.
15/Temmuz/2016 cinnet târihi, Tanzîmât’dan beri ve hele 96 yıldır, Neo-Haçlı Cebhesi “güdümünde” Osmanlı-İslâm Coğrafyasında “Dinsiz bir kavim yetiştirme projesinin” bir netîcesidir. Bu Coğrafyanın azılı düşmanı Neo-Haçlı Batı, onu, “Diri tutacak ve silinmekden kurtaracak” bir tek âmilin mücerred “İSLÂMİYYET” olduğunu, başda İngiliz, Yahudi, Vatikan ve ABD olmak üzere çok iyi biliyordu.
Öyle ki, bunu, Ankara politikacılarından başka Dünyâ’da bilmiyen de yokdur!… Türkiya’da “devrim” adı altında yapılanların tamâmı da, adı geçen projenin hayata geçirilmesinden ibâretdir…
İşte Neo-Haçlı Bâtıl Batı, bu istikâmetdeki projesini hayata koyarak bilhassa “Tanzîmât” denilen belâ ile İslâm milletini, yegâne ve en büyük kuvvet ve kudret kaynağı olan dîninden ve dolayısıyla O dînin zâtında zarûrî bir zırh olarak bulunan (Hılâfetden) mahrum bırakmayı, en birinci hedef seçmişdir ki bu aslâ inkâr edilemez…
Bunu da, zaman zaman İsâmiyyet’in nice temellerini (yasaklıyarak), ambargo ve tahdîd koyarak 1923’den i’tibâren 27 yıl yapdılar. Sonrasında ise, San Fransisko dayatması ile Türkiya’yı dembokrasi denilen tuzağa düşürdüler. Böylece, artık şuurunu kaybetmiş uzviyete zehri şırıngalamayı uzun zamana yayarak, onu, daha uzun va’dede felç etmeyi yani milleti başka millete tahvil ederek hedefe vâsıl olmayı plânladılar… Anadolu îmânı, İslâm, âile, târîh ve harsiyâtı (akıl ve nefisler işgâl ve istîlâ) altına alınarak, “Yahûdi karakteri olan tahrif, tağyir, tebdil, güncelleme, reform, revizyon, batılılaşma, çağdaşlaşma, hatta hizmet, cemaat, ictihâd, vs. gibi isim, resim ve şekiller altında” millet iken, ulusa geçiş ve göçüş tahakkuk etdirildi…
Bilhassa 96 yıldır irtikâb edilen, ana hatları i’tibâriyle budur…
*
Kur’ân-ı Hakîm ta’bîriyle “fıtratı bozarak”, Müslüman Anadolu milleti, cellâdına aşık etme usulü ile yüzseksen derece ters çevrilerek, dostuna düşman, düşmanına dost yapıcı bir yola sokuldu… İslâm’ın yerine, İslâm’ın sulandırılmış ve tahrîf edilmiş şeklini, Tefsîr ta’bîriyle “Fıtratın isikâmetine muhâlif” dindışı bir sahte dîni, gene “İslâm adı altında onun yerine oturtarak”, 70 yıldır da, bu hâinlik irtikâb edilmektedir. Kendisini Müslüman zanneden onmilyonlar, dünyâdaki yüzmilyonlar, bu şekilde “Dembokratik politikacıların” binbir şeytânî kataküllileri ile saptırılıb aldatılmakda; ve dîn diye, din dışı oyunlar ve uydurmalarla oynatılıb oyalanmaktadırlar…
Müfessîr Merhûm’un aşağıdaki tefsir satırları bunu çok iyi ve güzel beyân buyurmaktadır:
“Daha Allâh’ın Dîninden gayrısını mı arıyorlar?. Halbuki göklerde ve yerde kim varsa, hepsi ister istemez O’na teslîm olmuşdur. Hep O’na döndürülüb götürülüyorlar.” (Al-i İmrân, 83)
“Binâenaleyh din husûsu hevâlara göre değil, Allâh’ın birliği ile insanlık vahdeti üzerine yürümelidir. MÜFESSİRÎNİN ÇOĞU, FITRATI, HAKKI KABUL VE İDRÂK KABİLİYYETİ DİYE, FITRATA SARILMAYI DA MU’CEBİNCE AMEL İLE TEFSÎR ETMİŞLERDİR.”…….. “Fıtratın selâmeti, şuur sâhasında ve ictimâî şerâitle terbiye muhîtında, âdetlerin cereyânı içinde ya bozulur veya güzel bir inkişâf ile kemâlini bulur. Âhıret de, bu iki netîcenin birine göre olur….. Fıtrat, sırf ilâhîdir, bir sevk-i hakkdır, Allâh’ın emrini yerine getirerek Allâh’a ermek içün hep hakka doğru bir insiyâk (ilâhî ve ma’nevî sevk) ifâde eder. Kesb (istiyerek elde edilenler), enfüsî ve âfâkî (nefse ve dış âleme âid) muhtelif şerâit (şartlar) içinde hissin teheyyüçleri (helecan ve davranışları), zihin tefekkürleri ile alâkadâr olduğundan, fıtratın istikâmetine muhâlif hevâlara, zararlara, haksızlıklara, ısyân ve şirke sürükliyebilir. Bundan koruyacak olan ise dindir.” (s. 28)
………………………………..
Beşerî sistemler, bilhassa bugün dünyâya hâkim kılınmak istenen ve (antik yunan aklının ifrâzâtı olan dembokrasi), Müfessîr Merhûm’un ifâdesine tam uygun olarak “Dîn uyduran ve hüküm vaz’etmiye kalkışan” bir ŞİRK sistemidir. “Beşerî kesb” yani “Bu kesb ile ortaya konan istisnâsız bütün sistemler” ise, “muhtelif hisler, fıtrat dışı hevâlar, zararlar, haksızlıklar, ısyân ve şirke sürükliyen” bir dayatmadır… Bunlar da, İslâmiyyet’in her kânun ve rüknünün karşısına, binbir katakülli ile, onun şeytânî bir mümâsil veya mukâbilini “İslâm veya İslâm’ın en yakını” gibi koyarak, bu dîni ortadan kaldırmanın en azgın ve tehlikeli bir yoludur. Bunun içün en umûmî ilâhî YASAK şudur:
“ALLÂH’IN YARATDIĞI FITRATIN HILÂFINA DÎN UYDURMAYA VE AHKÂM VAZ’ETMEYE KALKIŞMAYIN.”
*
Bugün ruznâmeye oturarak, erkeği dişi, dişiyi erkek ve aralarında 4-5 çeşit iğrenç (cins) uydurma peşindeki LGBT, İngilizin bile imzâlamadığı İst. Sözleşmesi, KADEM, Mor-çatı, 6284, v.s. gibi nice mihrâk, kânun ve şebekelerin, politik veya ictimâî merkezlerin, (fıtrî ve hılkî) olan “erkek-dişi ve âile” mefhumlarını, modern dedikleri ucûbe ve fıtrat dışı telâkkîlere göre “Yeniden Ta’rîf” cür’et ve azgınlıkları; dolayısıyla zaten fıtrat dışı olan cemiyet, cemaat, hükûmet ve devlet mefhumlarını daha da zıvanadan çıkararak, azmanlaşmış hılkat garîbesi şekillere sokma faaliyyetleri, aşağıda, tam bir “Allâh’sızlık, müşriklik, fıtrî çarpıklık ve beşer kuduruşu” olarak şöyle hükme bağlanıyor:
“SİZ, MESELÂ ERKEĞİ DİŞİ, DİŞİYİ ERKEK YAPAMAZSINIZ. YAHUD ALLÂH’IN HALKINI (yaradışını) BAŞKALARINA İSNÂD ETMİYE, BAŞKALARINI HÂLIK YERİNE KOYUB DA ŞİRK KOŞMAĞA, ALLÂH’IN HÜKMÜNDEN ÇIKMAYA ÇALIŞMAYIN. ÇÜNKİ ALLÂH’IN YARATDIĞI MİLKİ, SİZİN MİLKLERİNİZ GİBİ TEBDÎL OLUNMAZ. DÎN, FITRATI DEĞİŞTİRMEK İÇÜN DEĞİL, FITRATDAKİ UMÛMÎ SELÂMETİ İNKİŞÂF ETDİRMEK İÇÜNDÜR…… VELÂKİN İNSANLARIN EKSERİSİ BİLMEZLER.—DE, ÇARPIK GİDERLER; DÎNİ, FITRATDA DEĞİL, ÂDETDE ARARLAR VEYA HEVÂLARINA UYAR, ALLÂH’IN HALKINI (yaradışını) DEĞİŞTİRMEYE KALKARLAR…..VE MÜŞRİKLERDEN OLMAYIN.—AMELLERİNİZİ YALINIZ ALLÂH İÇÜN YAPIN, AÇIK VEYA GİZLİ BİR ŞİRK KARIŞTIRMAYIN.” (s.3825)
İnsanlar bugün, dembokratik politikacılar tarafından fıtratları dışına çıkarılarak şirke öylesine çekilmek isteniyorlar ki, bütün islâmî ibâdet ve şartlar, beşerî ve sıradan bir dînin “ritüelleri” derekesine indirilmişdir!. İnsanlara, sistemi, maddî ve beşerî bir takım değerler üzerinden muhâfaza etdirmek adına, kalabalıklar “politize edilerek” canlarını verecek kadar fedakârlığa teşvikleri, “Dembokrasi ŞEHİDLİĞİ” gibi pek büyük bir yücelik ve ulviyyet hâline getirilmekde; ve tam bir gözboyamayla bunlar, onlara yutdurulur hâle bile sokulmaktadır… İslâm’ın özüne âid nice mefhumlar, ıstılah, mukaddeslik ve ulvilikler, ne büyük bir cinâyet ve hıyânetdir ki, İslâmiyyet’i ortadan kaldırmak istiyen global projelerden (dembokrasi hânesine) taşınır olmakda; ve narkozlanmış kitleler bunun farkına bile varamamaktadır!. İslâmiyyet gibi ortak, nazîr, benzer ve şerik kabulü muhâl olan bir sistemin “mü’miniyim” diyenler, onunla alâka bağlarını kestikleri hâlde, resmî DİBİŞ, politik partiler, İlhâdiyyâtçılar ve tasavvuf istismarcısı cübbeli sarıklı bazı iblislerin gözküllemeleri ve saptırmaları ile, gene de “Müslümanım elhamdülillâh” nakarâtına devam ile, tatmin yollarını işler tutabilmektedirler!.
BEDÂHATEN ORTAYA ŞU HAKÎKÂT ÇIKIYOR Kİ, İSLÂM DÎNİ GİBİ MUTLAK BİR DÎN VE HAKİKAT, ÂDEM ALEYHİSSELÂM’DAN KIYÂMET’E KADAR ALLÂH AZZE’NİN İRÂDE VE HÂKİMİYYETİNİ İNS Ü CİNNE TEVHÎDİ TA’LÎM VE TEBİYE EDER VE BÖYLECE KULUN KULA KULLUĞUNU YOK EDEREK SÖMÜRÜYÜ (EMPERİALİZMA ZULMÜNÜ) SIFIRLARKEN; ANTİK YUNAN AKLININ BİR İFRÂZÂTI OLAN DEMBOKRASİ İSE, YARATIK OLAN VE SÜBHÂNÎLİĞİ MUHÂL BULUNAN BİR AVUÇ İNSAN İRÂDE VE HÂKİMİYYETİNİ EN BAŞA ALIB BUNA DAYANDIĞINDAN, KULUN KULA KULLUĞUNU HEYKELLEŞTİRMEDE; VE TEVHÎD YERİNE ŞİRKİ VE İNSANIN İNSANI MUTLAK SÖMÜRÜSÜNÜ DE SIFIRDAN A’ZÂMÎYE ÇIKARMAKTADIR. BÖYLE OLUNCA DA, ALLÂH’IN İRÂDE VE HÂKİMİYYETİNE İSTİNÂD EDEN BİR SİSTEMDE, ADÂLET, EHLİYET, İSTİŞÂRE, AHLÂK, MERHAMET; DÎN, CAN, NESİL, AKIL VE MAL EMNİYETİ NE KADAR SEVİYELİ VE SÜBHÂNÎ OLARAK VARSA; BUNLAR, YARATIK AKLININ İFRÂZÂTI DEMBOKRASİDE O KADAR SEVİYESİZ VE ZEHİRLEYİCİ OLARAK VAR, SEVİYELİ VE DERECELİ OLARAK İSE ZERRE MİSKÂL YOKDUR, OLAMAZ, OLMASI DA MUHÂLDİR… AKSİ İSTİKÂMETDEKİ PROPAGANDALAR, BU ANTİK YUNAN AKLININ BİR İFRÂZÂTI OLAN DEMBOKRASİNİN, HAYAT HAKKI YAKALAMAK İÇÜN KENDİ ÖZ YALANLARI VE REKLÂMLARINDAN BAŞKA BİR ŞEY KABÛL EDİLEMEZ… YAŞAMAK İSTİYEN YILAN GİBİ, DEMBOKRASİNİN DE DÜŞMANLARINI ZEHİRLEMESİ VE UYUŞTURMASI, ONUN KENDİ KENDİSİNE BİÇDİĞİ BİR HAKK OLARAK MÜLÂHAZA VE MÜTÂLÂA EDİLMELİDİR…
*
Netîceten görülecektir ki, insanı heykelleştirerek ona TAPTIRAN beşerî sistemlerin, husûsan cumhuriyyet ve dembokrasinin, darbe, harbe, heybe ve Neo-Haçlı Bâtıl Batı Seferlerine mâni’ olmaları, suret-i kat’iyyede mümkin olamaz; bunlar, bu beşerîliğin lâzım-ı gayr-ı mufârıkı olarak devâm edecek ve yaşayacaklardır. Beşerin, bunların önüne geçmesi muhaldir. Çünki Allâh irâde ve hâkimiyetine istinâd etmiyen sistemlerin bu seviyeyi yakalaması kat’iyyen düşünülemez…
Ayrıca, dembokrasi içi ve onun mâhiyyetinden kopmaz bir şeytanlık olarak bu katleden ısyân ve tuğyânların, bugüne kadar olanlar cinsi ve şekli ile devâmı mecbûriyyeti de artık şart değildir!. E-muhtıra cinsi nicelerinin îcâd ve uydurulması, insanoğlunun fıtratdışı genetiğinde dâimâ melhuz ve mahfuzdur!.
Bu irsiyete irticâ’ eden “İnsanoğlunun, Rabbine karşı KENÛD=nankör, küfrân-ı ni’met eden” bir fıtrat iktisâb edeceği Kelâm-ı Kadîm ile sâbit mutlak bir hakîkatdır.
Fıtrat ve hılkati devâm etdirici bir sistemin ta’lim ve terbiyesi olmadığı takdirde, bu KENÛD=Nankör tabiat, insanı her türlü canavarlığa zarûreten itecek ve beşerî sistemlerde ayak diremenin temeli de bu olacakdır. Târihdeki kadîm İslâm milletlerinin fevkal’beşer medeniyyet ve adl ü hakk nizamları ile bugünün kalabalıkları elindeki “ucube düzenleri” mukâyese bile mümkin olamazsa, sebeb-i yegânesi işte budur… Binâenaleyh, 15/Temmuz kuduruşları gibi ihtilâcların zuhûru, bu keyfiyetin zarûrî bir netîcesi bilinecektir..
İctimâî, iktisâdî, siyâsî, hukûkî, âilevî, tıbbî ve askerî bünyelerdeki pek muhtelif gizli ittifakların, (oy putu ve heykellerine TAPMADAN) katliâm yaparak, kan dökerek veya hiç dökmeden iktidarlara el değiştirmesi; veya “Derin Devlet Şekillerinin” zamanımızda çok girift ve sırlı bünyelerle hemen her devlet içindeki beşerî mevcûdiyyetleri, adı geçen darbeciliğin ortadan kalkamıyacağını isbât eder…
Nerde kaldı ki, dembokrasilerdeki iktidârların (oy) ekseriyetiyle vücûd bulduğunu söylemek de aslâ mümkin olamaz. Nice göze görünmez teşkîlâtların, bağlantı ve hasis menfaatların; para, mevki’ ve saltanata satılanların, politik kumar hesablarının, derin sırlar taşıyan para babalarının, global loca veya hücrelerin binbir gizli kataküllisi; ve bunların, halkların gözlerini açık açık küllemeleri ve sihirbazlıkları, seçim netîcelerini, “yarık dembokrasi sandığından” çok daha müessir ta’yîn etdiği de aslâ inkâr edilemez bir vâkıadır!.
Dolayısıyla 15 Temmuzlar, İRÂDE VE HÂKİMİYYETİN, süflî ruhlar tarafından “BENİM ELİMDE OLACAK” deyişin bir netîcesidir. Süflî ve şeytânî, şahsî veya zümrevî menfaatların en öne alınışı; “Hüküm bende olacak, tanrılık imtiyâzı benim elimde olacak” deyişin; bunu pay edemeyişin ve hulâsa DEMBOKRATİK ŞİRKİN zarûrî bir netîcesi…
İntişârı: 03.08.2019 / 15:07:40