ABD Başkanı Donal Trump, Suudi Kralı Salman ve Mısır Devlet Başkanı Sisi’yi birleştiren ‘Küre’nin ve Katar krizinin altından, ABD’nin 19 trilyon dolarlık devlet borcunu Körfez ülkelerine ödetme planı çıktı. ABD Başkanı Trump seçim döneminde “Borcumuzu Körfez ülkeleri ödeyecek” sözlerinin ardından, dün de Katar krizine “Radikal ideolojiler Ortadoğu’dan fonlanmayacak” çıkışıyla bu süreci başlattığını işaret etti. Uzmanlara göre Suudi Arabistan 11 Eylül’ün finansmanı davasından ABD’ye 380 milyar dolarlık ihale vererek kurtuldu. Sırada “Müslüman Kardeşleri finanse etmek” ve “İran ile ittifak” suçlamalarının hedefi olan Katar var. Filistin’den Arakan’a dünyanın bir çok kriz bölgesindeki Müslümanlar’a yardım için bir araya gelemeyen Arap Körfezi ülkelerinin, Katar’a diplomatik darbe için bir araya gelerek görülmemiş hızda bir ittifak yapması da dikkat çekti.
ABD Başkanı Donald Trump, seçim kampanyası sürecinde hep 19 trilyonluk devasa devlet borcuna ve ‘ödeme planına’ dikkat çekti. Trump’un seçim vaadi, bu borcu kaçak göçmenlerden dolayı sınıra örülen ve örülecek duvardan dolayı Meksika’ya, savunma harcamalarından dolayı NATO ülkelerine, terör ve güvenli bölgelerin finansmanını ise Körfez’deki Arap ülkelerine ödetmekti. Nitekim, seçim kampanyası sırasında Florida’da yaptığı konuşmada bunu canlı yayında açık açık da söyledi. Ortadoğu’da ve Suriye’de mültecilerin ABD’ye gelmesini engelleyeceklerini söyleyen Trump, bunun masraflarını da Araplar’a ödeteceğini söyledi. Trump Körfez ülkeleri için önce “Paradan başka bir şeyleri yok” ve “19 trilyon dolar borcumuzu Körfez ülkeleri ödeyecek. Onlar bizsiz yoklar” demeyi de ihmal etmedi.
Trump, dün kişisel sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Son Ortadoğu gezimde bundan sonra radikal ideolojinin Ortadoğu’dan fonlanmayacağını söylemiştim. Liderler Katar’ı işaret etti” dedi. Trump açıklamalarının devamında, Katar’a uygulanan ambargoyu “Tüm referanslar Katar’ ı işaret ediyordu. Belki de bu terör dehşetinin sonunun başlangıcı olur!” diye yorumladı. Trump, bu çıkışla S. Arabistan ve Mısır’ın, ‘Katar ‘terörü finanse ediyor’ iddiasına destek oldu.
ABD Başkanı Trump’ın, seçildikten sonraki ilk resmi ziyaretini Suudi Arabistan’a yapması ve arkasından gelen iki ülke arasındaki devasa anlaşma da, Trump’ın bu açıklamalarını gündeme getirdi. Suudi Arabistan Kralı Selman, ABD’ye toplamda 380 milyar dolarlık devasa bir ihale paketi verdi. Karşılığında, ABD’de 11 Eylül saldırılarının faillerini finanse etmekten hakkında dava açılması gündemde olan Suudi liderler hakkındaki iddiaların düştüğü, dünya kamuoyunda öne çıkan konulardan biri oldu.
Suudi Arabistan’ın başını çektiği 8 ülkenin Katar’a diplomatik darbe girişiminin arkasındaki gerekçenin de ‘terör örgütlerini finanse etmek’ olması dikkat çekti. Mısır ve Suudi Arabistan, kendi ülkelerinde terör örgütü olarak görülen ‘Müslüman Kardeşler’in Katar tarafından desteklenmesi ve bu ülkenin İran ile ılımlı ilişkiler geliştirmesini gerekçe göstererek, Katar’la diplomatik ilişkilerini kesti. Bununla da yetinmedi, 6 ülkeyle birlikte kara, hava ve deniz sınırlarını Katar’a kapatarak adeta ablukaya aldı. Katar hakkında her ne kadar bu iddialar gösterilse de, asıl sebebin; silah alım noktasında Arabistan gibi yüklü miktarda ABD’ye ihale vermemesi gösteriliyor. Diplomatik kaynaklara göre, Katar da Suudi Arabistan gibi ABD’den yüklü miktarda silah ve ithalat alacağını açıklayabilir ya da ‘güvenli bölgeler’ için direkt finansman da bulunabilir.
Suudi Arabistan öncülüğünde Katar’a başlatılan diplomatik ablukayı değerlendiren Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, yeni bir dünya düzeninin kurulduğunu ve bölgenin güçlü aktörü Türkiye için de oyunun yeni başladığını söyledi. Ancak bu oyunda Türkiye, Soğuk Savaş dönemindeki gibi ‘askeriyle çevrede yer alan’ bir ülke değil ‘Oyun kurucu’ bölgesel güç konumunda.
Ortadoğu, bölgede yüzünü Fars-İran ve Şii-Vahabi rekabeti gibi gösteren küresel güçlerin iki bloklu yeni dünya düzeninin yarattığı fay hattının tam ortasında. Bir tarafta İngiltere’nin de yeniden devreye girdiği ABD ve İsrail öncülüğünde Suudi Arabistan, Mısır ve körfez ülkeleri öncülüğündeki Batı ve Arap bloğu, diğer yanda İran, Rusya, Çin’in önderliğindeki Avrasya bloğu. Bu iki blok arasında bağımsız politikalar üretmeye çalışan iki bölge ülkesi olan Katar ve Türkiye ise bazen askeri bazen de diplomatik darbe girişimleriyle ‘taraf’ olmaya ve bağımsız politikalardan uzak tutulmaya zorlanıyor.
Katar’a yönelik diplomatik taarruzun Türkiye’ye yönelik olası etkilerini askeri ve siyasi açıdan değerlendiren Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, Türkiye ve dünya için ‘oyun yeni başlıyor’ ve işin perde arkasında Avrupa’ya Katar mı İran gazının mı Türkiye üzerinden gideceğine yönelik savaşın yattığına dikkat çekti. Caşın, Türkiye’nin NATO üyesi olduğuna ama Katar’la da vazgeçilmez bir askeri-stratejik partnerliği olduğuna dikkat çekti. Ortadoğu’daki krizin arkasında dört önemli husus olduğunu kaydeden Prof. Caşın, “Birincisi Irak ve Suriye haritasının ne olacağı, ikincisi Suudi Arabistan ve İran arasındaki mücadele, üçüncüsü Filistin sorununun nasıl evrileceği ve dördüncüsü bölgedeki gazın Avrupa’ya hangi güzergahtan gideceği” dedi.
Obama döneminde ABD’nin İsrail’le ters düşerek İran’a müdahale etmediğini ancak yeni başkan Trump’ın Suudi Arabistan ve İsrail ziyaretleriyle İran’a karşı yeni bir cephe kurduğuna dikkat çeken Caşin, şunları söyledi: “Arkasından Katar’a diplomatik yaptırım geldi. Katar’ın bir özelliği var: Dünya gaz üretiminde üçüncü sırada ve arkasında onu destekleyen Japonya ve Türkiye gibi güçlü ülkeler var. Suudi Arabistan, 380 trilyon dolarlık ihale bedeli ödeyerek 11 Eylül davalarından kurtuldu. Katar’a bu baskı rastgele değil ve Türkiye’ye etkileri olacak. Ancak Türkiye, Soğuk Savaş döneminde gibi askerle çevrede yer olan küçük oyuncu değil. Katar, Türkiye’nin stratejik askeri partneridir ve vazgeçilemez. Aynı zamanda bir silah pazarı ve ortak silah üretim projeleri var. Katar’a bu baskının, Türkiye’nin askeri bağımsızlığına yönelik bir hamle olduğunu da söyleyebiliriz. Türkiye, Katar’a destek verirken hem Suudi Arabistanla ilişkilerini yürütmek hem de müttefiki ABD ile Suriye sorunlarını çözmek sorunda. Türkiye’nin stratejik çıkarları, İran’a bir operasyon da uymuyor”
Bölgedeki geniş doğalgaz rezervleri bulunduğuna ve bu kaynakların satılacağı Avrupa ülkelerine gidecek enerji koridorunun önemine dikkat çeken Prof. Caşin, “”Bu kavganın arkasında, İran gazının mı Türkiye üzerinden Avrupa’ya gideceği yoksa Katar gazının mı Türkiye üzerinden Avrupa’ya gideceği kavgası da var. Rusya’nın Suriye’ye müdahalesinden sonra Katar gazı projesi şu anda yatmış durumda. İran’ın ki geleceği de belirsiz. İşin arkasında enerji oyununda çıkar kavgalarının ön planda olduğunu söylemekte fayda var. Türkiye bu işlere pes etmiş değil. Türkiye ve dünya için aslında oyun yeni başladı”
Türkiye’nin bir NATO üyesi ve AB adayı ülke olduğunu kaydeden Caşın, şunları söyledi: “Sayın Cumhurbaşkanının son Rusya ve Çin gezisi manidardır. Türkiye hem AB ve NATO ilişkilerini yürütürken, İran ve Rusya ile ilişkilerini de denge unsuru olarak geliştirmektedir. Kapanan ekonomik pazarını geliştirmek için Hindistan ve Çin ile de ilişkilerini geliştirmektedir. Türkiye, ilişkilerini Pasifik’e doğru da geliştiriyor ama Irak ve Suriye’deki ilişkilerini de korumaktan vazgeçmiyor”
Katar’a yönelik diplomatik ablukanın, ABD Başkanı Trump’ın Riyad’a yaptığı ziyaretten hemen sonra gelmesi de dikkat çekti. Katar’dan şikayetçi olan ülkeler Suudi Arabistan ve Mısır iken, bölgedeki 8 Arap ülkesinin de eş zamanlı Katar’la diplomatik ilişkilerini kesmesi, sınırlarını kapatması, bölgede hiç bir krizde görülmemiş bir hızda ortaklık olarak görüldü. Bölge ülkeleri, Somali’deki Müslümanlar kıtlıkla, Filistinliler operasyonla, Arakanlıların toplama kamplarına alınması, Suriyelilerin rejim ve DEAŞ terörüyle mücadelesi sırasında birlikte hareket edemeyişleri ile de hep eleştirilmişti.
Katar ile krizi değerlendiren Arap siyasi uzmanlar, bölgedeki bazı ülkelerin Katar’ın son yıllarda izlediği dengeli dış politikadan rahatsız olduklarını belirtti. Oxford Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Körfez ülkeleri uzmanı Dr. Cemal Abdullah,”1995’te Katar Emiri olan Şeyh Hamid Bin Halife Al Tani, Katar’ı Suudi Arabistan’ın şemsiyesi altından çıkarmaya karar verdi ve siyasetini bu yönde belirledi. Şu an körfeze baktığımızda, bağımsız bir dış politikası olan Katar’ın uluslararası arenada özgün duruşunu görebiliyoruz. Suudi Arabistan ve bazı Arap ülkeleri Katar’ın bağımsız dış politikasından ve önemli bir aktör haline gelmesinden rahatsız. Suudi Arabistan, Katar’ın uluslararası alandaki aktif rolünün sona ererek sınırlarına dönmesini ve 1995’ten önce olduğu gibi Riyad’ın şemsiyesi altına girmesini istiyor” diye konuştu.
Moritanyalı siyaset bilimci ve yazar Muhammed Muhtar Şankiti ise “Katar’a yönelik bu saldırılar, uzun zamandır planlanıyordu. Bu kriz, Riyad ve Abu Dabi’nin oluşturduğu ‘karşıt Arap devrimi’ liderliğinin Katar’ın gücünü kırma çabasıdır. İftira ve şantaj dolu bu çabalar, her zaman Arap halkının yanında duran, yolsuzluk ve haksızlığı reddeden Katar’ın dış politikasını hedef almaktadır. 15 Temmuz’da Türkiye nasıl hedef alınmışsa şimdi aynı şekilde Katar hedef alınıyor. Arap-İsrail savaşının olduğu ve Mescid-i Aksa’nın kaybedildiği, 1967’deki gerilemenin 50. yıl dönümünün olduğu gün bu kararların açıklanması, Arap ülkeleri arasındaki krizin arkasında siyonistlerin olduğu iddialarını güçlendiriyor. Filistin davasında ve Arap Baharı sürecinde halkın yanında duran Katar, şimdi birileri tarafından cezalandırılıyor” dedi.
Katar Dışişleri Bakanı ‘diplomatik darbeye’ misilleme yapmayacaklarını duyurdu. Kuveyt üzerinden diyalog kanalları açılırken BAE ‘garanti’ istedi. İsrail medyası ‘beklenen tavizleri’ ilk olarak Hamas’a ve İhvan’a desteğin kesilmesi şeklinde sıraladı.
Başını Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) çektiği, Mısır, Bahreyn, Yemen, Maldivler ve Libya gibi ülkelerin Doha’ya adeta diplomatik ve ekonomik darbe uygulamasının ardından dün El Cezire’ye konuşan Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdülrahman El Sani, misilleme yapmayacaklarını söyledi. Krizin gerçek nedenini bilmediklerini ve konunun geçen Körfez İşbirliği Konseyi toplantısında da gündeme gelmediğini vurgulayan El Sani, Kardeş ülkelerle (durumu) kızıştıracak önlemleri hayata geçirmeyeceğiz “ dedi. Ülkesiyle bazı Arap ülkeleri arasındaki krizde arabuluculuk yapılmasını kabule hazır olduğunu belirten El Sani, Katar Emiri’nin Kuveyt’in arabuluculuk çalışmalarına fırsat vermek için halka hitaben yapacağı bir konuşmayı ertelediğine de dikkat çekti. Katar’la Körfez ülkelerinin yaşadığı krizin en sert taraflarından olan BAE de, Katar’la uzlaşabilmek için karşı taraftan garanti beklediklerini bildirdi.
Resmi Twitter adresinden açıklama yapan Dışişleri Bakanı Enver Gargaş, “Kırılan güvenin yeniden tesisi için garanti verilmiş bir yol haritasına ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı. Diyalogun tesisine ilişkin bu mesajın ardından medya, Katar’dan beklenen tavizlere yoğunlaştı.
Öte yandan, Körfez’in önde gelen ülkelerinin Katar’la ilişkileri kesmesinin ardından Kuveyt diplomatik krizde arabulucu oldu. AFP haber ajansı Kuveyt Emiri El Sabah’ın ilk temas için Suudi Arabistan’a doğru yola çıktığını bildirdi. Konu hakkında açıklama yapan Kuveytli vekil Ali El Dekbasi, “Emir, Suudi Arabistan’ı ziyarete gidiyor. Körfez birliği konusunda başarılı olması için Allah’a dua ediyoruz” dedi. El Sabah’ın Suudi Arabistan’ın ardından Katar’a gitmesi bekleniyor.
Mossad’a yakın haber sitesi Debka, Körfez’in Katar’dan ‘Tahran’la tüm askeri ve istihbari ilişkilerini sonlandırmasını’, ‘Libya, Suriye ve Irak’taki çatışmalarda İran’la perde arkasında imzalanan anlaşmalar iptalini’, ‘darbeci Sisi’nin aleyhine olan Müslüman Kardeşler yöneticilerinin ve Doha’da barındırılan Hamas üyelerinin sınır dışı edilmesini’ talep ettiğini yazdı. İngiliz medyasına konuşan Arap dünyası ve İslam çalışmaları uzmanı James Piscatori ise sorun çıkaran maddelerden birinin El Cezire olduğunu söyledi. Katar merkezli medya organının bölgede büyük değişikliklere yol açabildiğini vurgulayan Piscatori, “Bu tür bir propaganda aracının kendilerini hedef almasından endişe ediyorlar” dedi.
Körfez ülkelerinin diplomatik ilişkilerini kesme kararı aldığı Doha, teröre destek verdiği iddialarını reddetti. El Cezire’ye konuşan Katar Dışişleri Bakanı El Sani, söz konusu tezviratların BAE ve Suudi destekli medya tarafından üretildiğini söyledi. Ortadoğu’da hem İran destekli milislere hem de terör örgütü DEAŞ ve El Kaide’ye destek olmakla suçlanan Doha yönetimi, tüm bu gerekçeleri BAE’nin medya operasyonu olduğunu belirtti. Öte yandan, Batı medyası da Katarlı kraliyet ailesinin terör örgütlerine para aktardığı hikayesine sarıldı. İngiliz gazetesi Financial Times, Irak’ta kaçırılan 26 kraliyet ailesi üyesi için Doha’nın Şii milislere 1 milyar dolar fidye ödediğini yazdı.
Körfez ülkeleriyle diplomatik kriz yaşayan Doha yönetiminin uçuş güzergahında ciddi aksamalar yaşandı. Mısır, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin hava sahasını kapatması ile birlikte Katar’dan havalanan uçakların İran ve Türkiye üzerinden dünyaya açıldığı görüldü. Hava trafiğini gösteren haritalarda Katar uçakları, Türk hava sahasında yoğunlaştı. (Kaynak: Selim Efe Erdem-Star)
(07.06.2017)
Kaynak: http://m.nabizhaber.com/19-trilyon-dolari-onlara-odetecegiz-15461h.htm