Silahsız olarak, İsrail ambargosuna meydan okuyan bu filoya düzenlene alçakça saldırı neticesi 19 yiğit insan öldü şehit oldu veya öldü, yüzlerce aşkın cesur insansa kahramanca direndi yaralandı, esir edildi.
Sayın Yılmaz Dikbaş ile Sayın Fikret Başkaya’nın ifadeleriyle bir “devlet değil, terör ve işgal yapılanması olan” Siyonist İsrail bu saldırısıyla, için için yaşadığı “sonunun geldiği” korkusunu şiddetli bir şekilde gösterdi.
İsrail korkuyor hem de çok korkuyor. Bu korku ona çılgınca şeyler yaptırıyor ve yaptırmaya devam edecek, tâ ki tasfiye edilene kadar.
İsrail neden korkuyor?
İsrail yeryüzünden silinmekten korkuyor. Bu korkuyu en iyi ifadelendiren ise, bundan tam 10 yıl kadar önce yaptığı bir konuşmada şu sözleri safreden, şu anki devlet başkanı(!) Şimon Perse’tir. Peres, 2001 yılında yaptığı bir konuşmada şunları söylemiştir: “ 2011 yılına kadar, Büyük İsrail’i, yani Arz-ı Mevud’u kurduk, kurduk. Kuramazsak, İsrail’in sonu gelir.
Bu sebebledir ki, İsrail asl ve asla barışa yanaşmayacaktır. Bu kati hükmü, kendileriyle gerçekleştirdiğim ve Time Türk’te okuduğunuz röportajlarda, Sayın Hüsnü Mahalli ve Sayın Ilich Ramirez Sanchez (Çakal Carlos)şu şekilde ifade etmişlerdir: “ Barış Yaptığı zaman İsrail biter!”
Bu iki değerli insan, İsrail’i çok iyi tanımaktadırlar ve İsrail’in fıtratının ne olduğunu çok iyi bilmektedirler, bu sebeple de İsrail hakkında çok isabetli hükümler verebilmektedirler.
İsrail, sürekli savaş ve işgal anlayışı üzerine kurulmuş bir terör yapılanmasıdır. Savaşıp, toprak işgal etmediği, Filistinli Müslümanları topraklarından sürmediği müddetçe, kriz geçirmektedir. Hele hele, 2006 yazında Lübnan’ı işgalinde, Hizbullah direnişi karşısında tattığı rezil bir mağlubiyet ve kuşatma altındaki Gazze’de, Hamas’ı bir türlü yenememenin verdiği hınç, onu en çılgın davranışlarda bulunmaya itmektedir.
İsrail ve Yahudiler (Yahudilik fıtratı hakkında) en isabetli hüküm verebilen Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Yahudi çılgınlığını şu şekilde tarif etmiştir: Bir millet içinde mutaasıp yahudi düşmanlığı şart olmamakla beraber, nefsini muhafaza ve yahudiyi tanıma şuuru mutlak bir icap kıymetindedir. Zira yahudi, kuvvet ve irade karşısında kaldığı zaman, mikroplar gibi kesesine çekilmeyi bilir.
“Yahudiler mi dediniz? Onlar, yumurtalarını pişirmek için. Dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir…” (Büyük Doğu Dergisi, 3 Ocak 1968, Sayı: 25)
Aslında Üstad’ın Yahudilerle ilgili yukarıdaki tesbitlerine, bu sitede de okuduğunuz gibi bir çok Yahudi düşünür de iştirak etmektedir.
Noam Chomksy, Gilat Atzmon, Kelvin, Uri Avnery, Ilan Pappe, Sam Bahour, Jonathan Cook vs. gibi birçok Yahudi sanatçı ve akademisyen, İsrail’in bir terör ve işgal yapılanması olduğunu, (muharref) Tevrat’taki, Siyonist yorumların, Yahudileri yoldan çıkardığını ve çılgınlaştırdığını yazmaktadırlar. Bu düşünürler, kısaca Üstad Necip Fazıl’ın, “Bir millet içinde mutaasıp Yahudi düşmanlığı şart olmamakla beraber, nefsini muhafaza ve Yahudiyi tanıma şuuru mutlak bir icap kıymetindedir.
Zira Yahudi, kuvvet ve irade karşısında kaldığı zaman, mikroplar gibi kesesine çekilmeyi bilir.” tesbitini değişik şekillerde, doğrulamaktadır.
Her ne kadar, çok az bir sayıda vicdanlı, namuslu Yahudi varsa da, Yahudilerdeki genel anlayış, “insanlıktan nefret ve onları köle olarak kullanma” mantalitesidir. Bu mantalite, Gazze ve Irak’taki bebeleri katleden füzelerin üzerine, bizzat Yahudi çocukları tarafından aşağılayıcı şeyler yazılmasıyla bile kendini göstermektedir.
Bunun şuuraltındaki sebebi ise Yahudilerin kendisini seçilmiş bir halk olarak, görmeleri ve buna derinden inanmalarıdır. Kendini seçilmiş bir halk, dünyayı ise bu seçilmiş halkın kölesi olarak görme zihniyeti, pek tabii olarak, bütün dünyanın öfkesini Yahudiler üzerine çekmekte ve çoğu zaman zulme varan davranışlara maruz kalmaktadırlar.
Bugün bütün dünyada, birçok millet birbiriyle kavgalıdır, ancak bütün dünya milletlerinin ortak düşmanı olmayı başarabilmiş tek halk, Yahudilerdir. Birbiriyle kavgalı olan bir çok millet ve halk, Yahudilik söz konusu olunca, aralarındaki çekişmeyi bir kenara bırakabilmekte ve Yahudiliğe karşı ortak bir savunma cephesini oluşturabilmektedir.
Bunun böyle olmasında ise dünyandaki halkların değil, bütün dünyayı kendine düşman edebilmeyi başarmış olan Yahudilerin suçu vardır. Bunun en tipik misalî, Gazze Özgürlük filosundaki birbiriyle çekişmeli bir çok milletten, bir çok dinden insanın ve hatta bir kısım Yahudilerin bile, bir Yahudi Devleti olan İsrail’e karşı ortak bir davranış içine girebilmeleridir.
Bu ırkçılık zihniyeti, insanlığa karşı bu derece nefret, İsrail’i derin bir korkuya düşürmektedir. Bu derin korkunun adı da, tarihteki büyük İslâm asker ve devlet adamı Selahaddîn Eyyubi’dir.
Mayasındaki, insanlıktan nefret ve ırkçılık hissini, Siyonizmle siyasallaştırıp, kurumlaştıran ve etkisi altına aldığı tarihteki en büyük işgal devleti olan ABD sayesinde, zulüm ve terör estiren İsrail, insanlığın ortak nefretini kazanma becerisini gösterebilmiştir.
ABD’yi esir alıp, dünyaya karşı dayılanan İsrail, aslında derin bir yokolma korkusu yaşamaktadır. Bu korkunun sebebini İsrailli yazarlar şöyle ifade etmektedirler:
“ Kudüs İbranî Üniversitesi’nden İsrael Shahak’ın sözüyle: “İsrail, anti-İslâmî bir haçlı seferinin liderliğini yapmaya soyunmaktadır.” İsraillilerde topyekûn “Hittin Savaşı” korkusu vardır dersek abartmış sayılmayız.
İsrail Hittin korkusunu aşamadığı takdirde kendi kendisinin “akrep”i durumuna düşecektir. Hayfa Üniversitesi’nden Benjamin Beit-Hallahmi bu korkuyla ilgili şunları söyler:
“1187’deki Hittin Savaşı, bugün Ortadoğu’daki hemen hiç kimse tarafından unutulmuş değildir. Bu Selahattin’in Haçlı ordusunu yendiği büyük savaştır. Hititn bugün İsrail’de Taberiye yakınlarındadır. Ancak bu büyük savaşın yapıldığı yere, yoldan geçenlere bu tarihsel olayı hatırlatacak hiçbir işaret, hiçbir yazı konulmamıştır.
Çünkü İsrailliler, Hittin’i hatırlamak istemez, Hittin hakkında düşünmek istemezler. Çünkü bu savaş, onlara Hittin’in yeni bir benzerinin kendi başlarına gelebileceği ihtimalini hatırlatmaktadır.” (Benjamin Beit-Hallahmi, The Israeli Connection, s. 248)”
Yukarıdaki iktibas, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin danışmanlarından ve Orta Doğu gazetesi yazarlarından Sayın Ramazan Kaan Kurt’un, Ocak 2006’da Bir Harf Yayınevi tarafından yayınlanan “Evanjelizm, Dünya İmparatorluğu ve Türkiye” isimli kitabının 283. sayfasından iktibas edilmiştir.
Bütün dünyayı ABD üzerinden köle yapma hırsı, İsrail’e ve Yahudi Siyonizmine, 4 asırlık müttefikleri İngilizlerle aralarının açılmasına ve İngiltere’nin, Siyonizme karşı politika geliştirmesine sebeb olmuştur. 1973’deki Ara-İsrail savaşlarına kadar, ABD’deki Yahudi düşmanlığı zirvedeyken, bu tarihten sonra, Protestanlık içerisindeki Evenajelizm mezhebinin, Yahudi ezoterizmi ile yaptığı ittifak neticesi, İsrail2in gazına gelerek, Irak ve Afganistan’ı işgal eden ABD, buralardaki Sünnî İslamî direniş karşısında çökmüş bir hâle gelince, İsrail’le olan ittifakını gözden geçirmeye başlamıştır. ABD’deki derin İsrail, Protestan yapıyla büyük bir çatışma içine girmiş durumdadır.
Şu ân Başkan Obama’ya söylediklerinin bir bir yutturan AIPAC ve diğer Siyonist kuruluşlar aslında, İsrail’in ve Yahudilerin, ABD’yi de kaybetmelerine yol açmaktadırlar.
İşte, İsrail’i derinden derine korkutan en büyük şeylerden bir tanesi, ABD ve ABD ile birlikte Türkiye’yi de kaybetmektir. Bu çatlak kapanmaz bir şekilde oluşmuştur.
İsrail, yeryüzünden silinme korkusuyla çılgınlıklar yapmaktadır ve yapmaya devam edecektir. Ona verilebilecek en iyi cevap, anladığı dilden konuşmaktır. Unutmayınız ki, köpeğe, insana yapılan şekilde davranılmaz, köpeğin anlayacağı dilde muamele edilir. Oda, itin (İsrail) adını anıp, çomağı hazırlamaktır…
Bu çomağı hazırlamak zorunda olacak olan ülke ise pek tabii ki, Türkiye’dir…
https://www.timeturk.com/tr/2010/05/31/israil-in-korkusu-yeni-bir-hittin-savasi.html
(10.12.2017)
Kaynak: https://www.manset24.com/gundem/israil-in-korkusu-turkiye-ile-bir-hittin-savasi-h23241.html