Muharrem’ül-haramın onuncu gününe ta’zîm etmek, İslâm âdâbındandır, eski bir sünnetdir:
Hazreti İbrâhîm Aleyhisselâm’ın doğumu ve Nemrûd’dan kurtulması,
Hazreti Nuh Aleyhisselâm’ın kurtulması,
Hazreti Mûsâ Aleyhisselâmın Firavun’dan kurtulması,
Hazreti Eyüb Aleyhisselâmın şifâsı,
Hazreti İdris Aleyhisselâm ile Hazreti Îsâ Aleyhisselâm’ın urûcları,
Hazreti Ya’kub Aleyhisselâm ile Hazreti Yûsuf Aleyhisselâm’ın buluşmaları,
Hazreti Yûnus Aleyhisselâm’ın balığın karnından selâmeti,
Cebrâil ve Mikâil Aleyhimüsselâm’ın halk olunmaları, âşûrâ günüdür.
Kıyâmet dahî o gün kopsa gerekdir. Hadîs-i Şerîf’de:
“Âşûra günü oruç tutmak, bir yıllık günâha kefâretdir” buyurulmuşdur.
Gelmiş geçmiş sâlihler; oruç yerine geçmesi ve kendilerinin de ecir ve sevâbından faydalanabilmeleri için, âşûrâ gününde çocuklarına yemek yedirmezlerdi.
Fahr-i âlem Sallallâhu Aleyhi Vesellem Efendimiz de, Âşûrâ günü yemek istememeleri ve oruç tutmuş sayılmaları ve bu sûretle ana ve babalarının da onların sevâbiyle oruç ecrine nâil olmaları için, küçük çocukların ağızlarına mübârek tükürüklerini sürerlerdi.
Hattâ, hayvanların bile âşûrâ günü yavrularını emzirmedikleri rivâyet olunmakdadır.
Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz, avcının tuzağına düşmüş bir dişi geyik gördüler. Geyik, lisân-ı hâl ile kendilerine:
-El’aman yâ Resûlallâh! Bana şefâat et, kefîl ol ve bu avcının elinden beni kurtar. Akşam oluncaya kadar gider, gelirim, dedi.
Efendimiz, bu husûsu avcıdan taleb buyurdular. Avcı, akşama kadar gecikdirilmesi sebebini sordu. Geyik dedi ki:
-Yâ Resûlallâh! Bugün, Âşûrâ günüdür. Akşama kadar oruç tutar ve yavrularımızı da emzirmeyiz, âdetimiz böyledir. Onlar da akşama kadar bugüne saygı olarak oruçlu olurlar.
Efendimiz, mes’eleyi avcıya anlatınca:
-Öyle ise, bu geyiği size hediye etdim ve ben de bu hayvanın seni sevdiği gibi sevdim, dîninin yüksek olduğunu bildim. Gördüm ki, hayvanlar bile ihtiyâclarını size arzediyorlar, diyerek İslâmiyeti kabûl etdi.
“Bir kimse, Âşûrâ günü akrabâlarını ziyâret etse, Hazreti Yahya ve Îsâ Aleyhimüsselâm ile cennetde berâber olurlar.”
Bu Hadîs-i Şerîfi beyân buyururlarken, mübârek şehâdet ve orta parmakları ile de, bu yakınlığın derecesini işâret buyurmuşlardır.
Bir kimse, Âşûrâ günü zerre kadar bir şey’i sadaka olarak verse Cenâb-ı Hakk o kimseye Uhud dağı kadar sevâb ihsân eder ve kıyâmet günü o sevâbı mîzânına koyar, buyurulmuşdur.
Bir kimse, Âşûrâ günü bir ilim veyâ zikir meclisine gitse ve orada bir saat otursa, va’ad ve keremi gereğince o kimseyi cennete idhâl etmek, Cenâb-ı Hakk üzerine vâcib olur, buyurulmuşdur.
Âşûrâ günü, en az on kimseye selâm vermeğe gayret etmelidir. Çünki, bir kimse Âşûrâ günü on kişiye selâm verse, bütün Ehl-i İslâm’a selâm vermiş gibi defter-i a’mâline sevâb yazılır, buyurulmuşdur.
Âşûrâ günü, bir kimse bir yetimin başını okşasa, o yetimin başındaki saç kadar o kimseye Allâhu Teâlâ cennetde derece ihsân eder, buyurulmuşdur.
(Sofuzâde Seyyid Hasan Hulûsi, Mecmau’l-Âdâb, sh: 334-335, Salâh Bilici Kitabevi Yayınları: 35, 1975-İstanbul)
(İntişârı: 27.09.2017)