Dib, Hiç Uyanır Mı Veya Diyalog Fitnesi!
13 Nisan 2013
(2) “Kutlu Doğum Haftası!” Dedikleri Uydurma,Haçlı Takvimine Teşebbüh İle, Diyânetin İhdâs Etdiği Korkunç Bir Bid’atdır…
24 Nisan 2013

“KUTLU DOĞUM HAFTASI!” DEDİKLERİ UYDURMA, HAÇLI TAKVİMİNE TEŞEBBÜH İLE, DİYÂNETİN İHDÂS ETDİĞİ KORKUNÇ BİR BİD’ATDIR…

(1)

Ahmed SELÂMÎ

 

Kamalist, Ateist, Laik ve Dembokratik Popolitikanın emrinde “İslâmiyyeti” birilerinin hevâ ve heveslerine göre kalıba dökme tezgâhı olan DİB, bundan 24 sene evvel 1989 efrencî yılında da, “Kutlu Doğum Haftası!” nâmıyla bir moderleştirme ve milleti haçlı ta’birleri ile düşündürme ve bozma çığırı açmışdır... “Muâsır medeniyet!” denen rezâleti ve “batılılaşma!” denen kendini inkâr fitnesini bu milletin beynine öldürücü bir zehir gibi şırınga eden ve bunu devam etdirmek istiyenler; haçlı Avrupa standartlarını, onlara âid harsiyâtı ve hayat tarzlarını memlekete taşımış ve bunları, halka zorla, kânûn zulmüyle bulaştırmışlardır…

Harf inkilâbının temelindeki gâye ve  “Dil Kurumu!” denen yerin kurbağaca veya uydurukça veya esperantoca da denilen bir lisan uydurmasının altında yatan öldürücü hedef, milletin, 1000 yıllık ta’birlerini yok ederek, haçlı hayat tarzını zerkeden ve Bâtıl Batı’dan aşırma tabirlerle (düşünmesini) te’mîne mâtuf şeytânî plan ve sûikastlardır…

Takvim değişikliği, alel’âde basit bir inkilâb değildir!

Bu “devrim!” denen devirme ve yıkma felâketi, bu milletin zaman mefhûmuyla işleyen, edâ ve icrâsı ancak böyle mümkin olan bütün i’tikâdiyât, ibâdat, ahlâkiyyât, muâmelât, münâkehât, târih ve ukûbâtını çıkmaza sokmuş, nice ahkâm-ı şer’iyyenin (fesâdını) veya iptâlini intâc etmişdir…

Kabuklu haçlıların AB eşiğinde, yarım asırdan fazla yalvar yakar bekliyen antiislâm Ankara sekülarizması, onlara teşebbüh ve taklîdi devlet politikasının temeli yapmışdır. Efendilerinin, “kendi dinlerine girinceye kadar da mukallidlerine asla rızâ göstermiyecekleri”, Hallâk-ı Cihân Hazretlerinin mutlak ve muhkem bir beyânı iken, bunu zerre kadar tasdîk ve ikrâr etmeyen 90 yıllık iktidârı meflûc iktidârsızların, hâlâ inadla direnib direndikleri bedâhaten ortadadır… Rabbimiz, bu muannidleri ne kadar kınamayı ve onları ne kadar buğz ve adâvetle karşılamamızı emrediyorsa, biz de onları, o kadarıyla redd ü nefy ediyoruz…

Merhûm Müfessirimiz Muhammed Hamdi Efendi Merhûm’un Tefsîrinde şöyle buyurulduğunu biliyoruz:

“- Hakk, ve hakîkata mahabbetin derecesi, şerr ü bâtıla buğz ve adâvetin derecesi ile mütenâsibdir.”

“Peygamber sevdâlılarıyız!” diyerek “Kutlu-Mutlu-Putlu ve Kurtlu Doğum Haftaları!” uyduranların dümen sularına girenler, eğer gözkülleme ve sahtekârlık peşinde değil iseler, bu tefsir ibâresine göre düşünür, Bâtıl Batı tabirleri (uydurukça kavramları) ile düşünmez; ve o kadar Allah ve Rasulü Aleyhisselâm’ı tahkîr ve tahfif peşindeki edânîye, “Peygamber sevdâlısı!” olmanın zıdd-ı kâmili olan buğz ve adâvet ile karşı çıkmaları icâb eder!.

 Haftalardır, ateist bir Allah’sız necâsetin Allâhsızlığı ve “Allahçı!” dediği insanlara iğrenç hakâretleri yeri göğü gaseyân etdirirken, bu “K.D.Haftası!” veya yaftası ile ortalıkda şov yapan sarıklı popolitikacılardan ve Okyanus ötesi (Diya.ok) Makâm-ı Uzmâsından (!) zerre kadar bir kınama görülmüş müdür?. Yoksa, “kına yakarcasına!” bir sessizlik ve ödleklik ve politik hesabîlik içinde günlerini gün mü etmektedirler?. Şarkıcı Müslüm Baba’ları hastanedeyken bile “Okyanus Ötelerinden!” mesajlar fışkırtanlar, Ecevitleri ölünce yanıb yakınanlar, bu sıvacı veznindeki “sanatçı!” iblisler içün hangi taraflarında bir sızı duyabilmişlerdir?. Sanatçılık diyerek, bazılarının elinde fırsatçılık, üçkâğıtçılık ve ahlâksızlık imtiyazı ile şirretleşme içine giren ve her yere çamur ve necâset sıvama çılgını hâline gelen bu ateist cumhuriyet çocuklarının iğrenç hakâretlerini, bu kabil mahfiller, neden bir iki cümle ile olsun (kınama=tel’în etme=lâ’netleme)  duruşuna girmemişlerdir?. Haksızlık karşısında susanların nasıl bir şeytan olduğunu bilmeyen yok iken, bu nasıl (K.D.Haftası!) veya yaftası taşımakdır?. Bu (BÖYYÜKBAŞ) takımları, acaba kimleri uyutduklarını sanmaktadırlar?!.

Bu İslâmî (zaman, târih ve takvim) mefhûmunu, milletin zihninden silmek istiyen hökûmât-ı Tayyibât, revizyonist ve reformist, sarıklı DİB başlarını kullanarak, acaba nereye vâsıl olacağını hesablamaktadır?

Acaba, asırlardır ecdâdımızın (12 R. Evvellerde tes’îd) buyurduğu “velâdet kandil-i şerîfini”, 14-20 nisana sâbitleyen modernist ve ateist mihraklar, alıştıra alıştıra diğer kandilleri de efrencî haçlı takvimine göre bir yerlere sâbitliyecekler midir?. Bu alıştırma ve uyuşturmalar, orucun, bayramların, haccın, v.s.lerin yerlerini de sâbitliyerek, AB haçlılarını memnûn kılma ve “rızâlarını almak içün onların dinlerine ittibâ’ etme (!) noktasına” kadar çıkabilecek midir?!

Millete, “Dindar Gençlik Yetiştirme!” yemleri takdîm eden, bazı meclislerde tecvid ve ta’limli ağzı ile Kelâm-ı Kadîm kıraatında bulunan, T.C.İmam-Hatib felsefesi ve birilerinin şiir şerbetleri ile nabza göre ikramlarda bulunan Hökûmet-i Tayyibe reis-i möhderemi, bu sarıklı politikacıları daha hangi tahrif ve tağyir işlerinde istihdâm edecekdir?.

Milletin kültür ve ecdâd yâdigârı topyekûn eserlerini, “Kültür ve Bilmem Ne Bakanı!” diyerek CHP sekreterliği de yapmış bir Ertuğrul Günay denen şerîatsevmezin eline teslîm eden, T.C.’nin çok dindar (!) başvekîli, acaba bu kabil adamları hükûmet makamlarına getirerek, hangi tür târîhe, nasıl geçecek ve “Hesab Günü” de, acebâ Cenâb-ı Hakk’a nasıl hesâb verebilecekdir?.

 Kiliseden muhavvel İzmir Alaçatı Pazaryeri Câmi-i Şerîfi’nde ve (29 Mayıs 2011) sene-i efrencîsinde, Fener Patrikhânesi şeyi olan “Lâbis-i Libâs-ı Katrânî” bir T.C. vatandaşı, o İslâm ma’bedine kirli ve necis ayakkabılarını çıkarmadan ve üzerlerine galoş denen kılıfları geçirerek, 150 kişilik haçlı takımıyla âyin yapma iznini,  bu Ertuğrul Günay nâm adamdan almadı mı?. Ve Hökûmet-i Tayyibe’nin, bu DİB denen sarıklı cenâhı bu rezâlete sivrisinek kadar ses çıkaramazken; ve Yahudiye dünyânın gözü önünde gürleyen Hökûmet-i Tayyibe reisi Erdoğan, buna neden “one minute!” gürlemesinin yüzde biri kadar bir dil oynatamadı?! Şunları diyerek 10 desibellik bir gürlemecik (!) gösteremez miydi:

 “- Dur ulan oğlum! Burası 1923’den beri 90 yıldır Allâh Azze’ye secde edilen bir İslâm Ma’bedidir. Orada haçlı papazları ve hempâlarına âyin yaptırmak, küfürdür; ve milyarlarca ceddimize ve toprak altındaki milyonlarca kefensiz şühedâmıza ve yüzbinlerce Peygamber Aleyhimüsselâm’a hakâretdir… Onların aziz hatıralarını tahkirdir; ve Allah Azze ve Celle’nin evini, bâtılın; ve Kâinâtın Efendisini “yalancı peygamber olarak!” 15 asırdır düşman bilen küffârın ayakları altına sermekdir. Bu cinnetlik işe izin aslâ verilemez; ve böyle korkunç bir suç, benim iktidârımda aslâ irtikâb edilemez!”

Âkil adam ve madamlarla, gûyâ kurbağaca “süreç!” ve bilmem ne ile ortalığı sükûna kavuşturma hayâlleri; ve birilerinin böyyük plânlarının önünü açma teşebbüsleri, bugün millet tarafından görülmese de, AB ve ABD fitnesi ile, bir gün mutlaka ortalığa dökülüb saçılacakdır…

“Dinler arası Diyalog!” denen dünya çapındaki en büyük fitnenin, “ibrâhimî dinler!” diyerek, üç dini de halt edib (karıştırıb) ortaya İslâm’sız bir terkib çıkarmanın alıştırmaları da, böylece Ertuğrul Günay denen sâbık Tayyib bakanının ve DİB’inin ve hökûmetinin eliyle irtikâb edilmektedir…

Bu “Kutlu Doğum Haftası!” denen düzen yaftası veya paftası gibi oyunbazlıklar da, yukarıda beyân etdiğimiz gibi, müslümanların elinden, mukaddes zaman, târih ve takvim mefhumlarını alıb, onların yerine, Bâtıl Batı’nın mefhumlarını yerleştirmek; ve onları bu mefhumlarla düşünür ve yaşar hâle getirmek hedefine ma’tufdur… Takvim denib geçilemez, 1500 senedir müslümanların târih şuuru, hicrî takvimle yoğurulmuşdur. Bu takvim, hicreti yani İslâm Devletinin te’sîsini esas alır. Bu takvim güme gidince, müslümanların elinden bütün tarîhî kıymetlerine başlangıç olan ana mefhûm yani “Allâh Hâkimiyyetinin mümessili olan devlet ve hükûmet mefhûmu” kökünden kazınmış olacakdır…

İşte, haçlı ta’bir ve mefhûmları ile düşünen bir milletin peydahlanması, ortaya böyle bir sürü manzarası çıkarmanın temelini teşkîl eder.. 

“Men teşebbehe….” hadîs-i şerîfi ile gayr-i müslimlere teşebbühü (benzemeyi) yasaklıyan bir Peygamber-i Zîşân Aleyhisselâm, (2.Halîfesi Hattaboğlu Ömer) Radıyâllâhu anh Efendimiz Hazretlerinin ihdâs etdiği ve ümmetinin, üzerinde (icmâ’) ederek 1500 yıldır hicreti esas alarak kullandığı takvimi, sonsuz kere hâşâ ve kellâ:

 “- Bâtıl Batı’ya benzemek uğruna atın, yerine, Îsâ Aleyhisselâmla alâkası olmadığı halde öyle gösterilen bir günü başlangıç kabûl edin; ve hicrete göre yürüyen zamanı durdurub çöpe atın, geçmişinizi inkâr edin, silip süpürün, haçlıların icâd etdiği takvimi alarak onlara benzeyin!”

 Buyururlar mı?!

Bu ne tasavvur çatlatan bir manzaradır!

“İmânının canı çıkmamış!” bir adam veya milletin, böyle hallere cür’eti mümkin midir???…

(Mâba’di var)

(İlk intişârı: 24.04.2013)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir