Batı dünyası, muradına ermiştir. Osmanlı İmparatorluğundan başlıyarak Türkiyeyi çürütmek, İslâmî ruh nescinden ayırmak ve çökertmek muradı… Batı dünyası şimdiki netice meydana gelsin diye bize hürriyet ve demokrasiyi aşıladı.
Netice, en zengin mikyasta işte:
Din, ahlâk, aile, cemiyet, terbiye, anane, kanun, nizam, ilim, idrak, hiçbir zabıta tanımayan başıboş bir nefs hürriyeti… Birbirini yiyen, kemiren, mıncıklayan, tartaklayan, yağmalayan, parçalayan, hayvanî sürüleşmelerden öteye hiçbir içtimaî bağı ve hiçbir üstünlük kademesine saygısı olmayan, hakikatsiz ve samimiyetsiz bir kalabalık… Bu kalabalık bu hale zorla getirildi; üstündeki baskı kalkınca da halini kolayca ortaya döktü.
Batı dünyası, hürriyetini , “devlet benim!” diyen ve milletinin canını, malını, ırzını, her şeyini mülkü sayan istibdat idarelerine karşı elde etmişti. Halbuki ondan asırlarca evvel “beni kime şikâyet edebilirsin?” diye çıkışan padişahına “şeriate!” cevabını verecek kadar olgun ve gerçek bir hürriyet havası içindeydi Türk milleti… Bu olgunluk ve gerçeklik, bir cemiyetin topyekûn bağlı olduğu hakikat kutbu önünde her türlü tahakküm ve tasalluttan âzadeliğini tespit edici ulvî bir mîzan sahibi olmaktan geliyordu. Batı dünyası, bir zamanlar Viyana önlerinde hakkını arayan bu ulvî mîzan ruhunu zedeletmek için bize hürriyet ve demokrasiyi aşılamıştı; yoksa padişahları ve padişahlığı devirtmek için değil… Nitekim Ulu Hakan Abdülhamîd Han’dan sonra gelen tacsız sultanlar, Nemrud’ları ve Firavun’ları bile gölgede bırakacak tahakküm ve tasallut rejimleri kurdular ve böyleyken dudaklarından “hürriyet, müsavat, adalet” teranesini düşürmediler.
Nihayet Tanzimattan beri hayat iksiri diye sinsi sinsi bize içirdikleri ölüm şurubu, Borjiya’ların yıllardan sonra tesir edici zehirleri gibi, tam bir asır ileride tesirini gösterdi (1839-1945); ve bu defa Amerikalılardan dikte ile gelen cebrî hürriyet ve demokrasi (sanfransisko diktesi) tepemize binince, çeyrek asır içinde, bir buçuk asırlık Batılı gayret semeresini verdi.
…
Batı dünyası, 9 uncu Asırdaki muradına ermiştir.
Ruh ve hakikatinden uzaklaştırılmış, Batı hesabına şifa, Doğu için ise zehir haline getirilmiş hürriyet ve demokrasi telkiniyle bu milleti, iç ve dış türlü ajanları, tam bir felâkete sürüklediler ve ona bütün inzibat, istihsal ve ibda gücünü kaybettirdiler.
Ve işte kurtarılması çok zor, düzinelerle millî kahramana muhtaç bir vaziyet!…
Bu milleti, bir şeye inandırmadan ve onun taş gibi disiplini ve alev alev ahlâkı etrafında toplamadan kurtaramazsınız!
Kaynak: (Büyük Doğu Yayınları/Rapor 1/Necip Fazıl KISAKÜREK/sh.84-85-86)
(İntişârı: 21.05.2015)