DİYANET, İKTİDAR İÇİN PAPAZ ELBİSESİ GİYMEYİ KABUL ETMENİN HÜKMÜNÜ AÇIKLASIN
Abdülhakîm SAYGIN
Tayyip Erdoğan’ın devirdiği o kadar çok çam var ki, hangi birini düzeltesin..
İktidar için papaz elbisesi bile giymeyi savunması da böyle..
Bu konuya girmeyi düşünmüyordum, fakat, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun İstiklal Marşı ile Çanakkale Şehitlerine şiirini karıştırmasını millî bir felâket olarak nitelendirdiğini görünce, böyle bir adamın yüzüne ayna tutmak gerektiğini düşündüm.
Herkes, meseleyi “takiyye” noktasından ele aldı. Cemaati takiyyeci olarak suçlayan Erdoğan’ın takiyyesinin ortaya çıktığı söylendi..
Gerçekte mesele çok daha vahim..
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun iki şiiri birbiriyle karıştırması belki genel kültürünün veya yurttaşlık bilgisinin yetersizliğini gösterir, fakat böylesi bir bilgisizlik onun itikadına zarar vermez.
Bir kimse, İstiklal Marşı’nın bir mısraını bile bilmese, imanına zarar gelmez.
Ama, iktidar için papaz elbisesi giymeyi kabul etmek, doğrudan imanla ilgilidir.
Önce, konuyla ilgili haberi okuyalım:
Recep Tayyip Erdoğan’dan yeni kaset:
Gerekirse papaz elbisesi bile giyerim
İSTANBUL Milliyet
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kaseti daha ortaya çıktı. Erdoğan, 1995’teki konuşmasında, verdikleri mücadelenin iktidara gelmesi uğruna papaz elbisesi bile giyebileceğini söylüyor.
Star TV’de yayınlanan kasette Erdoğan, kurallarını kendi inancı dışındaki yapının koyduğu bir toplumda yaşadıklarını belirterek, “O kuralları değiştirip kendi nizamımızı getirmenin mücadelesini veriyoruz” diyor. Ardından Erdoğan mücadelenin yöntemini şöyle açıklıyor: “Biz bu toplumun içinde yeni bir nizamı hakim kılmanın mücadelesi içindeyiz. Neydi o mücadele? Zamana ve zemine göre değişmeyen doğrunun iktidar olmasıdır. Bu mücadeleyi iktidara getirme noktasında gerekiyorsa ne yaparım dedim. Papaz elbisesi dahi giyerim. Bu var mı usulün içinde? Var tabii ki.”
Erdoğan yine aynı dönemde bir başka kasette de laikliği “Dinsiz bir zihniyetin zulmüdür, bu ülkede müslümanlara yapılanlar” sözleriyle yorumluyor.
(http://www.milliyet.com.tr/2002/05/30/siyaset/siy07.html)
“Zamana ve zemine göre değişmeyen doğru”nun, zamana ve zemine göre değişmeyen bir usulü de vardır.
Beyefendi, kafasından usul icat ediyor.
“Bu mücadeleyi iktidara getirme noktasında gerekiyorsa ne yaparım dedim. Papaz elbisesi dahi giyerim. Bu var mı usulün içinde? Var tabii ki” diyor.
Tabiri caizse, kafadan atıyor..
“Bu mücadele”, eğer bizim bildiğimiz “o mücadele” ise, onun usulü içinde papaz elbisesi giyme yoktur.
Ama, tek derdi dünya olan, bunun için dini istismar etmekten kaçınmayan, insanların dinî duygularını sömürecek kadar kaypaklaşmaktan kaçınmayanların usulünde bu vardır.
Ki, Tayyip Erdoğan, 10 yıl önce, geçmişte dini istismar etmiş olduğunu da itiraf etmişti.
Okuyalım:
“…Recep Tayyip Erdoğan 3 Mart 2004 tarihinde şu sözü söylemiştir, ’Biz din istismarı yaptık, din istismarı hataydı. Din adına parti kurmak dine kötülük yapmaktır’ demişti. İstismarın karşılığı sömürmektir. Demek ki Erdoğan, Türk milletinin dini inançlarını sömürerek başbakan oldu. Bunu ben söylemiyorum kendisi diyor.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/4370575_p.asp)
Şu anda AKP milletvekili olarak “hizmet” veren Mehmet Metiner, 11 yıl önce, 6 Temmuz 2003’te şunları yazmıştı:
“Dünün Erdoğan’ı yok artık. O ‘İslami devlet’ diyen Erdoğan gitmiş, yerine ‘Din devletine karşıyım, dinsel milliyetçiliğe hayır!’ diyen bir Erdoğan gelmiş.” (http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2341)
İktidar olmak için papaz elbisesi bile giymeyi içine sindirebilen, bunun için kafasından usul icat eden birinin geleceği nokta ancak bu olabilir: İktidara gelir, ve gelmesini sağlayan “din” merdivenine tekmeyi vurur, ardından da, “Biz din istismarı yapmıştık, ay ne kötüydü!” diye birilerine şirinlik yapar.
Ne yazık ki, Erdoğan, 2004 yılından sonra da, işine geldiği zaman dini istismar etmeye devam etti.
Şu anda bile, ediyor.
Fakat, asıl söylemek istediğim bunlar değil..
Papaz elbisesi, bir küfür simgesidir.. Böylesi bir elbiseyi bir müslüman ancak, ölüm tehdidi altındayken [ya da azaları zarar görecek şekilde işkence görme durumundaysa] giymeyi kabul edebilir. Giymezse öldürülecekse, kendisini öldürme tehdidinde bulunanlar bunu fiilen gerçekleştirmeye muktedirse (Salt tehdit yetmez), bir müslüman, papaz elbisesi giymeyi kabul edebilir. Tehdide rağmen giymeyi kabul etmez de öldürülürse, yani ruhsat yerine azimeti tercih ederse, şehid olur.
Buna karşılık, dünya nimetlerinden daha fazla yararlanmak için böylesi birşeyi kabul ederse, dünyayı ahirete, küfrü imana tercih etmiş olur.
O yüzden, Ehl-i Sünnet’in akaid kitaplarında, mesela zünnar (papaz elbisesinin bir parçası, ipe benzeyen kuşak) takmanın küfür olduğu belirtilir. (Mesela, merhum Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî’nin k. s., … Bedir Yayınevi tarafından yayınlanan Ehl-i Sünnet İtikadı kitabına bakılabilir.)
Bunu ben söylemiyorum, Ehl-i Sünnet’in akaid kitapları söylüyor. Ehl-i Sünnet konusundaki “derin” hassasiyetleriyle öne çıkanlar, nedense, mevzubahis olan Recep Tayyip olunca, Ehl-i Sünnet’ten olmayı teferruat olarak görüyorlar. Adam Irak’a gidiyor, “Ne Sünnîyim, ne Şiîyim” diyor, “Mezhepsizim” demek istiyor, merhum Zahidü’l-Kevserî’nin “Mezhepsizlik dinsizliğin köprüsüdür” şeklindeki sözünü vird-i zeban yapıp feryad ü figan koparan sınırlı sorumlu Ehl-i Sünnetçiler lâl ü ebkem kesiliyor….
Evet, Ehl-i Sünnet akaidi kitaplarında verilen bilgiler çerçevesinde düşünüldüğünde, Tayyip Erdoğan’ın “İktidar için papaz elbisesi bile giyerim” sözü, “İktidar için kâfir bile olurum” demek anlamına gelmektedir.
Ancak, Ehl-i Sünnet akaidi kitapları, “Şöyle olursa veya şöyle bir şey için kâfir olmayı kabul ederim” anlamına gelen sözlerin de küfür olduğunu, böylesi ifadeleri kullananların “o anda” kâfir olacaklarını da belirtmektedirler. (Hayatında bir tane bile Ehl-i Sünnet akaidi kitabı okumadan Ehl-i Sünnet edebiyatı yapanlar için, bu söylediklerim pek bir anlam ifade etmeyecek, bunu biliyorum.)
Bir cumhurbaşkanı adayı için, gerçekten de, İstiklal Marşı’nı tam bilmemek, ciddi bir kusur olarak görülebilir. Fakat, dinî açıdan bu, önemsiz birşeydir. Zerre kadar önem taşımaz.
Fakat Erdoğan’ın, İhsanoğlu’na karşı, “Senin her yanın prof olsa ne yazar?” türünden ifadeler kullandığı görülüyor.
Haklı olabilir.. Fakat, İhsanoğlu “prof” olmasa da, bu, onun için önemli bir eksiklik olarak görülemez.
Fakat, bir insan imanla küfrü ayıramıyorsa, ya da ayırmayı önemsemiyor, umursamıyorsa, işte ona, “Senin her yanın İstiklal Marşı olsa ne yazar!” demek gerekir.
Sen ki, iktidar için papaz elbisesi bile giymeye hazır bir adam olarak, “din devletini istemediğini” söyleme noktasına gelmişsin.. (“Çağımızda ideolojik partiler bitmiştir. Dini esaslara dayalı devlet istememiz, müdafaa etmemiz mümkün değildir.” Bkz. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=68052)
Yani, İslam devletine karşı olduğunu söyleyebilmişsin.. Küfür devletine karşı değilsin, fakat İslam devletine karşısın.
Din istismarı yaptığını itiraf etmişsin.. (Öyle diyorsan öyledir, sen kendini herkesten daha iyi tanırsın.)
Senin her yanın İstiklal Marşı olsa ne yazar ha, ne yazar!
(01.08.2014)
(https://tavassut.wordpress.com/2014/08/01/diyanet-iktidar-icin-papaz-elbisesi-giymeyi-kabul-etmenin-hukmunu-aciklasin/)
Kaynak: https://tenbih.wordpress.com/2018/01/09/feto-takiyyecilikte-itibardan-tasarruf-etmeden-saray-ve-kosklerde-yasayan-haddini-bilmez-kasimpasali-recepin-eline-su-dokebilir-mi/