÜMLESİ, AYRI AYRI MELEKLER TARAFINDAN BİRER DEFTERE YAZILIR. HATTA HER ŞAHISDAN VAKİ’ OLACAK İŞLERİN CÜMLESİ YAZILIR……..BU DEFTERLERİN TANZÎMİ VE ERBÂBINA (meleklerin peygamberi 4 büyük meleğe teslimi) Şa’bân’ın 15. Günü LEYLE-İ BERAET’de veyahut LEYLE-İ KADİRDE OLDUĞU MERVÎDİR…………….Fahr-i Razînin beyânı veçhile LEVH-İ MAHFUZ’da DEFTERİN TANZÎMİ LEYLE-İ BERAT’da BAŞLAR; VE LEYLE-İ KADİRDE NİHAYET BULUB ME’MURLARINA TESLÎM EDİLMEK SÛRETİYLE, RİVÂYETLERİN BEYNİ TEVFÎK OLUNMUŞDUR.” (s. 5251)
Bu satırlardan da apaçık anlaşılmaktadır ki, me’mûr olan meleklere senelik verilecek vazifeler, Levh-i Mahfûz’dan aktarılmakda yani yazdırılmaktadır… Bunu, KADERİN yeni başdan yani sıfırdan yazdırılması şeklinde anlatmak, levh-i Mahfuzda yazılanların İPTÂLİ ma’nâsına geleceği âşikârdır…
Ayrıca, BERAT veya KADİR gecesinde KADERİN yeni başdan yazılması, artık onun (Hazret-i Allâh Azze ve Celle’nin İLMİNİN) kadîm değil, MAHLÛK olmuş olacağı som butlânını ortaya koyar… Böyle olunca da, Allâh Azze ve Celle’nin EZELÎ olan ilmine, “mahlûk” denmiş olacağı; ve bunun, îmânı yakıb kül edeceği îzâhdan vârestedir…
Abbâsîlerdeki ME’MÛN zamanının (mu’tezîlî sapıkları) “Kur’an MAHLÛKDUR” küfrüyle târîhe geçmiş; ve Ahmed İbni Hanbel (Rahmetullâni Aleyh) Hazretlerini Bağdad sokaklarında boynuna ip takarak dolaştırmışlar; ve “Kur’an-sonsuz hâşâ-MAHLÛKDUR” demeye zorlamışlardır…
İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed-i Fârûk-ı Serhendi (Kaddesallâhu Sırrahu’l-Âlî) Hazretlerinin buyurduğu gibi “ŞERÎATA KIL KADAR TERS OLAN TARİKAT, ZINDIKLIKDIR.”
Ehl-i Sünnetin 15 asırdır gelen ulemâsına tâbi’ olmayıb, kürsülerden dedikodu, mâlâyânî, lâf ishâli ve güldürü ustalığı üretmek ayıp, haram ve en (sunturlu günâh, hatta en ciddî mevzû’ları hafife almak, tahfîf etmek) olub; mütecâsirlerinin, birilerinin “Rasputin” diyerek işâret etdiği şarlatanlıklardan bir şekilde uzaklaştırılması; ve islâmî CİDDİYET, VEKÂR ve HOCALIK EVSÂFINA lâyık hâle getirilmesi, bu milletin, bir başka ve en mühim vazîfelerinden birisi olsa gerekdir…
(Mâba’di var)